• Sonuç bulunamadı

3. GENEL OLARAK CENNET VE CEHENNEM

1.1. İslam Dininde Cennet ve Cehennem

1.1.7. Cehennem

1.1.7.4. Cehennemin Muhtevası

Kur’an-ı Kerim’de cennetle ilgili olduğu kadar cehennem ilgili olarak da çok canlı tasvirlerin yapıldığı görülmektedir. Cennetin mukabilini ifade etmek itibariyle kâfirlerin ve affedilmeyen günahkârların mekânı olan cehennemin en bariz vasfını ateş oluşturmaktadır (Şibay, 1997/a: 45). Çeşitli ayetlerde cehenneme gireceklerin, yüzlerinden tanınacakları, perçemlerinden ve ayaklarından tutularak yüzükoyun ateşe atılacakları, cehennemin kaynamaktan neşet eden uğultusunu işitecekleri, hiddetli ve

dehşetli gürültüsüne şahit olacakları anlatılmaktadır. Yine Kur’an’ın beyanatına göre cehennemlikler kaynar sular, ateşten elbiseler, ateşten prangalar ve zincirlerle cezalandırılacaktır (Topaloğlu, 1993/a: 230).

Gerek Kur’an’da, gerekse hadislerde yer verilen azap çeşitleri temsilîdir, yani örnek kabilindendir. Cennette akla hayale gelmedik, göz görmedik, kulak işitmedik nimetlerin Kur’an ve hadislerde sadece bir kısmı tasvir edildiği gibi, cehennem için de aynı durum söz konusudur. Orada da bilmediğimiz ve hayal dahi edemediğimiz pek çok azap şekli mevcuttur (Mutlu, 2001: 219). Nitekim Kur’an’da, “İşte bu; kaynar su ve irindir. Onu tatsınlar. Buna benzer daha türlü türlü başkaları da vardır.” (Sad, 38/57-58) buyurulmak suretiyle azabın daha başka çeşitlerinin de olduğuna dikkat çekilmektedir.

Kur’an’da cehennem azabı muhtelif etkileriyle yakıcı ve kavurucu olan ateşle tasvir edilmiştir. Yakıtı insanlar ve yanma özelliğine sahip taşlardan (veya putlardan) müteşekkil olup maddi özelliği bulunan bu ateş, alevlenen, sönmeye meylettikçe tekrar tutuşturulan, vücudu kuşatan, tahripkâr yakıcılığıyla bedeni pişirip parçalayan ve içteki organlara dahi nüfuz eden bir ateştir (Topaloğlu, 1993/a: 230). Mürselât Suresi’nde (77/32-33) cehennem ateşinin develer ve saraylar kadar kıvılcım saçtığı belirtilmektedir. Bir hadiste, dünya ateşinin cehennem ateşinin yetmiş parçasından bir parça olduğu ve bunlardan her bir parçasının dünya ateşine denk olduğu ifade edilmektedir (Buhârî, Bedü’l-halk: 10; Müslim, Cennet: 12).

Kur’an ve hadislerin cehennem hakkındaki bütün tasvirler ve anlatımları, dünyada yapılan kötü işlerin, bu hayatın bir aynası mesabesinde olan ahirette, derecelerine göre, acı veren azaplar ve pişmanlıklar ile karşılanacağının canlandırılmasına yöneliktir (Şibay, 1997/a: 46).

Cehennem (Hâviye) kızgın bir ateştir (Kâria, 104/10-11). Allah’ın tutuşturulmuş ateşidir (Hümeze, 104/6). Allah’ın emriyle yakılmış olan ve ebediyen sönmek bilmeyen bu ateş, sadece cisimler yakan bir ateş değil, maddiyatı geçip de maneviyatı saran, cesetlerden başka canlara ve gönüllere kadar işleyen bir ateştir (Yazır, tsz: IX/6093). Uzak bir mesafeden görünen cehennem ateşinin öfkelenişi (müthiş kaynaması) ve uğultusu suçlular tarafından işitilecektir (Furkân, 25/12).

