• Sonuç bulunamadı

DERECEDEKĐ KADINLAR Ş erife Hanım

HÜKÜM GECESĐ

II. DERECEDEKĐ KADINLAR Ş erife Hanım

Ahmet Kerim’in Annesi

III. DERECEDEKĐ KADINLAR

Despina

DEKORATĐF KONUMDAKĐ KADINLAR

Samiye’nin Annesi

Şevket Beyin Annesi Despina’nın Annesi

Đhtilal Komitesinin Bulunduğu Evdeki Kadınlar ve Kızlar Katina Marika Eftalya Hanriyet Zenci Kadın Aşçı Kadın Madame Roland Nefise

Şahabettin Süleyman’ın Metresleri Mektep Kızları

Rum Kızı Hint Kızları Bizanslı Prensesler

Küçük Kız Masaldaki Anne Harem Kadını Oda Hizmetçisi Hizmetçi Kızlar Hizmetçi Kız Fahişeler Rum Gençleri Romandaki Kadın Histerik Kadın Lady Macbeth Türk Anaları Kadınlar

Şevket Bey Ailesindeki Genç Hanımlar ve Genç Kızlar Türk Hanımları Türk Kızları Nineler Müslüman Kızları Eski Türk Kadını Genç Kızlar Anadolu Kızları

l. DERECEDEKĐ KADINLAR Samiye

Samiye, Selim Necati adında, kendisini çok seven bir kişinin kardeşidir.

Đttihat ve Terakki mensubu ağabeyinin, gazetede yazılar yazan bir muhalif durumundaki Ahmet Kerim’i, ortadan kaldırmak için düzenlediği oyunda, araç olarak kullanılan genç kızdır.

Ahmet Kerim, onu ilk önce piyanosunun sesiyle tanır. Bu sesle kızın hâkimiyeti altına girer.

Samiye’nin piyanodan önce de müzikle ilgisi vardır. Ud çalıp, şarkı söyleme yeteneğine sahiptir.

Gözleri çok siyah, çok parlaktır. Dişleri düzgün ve beyazdır. Đnce, narin bir vücudu vardır. Omuzları düşüktür.

On sekiz yaşındadır. Oynak, şuhtur. Aşk oyunlarından haberdardır.

Ahmet Kerim’in dikkatini çekmek için aşk oyunlarına başvurur. Kâh elleriyle, kâh şuh kahkalarıyla, kâh çığlıklarıyla ve piyanosunda sevda yüklü bir türkü çalarak, onu etkilemeye çalışır. Bir defasında da işin içine ipek bir mendil girer.

Ahmet Kerim, yüzünü bile görmediği Samiye’nin arsızlıklarından etkilenmiştir. Yine de çekinir. Genç kızın yaptıklarının, ağabeyi tarafından emredilmiş bir hile, bir tuzak olmasından korkar.

Korksa da Samiye’ye uğrunda ölecek kadar kapılmıştır. Samiye ise işve, naz, oyundan örülüdür.

Ahmet Kerim ile Samiye’nin münasebetleri gelişme safhasını tamamlamış, olgun bir hâl almıştır.

Ahmet Kerim hislerini mektuplara dökse de, Samiye değişmemiş, oynak, ayartıcı, neşeli halini korumuştur.

Münasebetleri fark edilince, Ahmet Kerim uzaklaşır. Bu sefer de Samiye tuzak sahnesi için, iradesi altındaki Ahmet Kerim’i odasına çağırır. Ahmet Kerim,

tuzak ihtimalini düşünse de davete karşılık verir. Korktuğu başına gelir ve Samiye onu ele verir. Ağabeyini, amcasının oğullarını çağırır. Ama onların Ahmet Kerim’i yakalamalarına izin vermeyerek, onu serbest bırakır. Yine de bir siyasî girişime alet edilmiştir. (s.120,121)

Samiye mektuplarıyla yalvararak, ısrarla pişmanlığını aktarmaya çalışır. Ahmet Kerim affetmeye yanaşmamaktadır.

