• Sonuç bulunamadı

Anklavlar, çok çeşitli türlere sahiptir. Anklavların ve sonrasında aksklavların türlerine değinmemizin temel sebebi, tezimize giren türleri tespit etmektir.

Bir yazar tarafından, anklavlar önce ikiye ayrılıyor: anklav devletler (enclaves states) ve egemen olmayan anklavlar (non-sovereign anklavlar); daha sonra bunlar da alt gruplara ayrılıyor. Buna göre, anklav devletler, anklav devlet (enclave state) ve yarı-anklav devlet (semi-enclave state) olarak; egemen olmayan anklavlar ise, anklav/gerçek anklav (enclave/true enclave), yarı anklav veya aksklav (semi- enclave/exclave), sadece akskav (mere exclave) ve pene-anklav (pene-enclave) şeklinde dörde ayrılıyor.158 Bunlar dışında da, bazı anklav türlerine, konuyla ilgili eserlerde yer verilmektedir.

Öte yandan, bir yazar ise, aksklavları beşe ayırmaktadır: “normal aksklavlar” (normal exclaves), “pene-aksklavlar” (pene-exclaves), “aksklav-benzerleri” (quasi-

exclaves), “sanal/farazî aksklavlar” (virtual exclaves), “geçici aksklavlar” (temporary exclaves).159

Bu anklav ve aksklav türlerinin ne oldukları ve neleri içerdikleri tez konumuzun dışında olduğu için, ayrıntılarıyla ele alınmamışlardır. Burada, sadece, tezimizle ilgili olan türlerin ve onları anlamaya yardımcı olacak türlerin tanımlarına yer verilmeye çalışılacaktır.

Esasen, “gerçek anklav”, bizim konumuz dışındadır. Bu kavram, aynı zamanda, “uluslararası anklav” (international enclave) olarak da tabir edilmektedir.160 “Gerçek anklav”, gerçekte, bir devletin sadece bir parçasını oluşturur. Esasen, bu birimin kendisi bağımsız bir devlet değildir. Siyasî açıdan bağlı olduğu ve kendisini çevreleyen devlet haricinde bir devlete bağlıdır. Yukarıda verilen Llivia örneği ile beraber, Campione, Baarle Hertog gibi günümüzde örnekleri çoğaltabiliriz. Bunlar aynı zamanda, ana ülkenin “aksklavlar”ı olmaktadırlar.

158 Tüm bu ayrımlar için ve tanımları için genel olarak bkz., VINOKUROV. Özellikle, bu ayrımın genel şeması için bkz, ibid, s. 15.

159 ROBINSON, s. 283-287. 160 KRENZ, s. 21.

Bizim ilgilendiğimiz ise, Vinokurov’un “anklav devlet” olarak adlandırdığı yapılardır. Bunlar, tek bir devlet içerisinde yer alan ve de bağımsız bir devlet olan birimlerdir. Kısaca bunlar, birer “denize kıyısı olmayan devlet”tir. Dünyada, anklav konumda üç tane denize kıyısı olmayan devlet mevcuttur. Bunlardan ikisi Avrupa Kıtasında, biri ise Afrika Kıtasında konumlanmaktadırlar. Avrupa Kıtasında konumlanan her iki devlet de İtalya ile çevrilmiştir ve bunlar San Marino ve Vatikan’dır. Afrika Kıtasında konumlanan anklav devlet ise, Güney Afrika Cumhuriyetinde yer alan Lesotho’dur. Bu arada, konunun daha iyi anlaşılabilmesi için, yukarıda verdiğimiz örneği geliştirebiliriz; Llivia’nın Fransa’da yer alan bir anklav olduğu ve sadece İspanya için, yâni ana devlet için “aksklav” olduğunu belirtilmişti. San Marino, Vatikan ve Lesotho hem kendilerini çevreleyen devletler için, hem de diğer devletler için birer anklav olmakla beraber, hiçbirisi bir başka devletin “aksklavı” değildir. Bu üç devlet, anklav özelliği taşıyan, birer denize kıyısı olmayan devlettir. Bazı yazarların161, Lesotho için kullandıkları “Güney Afrika topraklarında