Kâfirler için cehennem ateşinden döşekler, üstlerine de (ateşten) örtülerin olduğu bildirilerek (A‘râf, 7/41) cennette rahat etmek ve dinlenmek için verilen nimetlerin aksine, cehennemde bunlar ateşle ilişkilendirilmiş ve azaba vesile kılınmıştır. Aynı şekilde cennet ehli, cennette en güzel ipek ve kumaşlardan elbiseler içerisinde keyif

105

çatarken, inkâr edenler için ateşten bir elbise biçilmiştir (Hac, 22/19). Cennette müminlere değerli kumaşlardan elbiseler verilmekte iken, inkârcıların cehennemdeki giyecekleri, gömlekleri (sirbal-serâbil) katrandandır (Yar, 2011: 274)

Kur’an’da, cehennemlikler için hazırlanmış boyundurukların, yakıcı bir ateşin, boğazdan geçmeyen bir yiyeceğin ve elem verici bir azabın olduğu haber verilmek suretiyle (Müzzemmil, 73/12-13), bir nevi cehennemlikleri bekleyen akıbetin boyutu gözler önüne serilmektedir.

Cennetin lezzetli yiyeceklerine karşılık cehennemin yiyecekleri insana zevk vermediği gibi, insanı tiksindirmektedir. Onların yiyecekleri “zakkûm ağacı” “dari‘” ve “ğıslîn” olarak anlatılmaktadır (Yar, 2011: 272). Cehennem ehli susuzluk ve açlık hissedecek, fakat içecek olarak kendilerine, bağırsakları parçalayan kaynar su ve kanla karışmış irin, yiyecek olarak da karınlarında erimiş madenler misali kaynayacak zakkûm ağacı, dari‘ denilen zehirli bitki verilecektir (Topaloğlu, 1993/a: 230). Dolayısıyla cennette türlü türlü nimetlere mazhar olanlar ile ateşte ebedî kalan ve bağırsaklarını parça parça edecek kaynar su içirilen kimselerin durumu (Muhammed, 47/15) mukayese yapılamayacak derecede bir farklılık arz etmektedir.

Cennette, oradakilerin istifadesine sunulan envaiçeşit ağaçların olmasına karşın, cehennemde de “zakkûm” ağacının bulunduğu haber verilmektedir. Öte yandan zakkûm, Tihame’de biten küçük yapraklı acı ve fena kokar bir ağacın ismi olup, meyvesi ehl-i cehenneme ikram alarak sunulan ağacın bu isimle anıldığı görülmektedir (Yazır, tsz.: VI/4055). Görüntüsü çirkin olan, hiçbir faydası bulunmayan ve cehennemin dibinde biten bu ağacın yaratılmasından maksat, cehennem ehline daha fazla azap çektirmektir (Sallabi, 2010: 310). Cehennemliklerin yiyeceği olan zakkûmu Kur’an şu ifadelerle tarif etmektedir: “Şimdi, ziyafet olarak, cennet ehli için anılan bu nimetler mi daha hayırlı, yoksa zakkûm ağacı mı? Biz onu (zakkûmu) zalimler için bir fitne (imtihan) kıldık. Zira o, cehennemin dibinde bitip, yetişen bir ağaçtır. Tomurcukları sanki şeytanların başları gibidir. (Cehennemdekiler) ondan yerler ve karınlarını ondan doldururlar. Sonra zakkûm yemeğinin üzerine onlar için, kaynar su karıştırılmış bir içki vardır. Sonra kesinlikle onların dönüşü, çılgın ateşe olacaktır.” (Saffât, 37/62-68). Yine haktan sapan yalanlayıcıların bir ağaçtan, zakkûm ağacından yiyecekleri; karınlarını ondan dolduracakları bildirilmektedir (Vâkıa, 56/51-53). Zakkûm ağacı, günahkârların yemeğidir. O, karınlarda maden eriyiği (mühl) gibi, suyun kaynaması gibi kaynamaktadır (Duhân, 44/43-46). Erimiş madeni ifade eden “mühl”, sıvı yağın dibine

çöken tortu gibidir, adamın yüzüne yaklaştırılınca, yüzünün derisi derhal içine düşmektedir (Tirmizî, Cehennem: 4).

Hz. Peygamber, “Cehennemliklerin yiyeceği olan zakkûmdan bir damla dünyaya damlatılmış olsaydı, dünya halkının geçimini bozardı. Yiyeceği zakkûm olan kişi ne yapacak...” (Tirmizî, Cehennem: 4) şeklinde buyurarak zakkûmun tesir gücünü gözler önüne sermektedir.

