• Sonuç bulunamadı

3.4 Yeni Büyükşehir Modeli-Beklentiler ve Kocaeli İli Uygulama Sonuçları

3.4.1.1 Demokrasi bilincinin güçlendirilmesi

Bütün dünyada toplumsal yapı ve ilişkileri derinden etkileyen hızlı bir değişim ve dönüşüm yaşanmaktadır. Küreselleşme adıyla da bilinen bu süreç ile birlikte, yönetim paradigması değişmiş ve bu değişim beraberinde yeni değerleri ortaya çıkarmıştır. Buna göre, vatandaş odaklı devlet anlayışı, şeffaf ve hesap verebilen bir yönetim anlayışı ile katılımcı bir yönetim anlayışı gibi özetlenebilecek pek çok temel ilke ve değer bu süreçte ön plana çıkmıştır.

Kamunun rolünün yeniden tanımlanmasına neden olan bu süre, doğal olarak, mahallî idarelerin teşkilât yapıları, görev ve yetkileri, çalışma yöntemleri ve süreçleri ile amaçlarında da bir dönüşüm ve değişimi artık gerekli kılmıştır. Fakat bunlardan

daha önce ve daha da önemlisi, demokratik sistemin önemli birer unsuru olan çoğulculuğun ve katılımın sağlanmasında, yerel ve ulusal menfaatlerin uzlaştırılmasında, halkın tercihleri ile talep ve beklentilerinin yönetime yansıtılmasında mahallî idarelerin konumunun nasıl olacağı konusu bu süreçte ulus devletleri daha fazla zorlamıştır. Daha öncede bahsedildiği üzere, yerel yönetimlerin temelinde de demokratik değerler yer almakta olup; bu birimler her şeyden önce yerel halkın kendisini ilgilendiren tüm yerel hizmetlerde kararlara katılımını sağlamaktadırlar. Zaten tarih boyunca yerel yönetimler de aslında bu temelde gelişme imkânı bulmuşlar, bu nedenle yönetilenlerin yönetime katılmasının ilk aşaması olmuşlardır. Neticede yerel yönetimler ulusal ölçekli demokrasinin de temelini oluşturmuş, artık demokrasinin varlığı için önemli ölçütlerden birisi yerel halkın yerel nitelikteki kararlarının oluşumuna yaptığı katkının derecesi ile ölçülür olmuştur. Yani aslında artık sadece temsili öne çıkaran bir demokrasi anlayışı sürdürülebilir olmaktan uzak bir husus olarak görülmektedir. Çünkü halkın katılımını belli periyotlarla yapılan seçimlerle sınırlı tutan ve sadece seçilen bu temsilciler aracılığı ile halkı yönetime katılmasını sağlayan bir demokrasi eksik bir demokrasi olarak görülmektedir. Bu nedenle neticede halkın yönetime yabancılaştığı ölçüde, siyaset ve yönetim de yozlaşarak topluma yabancılaşmıştır. Temsilî demokrasi krizi olarak da tanımlanan bu durumun ilacı ise yerelleşme olmuş, demokrasi için adeta eğitim merkezleri işlevi gören mahallî idareler ise bu anlamda yerelleşmenin önemli birer aracı olmuşlardır.

Türkiye’de yerel yönetimler ise daha öncede bahsedildiği üzere bu anlayıştan oldukça uzak bir anlayışla yola çıkılarak Türk siyasi ve idari hayatına kazandırılmışlardır. Yani yerel yönetimler Türkiye’de merkezî idarenin bir uzantısı birimler olarak algılanmış ve mahallî kamu hizmetlerini yürütme yetki ve sorumluluğuna sahip yerinden yönetim kuruluşları olarak olamamışlardır. Bu anlayış ise doğal olarak çok daha sonraki yıllarda belediyenin yapılanmasında da kendini göstermiş, belediyeler özellikle başkan eksenli merkezî bir yapıda teşkilatlanarak varlıklarını uzun bir süre böyle devam ettirmişlerdir. Zaten genel yönetim ile ilgili sürekli birtakım arayışların içinde olan merkezi idarenin yaşadığı yapısal ve işlevsel sorunların neredeyse tamamın mahallî idarelerde aynen yaşamıştır. Bu nedenle çıkış yolu bulamayan mahalli idarelerin birçok yetkisi zamanla tekrar merkezî idare

