• Sonuç bulunamadı

B. MÜSLÜMAN TOPLUMLARDA YAPILAN ÇALIŞMALAR

I. EVLİLİK, EVLİLİK DOYUMU, EVLİLİKTE ÇATIŞMA VE PROBLEM ÇÖZME

5. Modern Dünyada Ailenin Dönüşümü

Aile türleri, ailede yaşayan bireylere, yani ailenin büyüklüğüne göre çekirdek ve geniş aile biçiminde iki kategoride ele alınır. Ancak buna günümüzde geçici geniş aile, birleşik aile ve parçalanmış aile vb. kavramlar da eklenmiştir.Ayrıca aile türleri, otoriteye göre de üç farklı kategoride ele alınmaktadır. Bunlar ataerkil aile, anaerkil aile ve eşitlikçi-demokratik ailedir. 60 Bu aile türlerinden başka, boşanmanın yükselişiyle beraber Batı ülkelerinde yaygınlaşan tek ebeveynli aileler ya da üvey aileler, gayri meşru çocuklar ve taşıyıcı anneliğin yaygınlaşması ile ortaya çıkan babasız aileler gibi farklı aile türleri de bulunmaktadır. 61

Sosyal psikologlar tarafından tanımlanan farklı aile türleri de vardır. Bu tanımlamalardan biri aileyi, fonksiyonlarını yerine getirme ve üyelerinin memnuniyet derecelerine göre sağlıklı ve sağlıksız aile olarak iki kategoride ele almaktadır. Buna göre sağlıklı aileler, fonksiyonlarını çok iyi yerine getirirler. Üyeler aile iletişiminden memnundurlar ve psikolojik olarak sağlıklıdır. Çok az çatışma vardır, gelişimsel değişikliklere çok kolay ve başarılı bir biçimde uyum sağlarlar, stresli olaylarla çok yi baş edebilirler. Bu aileler kriz karşısında çabucak kendilerini toparlayabilirler. Sağlıklı ailelerde her bir üyenin ihtiyaçları, becerileri, güçleri göz önüne alınır, yetişkinler kendi özelliklerini korurlar, şefkatli, sempatik, sıcak ve sorumluluk sahibidirler. 62

Sağlıksız aile çeşitleri ise birden çok olabilir. Bununla birlikte sağlıksız ailelerde genellikle çatışmalı bir ortam, düzensizlik, iletişim ve etkileşimde fiziksel ya da psikolojik sorunlar görülebilir. Sağlıksız aile biçimleri ya aşırı biçimde içiçe ya da birbirinden kopukturlar. Ailede roller çok zayıf ya da belirsizdir. Sağlıksız ailelerde bireyler arası ilişkiler korku ve nefret temeline dayanır. Bireyler arasında sevgi ve bağlılık yoktur, içten pazarlıklıdırlar. Sağlıksız ailelerde koşullu sevgi vardır.63

bilincini, şahsiyeti, kültürel değerleri ve mahremiyet sınırlarını etkilediği, hatta dönüştürdüğü bilinmektedir.64

İnsanlık tarihi kadar eski olan aile kurumu, her ne kadar bir kurum olarak varlığını devam ettirse de, günümüz modern çağındaki toplumsal değişme ile, hemen her kurumda olduğu gibi onda da kırılmaların olduğunu söylemek gerekmektedir. Sanayi devrimi, aile kurumunun dönüşümünde önemli bir kırılma noktası olarak kabul edilebilir.65 Çünkü sanayi devrimi ile birlikte aile kırdan kente taşınmış, yapısı, işlevleri ve iş bölümü, kent yaşamı ve ekonomisine göre yeniden düzenlenmiştir.66 Toplumsal değişme ile toprak mülkiyetine dayalı geniş ataerkil aileler çözülmeye başlamıştır. Ana baba ve çocuklardan oluşan yeni çekirdek aileler ortaya çıkmıştır. Yeni nesil ana babalarını bırakarak kentlere göçmüştür.67

Modernleşmenin aile kurumu üzerindeki en önemli etkisi, ailenin fonksiyonlarındaki azalma olmuştur. Daha önceleri ekonomik, siyasi, eğitsel ve dini pek çok işlevi olan ailenin bu işlevleri modern dönemde farklı kurumlara devredilmiştir. Artık aile ağırlıklı olarak tüketim birimi haline gelmiş, ailenin odağı, üretimden bağımsızlık isteklerine ve duygusal doyuma doğru kaymıştır.68 Bu aile türündeki evliliklerde, aşk, yakın ilişkiler ve kişisel mutluluk ön plana geçmekte, her iki cins açısından da hayat arkadaşı olarak tercih edilecek kişide aranan niteliklerin başında psikolojik doyum ön planda tutulmaktadır.69 Kurulan evliliklerde, evliliğe yüklenen anlamlar değişmiş;

evlilikten daha fazla dayanışma, dostluk, sevgi paylaşımı ve duygusal yakınlık beklenilmeye başlanmış, ancak ilişkinin niteliği eşlerin beklentilerini karşılamadığı noktada boşanmalar da daha fazla gündeme gelmiştir.70