İnkâr edenler, cehennemde biten bu ağacın ateşle yan yana olmasını sorgulamışlar, ateşin ağacı yakacağını söylemişlerdir (Zemahşerî, 2009: IV/44). Ancak Kur’an’ın zakkûm ile kastettiği bitkinin, Arapların bildiği hurma ve kaymak kabilinden bir yemek değil, yine Kur’an’ın bildirdiğine göre tadı ve kokusu kötü bir ağaç olduğu anlaşılmaktadır (Türcan, 2002: 302).

Cehennemdeki yiyeceklerden biri de darî‘dir. Beslemek ve açlığı gidermek gibi bir özelliğe sahip olmayan darî‘ (Gâşiye, 88/6-7), müfessirlerin çoğunluğuna göre, şibrıkın kurusudur. Bir nevi diken olan şibrıkı yaş iken deve yemekte, ancak kuruyunca ondan kaçınmaktadır. Öldürecek derecede etkili ve zehirli olan bu bitkiye Hicazlılar, kuruduğu zaman darî‘ adını verirken, sairleri şibrık demektedirler (Yazır, tsz.: VIII/5775).

Kur’an’da, “Ancak günahkârların yediği kanlı irinden (ğıslîn) başka yiyeceği de yoktur.” (Hakka, 69/36-37) buyurulmak suretiyle, ğıslînin de cehennemdeki yiyeceklerden biri olduğu bildirilmiştir. Gıslîn, için dilcilerden bazıları yaradan akan irinin suyu demişlerdir. İbn Abbas’tan gelen bir rivayete göre gıslîn, “cehennemdekilerden akan irin”, bir rivayette de “yemeğin en kötüsü, en pisi, en yutulmazı” olarak geçmektedir (Yazır, tsz.: VIII/5335-5336).

Cehennem ehlinin yiyeceği ile ilgili olarak bir hadiste şu bilgilere yer verilmektedir: Cehennem ehline azaplarına eşit şekilde açlık isabet eder. Bu itibarla yardım isterler, ancak kendilerine besleyici olmayan ve açlığı gidermeyen darî‘ (88/6-7) verilir. Sonra yine doyurulmalarını isterler de kendilerine boğazdan geçmeyen dikenli yemekler verilir (73/13). Dünyada boğaza duran yiyecekleri içecekle geçirdiklerini hatırlayarak kendilerine içecek yardımı yapılmasını isterler de, kendilerine demir çengelli kaynar sular ikram edilir. Bu kaplar, yüzlerine yaklaştığında yüzlerini yakar ve kavurur. Sular, karınlarına girdiği zaman karınlarında bulunan her şeyi parçalar (Tirmizî, Cehennem, 5). Hadisten de anlaşıldığı üzere, zakkûm, darî‘ gibi cehennem

107

yiyecekleri insanda su ihtiyacı oluşturacaktır, fakat içilecek su da insana zarar verecektir (Yar, 2011: 274).

Kur’an’da, muttakilere vadolunan cennet nimetlerinden bahsedildikten sonra, cennet ehli ile cehennem ehli arasında bir mukayese yapılarak cennetliklerin durumunun, ateşte ebedî kalan ve bağırsaklarını parça parça edecek kaynar su içirilen kimselerin durumu gibi olmayacağı (Muhammed, 47/15) vurgulanmakta, azabın bir çeşidinin de kaynar su ile olacağı dile getirilmektedir. Nitekim bir ayette, cehennemliklerin başlarının üstünden kaynar su döküleceği bildirilmektedir (Hac, 22/19).

Yakıp kavurucu bir ateş azabına duçar olan cehennemliklerin susuzluğunu giderecek bir su da olmayacaktır. Kaynar su pınarından (aynun âniye) içirilen cehennemlikler (Gâşiye, 88/5), susuzluklarını hiçbir şekilde gideremeyecek, ancak dünyada yaptıklarına uygun bir karşılık olarak kaynar su ve irin tadacaklardır (Nebe, 78/24-26). Cennet ehlinden su talep eden cehennem ehlinin bu istekleri reddedilecektir (A‘râf, 7/50). Cehennemde inatçı zorba kişiye vadedilen irinli su (mâ’un sadîd) içirilecektir. Onu yudumlamaya çalışacak, fakat boğazından geçiremeyecektir (İbrahim, 14/16-17).

