• Sonuç bulunamadı

Divan-ı Hümayun

Belgede l 2013 l i i l ili l i (sayfa 20-26)

2- Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyetinde ordunun Konumu

2.1. Osmanlı’nın Yönetim Yapısı ve Bu Yapıda Ordunun Yeri

2.1.1. Osmanlı Devleti’nin Yönetim Yapısı

2.1.1.1. Klasik Dönem

2.1.1.1.2. Divan-ı Hümayun

2.1.1.1.2. Divan-ı Hümayun

Padişah şimdikinin bakanlar kuruluna karşılık gelen bir şura heyeti ile birlikte çalışır. Bu heyete Divan-ı Hümayun denilir. Divan-ı Hümayun bir nevi meclis gibidir. Bu mecliste Vezir-i Azam, Kubbealtı vezirleri, Rumeli ve Anadolu

Kazaskerleri, Defterdarlar, Nişancılar, vezir rütbesinde olmak ve merkezde bulunmak şartıyla Kaptan-ı Derya, Yeniçeri Ağası, Rumeli Beylerbeyi bulunur.

Divanda görüşülen idari, örfi işleri vezir-i azam, arazi işlerini nişancı, şer-i ve hukuki işleri kazaskerler ve mali işleri de defterdarlar görürlerdi ( Uzunçarşılı, 1988:2).

divan-ı hümayun hangi millet ve dine mensup olursa olsun herkese açıktı. Halktan çeşitli konularda gelen şikâyetler doğrudan divanda görüşülüp karara bağlanabilmekteydi. İdari hukuki askeri ve benzeri konularda mahalli görevlilerden şikâyeti olanlar divana müracaat ederek şikâyetlerini dile getirebilmekte ve karara bağlatabilmekteydi. Yargı açısından bir nevi temyiz mahkemesi konumundaydı (Uzunçarşılı, 1988:13). Fakat Osmanlının son dönemlerinde divanın bu şekilde çalışması, ilk zamanlardaki gibi düzenli olma özelliğini koruyamamıştır. Çalışma sıklığında azalma görülmüş ve daha çok havalecilik baş göstermiştir. Divan-ı hümayun üyelerinin görevleri kısaca şu şekilde ifade edilebilir.

2.1.1.1.2.1. Vezir-i Azam

Padişahın vekili ve onun adına devleti yöneten birinci vezire Vezir-i Azam veya daha sonraki dönemlerdeki ismiyle Sadrazam adı verilirdi. Fatih Sultan Mehmet zamanına kadar Divan-ı Hümayun’a bizzat padişah başkanlık etmekteydi. Fatihten sonra divana başkanlık yapma görevini Vezir-i Azam yüklendi. Bizzat padişahın fermanıyla atanır (Akgündüz, 1999:399). Vezir-i azama sonradan sadr-ı azam denilmeye başlandı. Padişahın yürütme yetkisini kullanan Vezir-i Azam, padişah adına Divan-ı Hümayun’a başkanlık yapmaktaydı. Divan-ı Hümayun’da görüşülerek alınan kararları padişaha sunar ve onun emir ve onayını alırdı (Armağan, 2011:145).

Vezir-i azam din devlet ve saltanatla ilgili bütün hizmetlerin ifasını temin eder. Had, kısas ve benzeri cezaları infaz eder. Ayrıca tımar, zeamet ve ulufeleri tespit etmek beylerbeyi, sancak beyliği, mütevellilik, imamlık ve kadılık gibi memuriyetleri ve askeriyeye ve ilmiyeye mensup memurların tayın ve azl etmek gibi yetkilere sahiptir (Akgündüz, 1999:400). Vezir-i azam aynı zamanda divana gelen ve hakkında itiraz olan mahkeme kararlarına da bakmaktaydı. Bu tür mahkeme karlarını gerektiğinde kazaskerlere havale eder, kendisi de kazaskerin verdiği kararları tekrar incelerdi.

