• Sonuç bulunamadı

Birden Çok Borçlu Hakk›ndaki Takipte Tüm Dosya Borcuna Yönelik ‹cra Kefaletinin Geçerlili¤i ‹çin Borçlulardan Biri

Yönünden Takibin Kesinleflmifl Olmas› Yeterlidir

ÖZET: Dava, icra müdürlüğü işlemini şikayete ilişkindir. İcra dairesindeki kefalet-ler, müteselsil kefalet hükmünde olup ilamların icrası hakkındaki hükümle-re tabidir. İcra kefaletinin şekli hakkında İİK’da hüküm bulunmadığından BK’nın kefalet hakkındaki hükümleri dikkate alınmalıdır. BK’na göre,

kefa-●

letin yazılı şekilde olması ve kefilin imzasının bulunması gerekir. İcra kefa-letinin ilamlı takibe konu edilebilmesi için kefaletin usule uygun olması ye-terli olmayıp hakkında takip yapılan ve borcuna kefil olunan borçlu hakkın-daki takibin de kefaletten önce kesinleşmiş olması gerekir. Birden çok borç-lu hakkındaki icra takibinde tüm dosya borcuna yönelik icra kefaletinin ge-çerliliği için borçlulardan biri yönünden takibin kesinleşmiş olması yeter-lidir. Dosya kapsamından, borçlulardan biri aleyhindeki takibin kefaletten önce kesinleştiği anlaşılmaktadır. Bu durumda şikayetin reddi gerekir.

➣ 818 sayılı Borçlar Kanunu m. 483.

➣ 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu m. 16, 38.

T

araflar arasındaki “şikayet” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; An-kara 8. İcra Hukuk Mahkemesi’nce “şikayetin kabulüne, davacıya gönderilen icra emrinin iptaline” dair verilen 08.07.2008 gün ve 2008/480-705 sayılı kararın incelenmesi karşı taraf/alacaklı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 12.

Hukuk Dairesi’nin 17.02.2009 gün ve 2008/22765-2009/3038 sayılı kararı ile onan-mış; karşı taraf/alacaklı vekilinin karar düzeltme talebi üzerine 14.07.2009 gün ve 2009/8356-15844 sayılı ilamı ile; (...İİK’nun 38. maddesi gereğince icra dairesin-deki kefaletler ilamların icrası hakkındaki hükümlere tabidir. Ayrıca, ihtiyati haciz sırasında verilen icra kefaleti de geçerli olup, asıl borçlu hakkında takip iptal edil-mediği sürece kefaletin geçerliliği devam eder. Ancak, usulüne uygun icra kefaleti olsa dahi, hakkında takip yapılan borçlu yönünden takip kesinleşmedikçe icra kefi-line icra emri çıkarılamayacağı gibi, borç miktarının kesinleşmemesi halinde taki-bin devamı da mümkün değildir.

Somut olayda icra takibinin borçlularının B... Mam. ve İnş. Tic. Ltd. Şti., Ah-met ve Barış olduğu, borçlu şirkete örnek 7 numaralı ödeme emrinin 07.03.2008 ta-rihinde tebliğ edildiği, adı geçenin itiraz etmemesi nedeniyle hakkındaki takibin ke-sinleştiği anlaşılmıştır. İhtiyati haciz kararına dayalı olarak icra müdürlüğünce 02.04.2008 tarihinde yapılan haciz işlemi sırasında şikayetçi Selahattin’in dosya borcuna icra kefili olduğu, ancak kefaletini herhangi bir borçluya hasretmediği gö-rülmüştür. Bu nedenle icra kefaletinin bütün borçlular yönünden olduğunun kabulü gerekir. Bu durumda asıl borçlulardan B.... Mam. ve İnş. Tic. Ltd. Şti. yönünden ta-kip kesinleştikten sonra icra kefili Selahattin’e icra emri tebliğ edilmesinde yasaya aykırılık yoktur.

O halde mahkemece şikayetin reddi yerine yazılı gerekçe ile icra emrinin ipta-li yönünde hüküm tesisi isabetsiz olup, kararın bu nedenle bozulması gerekirken onandığı anlaşıldığından alacaklı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü gerek-miştir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yar-gılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Temyiz Eden: Karşı taraf/alacaklı vekili.