Cehennemdeki içeceği konu alan bir başka ayette, cehennem tarafından çepeçevre kuşatılmış olan zalimlere, susuzluktan imdat dileyecek olmaları karşılığında erimiş maden (el-mühl) gibi yüzleri haşlayan bir su ile cevap verileceği ve içeceğin de kalınacak olan o yerin de ne derece kötü olduğu nazara sunulmaktadır (Kehf, 18/29). Zakkûmdan yiyen cehennem ehli bunun üstüne, susamış develerin suya saldırışı gibi kaynar suya saldırıp, ondan içeceklerdir (Vâkıa, 56/54-55). Onlar cehennemle kaynar su arasında dolaşıp duracaklardır (Rahmân, 55/44).

Görüldüğü üzere, cennetteki içeceklere karşılık cehennemde de içecekler bulunmaktadır. Ancak bu içecekler arasında kaynar su anlamına gelen ve bağırsakları parçalayan hamîm (Yazır, tsz.: VI/4056), cehennemliğe bir ziyafet olarak sunulacaktır (Vâkıa, 56/93). Hamîmle birlikte “gassâk” da, iki ayette cehennemliklerin içeceği olarak zikredilmektedir (Sad, 38/57; Nebe, 78/25). İçilemeyecek derecede gayet soğuk ve fena kokulu içkiye gassâk denilmektedir. Yaradan akan sarı su, irin, cerahat akıntısı anlamına da gelen gassâk, şarap gibi kaynar olan hamîmin zıddı olmak üzere, içilmez derecede soğuk ve çok çirkin kokulu içkidir. Hamîm sıcaklığı ile yakarken, gassâk da soğukluğu ile yakmaktadır (Yazır, tsz.: VI/4105, IX/6375). Bir hadiste de,

cehennemliklerin içeceği olan gassâk üzerinde durulmakta, bu içecekten bir kova dünyaya dökülse, dünyadaki her şeyin kokacağı bildirilmektedir (Tirmizî, Cehennem: 4).

Kitabını sol tarafından alan kişi zincire vurulup, cehenneme atılacaktır. Yetmiş arşın uzunluğunda bir zincir içinde oraya sokulacaktır (Hâkka, 69/30-32). O gün, günahkârlar zincire vurulmuş olacaktır (İbrahim, 14/49). Cehennem ehli, boyunlarında demir halkalar ve zincirler olduğu halde sıcak suya sürüklenecek, sonra da ateşte yakılacaktır (Mümin, 40/71-72). “Onların başlarının üstünden kaynar su dökülecektir! Bununla, karınlarının içindeki (organlar) ve derileri eritilecektir!” (Hac, 22/20) Cehennemlikler, içlerine işleyen bir ateş (semûm) ve kaynar su (hamîm) içinde kalacaklardır (Vâkıa, 56/42). Allah zebanilere, günahkâr olan kişiyi tutup cehennemin ortasına sürüklemelerini, sonra başına azap olarak kaynar su dökmelerini emredecektir (Duhan, 44/47-48).

Kaynar su ile yapılan azap hususunda, “Bununla, karınlarının içindeki (organlar) ve derileri eritilecektir!” (Hac, 22/20) şeklinde geçen ayetteki “sahr” kelimesinin tefsiriyle ilgili bir hadiste şöyle denilmektedir: “Cehennemliklerin başlarından aşağı hamîm dökülecektir. Hamîm içine işleyecek ve karın boşluğuna varacak, karın boşluğunda ne varsa hepsini silip süpürecek ve ayaklarından çıkacaktır. İşte “sahr” budur, sonra eski haline tekrar dönecek ve bu işlem böylece devam edip gidecektir.” (Tirmizî, Cehennem: 4).

Cehennem ehli ne serin ne de hoş olan kapkara dumandan bir gölge altında (Vâkıa, 56/43-44) bulunacaktır. Cehennem, simsiyah gölgesi, köpüren öfkesiyle oradakilerin karşısına dikilince; kalplerinin karası, cehennem aynasından yüzlerine yansıyacaktır. Kalpleri, kapkara kimliklerini yüzlerine yansıtınca da cehennem onlara doğru katmerli alevlerini salacak ve onlara karşı pek istekli, pek sabırsız davranacaktır (Elaltıntaş, 2008: 96). Azgınlar orada çağlar boyu kalacaklar ve bir serinlik bulamayacaklardır (Nebe, 78/24).