2.1.1.1.2.2. Kubbealtı vezirleri

Divanın üyelerinden birisi de Kubbealtı vezirleridir. Bunlara Kubbealtı vezirleri denilmesinin nedeni Kanuni Sultan Süleyman zamanında vezir-i azam İbrahim Paşa tarafından Kubbealtı denilen yeni bir divan yeri yapıldığından buradaki vezirlere Kubbealtı vezirleri denilmiştir (Uzunçarşılı, 1988:189).

Eyaletlerdeki valiler beylerbeyi rütbesinde idiler. Beylerbeyi rütbesinde olanlar ‘divana katılacak olan vezir’ düzeyine kadar yükselebilirler. Bunun için uzun yıllar görev yapmış olmaları gereklidir. Buna göre bir beylerbeyi bulunduğu görevde yani valisi bulunduğu eyalette çok fazla tecrübe edinir. Daha sonra Rumeli beylerbeyi olması gerekir. Ancak ondan sonra vezirliğe geçebilirdi. Bu aşamadan sonra vezir olan kimseler divan müzakerelerinde bulunurlar ve bazı siyasi işlerin hallinde fikir ve değerlendirmelerini divan ile paylaşırlar (Uzunçarşılı, 1988:186).

Bazı eyaletlere divan üyesi olan vezirlerden biri de vali olarak tayin edilebilmekteydi. Buna göre divan üyesi olan vezirlerin bir kısmı İstanbul’da bulunmaktaydı ki bunlara Kubbealtı vezirleri denilmekteydi diğer bir kısmı da eyaletlerde vali idi ki bunlara da hariç vezirler denilmekteydi (Uzunçarşılı, 1988:195).

2.1.1.1.2.3. Kazaskerler

Osmanlı Devletinde askeri sınıfa ait olan dava veraset ve diğer şer’i ve hukuki muameleler kazaskerler vasıtasıyla görülürdü. Müderris ve kadı tayinlerinde de kazaskerler yetkiliydi. Buna göre Kazaskerler küçük dereceli müderrisleri ve kadıları bizzat kendileri, üst düzeyde müderris ve kadıları ise vezir-i azamla görüşüp tayin ederdi. Kazasker önceleri doğrudan padişah tarafından tayin edilirken sonradan şeyhülislamın önerisi ile vezir-i azamın padişaha sunması ve padişahın onayı ile tayin edilmeye başlandı (Uzunçarşılı, 1988:231). Divanda kazasker sayısı genelde bir kişi olmuş, Sultan Fatihin son yıllarında bu sayı ikiye çıkmıştır. Yavuz Sultan Selim’in zamanında ise divan dışı bir kazaskerlik daha olmak üzere üçüncü bir kazaskerlik daha ihdas edilmiştir. En son Rumeli ve Anadolu kazaskerliği olmak üzere kazaskerlik sayısı ikiye indirilip sabit kalmıştır. Divanda görevli olan kazaskerler, mahallerde görülen davaların temyiz yeri olarak fonksiyon gören divanda, gelen davaları sonuca bağlamakla görevlidirler.

2.1.1.1.2.4. Defterdarlar

Defterdar da divanın üyelerinden biridir. Divan protokolündeki yeri kazaskerden sonradır. Fatih Sultan Mehmet’in kanunnamesine göre defterdar padişahın malının(Hazinenin) vekili ve vezir-i azam da o malın nazırı idi. Para hazinesiyle defter hazinesinin açılması gerektiğinde defterdarın huzurunda açılır ve kapanırdı. Defterdarın; Hazine malını muhafaza etmek, hazine ile ilgili işler için maliyeden hüküm yazmak, hizmet eden kimselere çavuşluk, sipahilik, kâtiplik hatta sancak ve zeamet arz etmek, yani onlara gerekli personel ve geliri temin etmek, giderlerini karşılamak, padişaha arz etmeye gerek duymadan maaşlara iki akçe zam yapabilmek gibi görevleri vardır (Uzunçarşılı, 1988:326). Ayrıca defterdarlar mali konular ile ilgili şikâyetleri Defterdar kapısı denilen divanda dinler, bu tür davaları karara bağlar ve bu konuda yazılı tebliğ neşredebilirlerdi (Yayla, 2001:116).