kuruluşlarına aktarılmış, yerel yönetimlerin niçin var olduğu adeta unutulmuştur. Hatta genel kamu yönetimi için yapılan onca reform çalışmasına rağmen, aynı çabalar mahallî idareler konusunda gösterilememiş olduğundan bu idareler kendilerinden beklenen hizmetleri başarıyla yerine getirecek yeterli bir kurumsal yapıya uzun bir süre daha kavuşamamışlardır.

Günümüzde ise artık bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de mahalli idareler özellikle de belediyeler diğer mahallî idarelere göre daha fazla öne çıkmıştır. Büyük kentlere nüfusun hızlı bir şekilde taşınması, bu kentlerin birer endüstri ve kültür merkezleri olarak gelişmeleri gibi daha birçok neden de belediyelerin önem kazanmasına yol açmıştır. Demokrasi bilincinin güçlendirilmesi beklentisi yanında bu etkenlerinde bu sürece yaptıkları etki, sözü edilen reformların yapılması sürecini hızlandırmıştır. Sonuç olarak Türkiye’de belediyeler uzun bir süre gerekli demokratik mekanizmalara sahip olamadıklarından demokratik nitelikleri gelişmemiş, bu nedenle batılı toplumlarda yerel yönetimlerin tarihi süreçte kazandığı öneme kavuşamamışlardır. Bu düşüncelerin bir sonucu olarak da mahallî idarelerin temel değerleri olan demokrasi, katılım ve etkinlik ilkeleri bu reform çabalarına yansıtılmaya çalışılmış ve yeni modelde bu beklentilere de cevap verilmek istenmiştir.

3.4.1.2 Altyapı hizmetlerinin iyileştirilmesi ve geliştirilmesi

Bir kent için de ülke için de gerekli olan yol, su, elektrik, gaz, kanalizasyon, peyzaj, çevre ve ulaşım gibi donanımların tümü altyapı olarak tanımlanmaktadır. Bir ülkenin veya bir kentin ekonomik büyümesi ve kalkınması açısından ivedilikle tamamlanması gereken temel hizmetlerden birisi olan altyapı hizmetlerinin, özellikle Türkiye’de yapılan söz konusu reform çalışmalarının da en önemli nedenlerinden birisi olarak göründüğünü vurgulayarak konuya giriş yapılmalıdır.

Kapsamı son derece geniş olan bu hizmetler, kendi içerisinde ise alt sektörlerden oluşmakta olup, bunlar enerji, gaz boru hattı, telekomünikasyon, su ve kanalizasyon, katı atık toplama ve imhası alanlarındaki hizmetleri; barajlar, sulama kanalları veya yollara yönelik bayındırlık hizmetleri ve demiryolları, kent-içi ulaşım, limanlar ve suyolları ile havaalanları gibi ulaşım hizmetlerinin tümünü içermektedir.

Görüleceği üzere, altyapı hizmetleri malların üretim sürecinden pazara ulaşmasını sağlayarak ekonomik faaliyetleri, okul, hasta hane, ibadet yerleri gibi toplumsal hizmetlere ulaşımı sağlayarak ise yaşamın sürekliliğini temin eden ve hayatın kalitesini arttıran önemli bir kamu hizmetidir.