Yakıcı bir özelliği bulunan cehennem azabı kâfirlere tattırılacaktır (Enfâl, 8/50). Allah yolundan saptırmak için yanını eğip bükerek Allah hakkında tartışmaya kalkan için dünyada bir rezillik olduğu gibi, kıyamet gününde de ona yakıcı azap tattırılacaktır (Hac, 22/8-9). Zalimler kazandıkları azabı tadacaklardır (Zümer, 39/24).

Cehennem kâfirleri çepeçevre kuşatacaktır. O günde azap, onları hem üstlerinden hem ayaklarının altından saracak ve yaptıklarının cezasını tadacaklardır

109

(Ankebût, 29/54-55). Onların üstlerinde ateşten tabakalar, altlarında da öyle tabakalar vardır (Zümer, 39/16). Cehennemlikler ateşin içinde uzatılmış sütunlara bağlanmışlar ve o vaziyette ateş üzerlerine kapatılmıştır (Hümeze, 104/8-9).

Ahiretteki azap çeşitlerinden biri de yüzlerin kararmasıdır. Bu da, cehennemliklerin karşılaştıkları korkunç akıbet ve maruz kaldıkları azap sebebiyledir (Sallabi, 2010: 322). Kıyamet günü bazı yüzlerin ağarıp bazılarının da kararacağı ve yüzleri kararanların inkârları sebebiyle azaba duçar olacakları bildirilmektedir (Âl-i İmrân, 3/106). Aynı şekilde kötülük yapanların da yüzlerinin sanki karanlık geceden bir parçaya bürünmüş olduğu, cehennem ehli olan bu kimselerin orada ebedî kalacakları haber verilmekte (Yûnus, 10/27); cennetliklerin yüzlerinin ak ve ışıl ışıl olmasına mukabil, cehennemliklerin yüzlerinin kararmış ve nursuz oluşuna dikkat çekilmektedir.

Cehennem azabından kurtuluş yoktur. Suçlular, simalarından tanınacak, perçemlerinden ve ayaklarından yakalanacaktır (Rahmân, 55/41). Demir kamçılarla cezalandırılan cehennemlikler, ıstıraptan dolayı o yerden her çıkmak istediklerinde, yine oraya geri döndürülerek kendilerine, “Tadın bu yakıcı azabı!” denilecektir (Hac, 22/21- 22). Ateşten çıkmak istemelerine rağmen, onlar oradan çıkamayacağı gibi, devamlı bir azaba uğrayacaklardır (Mâide, 5/37). Fasıklar, oradan her çıkmak istediklerinde geri çevrilerek kendilerine: “Yalandır deyip durduğunuz cehennem azabını tadın!” denilecektir (Secde, 32/20). Dolayısıyla mekânı cehennem olanlar, ondan kaçıp kurtulacak bir yer de bulamayacaklardır (Nisâ, 4/121).

Cehennemde azaba müstahak olanlar, azaptan kurtulmak için bütün her şeyi fazlasıyla vermeye, feda etmeye hazır olsalar da artık mal, mülk, evlat u ıyal insana fayda sağlamayacaktır. Azaba çarptırılanların varacağı yer cehennemdir ve onlar için acı bir azap vardır (Zümer, 39/47; Ra‘d, 13/18; Meâric, 70/11-15; Mâide, 5/36; Âl-i İmrân, 3/116).

Cehennemlikler oradan çıkmak için Rablerine yalvaracaklardır (Müminun, 23/107). Cehennem azabına müstahak olan kimseye her yandan ölüm gelse de o ölecek değildir ki azaptan kurtulsun. Daha da ötesi o, şiddetli bir azaba çarptırılacaktır (İbrahim, 14/17). Suçlular cehennem azabında devamlı kalacaklar, azapları hafifletilmeyecektir (Zuhrûf, 43/74-75). Cehennem ateşine düşen inkârcılar, ne orada öldürülecekler, ne de cehennem azabı onlara biraz olsun hafifletilecektir (Fatır, 35/36).

