• Sonuç bulunamadı

Limanlar dışında, uluslararası hukukta yer alan düzenlemelerde “demiryerleri” (roadsteads) olarak adlandırılan yapıların da söz konusu edildiği görülmektedir. Tıpkı limanlarda olduğu gibi, uluslararası hukukta demiryerleri de tanımlanmamıştır. Esasen, liman ile demiryeri arasındaki fark tartışma konusu bile olabilecektir, çünkü her ikisi de tanımlanmamış ve böylelikle tanımlanmaları çok farklılık gösterebilecek iç hukuklara bırakılmıştır. Bu durum tartışmalara yol açabilecektir. Tezimiz açısından önemli olan, demiryerlerinin de limanlar gibi değerlendirilip değerlendirilemeyeceği hususunda toplanmaktadır. Yani, denize kıyısı olmayan bir devlet transit hakkı kapsamında, komşu devletin limanları gibi demiryerlerini de kullanabilecek midir? Gerek limanlar, gerek demiryerleri uluslararası hukukta, her ne kadar farklı kavramlar olarak yer alsalar da, bunlara ilişkin düzenlemelerde genel olarak bir fark oluşturulmamıştır. Dolayısıyla, ilgili belirleme hakkı temelde kıyı devletine ait olsa da, denize kıyısı olmayan bir devletin transit hakkı kapsamında limanlar gibi demiryerlerini de kullanabileceği kabul edilebilir görünmektedir.

İç hukuklar tarafından ortaya konulacağı belirtilen demiryerlerine ilişkin tanım, kesin bir nitelik taşımasa da, genel olarak şu şekilde ifade edilebilir: Demiryerleri limanlar kadar gelişkin olmayan, genelde belli bir mala hasredilmiş, çok küçük yükleme ve boşaltma yerleridir. Esasen, uluslararası hukukta, demiryerlerine ilişkin genel olarak şu iki temel yorumun kabul edildiği belirtilmektedir: Diğer liman faaliyetlerinden yoksun, ana işlevi özel yükleme ve boşaltma olan ve liman yerine kullanılan alanlar; limanlara bitişik özel güvenlik bölgeleri.576 Ama, yine de, demiryerlerinin tanımı için kesin kıstaslar öngörmek pek mümkün gözükmemektedir. Her ülkenin kendi şartları bir yapının liman veya demiryeri olarak değerlendirilip değerlendirilmeyeceğini belirleyebilecektir.

575 AKIN M.Z., Karasuları, İç Sular, Gemilerin Bu Sulardaki Rejimi ve Kıt’a Sahanlığı, Ankara, 1978, s. 193.

III- Limanların Hukukî Çerçevede Sınıflandırılması

Limanların sınıflandırılmaları her ne kadar uluslararası hukukun ilgi alanı dâhiline girmiyor gibi gözükse de, esasen liman sınıflarının vurgulanmasının önemi büyüktür. Bir limanın, sınıflandırılma yoluyla, uluslararası hukuka konu olup olmayacağını belirlemek mümkündür. Birçok yazar, çeşitli liman sınıflamaları yapmıştır.577 Bu sınıflamaları ayrıntılı incelemek bu çalışmanın kapsamını aşmaktadır.

Bu çalışma kapsamında yapılabilecek temel sınıflandırma, “dış ticarete açık olan” (open ports) veya “kapalı olan liman” (closed ports) ayrımıdır. Bunların, kapsamı ve statüleri aşağıda kısaca değerlendirilecektir. Burada dikkat çekilmesi gereken en önemli husus, Verzijl’in de belirttiği gibi578, sadece dış ticarete açılmak istenilen ve açılan limanla, “serbest liman”ın (free ports) birbiriyle karıştırılmamasıdır. Limanların sadece dış ticarete açılması ikili veya çok taraflı bir sözleşmeyle söz konusu olabilmekte ve genellikle taraf devletler arasında karşılıklılık ilkesi gözetilmekte veya tek taraflı bir işlem söz konusu olmaktadır.579 Oysa, serbest liman ilgili hükûmetin ulusal bir kararnamesiyle ortaya çıkmaktadır.580