Hukuk Genel Kurulu Kararı

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edil-diği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

İstek, icra müdürlüğü işlemini şikayete ilişkindir.

Şikayetçi/icra kefilinin şikayeti iki noktaya dayanmaktadır. İlki, icra kefili olan şikâyetçinin, 02.04.2008 tarihli haciz sırasında kabul ettiği kefaletin, haciz tehdidi altında verildiğinden geçersizliği nedeniyle takibin iptali; ikincisi ise icra kefili şi-kayetçiye tebliğ olunan icra emrinin, icra müdürlüğünün mührü, inzası, kaşesi ve düzenlendiği tarihi taşımaması nedeniyle, kanuna aykırı olduğundan iptalidir.

Şikayet dilekçesinde ayrıca icra emrinin usulsüz tebliğ edildiği şikayete konu edilmişse de yargılama aşamasında vekili imzalı beyanı ile tebligatın usulsüzlüğü yönünden şikayetleri olmadığını bildirmiştir.

Karşı taraf/alacaklı banka, şikayetin yerinde olmadığını, icra emrinin yasal un-surları taşıdığını, icra kefaletinin de geçerli olduğunu ifadeyle şikayetin reddini sa-vunmuştur.

Mahkemece, icra kefili/şikayetçinin borçlulardan Ahmet yönünden kefil oldu-ğu, bu borçlunun hakkındaki takip kesinleşmediğinden 02.04.2008 tarihli kefaletin geçerli olamayacağı, gerekçesiyle şikayetin kabulüne, icra emrinin iptaline karar verilmiştir.

Karşı taraf/alacaklı banka vekilinin temyizi üzerine Yüksek Özel Daire kararı önce onanmış, aynı tarafın karar düzeltme istemi üzerine de; icra kefilliğinin sade-ce tek borçlu için değil, her üç borçlu için söz konusu olduğu, borçlulardan şirket yönünden takibin kefaletten önce kesinleştiği, sonuçta icra emri tebliğinin geçerli olup, şikayetin reddi gerektiği, gerekçesiyle hükmün oybirliği ile bozulmasına ka-rar vermiştir.

Mahkemece, önceki kararda direnilmiş; hükmü temyize karşı taraf/alacaklı banka vekili getirmiştir.

Borçlulardan gerçek kişiler hakkındaki takibin kesinleşmediği, şirket hakkın-daki takibin ise kefaletten önce kesinleştiği, şikayetçinin 02.04.2008 tarihli haciz tu-tanağına geçen imzalı beyanı ile icra kefili olduğu, noktalarında uyuşmazlık bulun-mamaktadır.

Uyuşmazlık; icra kefili/şikayetçinin, tüm borçluların borcuna mı yoksa sadece kardeşi Ahmet’in borcuna mı icra kefaleti verdiği; varılacak sonuca göre bu kefale-tin geçerli olup olmadığı; bu kefalete dayanılarak icra emri tebliğ edilmesinin yerin-deliği ve varılacak sonuca göre de mahkemece icra emrinin iptaline hükmedilmiş olmasına göre icra emrinin şekline yönelik bir değerlendirmenin kararda yer alıp al-madığı, noktasında toplanmaktadır.

2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun “İlam Mahiyetini Haiz Belgeler” başlıklı 38. maddesinde;

“Mahkeme huzurunda yapılan sulhlar, kabuller ve para borcu ikrarını havi re’sen tanzim edilen noter senetleri, istinaf ve temyiz kefaletnameleri ile icra daire-sindeki kefaletler, ilamların icrası hakkındaki hükümlere tabidir. Bu maddedeki ic-ra kefaletleri müteselsil kefalet hükmündedir” hükmü yer almaktadır.

Buna göre, icra dairesindeki kefaletler, müteselsil kefalet hükmünde olup;

ilamların icrası hakkındaki hükümlere tabidir. İhtiyati haciz sırasındaki kefalet de geçerli olup asıl borçlu hakkındaki takip iptal edilmedikçe icra kefili müteselsilen sorumludur.