Defterdar aynı zamanda maliye ile ilgili atamalarda, vezir-i azam ile birlikte imza koymak manasında, defterdarlık memurlarının atanması için ‘buyruldu’ yazar.

Baş defterdarlığa maliye defterdarları, defter emini, Şehremini(Belediye başkanı), veya üst düzeydeki kadılar tayin olurlardı. Sonradan Baş defterdarlığa Anadolu defterdarının geçmesi kanun oldu. Baş defterdar gerektiğinde vezir olabilmekteydi.

Osmanlının ilk dönemlerinde bir defterdar varken sonradan toprakların genişlemesiyle birlikte defterdar sayısı ikiye ve üçe çıkmıştır. Buna göre Rumeli defterdarı baş defterdar olarak görev yapmakta ona bağlı olarak Anadolu defterdar bulunmaktaydı. Yavuz’un doğu seferinden sonra ek olarak üçüncü derecede yetkili olmak ve Halep’te bulunmak üzere şıkk-ı sani adında üçüncü bir defterdarlık daha kurulmuştur (Uzunçarşılı, 1988:328).

Defterdarın maiyetinde beş tane memur bulunur. Bunlar; ‘baş baki kulu’

denilen devlet gelirlerini toplayan memur, cizye baş baki kulu denilen ve cizye borcu olanlarını takip eden memur, tahsilât işlerini yapan veznedar başı olup diğer ikisi de hazine ile ilgili işlemlerin defterlerini tutan iki memurdur. Bunların altında da daha alt düzeyde de memurlar vardı.

2.1.1.1.2.5. Nişancılar

Divan- hümayun en büyük memurların toplandığı bir kurul olup Nişancı bu memurlar arasında en başta gelenlerden biridir. Nişancı, Divan-ı Hümayun’un bürokratik örgütünün başında yer alan kişidir. Divan-ı Hümayun toplantılarında görüşülecek işlerin belli bir gündeme bağlanmasından, en önemli görevi sayılan Padişah fermanlarına tuğra çekmeye varıncaya kadar çok sayıda görevi yerine getirmekle yükümlü kılınmıştır (Pamir, 2010: 692). Nişancılar padişahlara yazılacak fermanları yazmak ve onlara tuğra vurmakla da vazifelidir. Bir nevi kanun hükmündeki padişah fermanlarını ve divan kararlarını nişancı mühürleyip arşivler.

Divandan gelen ve bazı defterlerin tashih edilmesine dair fermanlara göre nişancı o defterleri bizzat kendisi tashih eder. Tashih edildikten sonra o defter vezir-i azama gider. Onun da tasdikinden sonra kanun son şeklini almış olur. Nişancılar aynı zamanda İslam devletlerinden gelen fermanları tercüme ederek divana takdim ederlerdi.

Nişancılar on altıncı yüzyıla başlarına kadar ilmiye sınıfının içerisinden seçilirdi. Ondan sonra divan kalemi heyeti arasında yeterliliğe sahip olan reis-ül küttab varsa onlardan seçilir, yoksa yine müderrislerin arasından seçilirdi (Uzunçarşılı, 1988:215).

Divan-ı hümayun azası olan nişancıların protokoldeki yeri, vezir-i azamın sağ tarafında ve vezirlerin alt tarafında idi. Bazen nişancı olan bir kimse aynı zamanda beylerbeyi veya vezir de olabilmekteydi. Eğer nişancı aynı zamanda vezir ve beylerbeyi değilse o durumda divandaki yeri defterdardan aşağı idi (Uzunçarşılı, 1988:215).

2.1.1.1.2.6. Kaptan-ı Derya

Kaptan-ı derya, Osmanlı donanmasının başkomutanına verilen isimdir.

