• Sonuç bulunamadı

DERECEDEKĐ KADINLAR Zeynep Kadın

SODOM VE GOMORE

DEKORATĐF KONUMDAKĐ KADINLAR Leylâ’nın Annes

II. DERECEDEKĐ KADINLAR Zeynep Kadın

Mehmet Ali’nin annesidir. Đhtiyardır. Kızıl kınalı saçları vardır. Topallayarak yürür.

Ahmet Celâl’e ısınabilen nadir kişilerden olan Zeynep Kadın, Ahmet Celâl’in cümleleriyle şu şekilde tanıtılır:

“On iki yıldır, dul olan ve bütün ailenin tek başı, bu katı, sert ve mütevekkil insanda, tabiî güçlerden bir şey gizlenmiş gibi duruyor. Kırk yaşında mıdır? Ellisinde midir? Bilinmez. Eli ayağı, bir ağacın henüz topraktan sökülmüş kökleri gibidir ve bilirim ki, vücudu bir meşe kütüğü kadar sağlamdır.” (s. 54)

Para canlısı olan bu kadın, “evde yaptığı bütün iyi şeyleri, yemez (s. 47),

içmez, hiç kimseye tattırmaz, alır kasabaya götürür.” (s. 48) Bunları Ahmet Celâl’in

iki misli para vererek almasından memnun olmayan Zeynep Kadın, paranın bereketlisinin pazardan kazanılan olduğunu düşünür.

Çok güçlü, çok çalışkandır. Bazı özelliğini de Ahmet Celâl’in şu cümlelerinden öğreniriz:

“Onun, çok kere, küçük boz eşeğin taşıyamadığı en ağır yükleri alnından bir ter akmadan dimdik taşıdığını görmüş ve tarlada, saatlerce, belini doğrultmaksızın çalıştığına şahit olmuşumdur. Zeynep Kadın, bir gün, bir komşu kavgasında, paylaşılmayan bir kocaman dibek taşını, huşunetle teperek bir hamlede yere devirmişti.” (s. 54)

Sakin ve mütevekkil olan Zeynep Kadının çok kızdığı zaman ne yapacağı kestirilemez. Đsmail’e karşı kaba tavırları, onu dövmesi bunu göstermektedir. (s. 54)

Şeyh Yusuf’a çok değer verir.

Mehmet Ali’yi askere götürecekleri zaman, iş zamanı olduğu için olumsuz tepkiler vermiştir. Oğlu gittikten sonra da konuşmaz, durgun, dalgın bir hâl alır.

Konuşurken, sözcükleri en koyu Anadolu ağzıyla söyler. Cümleler boğazından birer tutam çalı gibi sert ve dikenli çıkar.

Malına çok düşkün olan Zeynep Kadının başına, köyün üyelerinden Salih Ağa, bir arazi meselesi çıkarır. Oğlu için bile ağlamayan Zeynep Kadın, toprağı için ağlayarak, Ahmet Celâl’den yardım bekler. Mahkemeye gidilmesini,sonuç alamayacaklarını düşündüğü için istemez. Çünkü elinde toprağın kendisine ait olduğunu gösteren bir belge yoktur.

Yeniliklere açık değildir. Eski yöntemlere körü körüne bağlıdır.

Zeynep Kadın, Ahmet Celâl’in çabalarına karşı nankörlük edip, ikiyüzlü davranır. Başlarına gelen olumsuz olayın sorumlusu olarak Ahmet Celâl’i görür.

Ahmet Celâl’e göre “hayat ve gerçek Zeynep Kadının buruşuklarında”dır. (s. 87)

Pistir.

Mehmet Alilerin yüz dönüme yakın toprakları vardır. Ayrıca Zeynep Kadının da birikmiş parası olduğunu herkes bilmektedir. (s. 101)

Zeynep Kadın, oğlu Đsmail’in maddî hiçbir varlığı olmayan Emine’yi almasına şiddetle karşıdır; ama Emine gelini olur.

Zeynep Kadın, kızları ve gelinleriyle; sabahtan akşama kadar durmaksızın çalışır. Hiçbir şeyi, Mehmet Ali’nin yavrusunu bile umursamazlar. Çalışmaları sürekli olduğu gibi, ahenklidir de.

Ahmet Celâl, doğanın en sert unsurlarından olan toprağı, Zeynep Kadının yüzüne benzetir.

Düşman yaklaştığında bile, Zeynep Kadın çalışmakla meşguldür. Ahmet Celâl’e göre; “Đnsan enerjisinin hayrete değer bir timsali gibi”dir. (s. 169) Millet onun gibi kadınlarla oluşturulacaktır. Lakin Zeynep Kadın da düşmanların oluşturduğu karargâhlara yiyecek taşıyanlar arasındadır.