Allah’ın ayetlerini inkâr edenlerin cezaları, kapıları üzerlerine sımsıkı kapatılmış bir ateştir (Beled, 90/19-20). Kâfirler için bir hapishane olan cehennemin (İsrâ, 15/8)

bekçileri ise acımasız, güçlü, Allah’ın buyruğuna karşı gelmeyen ve emredileni yapan meleklerdir (Tahrîm, 66/6). Kur’an, cennetin kapıları ve bekçilerine karşılık, cehennemin de kapıları ve bekçileri (hazene) olduğunu haber vermektedir (Zümer, 39/71; Mümin, 40/49; Mülk, 67/8). Bekçilik vazifesi gören bu melekler, “ashâbu’n-nâr” (Müddessir, 74/31) ve “zebânî” (Alak, 96/18) isimleriyle Kur’an’da zikredilmektedir. Yine Kur’an’ın beyanına göre, cehennemin (sekar) üzerinde on dokuz (muhafız melek) vardır. Cehennemin işlerine bakmakla ancak melekler görevlendirilmiştir (Müddessir, 74/30-31). Görevli meleklerden birinin ismi ise Mâlik’tir (Zuhrûf, 43/77).

Hesap görülüp de cehennemliklerin cehenneme sürüklendiği o gün, Allah’ın edeceği azabı kimsenin edemeyeceği, O’nun vuracağı bağı kimsenin vuramayacağı (Fecr, 89/26) bildirilmektedir. Kâfirler azabı gördüklerinde, için için yanacaklardır, ancak inkâr edenlerin boyunlarına demir halkalar takılmıştır. Onlar sadece yapmış oldukları günahları yüzünden cezalandırılacaktır (Sebe, 34/33). Rablerini inkâr edenlerin (kıyamet gününde) boyunlarında tasmalar bulunacaktır ve onlar ateş ehlidir. Onlar orada ebedî kalacaklardır! (Ra‘d, 13/5).

Cehennem ehli için alçaltıcı bir azap vardır. Onlar kıyamet gününde kör, dilsiz ve sağır bir halde yüzükoyun haşredileceklerdir (İsrâ, 15/97). Yüzüstü cehenneme sürülüp toplanacak olanların yerlerinin en kötü yer, yollarının en sapık yol olduğu bildirilmektedir (Furkân, 25/34). Rablerinin huzuruna kötülükle gelen kimseler ise, yaptıklarının karşılığını görmek üzere yüzükoyun cehenneme atılacaklardır (Neml, 27/90).

Mal, mülk, saltanat ve dünyaya karşı sevgisini, zafiyetini aşamayıp kullara kul olanlar, elem verici bir şekilde ve acılar içinde yanmaya mahkûm edileceklerdir (Ünsal, 2011: 178). Altını ve gümüşü biriktirip de Allah yolunda harcamayanlar için bu altın ve gümüşler cehennem ateşinde kızdırılarak sahiplerinin alınları, böğürleri ve sırtları onlarla dağlanacaktır (Tevbe, 9/34-35).

Kıyamet gününde hidayetten uzaklaşanların varacağı ve kalacağı yer cehennemdir. Üstelik ateşi yavaşladıkça onun alevi artırılacaktır (İsrâ, 17/97) Dolayısıyla ayette, cehennem ateşinin sönmesine müsaade edilmeyip, ha bire ziyadeleştirileceği vurgulanmaktadır.

Cehennemin yakıtı insanlar ve taşlardan oluşmaktadır. İman edenlerin, kendilerini ve ailelerini bundan korumaları (Tahrîm, 66/6); dolayısıyla yakıtı insan ve taş olup, kâfirler için hazırlanmış bulunan cehennem ateşinden sakınmaları

111

emredilmektedir (Bakara, 2/24). Hak yoldan sapanlar ise, cehenneme odun olmuşlardır (Cin, 72/15).

Simalarından tanınan suçluların (Rahmân, 55/41) yüzlerini ateş yakmakta ve mücrimler orada suratları çirkin ve gülünç bir halde bulunmaktadırlar (Müminun, 23/104). Gömlekleri katrandan olan cehennemliklerin yüzlerini ateş bürümektedir (İbrahim, 14/50).

Cimrilik edenlere, cimrilik ettikleri şeyin cehennemde boyunlarına dolanacağını bildiren ayetten (Âl-i İmrân, 3/180) hareketle, cehennemde yılanların olacağı ve ehline eza vereceği zikredilmektedir (Sallabi, 2010: 323).

Cehennem ateşi insanın derisini kavurmakta (Müddessir, 74/29), derileri kavurup soymaktadır (Meâric, 70/16). Hatta Allah’ın ayetlerini inkâr edip de azaba çarptırılan o inkârcıların derileri pişip acı duymaz hale geldikçe, acıyı duysunlar diye derilerin başka derilerle değiştirileceği haber verilmektedir (Nisâ, 4/56). Dolayısıyla azabın yenileneceği ve yineleneceği bildirilmektedir.