Son derece geniş bir içerik taşıyan bu altyapı hizmetlerinden, enerji hizmetlerinin önemi günümüzde oldukça büyük olup, özellikle, Kocaeli ve İstanbul gibi iki sanayi ve ticaret merkezinde ve diğer tüm büyükşehirlerde bu hizmetlerin kesintisiz ve yaygın bir şekilde verilmesinin önemi de daha büyüktür. Enerji altyapı hizmetleri, temelde elektrik ve doğal gaz sektörlerinden oluşmakta olup; elektrik sektörü; elektrik üretimi, iletimi, dağıtımı ve arzının gerçekleştirildiği sektör; doğal gaz ise hem meskenlerin ısınması hem sanayinin çarklarının dönmesi için önemli bir girdidir. Günümüzde kentleşme, sanayileşme, nüfus artışı vb. faktörler önemli bir girdi durumundaki elektriğe olan ihtiyacı daha da artırmıştır. Bu nedenle günümüzde artık kişi başına elektrik tüketimi, yaşam kalitesi ve insani gelişme açısından önemli bir gösterge olup gelişmiş ülkelerde, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere göre kişi başına elektrik tüketimi ve elektrik hizmetlerine ulaşım imkânları daha yüksektir.

Ulaştırma altyapı hizmetleri ise kendi içerisinde karayolu, havayolu, demiryolu, denizyolu ve liman hizmetlerinden oluşmakta olup, ulaştırma hizmetleri önemli ölçüde pozitif dışsallık yayan hizmetlerden biridir. Bundan, gerek tüketiciler gerekse üreticiler yararlanmakta olup, kentler ve ülkeler için hayati derecede önemli olan ekonomik faaliyetleri kolaylaştırmaktadırlar. Ayrıca, savunma, sınırları koruma, iç güvenlik, sağlık ve eğitim gibi diğer kamu hizmetlerinin sunumuna da imkân sağlayan ulaştırma imkânları devlet açısından önem verilen bir altyapı hizmetidir.

Su ve Kanalizasyon hizmetleri de günümüzde hızlı sanayileşme ve globalleşme ile birlikte sürdürülebilir kalkınmanın sağlanması ve çevre sorunları nedeniyle önemi anlaşılan bir diğer altyapı hizmetidir. Dünya genelinde temiz içme suyuna ulaşma imkânı giderek daralmakta, halk sağlığı ve çevre açısından su ve kanalizasyon hizmetleri büyük bir önem taşımaktadır. Artık, günümüzde temiz içme suyuna ve kanalizasyon hizmetlerine ulaşma imkânının yüksekliği, yaşam kalitesi açısından önemli bir gösterge konumunda olup, kanalizasyon hizmetlerine olan talep yüksek gelirli ülkelerde daha yüksek, düşük gelirli ülkelerde ise daha düşüktür.

Çünkü yüksek gelirli ülkelerde kullanıcılar bu tür hizmetlere daha fazla önem vermektedirler. Ayrıca, bu altyapı hizmetlerine ilaveten katı atık toplama ve imhası alanında da önemli gelişmeler yaşanmış, bu konuda da beklentiler yükselmiştir. Katı atık yönetimi çevre sorunlarının artması sonucunda gündeme gelen ve her geçen gün daha fazla önemsenen bir sistem olup; katı atıkların çevre ve insan sağlığına zarar vermelerini önlemek amacı ile geliştirilen yöntemlerin kontrollü olarak gerçekleştirilmesi olarak tanımlanmaktadır. Bu yöntemler; katı atıkların toplanması, yeniden kullanımı, geri dönüşümü, geri kazanımı ve nihai depolanması şeklindeki işlemlerden oluşmaktadır. Bu işlemlerin tek bir kuruluş tarafından gerçekleştirilmesi olarak tanımlanan entegre atık yönetiminde ise, atık yönetiminin tüm unsurları bir bütün olarak değerlendirilerek hem çevresel hem de ekonomik açıdan sürdürülebilirliğin sağlanması hedeflenmekte, bu noktada bu hizmetin büyükşehirlerin koordinesinde yapılması beklenmektedir. Son olarak, haberleşme, çevre, peyzaj gibi altyapı hizmetleri de diğer altyapı hizmetleri arasında sayılan hizmetler olup, bu altyapı hizmetlerinin tamamının il sınırlarını içine alacak şekilde uyumlu bir şekilde planlanarak uygulanmasının ve bu uygulamanın ülke sathında değerlendirilmesinin önemi günümüzde daha fazla bilinmektedir. Söz konusu reform çalışması ile oluşturulması düşünülen yerel yönetim modelinin; altyapı hizmetlerinin yaygınlaşmasında, kalitesinin artmasında, sürekli ve kesintisiz bir şekilde hizmete sunulmasında önemli katkıları beklenmektedir.

