• Sonuç bulunamadı

VERGİ YÜKÜ İLE HEM EKONOMİK HEM SOSYAL/BEŞERİ

FAKTÖRLERİN HEP BİRLİKTE DEMOKRASİYE ETKİSİ VE VERGİ YÜKÜ EŞİĞİ VEYA HIZININ DEMOKRASİDEKİ ARTIŞLA İLİŞKİSİ . 158 1. Vergi Yükünün Diğer Ekonomik ve Sosyal/Beşeri Faktörler ile Üç Değişkenli Regresyon İçinde Demokrasiye Etkisi ... 159

xviii

a. Demokrasi Faktörleri Açısından Etkisi ... 162 b. Ekonomik Faktörler Açısından Etkisi ... 163 c. Sosyal/Beşeri Faktörler Açısından Etkisi ... 165 2. Vergi Yükünün Belli Bir Eşikten Sonra Demokrasiyi Azaltacağına İlişkin Montesquieu Paradoksunun Doğrulanması ... 168 a. Kukla Değişken ile Yapılan Regresyonlar ... 169 b. Vergi Yükünün Karesi ile Yapılan Regresyonlar ... 169 c. Regresyonların Demokrasi, Ekonomik ve Sosyal/Beşeri Faktörler Açısından Karşılaştırılması ... 174

xix

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

AMPİRİK ÇALIŞMANIN ANALİZİ

I. AMPİRİK ÇALIŞMANIN ÖZETİ ... 177 A- Vergi Yükünün Demokrasi Seviyesini Artırıp Artırmadığı ... 185 B- Vergi Yükündeki Artışın Belli Bir Vergi Yükü Eşiğinden Sonra Demokrasi Seviyesini Azaltıp Azaltmadığı ... 185 1. Kukla Değişkenli Regresyonlar ... 186 2. Vergi Yükü Karesi Değişkeninin Kullanıldığı Regresyonlar ... 187 C- Vergi Yükünün Diğer Ekonomik ve Sosyal/Beşeri Faktörlerle Beraber Demokrasiye Etkisinin Olup Olmadığı ... 190 1. İstatistiksel Olarak Anlamlı Ancak Mantıksal Olarak Anlamsız Regresyonlar

... 190 a. Değişken Katsayısı Pozitif Olması Gerekirken Negatif Çıkan Regresyonlar ... 191 b. Değişken Katsayısı Negatif Olması Gerekirken Pozitif Çıkan Regresyonlar ... 196 2. Hem İstatistiksel Hem Mantıksal Olarak Anlamlı Regresyonların Değerlendirilmesi ... 203 a.Demokrasi Faktörleri Açısından Değerlendirme ... 203 b. Ekonomik Faktörler Açısından Değerlendirme ... 205 c. Sosyal/Beşeri Faktörler Açısından Değerlendirme ... 207 d. Temsil Kabiliyeti Açısından Özet Değerlendirme ... 208 e. Türkiye Örneği ... 211 f. Genişletilmiş Türkiye Projeksiyonları ... 214 II. AMPİRİK ÇALIŞMANIN DEĞERLENDİRİLMESİ ... 220 SONUÇ ... 229 KAYNAKÇA ... 235 EKLER ... 248

1

GİRİŞ

Modern devletlerin temel görevi, vatandaşlarının toplumsal ihtiyaçlarını karşılamaktır. Demokratik rejimlerde bu toplumsal ihtiyaçların neler olduğu, halkın doğrudan kendilerinin veya temsilcileri vasıtasıyla müdahil oldukları siyasal karar alma süreci içerisinde belirlenmektedir. Belirlenen ihtiyaçların finansmanı ise büyük oranda vergiler yoluyla sağlanmaktadır. Devletler; mali, ekonomik ve sosyal amaçlarla, egemenlik yetkisine dayanarak vergi toplamaktadır. Egemenliğin halka dayandığı sistemlerde vergileme yetkisi de dolaylı olarak halka ait olmakta bu durum temsilsiz vergi olmayacağı sonucunu ortaya koymaktadır.