İnsan her yerde insandır. Dünyada ıstıraba maruz kalan insan, ağlayıp dövündüğü gibi, cehennemde de insanın bu özelliği bulunacaktır. Ancak oradaki ağlama, buradakiyle kıyas-ı nâ-kabil derecede şiddetli olacaktır (Mutlu, 2001: 239). Bir hadiste bildirildiğine göre, ağlamaktan gözyaşları kuruyacak, sonra yaş yerine kan akıtacaklardır. Hatta yüzlerinde gemilerin dahi yüzeceği derecede çukurlar oluşacaktır (İbn Mâce, Zühd: 38). Öyle ki, orada cehennemliklere inim inim inlemek düşecektir. Yine onlar orada hiçbir iyi haber duymayacaklardır (Enbiyâ, 21/100).

Cehennemdekiler orada çokça yalvardıktan sonra onlardan, tıpkı acı çeken hayvanların sesi gibi hiç bir şey anlaşılmayan “zefîr ve şehîk”, inleme ve zarilenme gibi umutsuzluk ve keder yüklü fakat bir anlam ifade etmeyen sesler işitilecektir (Mâturîdî, 2005: VI/184). Cehennemde bulunan bedbahtların da feci bir halde nefes alıp vermeleri zefîr ve şehîk ile ifade edilmiştir (Hûd, 11/106). Cehenneme girenler cehennemin bu ürkütücü sesini (şehîk) duyacaklardır (Mülk, 67/7). Cehennem ateşi uzak bir mesafeden kendilerine görününce, cehennemlikler onun öfkelenişini (teğayyuz) ve uğultusunu (zefîr) işiteceklerdir (Furkân, 25/12). Hatta neredeyse cehennem, öfkesinden (ğayz) çatlayacaktır (Mülk, 67/8). Bu ayetlerde tasvir edilen cehennem kişileştirmeye konu olduğu gibi, âdeta bir canavarı da andırmaktadır.

Daha önce de belirtildiği üzere, cennetteki derecelerin farklı olmasının bir benzeri olarak cehennemin dereceleri de çeşit çeşittir. Yapılan kötülüklerin şiddetine

göre günahkârlar azaba çarptırılacaktır. Zira bir hadiste “Cehennemliklerin azabı en hafif olanı iki ayağının altında ateş közü bulunan ve bunlarla beyni kaynayan kişidir.” (Buhârî, Rikâk: 51; Müslim, İman: 91) buyurulmakta ve böylece cehennem azabının şiddetli veya hafif olmak üzere derecelerinin olduğuna işaret edilmektedir.

Cehennemde sadece sıcakla yahut ateşle değil, soğukla da azap olunacaktır. Soğuk da bir azap çeşididir. Nitekim cehennemden bahseden bir hadiste, cehennemin, Rabbine şikâyette bulunup, şöyle dediği rivayet edilmektedir: “Ey Rabim! Bir parçam diğer bir parçamı yemektedir.” Bunun üzerine, Allah Teâlâ ona, iki nefes almaya izin verdi. Bir nefes kışta, bir nefes de yazda. (Yazdaki nefesi) sizin rastladığınız en şiddetli sıcaktır. (Kıştaki nefesi de) sizin rastladığınız en şiddetli (soğuk olan) zemherirdir.” (Buhârî, Bedü’l-halk: 10; Müslim, Mesâcid: 32).

Yukarıda zikredilen hadisin açıkça ve bir ayetin de dolaylı (İnsân, 76/13) ifadesine göre, cehennemin yakıcı ateşi kadar dondurucu soğuğu da bir azap çeşididir. Dünya hayatında soğuk, sıcağı etkisiz hale getirmekte, aydınlık, karanlığı yok etmektedir. Ahiret hayatı ise çok farklıdır. Soğuk, sıcakla yapılan azaba zarar vermeyecektir. Dünyanın bir tarafı sıcaktan kavrulurken, kutuplar bölgesi buzlarla kaplıdır. Dünyada böyle iki zıt bir arada bulunduğu gibi, cehennemde de bulunacak, yüce Allah bazı kimselere şiddetli soğuk ile de azap edecektir (Mutlu, 2001: 216, 226- 227).