• Sonuç bulunamadı

2000’lı yılların başından itibaren özellikle Çin’in ucuz iş gücü avantajı kullanarak üretimde yakaladığı ivme ABD reel sektöründeki kar oranlarının düşmesine neden olmaya başlamıştır. Bununla birlikte hazine bonolarının eskisi kadar karlı olmaması da yatırımcılar açısından yeni alanların keşfedilmesini gerekli kılmıştır.

Her ne kadar ABD’de uzun yıllardır uygulamada olan ve 30 yıla kadar vadelerle ev sahibi olabildikleri ev kredi sistemi olan mortgage sisteminin çökmesi krizi tetiklese de, esasen kriz uzun süredir devam eden bazı sorunların birikiminin bir sonucudur. Aşağıda bu sorunlar başlıklar halinde incelenmiştir.

2.2.1. Likidite Bolluğu ve Kullandırılan Özensiz Krediler

2000’li yılların başında yaşanan durgunluğun giderilmesi için piyasalara sürekli likidite sağlanması neticesinde bankalar bu bol miktardaki likiditeyi değerlendirmek adına farklı enstrümanlar yaratmaya çalışmışlardır. Bunlardan bir tanesini de mortgage kredileri oluşturmuştur. Likidite bolluğundan dolayı bankalar kredinin dönüş riskleri ile ilgili detayları göz ardı ederek düşük gelirli ve hatta geliri olmayan bireylere bile kredi vermeye yönelmişlerdir.

Bu yönelmeyle birlikte ABD mortgage piyasası, yaklaşık 10 trilyon dolarlık bir büyüklüğe ulaşarak dünyanın en büyük piyasası olmuştu. Başlangıçta mortgage kredilerinin büyük bölümü yüksek kaliteli müşterilere (prime mortgage kredi) veriliyordu. Zaman içinde, kredibilitesi zayıf olan kişilere de (subprime mortgage kredi) mortgage kredisi verilmeye başlandı. 2008 ortasında subprime olarak adlandırılan “yüksek riskli krediler”in boyutu 1,5 trilyon doları bulmuştu. ABD’de faizler geçmişte son derece düşük olduğu için subprime kredileri kullanan alt gelir grubundaki kişiler değişken faizli kredileri tercih etmişlerdi. Ancak ABD Merkez Bankası’nın faiz oranlarını peş peşe artırmasına konut fiyatlarının düşmesinin eşlik etmeye başlaması, düşük gelirli grupların kredilerini geri ödeyememe sorunlarıyla karşılaşmasına yol açtı (Eğilmez, 2009: s.66-67).

Literatürde subprime olarak geçen ve ABD kamuoyunda NINJA (No income, no job, no asset) krediler olarak adlandırılan bu kredilerin kolay elde edilmesi neticesinde konut fiyatları olması gerekenin çok üzerinde oluşmaya başladı. Piyasaların bozulmaya başlaması ile birlikte zaten geliri olmayan veya çok az olan kredi kullanıcılarının bu kredileri ödeyememesi, kredi geri dönüşlerinde problemler yaşanmasına neden olmuştur. Ödenmeyen krediler neticesinde bankalar ipotek karşılığı verdiği gayrimenkullere haciz yoluyla el koymuştur.

Bankaların risklerini kapatmak için el koyduğu konutları satışa çıkarması da arz fazlası oluşturunca konut fiyatlarında oluşan yüksek fiyatlar düşüşe geçti ve zaten zor durumda olan mortgage sisteminin çöküşü hızlandı.

2.2.2. Menkul Kıymetleştirme

Menkul kıymetleştirme likit olmayan aktiflerin ihraç edilebilecek ve sermaye piyasalarında alım satımı yapılabilecek menkul kıymete dönüştürülmesidir. Bu kapsamdaki aktifler arasında ikametgah amaçlı ipotekler, otomobil kredileri, kredi kartı alacakları ve kira ödemeleri yer almaktadır. Aktif menkul kıymetleştirmesi teminatlandırılmış krediden veya aktife dayalı menkul kıymetlerden ya da üçüncü bir kişiye satılan diğer finansal alacaklardan farklıdır. Menkul kıymetleştirmenin temel unsuru iyi aktiflerin bir şirket ve finansal kurumun bilançosundan ayrılması ve yatırımcılara yüksek kalitedeki menkul kıymetlere dayanan aktiflerin kullandırılmasının sağlanmasıdır. Kurumlar için menkul kıymetleştirme finansmanın yeni ve ucuz bir şeklidir. Etkin kredi programları olup da sermaye kısıtı yaşayan finansal kuruluşlar için menkul kıymetleştirme aktiflerin bilançodan kaldırılması ve sermayenin daha fazla kredi tahsisi için serbest bırakılması anlamına gelmektedir. Aktif menkul kıymetleştirme alternatif bir fonlama kaynağı olabilmekte ve menkul kıymetler işlem hacmi geniş ve yüksek kredi derecesine sahip likit ürün olduklarından, ikincil piyasalarda aktif olarak alım satımı yapılabilmektedir. Yatırımcılar için menkul kıymetler benzer kurumsal tahvillere göre daha fazla getiri ve farklı yatırım araçları için çeşitlenme sağlamaktadır (Erdönmez, 2006: s.75).

ABD’de likiditenin bol olduğu 2006 yılına kadar geçen sürede menkul kıymetleştirme büyük bir kredi kaynağı sağlamış ve bireyler de bu bol kaynaktan olması gerekenin üzerinde bir oranda kullanımda bulunmuşlardır.