Temsil, kalabalık toplumlarda demokrasinin işletilebilmesinin bir şartı olarak karşımıza çıkmaktadır. Halkın kendilerini yönetmek için seçtiği temsilciler, kendilerini seçen halkın ihtiyaçları doğrultusunda yasama faaliyetlerini yürütürler. Bu faaliyetler pek tabii vergilemeye ilişkin konuları da kapsamaktadır. Dolayısıyla katlanılacak olan vergiler, dolaylı olarak halk tarafından belirlenmektedir. Bu temel üzerinde gelişen vergi sistemi, çeşitli faktörler neticesinde güçlenebilir veya zayıflayabilir. Güçlü bir vergi sisteminde vergiye uyumun sağlandığı ve vergilerin halk tarafından kanıksandığı kabul edilebilir. Bu halde vergileri artırmak, çeşitli faktörlerin sağlanması durumunda ve belli bir eşiğe kadar, demokrasiye olumlu katkı sağlayabilecektir.

Bu tez çalışmasında, vergi ile demokrasi arasındaki ilişkiyi tarif eden vergi demokrasisi kavramı teorik olarak ortaya konmuş ve bu vergi demokrasisini etkileyen ölçülemeyen ve ölçülebilen faktörler belirlenerek açıklanmıştır. Daha sonra, vergi yükü temel olmak üzere ölçülebilen faktörler çerçevesinde, geniş bir yelpazede çeşitli ülkeler arasında ampirik bir model kurularak vergi ile demokrasi arasında gerçekten de bir ilişki bulunup bulunmadığı test edilmiş, eğer ilişki varsa hangi yönde olduğu ve aynı zamanda bu ilişkinin belli bir eşiğe göre değişip değişmediği bulunmaya çalışılmıştır.

2

BİRİNCİ BÖLÜM

VERGİ DEMOKRASİSİNE İLİŞKİN TEMEL KAVRAMLAR VE YAKLAŞIMLAR

I. DEMOKRASİ, VERGİ DEMOKRASİSİ, SOSYAL DEVLET VE VERGİ DEVLETİ İLE İLGİLİ GENEL AÇIKLAMALAR

Çalışmanın ana konusunu oluşturan demokrasi ve vergi ilişkisi, öncelikle demokrasi kavramının açıklanması ihtiyacını doğurmaktadır. Bu açıdan demokrasi, kısa bir tarihi süreç ve tanımlama ile demokrasinin unsurları ve demokrasi modelleri çerçevesinde incelenecektir. Daha sonra ise vergi demokrasisi kavramı tarihi süreç ile birlikte ortaya konacak; vergi demokrasisi ile ilişkili görülen sosyal devlet ve vergi devleti kavramları açıklanacaktır.

A- DEMOKRASİ

1. Genel Demokrasi Tarihi

Demokrasi tarihi Antik Yunan medeniyetine dayandırılmaktadır. Milattan önce 5. yy ortalarında ilk defa tarihçi Herodot tarafından “demokratia” olarak ifade edildiği kabul edilmektedir.1 Terim köken olarak, “demos” ve “kratos” kelimelerinden türetilmiştir. Demos, belirli bir kentte yaşayan halk, kratos ise yönetim veya iktidar anlamında kullanılmıştır. Antik Yunan medeniyeti tarihince demokrasi hep tartışma konusu yapılmıştır. Platon demokrasiyi iktidarın bütün vatandaşlara ait olduğu devlet şekli olarak tanımlamış ancak uygulamada en iyi devlet şekli olarak timokrasi’yi

1 Attila ÖZER, Anayasa Hukuku, Ankara, Turhan Kitabevi, 2010, s.84.

3

savunmuştur. Benzer şekilde Aristoteles de demokrasiyi iktidarın çoğunluğa ait olduğu politi’nin soysuzlaşmış hali olarak ele almıştır.2

İlkçağda doğan demokrasi kavramı, tartışmalar altında Atina ve Roma’da aksak da olsa uygulanma alanı bulmuş ancak bu medeniyetlerin son bulmasıyla teorik olarak Yeniçağa kadar rafa kalkmıştır. Ortaçağa ilişkin olarak kayda değer tek gelişme, 1215 yılında İngiltere’de kralın mutlak yetkilerini din adamları ve halk lehine sınırlayan

“Magna Carta Libertatum” başka bir deyişle “Büyük Özgürlük Fermanı”nın imzalanmış olmasıdır. Bu ferman neticesinde 1265 yılındaki ilk seçimler yapılmış 1295’te ise 220 kişilik halk temsilcileri parlamentoya girmiştir.3

Demokrasi, yeniçağda ilk olarak İngiltere’de, daha sonra 18. yy’ın sonlarından itibaren de Amerika Birleşik Devletleri’nde tekrar canlandırılmış ve küçük toplumlardan ziyade artık daha geniş toplumlarda/ülkelerde de uygulanabileceği bir sisteme dönüşmüştür. Demokrasi Avrupa kıtasına 1789 Fransız İhtilali sonrasında yayılmış; günümüzde kabul edilen siyasi ve hukuki mahiyette modern bir yapıya kavuşmuştur.