(ülkesinde) bir ada” (an island in South African Territory) şeklindeki ifade, belki de bu

tür anklavları basitçe ve en güzel şekilde açıklayan ifade olarak nitelendirilebilir. Anklav türlerini incelerken, değinilmesi gereken dikkat çekici bir durum da, denize kıyısı olan bazı birimlerin, hattâ devletlerin, özel bir anklav türü olarak nitelendirilmeleri durumudur. Oysa, bu konuda ilk kapsamlı yapıtlardan birisini veren Krenz, anklavların temel özelliğinin, deniz kıyısına sahip olmama olduğunu belirtmiştir.162 Buna karşın, bazı yazarlar bunun aksini savunmaktadırlar.163 Bu durumu savunan yazarlardan Vinokurov, yarı-anklav devlet olarak Brunei, Gambiya ve Monako’yu göstermektedir164 Vinokurov’a göre, bu devletler tek bir devlet tarafından kısmen çevrilmiş, çok kısa ve ufak bir kıyıya sahip devletlerdir. Yazara göre, bu devletlerin anklav olarak nitelendirilmeleri iki temel unsura dayanmaktadır: tek bir devletle kısmen çevrilmiş olma ve deniz sınırının kara sınırına oranla çok kısa olması.165 Oysa, adı geçen bu üç devletin açık denizlere doğrudan çıkışları olduğu için, anklav olarak nitelendirilmeyeceklerini düşünmek daha mantıklıdır. Böylelikle,

161 Červenka genel olarak editörlüğünü üstlendiği kitabın Lesotho’ya ilişkin bölümüne bu adı vermiştir. Bkz. ČERVENKA Z., Land-Locked Countries of Africa, Uppsala, 1973, s. 237-260. Ayrıca, aynı eserde Thahane’de benzer bir ifadeyi kendi makalesinde kullanmıştır. Bkz. THAHANE T.T., Lesotho, the Realities of Land-Lockedness, in Land-Locked Countries of Africa, edited by Červenka, Uppsala, 1973, s. 239.

162 KRENZ, s. 19. 163 Meselâ, Vinokurov. 164 VINOKUROV, s. 12. 165 VINOKUROV., s. 12-13.

Krenz’in bu konudaki görüşünün daha kabul edilebilir olduğu ifade edilebilir. Öte yandan, Krenz’in belirttiği deniz kıyısına sahip olmama temel özelliği, “deniz anklavları” (maritime enclaves) kavramıyla da bozulmaktadır.166 Bazı yazarlar tarafından deniz anklavları; anklav adalar (enclaved islands), açık deniz anklavları (high seas enclaves) ve hibrid özellikli karasal-deniz anklavları (a hybrid terresterial- maritime enclave type) şeklinde üçe ayrılmaktadır.167 Bu tür anklavlar, Krenz’in belirttiği üzere, deniz kıyısına sahip olmama özelliği taşımadıkları için, gerçekten bir anklav olarak nitelendirilmemelidir. Fakat, göller de yer alan adalara ilişkin bir istisna kabul edilebilir. Buna göre, Afrika’da Nyasa Gölünde, Mozambik ve Malawi arasında yapılan sınırlandırmada kullanılan orta hattın Mozambik tarafında kalan iki Malawi adası, Chisamulo ve Likoma gerçekten de birer anklav özelliği taşımaktadırlar.168

Tezimiz açısından bizi ilgilendiren aksklav türü ise, sanal/farazî aksklav ve ona dair örnek olarak gösterilen Vatikan Şehridir.169 Buna göre, Vatikan şehir sınırlarına dâhil olmayan ve fakat Vatikan Şehrinin de içinde yer aldığı Roma’da çeşitli yerlere serpilmiş ve Latran Antlaşmasıyla Vatikan’a bırakılan toprak parçaları bizim için önemlidir; çünkü Vatikan, daha öncede belirtildiği üzere denize kıyısı olmayan bir devlettir ve bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, tek bir toprak parçasından oluşmamaktadır. Roma’da yer alan ana şehir (Vatikan Şehri) ve ana şehrin dışında yer alan (yine de Roma’nın içerisinde yer alan) diğer Vatikan topraklarının hiçbirisinin denize çıkışı yoktur. Böylelikle, coğrafî açıdan, Vatikan hem bir anklavdan (daha doğru bir ifadeyle tek bir anklav devletten), hem de sanal/farazî aksklavlardan oluşan denize kıyısı olmayan bir devlettir.