• Sonuç bulunamadı

3. GENEL OLARAK CENNET VE CEHENNEM

1.1. İslam Dininde Cennet ve Cehennem

1.1.4. Cennet ve Cehennemin Ebedîliği Meselesi

Ahiret hayatının ve dolayısıyla cennet ile cehennemin ebedîliği aşağı yukarı bütün İslam âlimlerinin kabul ettiği bir husustur. Saadet yurdu ve hoşnutluk diyarı olan cennetin ebedîliğine karşı çıkılmamakla beraber, acı ve azapla dolu cehennem hayatının son bulabileceğini veya cehennem ehlinin azaba karşı bağışıklık kazanabileceğini öne sürenler olmuştur (Topaloğlu, 1988/b: 547)

Kur’an’da cennetin ebedîliğini direkt ifade eden “huld” kavramı karşımıza çıkmakta ve cennetin ebedîliğini ifade etmek üzere türevleriyle beraber otuz üç yerde geçmektedir (Abdulbâki, 2001: 290-292). Cennet bir yerde huld kelimesi ile beraber “cennet-i huld” (Furkân, 25/15) şeklinde kullanılmaktadır. Bir başka yerde cennete girmek için müminlere “esenlikle girmeleri” emredildikten sonra “Bu ebedîlik günüdür.” (yevmü’l-hulûd) (Kaf, 50/34) denilmiştir. Ayetlere dikkat edildiğinde,

“cennetin ebedîliği” (Hûd, 11/108; Furkân, 25/15), “cennetliklerin ebedîliği” (Duhân, 44/56; Furkân, 25/16), “cennet nimetlerinin ebedîliği” (Ra‘d, 13/35; Vâkıa, 56/32-33; Sad, 38/54) olmak üzere üç hususun ebedîliğine atıf yapıldığı görülmektedir.

Kur’an’da hem cennet hem de cehennemin ebedîliği için kullanılan huld, bir şeyin bozulmaya uğramaktan kurtulması ve olduğu hal üzere uzun bir müddet kalmasıdır (Rağıb, 2012: 353).

Cennetin doğrudan ebedîliğini ifade eden ikinci kelime ise “ebed” sözcüğüdür. Sonsuzluk anlamına gelen “ebed”, “ebeden” kalıbıyla geldiğinde “asla, kesinlikle, hiçbir zaman” gibi olumsuz manalar taşımaktadır (Mutçalı, 1995: 1). Ebed, dehr ile eş anlamlı olarak kullanılmaktadır (İbn Fâris, 1986: 83). Dil âlimleri, ebed ile “zaman” arasında farkın olduğunu, zamanın parçalanabilir oluşuna karşılık ebedin bölünemez bir daimilik anlamı taşıdığını belirtmişlerdir (Kılavuz, 1994: 72).

Ebed kelimesi, Kur’an-ı Kerim’de olumlu ve olumsuz olmak üzere her iki anlamda yirmi sekiz yerde geçmektedir (Abdulbâki, 2001: 2). Cennet ve nimetlerinin ebedîliğini ifade etme bağlamında ise, sekiz ayette zikredilmektedir (bk. Nisâ, 4/57, 122; Mâide 5/119; Tevbe 9/22, 100; Teğâbun, 64/9; Talâk, 65/11; Beyyine, 98/8). Bu ayetlerde hep “hâlidîne” lafzıyla birlikte kullanılmaktadır. “Ebed” kelimesi bir ayette ise, tek başına “müminlerin cennette ebedî kalacaklarını” belirtmek üzere geçmektedir (Kehf, 18/3). Bunun yanı sıra cennetin ebedîliği, “onlar, oradan çıkarılmayacaklardır” (Hicr, 15/48) ayetinde olduğu gibi, birtakım farklı ifadelerle de belirtilmektedir.

Cennet ve nimetlerinin sonsuz olduğuna dair ayetlerin yanı sıra, konuyla ilgili hadisler de mevcuttur. Buna göre bir hadiste şöyle denilmektedir: “Cennet ehli! Sizin için yaşamak vardır, asla ölmeyeceksiniz. Sizin için sıhhat vardır, asla hastalanmayacaksınız. Sizin için gençlik vardır, asla ihtiyarlamayacaksınız. Sizin için nimetlenme vardır, asla darlığa düşmeyeceksiniz. Nitekim bu hususta Allah’ın sözü şudur: ‘İşte bu, yaptığınız amellerinizin karşılığında miras kılındığınız cennettir.’ (Zuhrûf, 72)” (Tirmizî, Tefsir: 39). Cennet ehli cennete, cehennem ehli de cehenneme girdikten sonra onlara “artık size ölüm yoktur, sonsuza kadar burada kalacaksınız.” (Buhârî, Rikâk: 50; Müslim, Cennet: 42); Tirmizî, Cennet: 20) buyurulmak suretiyle ahiret hayatında ölümün olmayacağı üzerinde durulmaktadır.

Cennet hayatının bir özelliği, sonunun olmaması, ebedî olarak devam edecek olmasıdır. Eğer cennet hayatının da bir sonu olsaydı, kişi, o nimetin neticede son bulacağını düşünerek huzursuz olurdu. Oysa cennet, huzursuzluğa yol açacak hiçbir

47

olumsuzluğun bulunmadığı bir mekândır. Bu sebeple de cennet hayatı ebedîdir (Mutlu, 2001: 115).