Magna Carta ve 1265 seçimleri ile başlayan İngiliz Demokrasi Hareketi, 17.

yy’a kadar halkın oluşturduğu Avam Kamarasının, soyluların oluşturduğu Lordlar Kamarası karşısında giderek güçlenmesi şeklinde ilerlemiştir. 1628 tarihli “Haklar Dilekçesi” (Petition of Rights) ve takip eden süreçle 1689’da ilan edilen “İngiliz Haklar Bildirgesi” (Bill of Rights) ile Kral II. James “seçim hakkını ihlal ettiği” gerekçesiyle suçlanmış ve durum kralın yetkilerinin büyük bir bölümünün parlamentoya geçmesi sonucunu doğurarak parlamento lehine kırılma noktasını oluşturmuştur.4

Amerika’da ise 1776’da “Virginia Haklar Bildirgesi” ilan edilmiş ve sömürgeci konumuna gelen İngiltere’ye karşı bağımsızlık savaşına girişilmiştir. Bu bildirinin ilk maddesinde tüm insanların doğuştan eşit derecede özgür ve bağımsız olduğu belirtilmiş;

ikinci maddesinde de “tüm güç halkta toplanır ve halktan gelir; yetkili kişiler halkın

2 Platon toplumu üç sınıfa ayırmıştır. Bunlar; üreticiler, koruyucular ve yöneticilerdir. Bu üç sınıf arasında hiyerarşi mevcuttur ve insanların ait oldukları sınıflarda kalmaları devletin huzuru ve istikrarı için gereklidir. Timokrasi; iktidarın koruyucular ve yöneticiler eliyle kullanıldığı devlet şeklidir. Üreticilerin yönetime katılması söz konusu olamaz. Adnan GÜRİZ, Hukuk Felsefesi, Ankara, Siyasal Kitabevi, 2009, s.155,160.

3 Chris COOK / John STEVENSON, A History of British Elections Since 1689, London and Nex York, Routledge, 2014, s.4.

4 COOK / STEVENSON, s.20-25.

4

vekilleridirler; halk için çalışırlar; halka karşı her zaman sorumludurlar” denmiştir.5 Bu belge daha sonra 1776 “Amerikan Bağımsızlık Bildirisi”ne temel oluşturmuş; 1789 tarihli “Amerikan Haklar Bildirgesi”ni ve aynı yıl gerçekleşen Fransız İhtilali ile yayımlanan “İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi”ni etkilemiştir.

Fransız İhtilali ile sonuçlanan aydınlanma dönemi ve Amerikan Bağımsızlık Savaşı, demokrasi kavramının şekillenmesinde önemli rol oynamış, ona tarihi bir arka plan oluşturmuştur.6 İzleyen süreçte demokrasi düşüncesi taraftar kazanmaya devam etmiştir. Ancak bunun karşısında demokrasi karşıtı bir akım da yayılmış ve bu demokrasi karşıtı akım özellikle 1900’lü yılların başından 2.Dünya Savaşı’nın sonuna kadar Avrupa kıtasında etkin düşünce haline gelmiştir.

2. Demokrasi Kavramı

Demokrasi, değişken bir kavramdır ve çerçevesi toplumların gelişme düzeylerine bağlı olarak genişleyebilmektedir.7

Tarihi süreçteki değişim, algılanan demokrasi kavramının da değişmesiyle her dönem açısından farklı bir tanımlama yapılması sonucunu doğurmuştur. Bu durum demokrasinin kesin bir tanımının yapılamaması ve bireyden bireye ya da toplumdan topluma, dönemsel olarak değişime uğramasına bağlanmaktadır. Demokrasi kavramındaki bu algısal değişiklik, yukarıda açıklanan tarihi sürece bağlı olarak, etimolojik yani dilbilimsel ve ampirik yani deneysel olarak açıklanma yollarıyla teoriye dökülmeye çalışılmıştır.

a. Etimolojik Yaklaşım

Demokrasi kavramının değişkenliği ve sübjektifliğini ortak bir tanım ile teorikleştirmeye dönük düşüncelerden ilki etimolojik yaklaşımdır. Buna “normatif demokrasi yaklaşımı” da denmektedir. Burada demokrasi kelimesinin dilbilimsel olarak anlamı irdelenmektedir.