Samiye araya elçi koyar. Elçinin ilettiği mektupta Samiye, Ahmet Kerim’den kendisini dinlemesini istemekte, ölüme kadar gideceğini belirtmektedir. (s.136)

Elçi kadın, mektubu vermekle yetinmeyerek, geriye dönüş metoduyla, Samiye’yi Ahmet Kerim’e anlatmaya çalışır:

“Ben, Samiye’nin ne anası, ne teyzesiyim; fakat Samiye benim elimde doğdu, benim elimde büyüdü. Annesiyle tam otuz yıl komşuluk ettik. Onlar Teşvikiye’ye taşındıktan sonra da yine can ciğer dost kaldık. Haftada üç gün kendi evimde isem, dört gün mutlaka onlardayımdır. Sağ olsun, Samiyecik, bensiz edemez. Diyebilirim ki, kendi annesine bu kadar düşkün değildir. Sevinçli gününde müjde diye bana koşar, bir derdi oldu mu, yine benimle dertleşmeğe gelir. Elmas gibi kalbi vardır. Hiç de şimdiki kızlara benzemez. Neme lâzım; ergeç iki elim iki yanıma gelecek. Yalanım varsa, cezama razıyım. Bu kız çarşafa girdiği günden beri, bir yabancı erkekle bir defa göz göze gelmiş değildir. Nasılsa ağabeyi bir cahillik etmiş, kızcağızın başını ateşe yakmış, bildiğiniz işe sürüklemiş.” (s. 137)

Samiye fizikî ve ruhî yönden çökerken, kusurunun affını dilemektedir. Ahmet Kerim ise her şeyi unutma rolünü oynamaktadır. Samiye yüz yüze görüşme çaresine başvursa da Ahmet Kerim’le görüşemez. Oysa Ahmet Kerim de onun pişmanlığını kabul etmiştir.

Samiye’nin geveze olması, derdini dillere düşürmesi, durmadan Ahmet Kerim’e düşkünlüğünü ispata çalışması, Ahmet Kerim’in gözünden düşme sebeplerindedir.

Samiye, sırları açığa çıkınca Aksaray’a Ahmet Kerim’e kendi adına elçilik yapan Şerife Hanımın yanına sığınmıştır. Birlikte Ahmet Kerim’in annesine başvurmayı kararlaştırmışlardır. (s. 149) Bu, gerçekleşir. Anne durumu oğluna aktarır; fakat Ahmet Kerim kızın arsız ve utanmaz olduğu konusunda inatçıdır.

Samiye, en sonunda, Ahmet Kerim’in evindedir. Ahmet Kerim, onu dinlemeden gittiğinde, Samiye gözyaşlarında boğulmuş, ölmüştür.

Samiye, içini yakan acısıyla, yıkıntı hâlinde sokaklarda yürür. Kendisinden nefret etmektedir. Bir yaradır ve bu yaradan kurtulması gereklidir. Yükü, acısı çekemeyeceği boyuta gelmiş, onu yorgun düşürmüştür. Acıyı yenmek için verdiği çaba ve hayatına son verişi şu satırlarla aktarılır:

“Genç kız, bu acının ilk sebebini tamamiyle unutmuş, yalnız ondan kurtulmak, ondan bir an önce kurtulmak düşüncesiyle başbaşa kalmıştı. Birtakım inişler indi. Birtakım(s.153) yokuşlar çıktı. Birtakım dar, uzun yılankavi sokaklarda yürüdü, yürüdü. Sonunda geniş bir caddeye vardı. Burası, Đstanbul’un caddelerinden biridir ama Samiye hiç hatırlamıyor, yalnız biraz ötede caddenin ta sonunda, iki yüksek ve beyaz binanın arasından denizi görüyor. Bu sıcak öğle saatinde Boğaziçinin suları çividi renktedir.

Samiye nerdeyse koşarcasına bu mavi şeye doğru gitti. Đki büyük yalı arasında bir rıhtım kemeri. Genç kız bu kemerin altından sanki bir oyun yapar gibi suların içine dalıyor ve ayakları yerden kesilinceye kadar, ilerliyor ve birden yürek paralayıcı bir çığlıkla kendisini dalgalara bırakıyor.

Samiye üç defa denizin dibine batıp çıktı. Kulaklarında aralıksız bir çıngırak sesi, çın çın çınlıyor ve kapanan gözlerinin ötesinde renk renk bir âlemin kırmızı, mor, yeşil ve erguvani perdeleri birbiri ardısıra açılıyordu.”(s.154)

Alet edildiği oyun, arsızlığı, fingirdekliği ve sevdiğinin inadı onu acılara, en sonunda da intihara sürüklemiştir. Mezarı ise Yahya Efendi Türbe’sindedir.

Yakup Kadri, yine şuh, oynak bir genç kızı konu almış, onu bunalımlara sürüklemiştir. Fakat bu romanda onu intiharla, ortadan kaldırarak cezalandırmıştır.