Serbest liman, izole edilmiş, çitlenmiş, gözetlenen ve sadece içinde bulunduğu liman devletine gümrük kanunları bağlamında yabancı ülke sayılan alanlardır.581 Bir başka deyişle, limanların içerisinde yer alan ve sadece gümrük konularında bir tür “yabancı” bölge sayılan alanlardır. Gümrük kanunlarının uygulanmaması bağlamında, serbest limanlarla Türk Hukukunda yer alan serbest bölgeler arasında paralellik kurmak mümkündür.582 Esasen serbest limanların tarihî gelişimleri değerlendirildiğinde, önceleri bir limanın bir bütün olarak serbest liman ilân edildiği görülmektedir. Oysa, daha sonraları, serbest limanlar, bir gümrük serbest bölgesi sayılan ve limanın içerisinde yer alan alanlara dönüşmüştür.583

577 AKIN, s. 192-195; DEGAN, s. 13-14.

578 VERZIJL J.H.W., International Law in Historical Perspective: State Territory, vol. III, The Hague, 1970, s. 241.

579 VERZIJL, vol. III, s. 241. 580 VERZIJL, vol. III, s. 241.

581 THOMAN R.S., The Free Port: An Outmoded Trade and Transport Device in Northern Europe (Abstract of Papers), AAAG, vol. 45/3, 1955, s. 299.

582 1985 tarihli Serbest Bölgeler Kanununun 2004 tarihli 5084 sayılı Kanunla değişik 6. maddesinin ilk cümlesi şu şekildedir: “Serbest bölgeler gümrük bölgesi dışında kalır.”.

Serbest limanların en önemli işlevleri, üçüncü ülkelere gönderilen yükler için transit noktalar teşkil etmeleridir.584 Günümüzde, dış ticarete açık limanlarda serbest limanlar oluşturulabilir.

Önemli bir diğer sınıflandırma ise, “nehir limanları” ile “deniz limanları” arasındaki sınıflandırmadır.585 Nehir limanları, genelde, uluslararası niteliğe ve/veya öneme sahip olmayan limanlar konumundadır. Fakat, dünyanın en önemli ve en büyük birkaç limanı deniz kıyısında değil, bazı nehirlerin denize açılan kısımlarına yakın kurulmuşlardır. Bu limanlar arasında, Rotterdam, Hamburg, Bremen limanları sayılabilir.

Öte yandan, konumuzu teşkil eden denize kıyısı olmayan devletler açısından da, nehir limanları önem taşımaktadır. Örneğin; Paraguay’ın başkenti Asunción, Parana nehrinin kıyısında konumlanmış bir nehir limanına sahiptir ve bu nehir limanı denize kıyısı olmayan bir devlet olan Paraguay’ın liman ihtiyacına cevap vermektedir. Asunción’a “River Plata-Parana nehir sistemi” üzerinden yılın dokuz ayı küçük ve orta ölçekli konteynır gemileri ulaşabilmektedir.586 Bir başka örnek, İsviçre’nin tescil limanı olarak da kabul edilen Ren Nehri kenarında konumlanan Basel kentinin nehir limanıdır. Ren nehri üzerinden Rotterdam’a kadar ulaşım mümkündür.587 Bunun gibi örnekleri çoğaltmak mümkündür.

IV- Limanların Hukukî Statüsü

Limanların tanımından sonra, limanların hukukî statüsünü incelemekte yarar vardır. Uluslararası hukukta limanlar devletlerin iç suları dâhilinde yer almaktadır. Gerek 1958 tarihli CKBBS’de, gerek BMDHS’de limanların denize doğru en uç noktalarından çizilecek hattın kara tarafında kalan kısmında yer alan suların, bir başka ifadeyle liman dâhilinde yer alan tüm suların, ilgili kıyı devletinin iç suları olarak kabul edileceği düzenlenmiştir. Bu düzenleme iç sularına ilişkin nadir düzenlemelerden biri olarak ifade edilebilir.