Zeynep Kadın, kendi telaffuzuyla, “donguzlar” (s. 208) dediği düşmanlara, istemeyerek yardımda bulunur. Düşmanın eziyeti, yakıp yok etmesi, çalması

karşısında metanetlidir. Malı gittikten sonra, canının da hükmü yoktur. Yalnız namuslara da el uzatılmaktadır. Kızı, kurban olarak alındıktan sonra Zeynep Kadın da susar.

Malına mülküne çok düşkündür. Đnanılmayacak kadar güçlü, çalışkandır. Düşmanlar malına mülküne, en sonunda da kızına el koyduklarında, kolu kanadı kırılır, direncini kaybeder.

Emeti Kadın

Ahmet Celâl, “kocakarı” (s. 131) olarak nitelendirdiği Emeti Kadın hakkında şunları aktarır:

“Bu meşe kütüğünü andıran kalın bir kadındır. Yüzü o kadar çiçek bozuğudur ki, cepheden bakıldığı vakit karnabahar göbeğini andırır ve bu karnabahar bir kasırga esnasında, bir bostandan henüz koparılmış gibi toprak ve çamurla bulanmıştır.” (s. 131)

Emeti Ninenin geçimini yetim torunu sağlamaktadır.

“Nine” sözcüğünden yaşlı olduğu sonucuna varmamız mümkündür.

Gün boyu meşguldür. Yüzünü yıkamaya bile fırsatı yoktur. Yaptığı işler, kendi söyleyiş tarzıyla şöyle aktarılır:

“Sabah garanlığında çocuğu eserler püserlerim, dağarcığına yiyeceğini goyarım. Đneğin altını temizlerim, sütünü sağarım. Ocağa vurur, kaynatırım. Sütü ateşten indirir indirmez, buraya koşar gelirim. Sen bekarsın.

Đneğin davarın yok emme, işin ağırdır. Çay suyu kaynat, dersin... Akşamdan kalmış, kabı kacağı ıscak suda yuğ dersin. Her gün türlü türlü aş istersin. Senin yanında gün nasıl geçer, bilir misin? Akşam eve vardığımda, bizim oğlan açtır, yorgundur. Sütü ısıtır, içine ekmeği doğrar, eline veririm. Bazı canı peynirle soğan ister. Bazı bana bir bulamaç ediver, der.” (s. 131)

Oğlu, torunu Hasan’ın babası askerde şehit olmuş, kızı doğururken ölmüş, kızının kocası onları hemen o gün sokağa atmış, fukaralıktan, kimsesizlikten çökmüştür.

Sadece Sivrihisar’ı gören Emeti Kadın, Đzmir’i merak etmektedir. Ahmet Celâl onu Đzmir konusunda aydınlatırken, pek inanmaz.

Doğduğu topraklarda ölmek istemektedir.

Batıl inanışlı bir kadındır. Resimlerden, tablolardan, biblolardan sakınır. Çarpılacağından korktuğu için, bunların bulunduğu Ahmet Celâl’in odasına ayak basmaz.

Şeyh Yusuf’a çok değer verip, dertlerine dermanı onda arar.

Emeti Kadının saplandığı fikirler vardır. Bu da Ahmet Celâl’in ona ulaşmasını engellemektedir:

“Aramızda asırlık mesafeler var. Bu mesafeleri geçip de, ona kadar nasıl erişebileceğim? Zira, ne kadar çağırsam, o bana doğru yürümeyecektir. Bu, tarihin bir noktasında donmuş, taş kesilmiş bir insandır. Söylediği

şeyleri, kendisi söylemiyor. Tıpkı antika kitabeler üzerindeki yazılar gibi onları ben okuyorum. Ben heceliyorum.” (s. 142)

Evinde, Emeti Kadının oturduğu bir oda olan Ahmet Celâl, olandan bitenden Emeti Kadın vasıtasıyla haber alır.

Düşman, köye gelmiştir ve Emeti Kadın da düşmana yiyecek yardımı yapanlardandır.

Düşman işgali sırasında, torunu Hasan öldürülmüştür. Sıra onlara gelmiştir. Kaçmak faydasızdır. Ahmet Celâl, bunu kavratmaya çalışır.

Ahmet Celâl, sırtında torununun ölüsünü taşıyan kadını, Shakespeare’in cadılarından birine benzetir. (s. 209)

Emeti Kadının elinden torununun ölüsü de alınmıştır.

Paraya düşkün kadınlardan bir tanesidir. Batıl inançları vardır. Ahmet Celâl’e hizmet eder. Düşmandan maddî fayda beklerken, manevî yıkım görür.

III. DERECEDEKĐ KADINLAR