• Sonuç bulunamadı

DERECEDEKĐ KADINLAR Emine

SODOM VE GOMORE

DEKORATĐF KONUMDAKĐ KADINLAR Leylâ’nın Annes

I. DERECEDEKĐ KADINLAR Emine

Romandaki kişiler, Ahmet Celâl’in gözlemlerinden hareketle tanıtılır. Ahmet Celal, onlarla ilgili duygu ve düşüncelerini, emir eri Mehmet Ali’nin köyünde olup bitenleri bir deftere yazmıştır. Kişiler, olaylar onun bakış açısıyla anlatılır.

Ahmet Celâl Emine’ye köyden uzakta rastlamıştır. Genç kızın yağız ve uzunca yüzünün ortasında iki yeşil gözü ve bir sıra iri beyaz dişi vardır. Mehmet Ali’nin köyündeki kızlar gibi giyinmiştir. Başı, onların başı gibi kat kat sargılarla sarılıdır. Beli kuşaklı ve alaca pazen donlu bir kızdır. Uzun boyludur. Kusursuz, taze bir bedeni, teninin kuru bir beyazlığı vardır. Göğsü, kalçaları dolgun, eti ve omuz başları gevşektir. Boynu bir kuğu boynu gibi uzundur. Kolları bileklerinden itibaren bembeyazdır. Uzun, narin ve küçücük ayakları vardır.

Ahmet Celâl’e harikulâde görünen Emine’nin endamı, Đstanbul kızlarınınki kadar ince, yürüyüşü onların yürüyüşü gibi ahenklidir. Ayakları çıplaktır ve topukları da çatlaktır.

Emine’yi “bir hayal”, “bir yabani çiçeğin gölgesi” (s.77) olarak nitelendiren Ahmet Celâl, onu Don Kişot’un yıllarca gönül bağladığı, kasabadaki bir köylü kızı olan Dulcine olarak düşünür.

Emine, sürekli Ahmet Celâl’den kaçmaktadır. Ürkektir. Oysa Ahmet Celâl

“körpe geyik” (s. 78) dediği Emine’yi bırakmamakta kararlıdır. Nihayetinde

çekingenliği azalan Emine, Ahmet Celâl’le konuşur. Konuşurken Ahmet Celâl’in kendisine zarar vermesinden, halasının görmesinden korkmuş, ağlamaklı bir ifade takınmıştır.

Ahmet Celâl, Emine’ye çok yaklaşmıştır. Bu sefer de onun ağacın dibine büzülmüş hâlini “ıslak bir kedi”ye (s. 79) benzetir.

Bu köylü perisi, Đstanbul kızlarından farksızdır. Onlar kadar işvebazdır. Bekâreti, Emine’yi bir zırh gibi sarmıştır. Bu, Ahmet Celâl’in kadında yeni gördüğü bir hâldir.

Ahmet Celâl, köyde, Emine’nin Mehmet Ali’nin kardeşi Đsmail’in sevdiği kız olduğunu öğrenir. Đsmail’e göre Emine de kendisini istemektedir. Kızın anası, babası yoktur. Halasının yanında oturur. Babası Balkan Harbi’nde şehit düştükten sonra anası, bir başkasıyla evlenip, onu ortada bırakıvermiştir. Halası vermezse,

Đsmail onu kaçıracaktır.

Her ne kadar Ahmet Celâl, “narin ve alımlı, endamlı, bir körpe söğüt dalı” (s. 99) olarak gördüğü Emine’yi, Đsmail’den kıskansa da, Emine onu kolu olmayan bir adam olarak algılamaktadır.

Ahmet Celâl’in Emine’yle ilgili benzetmeleri bitmez. Onu, “dikenlikler,

çalılıklar arasında bir dağ gülü” (s. 100) olarak düşünür.

Ahmet Celâl, Emine’nin Đsmail’le münasebetinin kendiliğinden olduğu hükmündedir. Köylerde tek delikanlı kalmamıştır. Emine, kocamaktansa Đsmail’e varmayı tercih eder. Ondan daha iyisini de bulamayacaktır. Bir önemli sebep de,

Đsmail’in ailesinin epeyce varlıklı sayılmasıdır. (s. 101)

Emine, Đsmail’den vazgeçip Ahmet Celâl’in olsa, onun Emine’ye yapacakları şunlardır:

“Onu önce bir iyi yıkardım. Sonra, vücudunun bütün çizgilerini bozan

o kat kat esvaplarını çıkarıp şu ocakta yıkardım. Fakat ‘alâmod’ bir Đstanbul kızı haline sokmak için mi? Hayır, hayır... Kızıl parıltılı saçlarını iki kalın örgü yapıp arkasına salıverirdim. Ona, yakası daima açık ve yenleri bol bir bürümcek gömlek giydirirdim. Belden aşağı inen, kasıktan bağlı ve bileklerinden büzmeli bir şalvar yaptırırdım. Tıpkı, büyük ninelerimizinki gibi uçları işlemeli uçkurunu şöyle ortadan bir kocaman düğümle aşağıya doğru sarkıtırdım. Ve onu konuşmaktan menederdim. Yalnız, sık sık gülmesine ve hayreti, öfkeyi, inadı, şuhluğu ifade eder nidalar koyuvermesine izin verirdim. Yemeğimi, o pişirsin, hizmetine o baksın isterdim.