584 THOMAN, s. 299.

585 Kesin olmamakla birlikte, Verzijl’in nehir limanları ile deniz limanlarını birbirlerinden ayırdığı görülmektedir. Bkz. VERZIJL, vol. III, s. 239.

586 CHILDS, s. 704; OGILVIE P.M., International Waterways, New York, 1920, s. 157, 159 ve 163; VASCIANNIE, 1990, s. 7.

587 BOESCH H., Basle, Switzerland: A Port Terminal, EG, vol. 12/3, 1936, s. 259-264; CHILDS, s. 704; VASCIANNIE, 1990, s. 7.

Uluslararası hukuk iç sularıyla ilgili ayrı bir düzenlemeye gitmemiştir. Degan, bunun sebebini, iç suların hukukî niteliğine, yani devletin ülkesine ait olması ve bu itibarla da uluslararası hukukun devlet egemenliğine ilişkin sayılabilecek bu hususta fazla müdahaleci olmamayı tercih etmesine bağlamaktadır.588 Uluslararası hukuka göre, iç suları üzerinde kıyı devletinin egemenlik yetkisi tamdır. Bazı istisnalar dışında, kıyı devleti iç sularını istediği iç düzenlemeye tâbi kılabilmektedir.

V- Limanlara Giriş Hakkı

Konumuz açısından önemli olan husus limanlara ilişkin giriş hakkıdır. Uluslararası örf ve âdet hukukunda genel olarak limanlara giriş hakkı kabul edilmekte midir? Bu soru doktrinde birçok tartışmaya yol açmıştır. Bazı hukukçular, uluslararası örf ve âdet hukukunda limanlara giriş hakkı olduğunu savunmaktadırlar.589 Bu hukukçuların temel dayanak noktalarından birisi, hattâ belki de en önemlisi Aramco Davasında hakemlik mahkemesinin bu yöndeki kararı olmuştur. Oysa, birçok uluslararası hukukçu, günümüzde, limanlara giriş hakkının uluslararası bir örf ve âdet hukuku kuralı oluşturmadığını savunmaktadır.590 Bu

588 DEGAN, s. 3.

589 BROWN, vol. I., 1994, s. 38; COLOMBOS, s. 176; DELUPIS, 1974, s. 48; SOHN & GUSTAFSON, 1984, s. 79-80. Bu yazarlara ilâve olarak, bu görüşü paylaşan ve maalesef ulaşılamayan bazı yazarların listesi de Degan, tarafından şu şekilde ortaya konulmuştur: Bluntschli, Giraud, Engelhardt, De LaPradelle, Laun, Rousseau, Bartos ve Ibler. Bkz. DEGAN, 15-17. Öte yandan, bazı yazarlar kesin bir açıklama yapmasalar da, limanlara giriş hakkına ilişkin gelişmekte olan bir örf ve âdet kuralı olduğunu kabul etmiş gözükmektedirler. Bkz. NASKOU P., The Status of Internal Waters in International Law, TA, vol. 7, 1977, s. 485. Bunların yanında, Akehurst, kıyı devletinin, savaş gemilerinin limanlarına girişini yasaklayabileceğini, buna rağmen ticarî gemilere dair böyle bir yetkisinin var olup olmadığının belirsiz olduğunu belirtmiştir. Bkz. AKEHURST, s. 262. 590 BRUGMANN G., Access to Maritime Ports, 2003, s. 2; CHEN, s. 133; CHURCHILL & LOWE, 1999, s. 61-65 ve 435; DEGAN, s. 14; KOVALEV, s. 3; LOWE, The Right of Entry into Maritime Ports in International Law, SDLR, vol. 14/3, 1977, s. 621; LA FAYETTE de L., Access to Ports in International Law, IJMCL, vol. 11/1, 1996, s. 1-22, özellikle 1-4 ve 22; McDORMAN T.L., Regional Port State Control Agreements: Some Issues of International Law, OCLJ, vol. 5/2, 2000, s. 218; McDOUGAL M.S. & BURKE W.T., The Public Order of the Oceans: A Contemporary International Law of the Sea, New York, 1962, s. 93; PAMBORIDES G.P., International Shipping Law: Legislation and Enforcement, The Hague, 1999, s. 29-30 (Pamborides, kesin bir görüş ortaya koymaktansa, liman devletinin gerekli gördüğü yerde limanlara girişe müsaade etmeyeceğini belirtmektedir.); TREVES T., Navigation, in A Handbook on the New Law of the Sea, vol. II, edited by Vignes & Dupuy, Dordrecht, 1991, s. 941; VALENZUELA M., International Maritime Transportation: Selected Issues of the Law of the Sea, in Implementation of the Law of the Sea