5 Janko MUSULIN, (Çev. Necmi ZEKA), Hürriyet Bildirgeleri, İstanbul, Belge Yayınları, 1983, s.75-78.

6 Şafak URAL, “Demokrasi Kavramı, Toplumsal Değerler ve Birey”, AÜİFD, C.40, Sa.1, 1999, s.451.

7 Erdoğan TEZİÇ, Anayasa Hukuku, İstanbul, Beta, 2007, s.95.

5

Kökensel yaklaşım, demokrasi kavramının çok geniş ve çok yönlü olması dolayısıyla tek bir düşünüre dayandırılamamaktadır. Demokrasi teorisi, Platon ve Aristo’ya kadar giden ana, temel bir söylemden oluşmaktadır.8 Demokrasi kelimesi, Yunanca, “demos” yani halk ve “kratos” yani iktidar/yönetim kelimelerinden türetilmiştir. Dolayısıyla en basit şekliyle, halkın yönetimi anlamına gelmektedir.

Türkçeye ise Fransızca “démocratie” sözcüğünden geçmiştir.

Normatif demokrasi teorisini açıklamaya yönelik tanımlardan kuşkusuz en popüleri Abraham Lincoln’ün ifade ettiği formüldür. 1863 tarihli Gettysburg Söylevi’nde demokrasiyi, “tüm özellikleri içinde anılmaya en layık olanı; halkın, halk tarafından, halk için yönetimi” şeklinde tanımlamıştır.9 Lincoln her şeyden önce bir siyaset adamıdır. Kendisinin batı demokrasisini temsil etmesi nedeniyle bu tanımının aslında sadece üslup açısından yeterli olduğu; başka birisi (örneğin Stalin) tarafından aynı şekilde ifade edilmesi halinde o yönetim anlayışını da demokratik saymaya yeteceği yönüyle eleştirilmiştir. Bu da demokrasiyi sözcük anlamına bağlı kalarak kullanmanın, doğası gereği hiç bitmeyecek bir belirsizlik içinde sürecek olan normatif söylemine yol açacaktır.10

Demokrasi teorisinin oluşmasında büyük bir unvana sahip olan Sartori, 1987 yılında yayınladığı “Demokrasi Teorisine Geri Dönüş” adlı eserinde, anlamdan yola çıkarak, demos ve kratos kelimelerinin bir şeyi temsil etmesi gerektiği düşüncesiyle bunları açıklamaya girişmiştir. Bu bakımdan demos yani halk kelimesinin anlamı en az altı yorum ortaya çıkarmaktadır. Bunlar: 1- Halk, sözcük anlamına göre herkes demektir. 2- Halk, sayısı belirsiz pek çok insan demektir. 3- Halk, aşağı sınıf demektir.

4- Halk, bölünmez bir varlık, bir organik bütündür. 5- Halk, salt çoğunluk ilkesi ile belirlenen büyük kesimdir. 6- Halk, sınırlı çoğunluk ilkesi ile belirlenen büyük kesimdir. Demokrasinin işlevselliği açısından bu altı yorumdan halk kavramını açıklayanı sonuncusu yani “sınırlı çoğunluk yönetimi” olarak kabul edilmelidir. Halk kelimesinin anlamı ortaya konduktan sonra asıl olarak bu açıklamanın zor kısmını oluşturan olgu, halk ile iktidar kavramlarının arasındaki bağlantıyı ortaya çıkarmaktır.

Çünkü iktidar, siyasal bir kavram olarak halkın üzerinde bulunmaktadır ve halkın

8 Giovanni SARTORI, (Çev. Tunçer KARAMUSTAFAOĞLU / Mehmet TURHAN), Demokrasi Teorisine Geri Dönüş, İstanbul, Sentez Yayıncılık, 2014, s.18.