Đntihar sonucunda, nihayet Ahmet Kerim de pişmanlık duymaya başlar. Onun son hâlini bilme hevesine kapılır. Çırpınmak, kıvranmak sırası Ahmet Kerim’dedir.

Ahmet Kerim, Şerife Hanımı bularak, Samiye hakkında konuşmak çaresiyle teselliye ulaşmaya çabalayacaktır.

Kara sevdaya düşen Samiye’nin güzel taraflarını görmeye, bunu Şerife Hanımla paylaşmaya başlamıştır. Şerife Hanımsa, Samiye’nin bebeklik, çocukluk, genç kızlık fotoğraflarıyla, kronolojik olarak, hayat hikâyesini aktarır.

Samiye, sessizce ölmesini bilen “bir dişi kahraman, bir dişi kurban”dır. (s 211)

ll. DERECEDEKĐ KADINLAR Şerife Hanım

Yaşlıdır, duldur. Ölen eşi, Sâdattan Kerküklü Osman Efendidir. Şerife Hanım, altı yıl önce ölen eşinin emekli maaşıyla geçinmektedir. Aksaray’da Sinekli Bakkal’da oturur. Samiye ile Ahmet Kerim arasında elçilik yapan kadındır. Samiye ile aralarındaki yakınlığı şu satırlardan anlarız:

“Ben, Samiye’nin ne anası, ne teyzesiyim; fakat Samiye benim elimde doğdu, benim elimde büyüdü. Annesiyle tam otuz yıl komşuluk ettik. Onlar Teşvikiye’ye taşındıktan sonra da yine canciğer dost kaldı. Haftada üç gün kendi evimde isem, dört gün mutlaka onlardayımdır. Sağ olsun, Samiyecik, bensiz edemez. Diyebilirim ki, kendi annesine bu kadar düşkün değildir. Sevinçli gününde müjde diye bana koşar, bir derdi oldu mu, yine benimle dertleşmeğe gelir.”(s. 137)

Siyah çarşafının içinde “hem bir şefkat hemşiresine, hem de sıyrık bir

mahalle karısına” benzetilir.(s.137)

Şerife Hanım, Ahmet Kerim’e, Samiye’nin mektubunu vermekle kalmayıp, Samiye’yi övücü sözler sarfederek ağabeyi yüzünden oluşan yıkıcı tabloya da değinmiştir.

Yani Samiye’nin bunalıma varan sıkıntıları, ölüm düşüncesi, af isteği Şerife Hanım aracılığıyla Ahmet Kerim’e ulaşır.

Kadının uğraşmaları bir işe yaramamış; Ahmet Kerim umursamaz bir tavır takınmış, yumuşamamıştır. Şerife Hanım, Ahmet Kerim’in davranışından dolayı kendini suçlayıp, okur yazar olmadığından, sorunu iyi aktaramadığını düşünür. (s.138)

Samiye, sırları açığa vurulunca, Aksaray’a, Şerife Hanımın yanına sığınmıştır. Şerife Hanım yine aracılık yapmakta, yine Ahmet Kerim’e, Samiye’nin içler acısı durumunu aktarmaya çalışmaktadır: Ortada bir genç kızın namusu, ırzı meselesi vardır ve bunu herkes duymuştur. Sebep Ahmet Kerim olmasa da, Samiye kendi kendine etse de, insanlık denilen bir kavram vardır.

Fakat Ahmet Kerim bu namus meselesine çare olmayacaktır. Bunu kavrayan Şerife Hanım ikna yolunun Ahmet Kerim’in annesinden geçebileceğini düşünerek, ona gider. Anlatır, dertleşir, ağlaşır.

Bu yol da çözüm getirmemiş, Samiye intihar etmiştir.

Pişmanlığa gömülen Ahmet Kerim, Şerife Hanımı bulur. Kadın yana eğilmiş ve kaburgaları çatlamış, büyük; fakat köhne bir evde oturmaktadır.

Misafirperverdir. Abdestinde, namazındadır. Sigara içmesi, kötü alışkanlığıdır.

Ahmet Kerim ve Şerife Hanım, Samiye’nin aşkının kara sevda boyutuna gelişinden bahsederler. Ahmet Kerim, amacına ulaşarak, Samiye’nin mezarını öğrenir. Her şeyiyle Şerife Hanım ilgilenmiş, mezarını sevgisiyle, itinayla hazırlamıştır.

Şerife Hanım, bizi Samiye’nin ailesi konusunda da aydınlatır. Ona göre içlerinde en iyisi Samiye’dir. Ağabeyi, göründüğü gibi vefalı değildir; karaktersizdir ve yerden yere vurulacak bir insandır.