Convention through International Institutions, edited by Soons, Noordwijk een Zee, 1990, s. 200-201;

VERZIJL, vol. III, s. 239 ve özellikle 240; YANG H., Jurisdiction of the Coastal State over Foreign Merchant Ships in Internal Waters and Territorial Sea, Hamburg, 2006, s. 51. Bu yazarlara ilâve olarak, Gidel, Grieg, Schwarzenberger ve Uluslararası Hukuk Enstitüsü raportörü Castberg’in de limanlara giriş hakkına ilişkin uluslararası örf ve âdet hukukunu teşkil eden bir kuralın olmadığını

hukukçular, öncelikle, Aramco Davasında591, bu konuya ilişkin olarak hakemlik mahkemesinin hata yapmış olduğunu, devletlerin genelde deniz limanlarına girişe müsaade etmekle birlikte, bu konuda bir opinio juris’in oluşmuş olmadığını; ayrıca böyle bir genel uluslararası örf ve âdet kuralı varsa neden ilgili ikili veya çok taraflı uluslararası antlaşmalarda bu yönde istisnasız bir hüküm konulmaya çalışıldığını sorgulayarak, limanlara giriş hakkının uluslararası bir örf ve âdet kuralı oluşturmadığını savunmaktadırlar. Türk doktrininde de, açıkça ortaya konulmasa da, konuya ilişkin anlatılarda ikinci anlayışa yakın bir anlayışın benimsenmiş olduğu belirtilebilir.592

Her iki görüş ayrıntılarıyla ele alındığında, limanlara genel bir giriş serbestisi öngören uluslararası bir örf ve âdet kuralı olmadığı sonucuna ulaşılmaktadır. Birçok devlet, uygulamada bugüne kadar birçok kez limanlarını kapatmıştır. Bu durum devletlerin egemenliğinin doğal bir sonucudur. Bunun dışında, limanlara giriş serbestisine ilişkin genel bir uluslararası örf ve âdet kuralı olsaydı, limanlara veya ticarete ilişkin hemen hemen tüm antlaşmalarda ayrıntılı bir şekilde limanlara girişe

bildirdikleri belirtilmektedir. Bkz. DEGAN, s. 18-19. Hattâ Aramco Dâvasında, bu konuya ilişkin kendisine atıfta bulunulan Gugenheim’ın da bu şekilde bir hakkın var olmadığını savunduğu belirtilmektedir. Bkz. LA FAYETTE, s. 16. König ise, BMDHS’nin çevreye ilişkin kurallarını kıyı ve liman devletleri açısından ele aldığı makalesinde, liman devletinin, yabancı gemilerin limanlarına girebilmeleri için ulusal kurallar ve standartlar koyma hakkına sahip olduğunu belirtmek suretiyle var olduğu ileri sürülen limanlara girişe ilişkin genel bir uluslararası örf ve âdet hakkını reddetmiş görünmektedir. Bkz. KÖNIG D., The Enforcement of the International Law of the Sea by Coastal and Port States, ZaöRV, vol. 62/1, 2002, s. 5.

591 İngiltere ve Suudi Arabistan arasında görülen bir dava olan Aramco Davası hakkında bilgi için bkz. LA FAYETTE, s. 15-16; LOWE, 1977, s. 598-600; NASKOU, s. 485.