9 Arend LIJPHART, (Çev. Ergun ÖZBUDUN / Ersin ONULDURAN), Çağdaş Demokrasiler. Ankara, Yetkin Yayınları, 1986, s.1.

10 SARTORI, s.56.

6

iktidarı ile halk üzerinde iktidar birbirlerinden farklı tümcelerdir. Bu sebeple kratos yani iktidar kelimesi, bu iktidarın halk eliyle kullanılması “exercitium” anlamındadır. Ancak bu evrede kökensel yaklaşım yeterli olamaz ve gerçek dünyada bir araştırma gerektirmektedir.11

b. Ampirik Yaklaşım

Etimolojik/normatif demokrasi yaklaşımının soyut niteliğinin aksine demokrasi kavramının sayısallaştırılabileceği düşüncesiyle ampirik/deneysel demokrasi yaklaşımı ortaya atılmıştır. Bu ihtiyaç, demokrasinin somut bir tanımlamasının kesin olarak yapılamamasından doğmuş ve öncüsü Robert A. Dahl olmuştur.

Dahl, ilk olarak 1956 tarihli “Demokratik Teorinin Önsözü” adlı eserinde normatif demokrasi yaklaşımını ve özellikle azınlıklar ile çoğunluk arasındaki politik eşitliğin sağlanması ve egemenliğin sınırlanması konularında uzlaşma gücü olarak tanımladığı “Madison Demokrasi Teorisi”ni ve diğer “Popülist Demokrasi”leri eleştirmiştir.12 Dahl, Sartori’nin de belirttiği üzere gerçek dünya üzerinde tanımlanabilecek ve hâlihazırda demokrasi olarak kabul edilen ülkeleri de kapsayan yeni bir tanım yapma ihtiyacı duymuştur. Bu kapsamda, poliarşal demokrasi (Polyarchal Democracy) adında yeni bir sistem ortaya atmıştır. Bu sisteme göre bağımsız düzenleri ve dolayısıyla başarılı demokrasileri etkileyen unsurlar; yönetim rejimine ilişkin tarihi süreç, sosyoekonomik düzen ve sosyoekonomik gelişmişlik düzeyi, toplumdaki eşitsizlik seviyesi, kültürel farklılaşma seviyesi, yabancıların kontrolü ve politik aktörlerin inançları olarak belirlenmiştir.13 Bu unsurlar sistemin demokratiklik ile diktatörlük arasındaki geçişkenliğini belirlemektedir.

Dahl’ın poliarşal demokrasi teorisine göre bir rejimin poliarşi sayılabilmesi için gerekli sekiz adet ölçüt vardır. Ancak bunların birçoğunu barındıran rejimler poliarşi sayılabilir; nitekim bu ölçütlerin tamamını sağlayan yeryüzünde henüz bir devlet dahi bulunmamaktadır. Dahl’ın belirlediği bu ölçütler; örgüt kurma ve kurulu örgütlere katılma hakkı, ifade özgürlüğü, oy hakkı, siyasi liderlerin destek için yarışma hakkı,

11 SARTORI, s. 23,40-54.

12 Robert A. DAHL, A Preface to Democratic Theory, Chicago and London, The University of Chicago Press, 2006, s.4,34.

13 Lucian-Dumitru DIRDALA, “Robert Dahl and The Road to Polyarchy”, Buletinul Stiintific al Universitatii Mihail Kogalniceanu Journal, Issue.18, 2009, s.176.

7

alternatif bilgi kaynaklarına erişim, kamu hizmetine girme hakkı, serbest ve adil seçimler, oy veya diğer ifade tercihlerine dayanan politika oluşturma kurumlarının varlığıdır.14

Dahl’ın geliştirdiği ampirik teori, bazı yazarlar tarafından yeni koşullara göre uyarlanarak genişletilmiş ve değiştirilmiştir. Ancak ampirik yaklaşımda temel poliarşal demokrasi olarak kabul edilmektedir. Belirlenen bu ölçütler aynı zamanda demokrasinin unsurlarını da oluşturmaktadırlar. Günümüzde, kabul edilen ölçütler değişmekle birlikte, seçim olgusu üzerine yoğunlaşan ve bunları karşılayan rejimler demokratik olarak nitelenmektedir.

3. Demokrasinin Unsurları

Demokrasinin unsurları, yukarıda da belirtildiği gibi, bir ülkede demokratik bir yönetim olduğunu kabul edebilmek için gereken asgari ölçütler, temel ilkelerdir.