Ben yerken, çalışırken veya kahvemi içerken, onun ayakta beklemesini hoş görürdüm. Alafranga âşıktaşlığa mahsus öpme ve okşamaların hiçbirini ona göstermemekle beraber, arasıra, bir iri Van kedisi gibi onunla oynaşmaktan haz alırdım.” (s. 119)

Emine, Bekir Çavuşun karısının aracı gitmesi üzerine “elin yabanı” (s. 124) dediği Ahmet Celâl’e varmayacağını belirtmiştir.

Emine, Đsmail’le evlenir. Bir yılı geçen ilişkilerinde bir kere olsun Ahmet Celâl’in yüzüne, gözlerine bakmaz. Ahmet Celâl, onun için kolsuz olmasından başka bir şey ifade etmemesine inanamamaktadır.

Zaten Emine, Đsmail’le evlenerek, Ahmet Celâl üzerindeki sihrini bozmuştur. Ahmet Celâl, Emine’den tiksinse de, unutmaz. Puta benzettiği Emine’si ölse, kokuşsa bile, onun hasretini gönlünden silemeyecek; ondan kaçacak, lâkin gene onu kovalayacaktır. (s.134,135)

Emine’nin babası Şerif, on yıl sonra bir tesadüf sonucu Mehmet Alilerin köyüne gelmiştir. O ayrıldığında Emine, sekiz yaşındadır. Bekir Çavuş, Emine’ye babasının geldiğini haber verince, Emine inanmaz; gördüğünde sarılırlar. Emine babasının elini öper. Aralarındaki yakınlaşma bundan ibarettir.

Emine biraz daha toplanmıştır. Ahmet Celâl onu bu kez de Frikya heykeline benzetir. Ahmet Celâl, gözlemlerine dayanarak, Emine’nin Đsmail’i sevmediği kanaatine varmıştır. (s.159) Emine’de de Ahmet Celâl’e doğru bir kayış, bir teslim oluş vardır.

Emine, Ahmet Celâl’e varmış olsa, el üstünde tutulacak, yorucu çalışmalardan uzak duracaktır; ama olan olmuş, Emine de alın yazısına boyun eğmiştir.

Savaş sürerken düşmanlar köyü de işgal etmişlerdir. Hatta onlardan biri Emine’ye sataşmıştır. Đşgal esnasında Ahmet Celâl’le Emine birbirlerine yakınlaşmışlardır. Ahmet Celâl bunu şu satırlarla aktarır:

“Yalnız, Emine ile aramızda gizli bir aşinalık bağı gerilmiş gibidir. Kalabalığın içinde yan gözle birbirimize bakıyoruz. Fakat, bu ani ve gelip geçici bakışlarda neler yok! Onunkiler ‘beni kurtar’ diyor. Benimkiler ‘peki, kurtaracağım’ diyor. Onunkiler ‘senden başka kimsem yok’ diyor. Benimkiler ‘ben de senden başkasını düşünmüyorum’ diyor.

Sonra birlikte, bizi kurtaracak olan çareleri araştırıyoruz. - Kaçalım mı? - Kaçalım. - Nereye? - Hele bir gece olsun. - Ya bizi ele geçirirlerse? - Ele geçiremezler. Geçirirlerse de ben kolayını bulurum. - Sen bulursun. Evet; ben yalnız sana inanıyorum.” (s. 211)

Ahmet Celâl, Emine’yi alıp gidecektir. Bunu yapmayacak olursa iş işten geçecektir.

Ahmet Celâl ve Emine, karanlık bastırınca, kaçma eylemini gerçekleştirmeye, sürünerek başlarlar. Sürünerek kalabalıktan çıkıp, mezarlığa saklanacaklardır. Plânı uygulamaya koyarlar; ancak düşman askerleri yine Türklere sataşmaya başlarlar. Bu fırsatla kaçmaya çalışırlarken Emine çok korkar. (s. 216, 217, 218)

Đkisi de vurulur. O hâlde mezarlığa ulaşırlar. Emine’nin sol kalçasındaki yarayı sararlar. (s. 218) Emine de dizlerinde rahatlayan Ahmet Celâl’in sağ böğründeki yarayla ilgilenir. (s. 220)

Dinlenip, tan yeni ağarırken harekete geçeceklerdir; ama Emine’de hâl yoktur. Bunu Emine’nin “- Davranamirim; davranamirim” (s. 221) demesinden anlarız.

Ahmet Celâl defterini Emine’ye teslim eder. Yoluna yalnız devam edecektir.

Emine tipik bir Türk kızıdır. Kaderine boyun eğip, alın yazısı doğrultusunda yaşantısını sürdürür. Ona farklı bir yaşantı sunacak olan Ahmet Celâl’i kabul etmez, sıradanlığı tercih eder; ama sonradan pişman olarak, Ahmet Celâl’e yönelir.

II. DERECEDEKĐ KADINLAR