Kaptan-ı deryalık unvanı Gelibolu sancakbeyi olana verilirdi. Bazen vezir-i azam, vezir ve beylerbeyi rütbesinde olanlar ceza olarak kaptan-ı derya rütbesine indirilirlerdi. Sonradan vezirlerden birinin kaptan-ı derya olması teamül haline geldi (Uzunçarşılı, 1988:414). Kaptan-ı derya görevine bazen donanmadan yetişenler bazen de eyalet valilerinden ve kubbe vezirlerinden biri getirilirdi (Pamir, 2004:42).

Eğer kaptan-ı derya vezir rütbesinde değilse Cezayir beylerbeyi derecesindedir.

Deniz işleri ile ilgili olup divana gelen davalar Kaptan-ı deryaya havale edilirdi. Tersanede iken de gelen davaları dinler gerektiğinde davanın geldiği yerin kadısına ‘buyruldu’(Havale) gönderirdi. Bahriyeye ait bütün tayinlerden kaptan-ı derya sorumludur. Kaptan-ı derya bazı işleri vezir-i azama arz ederken çoğu işlerde kendisi yetki sahibiydi. 1800’lü yılların ikinci yarısından sonra kaptan-ı derya unvanı yerini, bahriye nezaretine bırakmıştır.

2.1.1.1.2.7. Yeniçeri Ağası

Yeniçeri ağası, yeniçeri ocağı ve Acemi ocaklarından sorumlu tek yetkilidir.

Yeniçeri ağaları eğer vezirlik rütbesine sahip iseler divan-ı hümayuna katılırlar.

İstanbul ve çevresinde asayişi sağlamakla görevlidir. Buna göre İstanbul ve çevresinde dinin ve kanunların hükümlerine aykırı gördükleri şeyleri yasaklarlar.

Suçlu gördükleri kimseleri bağlı bulundukları dairelere teslim ederler, eğer suçlular herhangi bir daireye bağlı değillerse bizzat kendileri ceza verirler. Tutuklanan suçlular eğer yeniçeri ocağından değilse ve cezası da idamsa yeniçeri ağası o kişiyi sadrazam gönderir. Eğer suçlu ocaktan ise sadrazama haber verdikten sonra doğrudan kendisi ceza verebilir. Yeniçeri ağası Yeniçeri ocağının bütün idari işlerinde tayin işlemlerinde padişahın vekili olarak yetkilidir. Bazı önemli meseleleri vezir-i azama arz etmekle vazifelidir (Akgündüz, 2000:199).

Yeniçeri ağası aynı zamanda ocağın işlerine yeniçerilerin maaş ve terfilerine ve yeniçeriler arasındaki davalara ve şikâyetlere bakan ağa divanının da reisidir. Bu divandaki bir mesele eğer şer’i hukukla ilgili ise dava ilgili kadıya havale edilir. Bu divan günümüzün bir çeşit askeri mahkemesi gibidir.

2.1.1.1.2.8. Rumeli Beylerbeyi

Rumeli beylerbeyi vezir sıfatıyla divan toplantılarına katılırdı. Normalde beylerbeyi sıfatını taşımak divan toplantılarına katılmak için yeterli değildir. Fakat Osmanlı devleti Rumeli beylerbeyine ayrı bir statü vermiştir. Çünkü bu beylerbeyliği Avrupa’ya yönelik fetihlerde en aktif rolü alıyordu. Bu durumda İslamiyet’in yayılmasında da aktif rolleri vardı. Bu özelliklerinden dolayı Osmanlıda bazı vezir-i azamlar aynı zamanda Rumeli beylerbeyi görevinde yürütmüşlerdir. Vezir-i azam

unvanına sahip olmayıp Rumeli beylerbeyi olanlar divan toplantılarına vezir ünvanı ile katılma hakkına sahip olmuşlardır.

Belgede l 2013 l i i l ili l i (sayfa 20-26)