Bunları; egemenlik, serbest ve düzenli seçimler, siyasi partiler, örgütlenme hakkı, temel hak ve hürriyetler, eşitlik ve hukuk devleti olarak saymak mümkündür. Bu ölçütler daha da çoğaltılabilir.

a. Egemenlik

Egemenlik; hâkimiyet, iktidar anlamına gelmektedir. Devlet iktidarının bir kaynağa dayandırılması düşüncesi tarih boyunca bir meşruiyet ihtiyacı olarak ortaya çıkmış ve tartışma konusu yapılmıştır. Bu açıdan önceleri ilahi güce dayandırılan egemenlik anlayışı (teokrasi), zamanla yaşanan gelişmeler neticesinde yerini demokratik unsurlara bırakmıştır. Bir teori olarak egemenlik ise ilk defa Jean Bodin tarafından; sınırsız, mutlak, tek, bölünmez ve devredilemez özellikleriyle bir devletin var olması için içte vatandaşlar üzerinde sınırsız ve üstün bir güce sahip, dışta da bağımsız olan en üstün iktidar olarak sistematikleştirilmiştir.15

İktidarın kaynağının belirlenmesi konusu, esasında normatif demokrasi yaklaşımın arka planına ilişkin bir argüman niteliğindedir. Bu bakımdan ilk kez, 1324 yılında Marsile de Padoue’nun yayınladığı “Barış Savunucusu” (Defensor Pacis) adlı

14 Robert A. DAHL, Polyarchy: Participation and Opposition, New Haven, Yale University Press, 1971, s.3.

15 Mehmet TURHAN, Anayasal Devlet, Ankara, Naturel, 2005, s.38.

8

eserinde iktidarın kaynağı olarak halk gösterilmiştir. Daha sonra ise Rousseau 1762’de, halk egemenliği anlayışını sistematik hale getirmiştir. Ancak 1789 Fransız Devrimi ile ortaya çıkan millet kavramı ile milli egemenlik olgusu, halk egemenliğinin yerini almıştır. Millet, kendisini oluşturan bireylerin üstünde bir kavramdır. Halk ise belli bir dönemde yaşamakta olan bireyleri ifade etmektedir. Dolayısıyla millet soyut bir kavram olarak, yaşayanların yanı sıra yaşamını yitirmiş ve doğacak olanları da kapsamaktadır.

Millet bölünmez yapısı dolayısıyla egemenliğin kullanılması için temsilcilere ihtiyaç duyar. Bu da halkın ancak temsilcileri aracılığı ile yönetilebileceği anlamına gelmektedir.16 İktidarın kaynağının halk ya da millet olduğu siyasi rejimin adı demokrasidir.

b. Serbest ve Düzenli Seçimler

Seçimler demokrasinin işletilebilmesi için gerekli yöneticilerin belirlenmesinde kullanılan araçtır. Bu sayede demokrasinin temel mantığına uygun olarak belirli ve düzenli aralıklarla yeni yöneticilerin seçilmesi sağlanır. Demokrasi kavramı, vatandaşların özgürce, çoğunluğun yönetimi ilkesi çerçevesinde siyasal kararlar aldığı sistemdir.17

Demokratik seçim müesseselerinde çoğunluk anlayışı hâkimdir. Başka bir deyişle seçimlerde çoğunluk oyu alan parti iktidar olmaktadır. Ancak demokrasinin, halkın tamamının yönetime ortak olma amacı nedeniyle çoğunluk dışında kalan unsurların da haklarının tanınması gerekmektedir. Bu durum çoğulculuk ilkesi kapsamında ele alınmaktadır. “Çoğulcu (plüralist) demokrasi” anlayışı veya diğer adıyla

“sınırlı demokrasi”, toplumun çoğunluk tarafından yönetileceği düşüncesini reddetmez;

aksine çoğunluğun yönetim hakkının azınlığın temel haklarıyla sınırlı olduğunu savunur. Bu anlayışa göre, bugünün azınlığının yarın çoğunluk haline gelme hakkı vardır. Çoğunluk, başta bu hak olmak üzere, azınlığın temel hak ve özgürlüklerine saygı göstermek zorundadır.18 Ayrıca çoğulcu demokrasi, kamu otoriteleri ve vatandaşların

16 TEZİÇ, s.95-99.

17 Hasan TUNÇ ve diğerleri, Seçim Sistemleri ve Türkiye’de (Gerrymandering) Seçim Hilesi Uygulamaları, Ankara, Adalet, Nisan 2014, s.8.