Şerife Hanımın, eşiyle ilgili bir maaş meselesi vardır. Bu konuda, Samiye’nin ağabeyi yardımcı olmamıştır. Kadın bir kere de Ahmet Kerim’den şu satırlarla yardım ister:

“Efendim; bu maaş meselesi de o kadar güç bir şey değil. Bizim merhum… Kerküklü Osman Efendi-belki işitmişinizdir-Sâdattan idi. Evkaf kendisine bir mütevellilik hakkı verirdi. Şimdi o öleli altı yıl oldu. Ben maaşı almıyorum. Pekâlâ merhumun ‘tekaüt’ maaşını veriyorlar ama, bunu bir türlü vermiyorlar. Bana her yandan büyüklere baş vurulursa olur dediler. Bu iş Evkaf Nazırının elinde imiş.Evlâdım, eğer bir vaktin olur da soruverirsen büyük sevap işlemiş olursun. Ah oğlum, bilsen neler çekiyorum, dört yüz elli kuruşla bir koca evi döndürmek için…”(s. 172)

Ahmet Kerim, sık sık Şerife Hanımı ziyarete gider. Samiye’nin felâketi, Ahmet Kerim’in Şerife Hanımın üzerine düşmesine neden olur. Onda kalır, hediyeler götürür. Boğazına düşkün, çıkarcı kadını besler.

Şerife Hanım, Ahmet Kerim’in Samiye bahsine zaafını sezince, bu zaafı istismar etme noktasına gelir. Sürekli Samiye’den bahsedip, onun fotoğraflarıyla bebeklikten genç kızlığa hayat hikâyesini aktarırken, maaş meselesini de sormayı ihmal etmez.

Sohbetlerinde hep Samiye vardır. Fakat Ahmet Kerim ile Şerife Hanımın sohbetlerini bitirecek bir olay olmuş, hükûmet darbe yemiştir. Ahmet Kerim, Şerife Hanımın evine gidemez duruma gelir. Hapse girip çıktıktan sonra Şerife Hanım, ondan hastalıklı biri gibi çekinmeye başlar. Ahmet Kerim Şerife Hanımın evine iki kere uğrar. Đlkinde kadın, kendisinin olmadığını söyletir. Đkincisinde çok soğuk karşılar ve kovmaktan beter eder. Ahmet Kerim, artık üçüncü kez denemekten vazgeçer ve münasebetleri, sohbetleri bitmiş olur.

Görünüşte dindar, yardımsever, misafirperver bir kadındır. Ancak düşmüş insanlara yanaşmaktan hoşlanmaz. Çıkarcıdır. Kiminle nasıl konuşacağını bilir. Đknâ gücüne sahiptir.

Hayatının her safhasında Samiye’nin yanında olmuş, ona destek vermiştir. Ölüsünü bile yalnız bırakmamıştır.

Ahmet Kerim’in Annesi

Teşvikiye’de, küçük bir evde, oğlu Ahmet Kerim’le yaşamaktadır. Eşinden kalan emekli maaşı ile evini geçindirir.

Gazetede çalışan oğlunun işinden eve geç gelişinden dolayı endişelidir. Uykusuz geceleri, merakı onu yıpratmaktadır. Yine de oğluna durumunu belli etmemekte, bu uğurda yalan bile söylemektedir.

Oysa Ahmet Kerim, kendisine karşı “ateşli bir şefkat”e (s. 49) sahip olan annesinin kederinin farkındadır. Annesinin, işinin tehlikeli olduğunu bildiğini de sezmiştir. Annesinin tedirginliği de onun vicdan azabı duymasına sebep olur.

Her şartta temizliğini, titizliğini muhafaza eden bir kadındır. Oğlu için sürekli tedirgin, korkulu, endişelidir. Başvurduğu tek çare dua etmektir.

Oğlunun darıldığı kız Samiye ve dert ortağı Şerife Hanım, bu dargınlığa son vermek için anneyle görüşmeyi kararlaştırmışlardır. Şerife Hanım, Ahmet Kerim’in annesine gider ve konuşurlar. Bu arada iki kadın gözyaşlarına hâkim olamazlar.