Riskin bir finansal enstrümandan diğerine kolaylıkla taşınmasına imkan sağlayan menkul kıymetleştirmenin olumsuz tarafları göz ardı edilerek kullanılmaya devam edilmesi neticesinde bu kredi balonu giderek büyümüştür. Mortgage kredisi veren bir bankanın, kredi karşılığındaki alacaklarını kısmen veya tamamen menkul kıymetleştirerek bir yatırım bankasına sattıklarında risk sistemde taşınmış

olmaktadır. Bu şekilde riskin sürekli taşınması ve kaynağın kendisinin de riskli olduğu bir mekanizma mali sistemi tamamen kırılgan hale getirmiştir. Geri ödemelerdeki aksama ise zaten kırılgan olan mali sistemin çökmesinin başlatmıştır.

FED Eski Başkanı Alan Greenspan, verdiği bir röportajda her ne kadar krizin kredilerden kaynaklandığı düşünülse de esas sebebinin bu kredilerin paketlenerek tekrar satılmasının krize neden olduğunu ifade etmiştir.

2.2.3. Saydamlık Eksikliği

Genele hitap veya hizmet eden bütün sistemleri güvenilirliği ve devamlılığı açısından o sistemin kurallarının belli olması ve sürekli olarak denetlenebilir olması gerekmektedir. Bireylerin sistemleri kendi çıkar ve menfaatleri doğrultusunda kullanma arzusu oldukça eski bir durumdur. Bunu önlemek veya asgariye indirmek içinse denetim ve hesap verme mekanizmaları gerekmektedir.

Saydamlık, bu denetim mekanizmalarının sağlıklı bir şekilde işleyebilmesi için gerekli olan bilginin sistem tarafından üretilmesidir ( Toker, 2002: s.1).

Saydamlık için (Polat, 2003: s.67);

 Görev, yetki ve sorumlulukların açık olarak tanımlanması,

 Bilgilerin belli standartlar çerçevesinde düzenli olarak yayımlanmak suretiyle kamuya açık ve ulaşılabilir olması,

 Kaynak dağıtım ve kullanım sürecinde Bütçelerin hazırlanma, uygulanma ve raporlanma süreçlerinin açık olması,

 Denetim ve istatistiksel veri yayınlama sisteminin kalitesi ve açıklığı açısından, bağımsız güvencelerinin olması, gerekmektedir.

Finansal araçların bu karmaşık yapısının anlaşılmasında önemli bir zorluk söz konusudur. Sıradan yatırımcılar için her gün değişen yenileşen ve farklılaşan finansal araçları takip etmek mümkün değildir. Hele de özellikle anlaşılmamak istendiğinde ciddi bir saydamlık sorunu ile karşılaşılmaktadır (Alantar,2008: s.75).

2008 Küresel Finansal Krizi’ni başlatan mortgage piyasasında, bankaların, mortgage kuruluşlarının ve sigorta şirketlerinin varlıkları ve değerleri bilinmediği için kriz bu kadar derinleşmiştir.

2.2.4. Derecelendirme Kuruluşları

Dünyada kredi derecelendirme sistemi ile ilgili en büyük tartışmaların başında kredi derecelendirme kuruluşlarının bağımsızlığı gelmektedir. Bankalar ve mali kurumları inceleyerek onlara not veren bir kuruluşun yine söz konusu kurumlar tarafından finanse edilmesi önemli bir sorun oluşturmaktadır.

Objektifliğin ve saydamlığın sorgulandığı bu durum neticesinde elde edile verilerin güvenilirliği ise problemlere yol açabilmektedir. Kaldı ki, kredi derecelendirme kuruluşlarının her zaman bütün aksak noktaları tespit etmesi de çok mümkün görünmemektedir. Kredi notlarının tüm finansal aktörler için önemli bir referans olduğu ve bireylerin yatırımlarını etkilediği bir ortam bu kurumlardan gelen verilerin yanlış veya taraflı olması piyasalar açısından büyük bir risk oluşturmaktadır.

ABD mortgage krizi kaynaklı finansal dalgalanma, kuruluşların faaliyetlerini kamuoyuna açıklama konusunda gerekli özeni göstermesi gerektiği ve bunun yatırımcılar, derecelendirme kuruluşları, finansal araçların değerlemesini yapan analistler gibi üçüncü taraflar acısından oldukça önemli olduğu hususunu gündeme getirmiştir. Dalgalanmanın temelinde yatan nedenlerden biri, kamuoyuna yapılan hatalı ya da eksik açıklamaların, yatırımcılar tarafından veri kabul edilerek, varlığın daha menkul kıymetleştirme sürecinde iken bu hatayı giderecek daha sağlıklı yeni bir değerlemenin yapılmamasıdır (Başyiğit, 2010: s.84-85).

2.2.5. Düzenleyici Ve Denetleyici Kuruluşlar

Tüm sistemlerde olduğu kadar finansal sistemlerin güvenilirliği ve sürdürülebilirliği açısından denetleyici ve düzenleyici kurumların sistem içerisinde bulunmaları ve işlerini belirli standartlarda özenle yapmaları gerekmektedir. Denetleme mekanizmasının olmadığı durumların suiistimallere açık olacağı kesindir.

ABD finans piyasalarında otorite yapısının dağınık olması ve her düzenleyici ve denetleyici otoritenin kendine has düzenleme ve uygulamayı geliştirmesi hukuki yapının karmaşıklaşmasına neden olmuştur. Ayrıca, uygulamada olan düzenlemelerin yerel ve merkezi düzenleme olarak ayrılması hukuki yapıyı daha da kompleks bir hale getirmiştir (FED, 2005: s.62). Özellikle mortgage piyasasını denetim altında tutmak ise çok daha zor bir durum oluşturmaktadır.

Ve son olarak kredi geri ödemelerinin toplandığı havuzdan yeniden türev ürünlerin ihraç edildiği mortgage sisteminin kontrol altına alınamaması büyük çöküşü başlatmıştır.