18 Münci KAPANİ, Kamu Hürriyetleri, Ankara, AÜHF Yayınları, 1981, s.172.

9

hukuka ve anayasaya eşit olarak bağlı olmaları bakımından, geniş anlamda anayasal devletle eşanlamlıdır.19

Demokratik rejimlerin temel unsuru sayılabilecek olan seçimlerin mutlaka özgür bir ortamda yapılması gerekmektedir. Vatandaşlar ancak kendi hür iradeleri ile kendilerini yönetecek olanları belirleyebilirler; aksi halde milli iradenin sakatlanacağı ve dolayısıyla demokrasinin işlemeyeceği açıktır.

Bu serbest seçimlerin aynı zamanda belirli aralıklarla tekrarlanması da gerekmektedir. Belirli bir dönem için seçilen yönetimden vatandaşların memnun kalmaması ve onu değiştirmek istemesi tabii bir hak olarak kabul edilmektedir. Bu sayede halk, çoğunluğun hemfikir olduğu yeni bir yönetim belirler. Günümüzde kabul edilen demokratik seçim ilkelerini; serbest seçim ilkesi, eşit oy ilkesi, genel oy ilkesi, tek dereceli seçim, gizli oy ve açık sayım ilkesi ile seçimlerin yargı gözetim ve denetimi altında yapılması ilkeleri olarak belirlemek mümkündür.

c. Siyasi Partiler

Siyasi partiler demokrasinin vazgeçilmez unsuru olarak kabul edilmektedir.

Demokratik rejimlerde siyasi partiler, belli bir program dâhilinde bir araya gelerek, tek başına veya koalisyonla iktidarı elde etme amacı taşıyan, süreklilik arz eden örgütlenmelerdir.20

Siyasi partiler, temsil ettikleri halk kitlelerinin fikirlerini ve isteklerini parlamentoda etkin kılma ve bu düşünce içerisinde yönetim oluşturma iradesiyle hareket ederler. Bu bakımdan halk ile iktidar arasında bir köprü görevi görmektedirler.

Siyasi parti kavramı üst başlık olmak üzere iktidar partisi ve muhalefet partisi/partilerinden de söz etmek gerekir. Ülkede birden fazla partinin bulunması, demokratik bir seçim yapılmasının ön koşulu niteliğindedir. Bugünün azınlığının yarın çoğunluk haline gelebilme hakkı çerçevesinde, iktidarın dışında muhalefet hakkının da tanınması gerekir. Bu sebeple muhalefet olmadan demokratik bir rejim düşünülemez.

Muhalefetin, iktidarı ve dolayısıyla yönetimi kontrol etmesi ve onu denetlemesi, kendi temsil ettiği azınlık tarafından yanlış olarak görülen durumları eleştirmesi ve bunların

19 TURHAN, s.9.

20 ÖZER, Anayasa Hukuku, s.106.

10

düzeltilerek uzlaşı ortamının sağlanması yönünde büyük bir sorumluluğu vardır. Bu sayede, demokrasinin amacı olan toplumun hemen her kesiminin yönetime katılabilmesi ideali gerçekleştirilmiş olur.

d. Örgütlenme Hakkı

Siyasi partiler de özü itibariyle örgütlenme hakkı kapsamında bir araya gelen topluluklardır. Ancak burada kastedilen, siyasi parti örgütlenmesinden öte, daha özel toplumsal farkındalıkların tezahürü şeklinde ortaya çıkan sivil toplum örgütlenmelerinin varlığıdır.

Sivil toplum, en genel anlamıyla, devlet ile ilişkili ancak ondan özerk olarak gönüllülük esasına dayanan ve hukuksal bir düzenle ya da bir ortak değerler kümesiyle sınırlı olan örgütlü toplumsal yaşam alanı olarak tanımlanmaktadır.21 Sivil toplum örgütlenmeleri, çeşitli siyasal, ekonomik veya sosyal amaçlarla kurulmuş olabilmektedir. Savundukları ve temsil ettikleri idealler çerçevesinde yönetim üzerinde

Sivil toplum, en genel anlamıyla, devlet ile ilişkili ancak ondan özerk olarak gönüllülük esasına dayanan ve hukuksal bir düzenle ya da bir ortak değerler kümesiyle sınırlı olan örgütlü toplumsal yaşam alanı olarak tanımlanmaktadır.21 Sivil toplum örgütlenmeleri, çeşitli siyasal, ekonomik veya sosyal amaçlarla kurulmuş olabilmektedir. Savundukları ve temsil ettikleri idealler çerçevesinde yönetim üzerinde