Annesi durumu oğluyla görüşmek niyetindedir. Ahmet Kerim’e göre annesi kandırılmıştır. Đlişki, onun düşündüğü şekilde saf, şiddetli değildir. Kız arsız, utanmazın biridir. Adını ağzına almaması gereklidir. (s. 150)

Ahmet Kerim, annesini susturmayı başarmıştır. Bir süre sonra Samiye evlerine gelir. Annesi Ahmet Kerim’e kızı gösterir. O, çekip gider. Yıkılan kızı teselli etmek annesine düşmüştür.

Annesi, Ahmet Kerim’in tavırlarına hayret eder ve merhametsizliğine, katılığına anlam veremez. Başkalarının onu değiştirdiğini düşünür.

Samiye intihar etmiştir.

Ahmet Kerim, annesinden Şerife Hanımla ilgili bilgi alır. Kadınla münasebet kurar, bazen onun evinde kalır.

Ahmet Kerim, hükûmet darbesiyle düştüğü durum sonucunda annesinin mahvolacağından emindir. Hapisteyken annesi için endişelenir.

Geçim sıkıntısı, orta hâlli, fakat temiz ve tatlı yaşayışlarına, yoksulluğa yakın bir şekil vermiştir. Alacaklılarla uğraşmak durumunda bile kalmışlardır.

Yaşlı anne, işleri zenci bir kadına bırakmıştır. Önceleri bir hizmetçi, bir de aşçıları vardır. Zenci kadının pasaklılığından utanç duyar. Dertler, sıkıntılar, yaşı, onu eritir, gözlerinin ferini uçurur; ama susmaya, sahte tebessümlere bürünmeye devam eder. Ahmet Kerim ise, annesinin içini dökmesini istemektedir.

Ahmet Kerim, tekrar tutuklandığında annesi için, annesi de onun için yanar. Asılacağını düşünen Ahmet Kerim, annesinin üzüntüsünü de alıp gitmek ister. Oysa annesi kendisini yiyip bitirir.

Anne, oğlu hapse giderken de onun ihtiyaçlarını karşılamak için uğraşmaktadır. Hapisteyken de “temiz, beyaz ev yatağı, kenarları fistolu yastıklar” göndermiştir. Bunlara da kokusu sinmiştir. “Yalnız eski Türk kadınına vergi titiz bir

Oğlu sürgündedir. Oradan mektup yazar. Ama yavrusu alkole dadanmış, bitmiştir.

Sürekli oğlu için endişelenen, duasını eksik etmeyen, her zorluğa sessizce, sabırla göğüs geren, duygusal, titiz, temiz bir annedir.

lll. DERECEDEKĐ KADINLAR Despina

Ahmet Kerim’in gazeteci arkadaşı Ahmet Samim’in çok hoşlandığı bir Rum kızıdır. Ahmet Kerim ve arkadaşları ona Nikoli Birahanesi’nde rastlamışlardır.

“Henüz o yıl ortaya atılan fakat, az zaman içinde Beyoğlu’nun en ünlü kızlarından daha çok ün kazanan yeşil gözlü, oynak ve fettan kız, yalnız Samim’in değil, herkesin gönlünü ayrı bir oyunla kendisine çelmişti. Onda, kimi geniş ve şehvetli bir ağzın parıltısını, kimi sıcak ve yumuşak bir sesin okşayışlarını, kimi duru ve esmer bir tenin hesapsız nüanslarını; kimi yanık başak renginde bir yığın saçın, karmakarışık, alnının üstünde dökülüşünü, kimi de hezarn dalı gibi hem çevik ve hem sert bir vücudun tatlı kımıldanışlarını beğenirdi. Samim ise, bu kızın şeytanca zekâsına vurgundu. Zaten ikisi bir araya gelince, içki ve hovardalık âlemleri pek şenlikli bir hal alırdı. Despina’nın Rum şivesiyle en koyu Türkçe küfürleri bir söyleyişleri ve Samim’in, bunları, bir belirtişleri vardı ki, bütün dinleyenleri gülmekten katıltırdı. Bu Rum kızının birtakım kabalıkları ve kimbilir, belki çıktığı aileden aldığı bazı bayağı halleri de yok değildi. Fakat, bu kusurlar o taze vücudun güzelliğine tuzlu biberli bir çeşni katardı. Despina iliğine kadar külhanbeyi idi. O gece, Samim’i görünce, oturduğu yerden:

‘Ulan, gene dutsun! Yaklaşma yakarım!’ diye öyle bir bağırdı ki, barın içinde bütün başlar o yana doğru çevrilip kaldı.”(s. 59)

Verilen paragraflar, Despina’nın güzelliğini, çekiciliğini, fettanlığını, zekâsını, birtakım kabalık ve küfürlerini, külhanbeyi tavırlarını yansıtır niteliktedir.