İslam âlimleri ebediyeti yetkinlik, yok oluşu da eksiklik olarak benimsemişlerdir. Ebediyet rahmet ve saadet, yok oluş ise gazap ve felakettir. Güzide kullara nihayetsiz saadet ve nimet vadedildiğine göre cennet, İlahî rıza ve Hakk’ın cemâlini temaşa etmek gibi mutluluk vesileleri hiçbir zaman kesintiye uğramamalı, son bulmamalıdır. Hz. Âdem’e üflenen İlahî ruh sayesinde varlık sahnesine çıkarılan insanoğlu, yokluğa mahkûm edilmemelidir. Nitekim muhtelif ayetlerde cennet ehlinin oradan çıkarılmayacağı, ölümün olmayacağı, cennet nimetlerinin tükenme ve eksilmeye maruz kalmayıp, sürekli olacağı belirtilmiştir. Hûd Suresi’nde (11/106-108) cehennem azabı hususunda ebediyet kaydı bulunmadığı halde, cennet hayatı için “bitmek bilmeyen ve kesintiye uğramayan lütuf” ifadesi geçmiştir. İslam âlimleri cehennemin yahut azabının ebediyeti noktasında ashaptan itibaren ihtilafa düştükleri halde, Cehm b. Safvan hariç, cennetin sonsuz oluşu konusunda ittifak etmişlerdir (Topaloğlu, 1993/b: 385-386).

Kur’an’daki “ebedâ” kaydıyla anlatılan cennet hayatının ebedîliği konusunda ihtilaf edilmezken, hemen arkasından gelen ayetlerde cehennem için bu kaydın genelde zikredilmeyip, “hâlidîne fîhâ” ile yetinilmesi, cehennem hayatının ebedî olmayabileceği gibi bir anlayışa sebep olmuş ve birtakım görüşler serdedilmiştir (Ünsal, 2011: 167).

İslam literatüründe konuya dair öne sürülen görüşleri dört maddede toplamak mümkündür:

“1- Cehenneme giren kişi hiçbir şekilde oradan çıkamayıp, sonsuz olarak azap görecektir. 2- Cehennemlikler ebediyen orada kalırlar, fakat bir müddet azap gördükten sonra bir nevi bağışıklık kazanarak elem duymayacak hale gelirler. 3- Müminler çıktıktan sonra kâfirlerin azabı uzun zaman devam ederse de ebedî değildir, bir gün sona erecektir. 4- Müminler çıkacak, kâfirlerin azabı sonsuza kadar sürer.” (Topaloğlu, 1993/a: 231).

Cehennemin ebedîliği hakkındaki tartışmalarda, çizgiler çok net olmamakla beraber, cehennem azabının sonlu olacağını savunanlar için iki farklı yaklaşım tespit etmek mümkündür. Evvela şunu belirtmek gerekir ki, Şia ve Mutezile gibi Ehl-i sünnet dışı mezhepler de dâhil olmak üzere İslam ümmetinin genel kanaati, kâfirler için cehennemin ebedîliğinde bir tereddüdün olmadığıdır. Cehm b. Safvân ve Ebu’l-Hüzeyl el-Allâf gibi ilk devir kelamcıları da Allah ve âlem tasavvurlarının bir neticesi olarak

ahiret hayatıyla ilgili birtakım farklı kanaatlere varmışlardır. Lakin İslam düşünce geleneği içerisinde Yaratıcının insanlara karşı sergilediği hikmet ve rahmet vasıflarına, insanların yaratılıştan getirdikleri temiz fıtrata dikkat çekerek farklı bir açılım sağlayan, Selefiyye’nin öncü temsilcileri İbn Kayyım ile İbn Teymiyye olmuştur. Onların bu hususta “hümanist” bir tutum sergilediklerini söylemek mümkündür (Kaya, 2009: 552- 553).

Azabın ebediyetini ileri sürenlerin dayanakları, Kur’an’da çoğu kez tekrar edilen ve “ebediyet” yahut “uzun zaman” manasına gelen huld kavramı, bunun üç yerde “ebeden” kaydıyla kuvvetlendirilmesi, azabın süreklilik arz edeceğini ve orada ölümün olmadığını belirten diğer ayetler ve bu hususları destekleyen hadislerdir. Yine bu görüşü savunanlara göre mümin olmayanlar eninde sonunda azaptan halas olacaksa, haklıyla haksız ve iyiyle kötü arasında bariz bir fark kalmamış olacaktır. Ayrıca azap ve cezanın yaptırım gücü de hayli miktarda zayıflayacaktır. Buna mukabil azabın bir gün nihayete ereceğini savunanlar bazı ayetlere, bilhassa En‘âm (6/128) ve Hûd (11/106-108) surelerinde bulunan istisnalara, ayrıca Nebe Suresi’nde (18/23) “sınırlı bir zaman dilimi”ni ifade eden “ahkâb” kavramına, adalet prensibine ve Allah’ın rahmetinin gazabını geçtiği inancına dayanmaktadırlar (Topaloğlu, 1993/a: 232).

Cennetin ebedîliği konusunda ittifak olduğu halde, cehennemin ebedîliği meselesinde ihtilafa düşülmesinde, her ne kadar ayetlerden yapılan çıkarımlar etkili olmuşsa da, daha çok duygusal yön ağır basmaktadır. Zira insanoğlunun cehennemde sonsuza kadar kalmasına ve dolayısıyla yokluğa mahkûm edilmesine gönül razı olmamaktadır. Bundan ötürü İlahî rahmetin gazabını geçtiği inancı, en azından cehennemdeki azabın bir gün sona ereceğine dair temenniye dayanak oluşturmaktadır.

1.1.5. Cennet Mükâfatı ve Cehennem Azabının Ruhani Oluşu Konusu