Günümüzde,  modernleşme sürecinde artan bireysel özgürlüklerin neticesinde evliliği, kadın ve erkek arasındaki sevginin doğal ve yasal sonucu olarak görme eğilimi       

64 M. Ali Kirman, “Modernleşme Sürecinde Nikâhın Kutsallığı Üzerine Sosyolojik Bir Değerlendirme”, Dinlerde Nikâh: Milletlerarası Tartışmalı İlmi Toplantı, Dokuz Eylül Ünv. İlahiyat Fakültesi İslami İlimler Araştırma Vakfı, İzmir, 06-08 Nisan 2012, s.636.

65 Bertrand Russell, Evlilik ve Ahlak, Çev. Ender Gürol, İstanbul, Cem yayınevi, 2005, s.122.

66 Abdülkerim Bahadır, Aile Psikolojisi ve Din, Konya, İdeal Usta Fot. Bas. Yay. Dağ.,, 2012, s.43.

67 Atalay Yörükoğlu, Değişen Toplumda Aile ve Çocuk, 7. Baskı, İstanbul, Özgür yay. 2007, s. 45.

68 Nazife Şişman, “Küresel Dinamikler Bağlamında Aile ve Kadın”, Günümüzde Aile, Uluslararası Aile Sempozyumu, İstanbul 2007, ss. 587-612, s.587; Kamil Alptekin, “Düzce İl Merkezindeki Boşanmalar Üzerine Bir Çalışma”, Toplum ve Sosyal Hizmetler, 2011, c.22, sy.2, 37-62, sf.38.

69 Bilen, ag..e., s.96; O. Aydın, G. Baran, “Toplumsal Değişme Sürecinde Evlenme ve Boşanma”, Toplum ve Sosyal Hizmet, Ekim 2010, Cilt 21, Sayı 2, 117-126, s.120.

70 Aydın, Baran, a.g.m., s.122.

artmıştır. Medyanın da etkisi ile “evlilik eşittir aşk” inancı yerleşmiş bu da yaşanan hayal kırıklıkları ile boşanmaların artmasına sebep olmuştur. Eşleri birbirine bağlayan tek bağ, beğeni ve aşk olunca evlilikte çarçabuk tüketilen bu duygular sonucu eşleri çocuklar dışında birbirine bağlayan bir şey kalmamaktadır.71

Günümüz dünyasında insanların nikâha yaklaşımı da önemli ölçüde değişim geçirmiştir. Modern çağın ileri endüstri ülkelerinde evliliğin özellikle gençler arasında sorgulanmaya başlanması, yeni yaşam biçimlerinin doğmasına yol açmıştır.72 1960’larda tüm dünyada başlayan nikâh karşıtı akımlar, evlilik dışı beraber yaşamayı teşvik etmiştir.73 Bir çiftin evli olmadan cinsel bir ilişki içinde birlikte yaşaması, batı ülkelerinin çoğunda evliliğe alternatif yaygın bir kültür haline gelmiştir. Batı toplumlarının ilham kaynağı olan liberal görüşe göre de cinsel hayat bir kendini gerçekleştirme alanıdır ve “eğer heyecan veriyorsa” yetişkinler arasında her şey olabilir.74 Bu anlayış, geleneksel kültürdeki cinselliğin anlamı ve neslin devamı amacının değiştiğini ve bunları düzenleyen toplumsal ve dini kuralların artık dikkate alınmadığının göstergesidir.

Eski Türk toplumundan başlayarak Osmanlı ve Cumhuriyet dönemleri boyunca Türk ailesinin geçirdiği aşamalarda en fazla göze çarpan değişme, Türk ailesinin geniş aile formundan çekirdek aile formuna doğru dönüşmüş olmasıdır. Bir başka değişim, aile üyeleri arasındaki ilişki biçimi hiyerarşik ve asimetrik bir ilişkiden eşitlikçi bir ilişkiye doğru yol almasıdır. Ayrıca ailenin sosyo ekonomik yapısında yaşanan en önemli değişiklik, modern dönemde aile ile işyeri arasındaki mesafenin açılması ve ailenin üretici bir birim olmaktan çıkmasıdır. Ancak Türk toplumunda evlilik ve aile konusunda değişmeyen temel fikir, bu kurumlar karşısında Türk halkının gösterdiği olumlu tutumdur.