592 ÖZMAN, s. 249 vd.; PAZARCI, II. Kitap, s. 334-335; ÜNAL, s. 128. Bunlara ilâveten, Sur, kıyı devletinin yabancı devletlerin gemilerinin (ticaret gemilerinin) girişi konusunda takdir yetkisine sahip olmakla birlikte, karşılıklılık ve eşit işlem ilkesi uyarınca limanlara ve genel olarak da iç sularına girişlerinin serbest olduğunu belirtmiştir. Bkz. SUR, s. 299-300. Sur’un yapmış olduğu açıklamada dikkat edilmesi gereken en önemli husus, yazarın bu giriş serbestisini uluslararası bir örf ve âdet kuralı olarak belirlememesi olmaktadır. Bunun en önemli kanıtları da, Sur tarafından giriş hakkının eşit işlem ilkesi ve karşılıklılık ilkelerine bağlanmış olması ve aynı konuya ilişkin açıklamaların devamında tehlike veya zor hava koşullarıyla karşılaşmış veya arızalanmış gemilerin girişinin engellenemeyeceğine ilişkin bir uluslararası teamülün olduğunun vurgulanmasıdır. Sur tarafından, giriş hakkına ilişkin açıklamayla, genel durum ortaya konulmuş, fakat bu durum bir örf ve âdet kuralı (teamül) olarak nitelenmemiştir. Bu durumlar göz önüne alındığında, Sur’un da limanlara girişe ilişkin genel bir örf ve âdet kuralının varlığını kabul etmediği şeklinde bir yorum yanlış olmayacaktır. Buna karşılık Türk doktrininde de karşı görüşler söz konusudur. Her ne kadar açıkça ortaya koymasa da,

Akın, gemilerin limanlara serbest giriş hakkının olduğunu belirtiyor gibi gözükmektedir. Bkz. AKIN,

s. 193-198. Aynı şekilde, Kuran, yapmış olduğu açıklamalarla limanlara girişe ilişkin genel bir örf ve âdet kuralının var olup olmadığının tartışmalı olduğunu belirttikten sonra tarihî bir perspektifle açıklamalarına devam etmiş, her ne kadar örf ve âdet hukuku şeklinde açıkça bir belirlemeye gitmemiş olsa da, Kuran tarafından yapılan açıklamalarda limanlara girişe ilişkin bu şekilde bir düzeninin olduğu yönünde bir anlam çıkmaktadır. Bkz. KURAN S., Uluslararası Deniz Hukuku, İstanbul, 2006, s. 36-37.

ilişkin hükümler konulmazdı veya konulmaya çalışılmazdı. Bu konuda birinci görüşü desteklemesi açısından verilen örneklerdeki uluslararası antlaşmalarda (1923593 1945) karşılıklılık ilkesi öngörüldüğü unutulmamalıdır. Ayrıca, bu antlaşmaların büyük bir kısmına çok az sayıda devlet taraftır. Öte yandan, Aramco Davası bir yana, Uluslararası Adalet Divanının Nikaragua Davasında vermiş olduğu 1986 tarihli kararında açıkça şu şekilde bir hüküm söz konusudur: “Kıyı devleti, egemenliği

aracılığıyla, limanına girişi düzenleyebilir.”594 Sonuç olarak, limanlara serbest girişi

kabul eden uluslararası bir örf ve âdet kuralının olmadığı belirtilebilir.

Limanlara girişe ilişkin olarak genel bir uluslararası örf ve âdet kuralının olmadığı ortaya konulmaya çalışıldıktan sonra, liman devletinin kendi ekonomik çıkarları ve global düzeyde gerçekleştirdiği ticaret bağlamında yabancı devletlerin ticaret gemilerini limanlarına kabul ettiğini belirtmekte yarar vardır. Bu bağlamda, liman devleti herhangi bir düzenlemeye gitmeden, fiilî olarak limanlarının kullanılmasına izin verebileceği gibi, uluslararası çerçevede ikili veya çok taraflı antlaşmalar yoluyla da bu izni verebilecektir.

VI- Limanlarda Yabancı Devletlerin Durumu