Despina ile Ahmet Samim’in münasebetleri, Ahmet Samim ölünce sona ermiştir.

Despina, Ahmet Kerim’i isimlerinin yakınlığından, dolayı, Ahmet Samim’in kardeşi sanmakta, Ahmet Kerim’in kendisine sokulmasına izin vermemektedir. Aynı zamanda, Ahmet Samim’in ölümünü kabullenmekte güçlük çekmekte, düşündükçe ağlamaktadır.

Ahmet Kerim’le Despina arasında bir yakınlaşma olur. Kız, Ahmet Kerim’i kardeş olarak görse de Ahmet Kerim farklı hisler içindedir.

Ortodoks kız, dinî geleneklerine bağlıdır. Bu bağlılığı, kilisesinden günlük kokusunun üzerine sinmesine neden olmuştur; ama bu kokuyla Bizanslı prensese benzetilmiştir. (s. 97) Bizanslı prenseslerin özellikleri şunlardır:

“Tenlerinde, yanık kehribar renkli bir amber macunu tadı sezilen o yarı rahibe, yarı fahişe kadınlardır ki insanın içine akışlarında zehirle

şerbetin, derd ile devânın tesirini bir anda yaparlar ve birer yılan gibi soğuk, çevik kollarının arasında kıvranan erkeğe ölümü aşk, aşkı ölüm kadar cana yakın gösterirler.”(s. 98)

Her şeyden önemlisi Despina Yunan idealine sahiptir. Despina, Ahmet Kerim’le sohbetleri esnasında Osmanlılığı kabul etmemekte, farklılıkları sıralamaktadır:

“Biz kilisede gideriz. Siz camide gidersiniz. Bizim dilimiz urumcadır. Sizin diliniz Türkçe’dir.”(s. 98)

Doğup büyüdüğü yerlerin de, önceleri kendilerinin memleketi olduğunu vurgulayan Despina, Yunan idealine değinir:

“Burası eskiden bizim memleketimizdi. Siz geldiniz; onu bizim elimizden aldınız. Nasıl ki Atina’yı, Patras’ı ve bütün Yunanistan’ı almış idiniz; sonradan biz oraları geriye aldık. Şimdi de burasını alacağız. Öyle gülmesene! Bak göreceksin, nasıl alacağız. Belkim hattâ beş seneden, on seneden sonra değil; fakat mutlaka bir gün alacağız. Hem işallah sen ve ben sağ iken, bu işi göreceğiz.”(s. 99)

Aldıklarında iyi Türklere dokunmayıp, kötüleri keseceklerdir. Böylelikle

Đttihatçılar da yok olacak, Ahmet Samim’in öcü alınmış olacaktır.

Despina, Yunan idealiyle ilgili duygu ve düşüncelerini aktardıktan sonra, zafer tablosunu şu şekilde çizer:

“Bilmezsin, o gün ne güzel şeyler olacak. Đstanbul’un bütün sokakları çiçeklerle donatılacak, mektep kızları hep beyaz giyinecek, ellerine

defne dallarından çelenekler alacak ve bizim millî şarkılarımızı söyleyerek (s. 99) muzikanın önünde yürüyecek. Arkadan erkek çocuklar gelecek. Bunların hepsinin elbisesi mavidir. Daha arkadan Patrikhanenin ne kadar büyük papazları varsa omuzlarında sırmalı şallar ve ellerinde gümüşten asalarla halkı ‘takdis’ ederek yürüyecekler. Daha sonra despotlar. Melek kılığına girmiş genç zangoçlar altın şamdanlar, buhurdanlar tutarak pusomlar okuyacaklar. Bunların arkasından zengin ve kibar urumlar düğün alaylarında olduğu gibi başlarında silindir şapkalar, ellerinde beyaz eldivenler…”(s. 100)

Sonra Ayasofya’ya gidilip, altın çanlar asılacak; üç gün üç gece sürecek ibadetle memleket Hristiyan camiasının eline geçmiş olacaktır.

Hikâye Ahmet Kerim’in alayları, Despina’nın karşı koyuşları ve iki insanın birlikteliği ile sona erer.

Despina, güzel, oynak olmasının yanında dinî geleneklerine ve millî ideallerine sıkı sıkıya bağlı bir kadındır. Bu ideallerin gerçekleşeceği günün hayaliyle dopdoludur.

DEKORATĐF KONUMDAKĐ KADINLAR