Son yıllarda Türk toplumunda yapılmış olan değerler araştırmaları Türklerin evlilik, aile, din ve devlet gibi kurumlara büyük önem atfettiklerini göstermektedir. 75 Toplulukçu bir kültür olarak sınıflandırılan Türkiye’de aile, akrabalar, komşular ve sosyal gruplar arasında yakın bağlar önemlidir. Ancak küreselleşmenin de etkisiyle Türkiye’nin tutumlarında,

      

71 Yörükoğlu, a.g.e., s.104-105; Kirman, a.g.m., s.638.

72 Kirman, a.g.m., s.638.

73 Tarhan, a.g.e., s.15.

74 Bkz. Şişman, a.g.m., s.603 .

75 Canatan, “Türk Ailesinin Tarihsel Gelişimi”, s.117-118.

değerlerinde ve benlik tanımlamalarında bireyciliğe doğru bir değişim yaşandığı da belirtilmektedir.76

Şişman’a göre, bugün modern batılı toplumlarda sorun, geniş akrabalık bağlarını dikkate almayan çekirdek aile değildir. Modern batı toplumlarında artık ailenin tanımı değişmiş, tek ebeveynli aileler yaygınlık kazanmış, eşcinsel çiftlerden, evlat edinilen çocuklarla ya da kiralık anne veya babalardan olan çocuklarla oluşan ailelerden bahsedilmeye başlanmıştır. Batıda ailenin böyle bir değişim geçirmesinin ardında yatan nedenin, bireysellikteki artış olduğu söylenebilir. Gelenek ve din bağlarından kurtulmaya çalışan insan aileyi de kurtulunması gereken bir bağ olarak addetmiştir.Türk toplumunda, her ne kadar aile hayatında hızlı bir dönüşüm yaşansa ve çekirdek aile yaşantısı artsa da akrabalık ilişkileri anlamında geniş aile münasebetleri batı toplumlarına göre hala önemini korumaktadır. Fakat bununla birlikte kentleşme ve kadının iş hayatına katılımı gibi toplumsal değişmeler, yaşlı ve çocuk bakımının kurumlara devredilmesi sürecini hızlandırmaktadır.77 Yine de bizim toplumumuzda yaşlı anne babanın huzur evine verilmesi olgusu henüz batı toplumları kadar yaygın değildir. Yapılan bir araştırmada yaşlı anne babanın evli çocukları ile aynı evde yaşaması, ayrı bir ev tutarak orada ilgilenilmesi ve huzur evine gitmesi olgularından, huzur evi çok düşük puan almıştır.78

Modern çağda ailenin dönüşümünde önemli bir etken de kadın erkek rollerindeki değişimdir. Kadının iş yaşamına atılarak erkeklerle mücadele eder konuma gelmesi, geleneksel kadın erkek rollerinde farklılaşmaya yol açmıştır. Ekonomik gelirin birlikte sağlandığı aile yapılarında ev işleri de paylaşılarak birlikte yapılmaya başlanmıştır. Ancak Türkiye toplumunda bu geçişin tam olarak sağlanamamasının çatışmalara yol açtığını da belirtmek gerekmektedir. Bu sebeple kadının çalışma yaşamına atılmasının, evde ailesi ile olan ilişkilerini bazı açılardan olumsuz etkilediği söylenebilir.79

Ailenin dönüşümüne etki eden faktörlerden biri de feminizm hareketleridir. Genel olarak kadın erkek eşitliğini savunduğunu iddia eden ve 1850’lerde güçlenen feminizm       

76 Y. Özdemir, N. Koruklu, “Üniversite Öğrencilerinde Değerler Ve Mutluluk Arasındaki İlişkinin İncelenmesi”, YYÜ Eğitim Fakültesi Dergisi, Aralık 2011, Cilt:VIII, Sayı:I, 190-210, s.196.

77 Şişman, a.g.m., s.588-589.