3.4.1.3 Güçlü ve etkin bir yönetim modeli oluşturulması

6360 sayılı “Büyükşehir Belediyesi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”’nın genel gerekçesinde yerel yönetim reformuna neden gerek duyulduğu konusunda “mevcut yerel yönetim yapısı ile yerel nitelikteki kamu hizmetlerinin etkin ve verimli bir şekilde sunulması olanağı kalmayan bazı illerde, bu hizmetlerinin vatandaşlarımızın artan beklentilerini karşılayabilecek nitelik ve kabiliyetle donatılmış, ideal ölçekte etkin hizmet sunma potansiyeline sahip yerel yönetimlerce sağlanması öngörülmekte ve bu doğrultuda düzenleme yapılmaktadır” ifadelerine yer verilerek yeni büyükşehir modelinin temel felsefesi bir kez daha ortaya konulmuştur.

Güçlü ve etkin bir yönetim modeli oluşturulması beklentisinin gerçekleşmesi ile aslında tüm beklentilerin de gerçekleşmesi mümkün hale gelecektir. Çünkü, bu güçlü yönetim modelinin oluşturulması halinde, diğer mahalli hizmetlerin tamamı uygun ölçekte oluşturulacak bir yapının bünyesinde yürütülerek, hizmetlerin kalitesinin ve hızının artması sağlanacak, böylece kaynak israfının önüne de geçilmesi mümkün olacaktır. Optimal ölçekte bir idari yapının oluşturularak bu bünyede hizmetlerin yürütülmek istenmesi konusu, başta kaynak israfını önlemek amaçlı düşünülmüştür. Fakat günümüzde sanayileşme, ulaşım ve çevre gibi artan çok boyutlu sorunların, hizmet üretme kapasitesi ve yeterli mali kaynaktan yoksun küçük ölçekli mahalli idarelerce çözülmesi zaten mümkün görünmemektedir. Çünkü büyük kentlerin sınırları içinde yer alan birçok mahalli idare, mevcut fakat az kaynağı etkin ve yerinde kullanamamakta, gerekli bilgi ve donanıma sahip nitelikli insan kaynağına sahip olmadığından hizmet üretme kapasitesi ise oldukça zayıf kalmaktadır. Neticede, uygun büyüklükte hizmet üretecek güçlü yerel yönetimlerin oluşmayışı, halkın yerel yönetimlerden beklediği kamu hizmetlerinin de kaliteli ve düzenli bir biçimde karşılanamamasına yol açmaktadır.

Bu çerçevede; yönetim, planlama ve koordinasyon açısından belediye sınırı mülki sınır olacak biçimde optimal ölçekte hizmet üretebilecek güçlü yerel yönetim yapılarının varlığına ihtiyaç duyulduğu için, bu model uygulanarak problemlerin çözülmesi hedeflenmektedir. Böylece İl ölçeğinde sunulan hizmetlerin tek merkezden yürütülmesi ile ortaya çıkan ölçek ekonomisi sayesinde, hizmetlerde etkinlik, koordinasyon ve kalite yükseltilerek, daha az kaynak ile daha çok ve daha kaliteli hizmet sunulması mümkün hale getirilmek istenmiştir. Ayrıca bu yeni yönetim yapısı ile çoğulcu, katılımcı, yerel ve ulusal menfaatleri uzlaştıran ve halkın tercihleri ile talep ve beklentilerini yönetime yansıtan bir yönetim anlayışına kavuşmanın mümkün olacağı beklentisinin de, bu reformlar ile birlikte tekrar güçlendiğini hatırlatmak gerekir.