78 Bilgin, a.g.m., s.398.

79 M. Devecioğlu, N. Çakmak-Doruk, “Organizasyonlarda İş-Aile ve Aile-İş Çatışmalarının Çalışanların İş ve Yaşam Tatminleri Üzerindeki Etkisi”, Erciyes Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Sayı: 33, Temmuz-Aralık 70 2009, ss.69-99, s.71.

hareketi ve gerçekleştirilen mücadeleler ile batı toplumlarında genel olarak kadınlara çeşitli siyasal haklar tanınmıştır. Ancak kadının sosyo-ekonomik sorunları ve var olan eşitsizlikler tam olarak çözümlenememiştir. Bununla birlikte feminizm akımının kendini güçlü bir şekilde göstermesi önce 1920’lerde, daha sonra II. Dünya Savaşı’nda, ardından da 1960’larda göç hareketlerinin yoğunlaşması ve kadınların daha fazla iş yaşamı içerisinde yer almaları ile olmuştur.80 1970’lerden sonra ise feministler aile ve evlililik konusunda aşırıya giderek, ataerkil bir sistem olan evliliğin, kadını köleleştiren bir kurum olduğu ve hatta aile ve çocuğun kadın özgürlüğünün önünde bir engel olduğu gibi düşüncelerden hareketle, kadınların ezilmesini sona erdirmek için evliliğin sona ermesi gerektiği sonucuna varmışlardır.81

Batı dünyasında ailede meydana gelen değişmelere, siyasal akımlardan farklı bakış açıları söz konusudur. Muhafazakarlar bu değişimi bir bozulma ve dejenerasyon olarak görürken, liberaller ve sosyalistler bunu kaçınılmaz ve çağdaş bir gelişme olarak algılamaktadır. Hatta sosyalistler, devlet ve özel mülkiyetin yanı sıra aile kurumunun da ileride tamamen ortadan kalkacağını savunmaktadır.82 Russell’e göre, ekonomik kuruluşlardaki ufak bir değişiklikle sadece anneden kurulu bir aile mümkün olabilir, sosyalizmin yapmaya çalıştığı gibi, ailenin yerini devlet alabilir. Ama böyle olduğu takdirde, insanların psikolojisinde ve hareketlerinde çok büyük bir değişiklik olacaktır.

Cinsiyet aşkı kadar önemli, biricik duyguyu hayatlarından sileceklerdir. Cinsel birleşme alabildiğine adileşecektir. İnsanın kendi ölümünden sonra ilgilenebileceği bir şey bulması güç olacak, insanı tembelleştirecektir. Ataerkil aile, bu yüzden hala önemlidir.83

Modernizmin aile kurumu üzerindeki etkileri yalnızca Batı toplumları ile sınırlı kalmamış, müslüman ülkelerde de ciddi bir bozulmaya yol açmıştır. Kazakistan’da yapılan bir çalışmada modernleşme ve küreselleşmenin aile hayatı üzerindeki etkisi incelenmiştir.

Bu çalışmada, Kazakistan gençlerinin çoğunluğunun (%80 oranında) resmi olarak

      

80 Aydın, Baran, a.g.m., s.119.

81 Şişman, a.g.m., s.609; Mustafa Tekin, “Dinlerin Perspektifinden Aile Kurumu”, Aile Sosyolojisi, Der.

Kadir Canatan-Ergün Yıldırım, Açılım Kitap yay., 2. Baskı, İstanbul 2011, s.239.

82 Canatan, “Aile Sosyolojisi: Konuları, Perspektifi ve Gelişimi”, s.17.

83 Russell, a.g.e., s.128.

evlenmeden önce sivil bir evlilik hayatı yaşamanın gerekli olduğuna inandıklarına dair bulgular tespit edilmiştir.84

Modern dönemde her ne kadar ailenin yerini doldurmaya çalışan bir sürü kurum olsa da, ahlakın, toplumsal kuralların ve değerlerin en verimli bir şekilde aktarıldığı yegâne kurum ailedir. Bu sebeple Batılı ülkeler, aile kurumunun çökmesiyle toplumda meydana gelen dejenerasyonu önleyebilmek için 1994 yılını “aile yılı” ilan etmişlerdir.85 Bu durum, ailenin değişim ve dönüşümündeki olumsuzlukları engelleyemese de, ailenin önemini vurgulamak ve toplumda olumlu bir algı yaratmak açısından önemlidir.86

Günümüz toplumlarında aile sistemi değişme halindedir. Bu bağlamda ailenin kriz içinde olduğu da söylenebilir. Modernleşmenin ortaya çıkardığı manevi boşluk, aile sisteminin mana etrafındaki bütünlüğünü ortadan kaldırmıştır.87 Geleneksel toplumlardan endüstri toplumları ve modern topluma geçişte ortaya çıkan en önemli aile problemlerinden biri, aile ruh sağlığı konusunda olmuştur. Aile terapisi konusundaki uzmanların artışı, arabulucu kriz merkezleri ve özelleşmiş yardım faaliyetlerinin artışı, aile ruh sağlığı konusunda ciddi problemler olduğunun göstergesidir. Bu da evlilik, aile ve ailenin sağlıklı bir şekilde devamı için toplumların ve devletlerin daha fazla çaba harcaması gerektiğini göstermektedir.