Anılan hükmün amacı, icra takibine konu edilen ve anında ödenemeyen bir borcun üçüncü kişi/icra kefili tarafından ödenmesini sağlamaktır.

İcra kefaletinin şekli hakkında ise, İcra ve İflas Kanunu’nda özel bir hüküm bu-lunmadığından kefalete ilişkin 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 483 ve takip eden mad-deleri hükümlerinin gözetilmesi gerekir. Bu hükümlere göre de kefaletin yazılı şekilde olması ve kefalet taahhüdünün altında kefilin imzasının bulunması yeterlidir.

Diğer taraftan, icra kefiline karşı, ilam niteliğindeki icra kefaletine dayanılarak, ayrı bir ilamlı icra takibi yapılabileceği gibi; bu takibin, icra kefiline karşı icra ke-faletinin verildiği asıl takip dosyası üzerinden yürütülmesi de mümkündür.

İcra kefaletinin ilamlı takibe konu olabilmesi ve icra emri çıkarılabilmesi için, bu kefaletin usulüne uygun olması yeterli olmayıp, hakkında takip yapılan ve bor-cuna kefil olunan borçlu yönünden yürütülen takibin de kefaletten önce kesinleşmiş olması gerekir. Zira, kefil hakkında yürütülecek takibin kesinleşen bir miktar için başlatılıp devam etmesi zorunludur.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde:

Alacaklı banka tarafından borçlular B.... Mam. Ltd. Şti. ile Barış ve Ahmet aleyhine 26.02.2008 günlü ihtiyati haciz kararı alınmış; aynı tarihte borçlular aley-hine ilamsız takip talebinde de bulunulmuştur. Ödeme emri borçlular Ahmet ve Ba-rış’a tebliğ edilememiştir. Diğer borçlu şirkete ise Tebligat Kanunu’nun 21. madde-sine göre 07.03.2008 tarihinde tebliğ edilmiş; itiraz edilmemekle takip bu borçlu hakkında kefaletten önce kesinleşmiştir.

Alacaklı bankanın istemi üzerine icra müdürlüğünce 02.04.2008 tarihinde borçlular B.... Mam. ve İnş. Tic. Ltd. Şti. ile Ahmet ve Barış’ın adresleri “R... T....

Caddesi ..../5-6 ...) adresinde 75.868,05.-TL borç için haciz yapılmıştır. Yapı-lan bu hacizde adreste bulunan İbrahim söz alarak, borçlu şirketin kendilerinden ön-ceki şirket olduğunu; burasının kendisine ait olup, borçlu şirketle ilgisinin olmadı-ğını bildirmiş; vergi levhası, esnaf sanatkar sicil tasdiknamesi ibraz etmiştir.

Yapıla-cak işlem olmadığından, buradan hareketle diğer adres Y.... E... Mahallesi Ö... So-kak 4/4 ... adresine gidildiği; bu adreste Ahmet’in oğlu Zafer ve Ahmet’in ağabeyi Selahattin (şikayetçi) hazır olup, kararın açıklandığı; 20.03.2008 tarihinde haczedilen malların hazır olduğunun görüldüğü, tutanağa geçirilmiştir.

02.04.2008 tarihli bu haciz tutanağına göre:

Şikayetçi/Selahattin’in söz alarak; “Dosya borcuna icra kefili olmak istiyorum, icra kefilliğinin sorumluluklarını biliyor ve kabul ediyorum” şeklinde beyanda bu-lunmuş; kendisine icra kefilliğinin sorumluluklarının ihtar edildiği ve kabul ettiği tutanağa yazılmıştır. Adı geçenin T.C. kimlik numarası ile adresi tutanağa geçiril-miş; tutanağın altı alacaklı temsilcisi, icra müdür yardımcısı ve şikayetçi/icra kefili Selahattin tarafından imzalanmıştır.

Şu durumda, şikayetçi/icra kefilinin “dosya borcuna icra kefili” olduğu, borç-lulardan sadece birisine kefil olduğu konusunda herhangi bir belirlemede bulunma-dığı, belirgindir.

Ayrıca, haciz tutanağında borçluların “B.... Mam. ve İnş. Tic. Ltd. Şti. ile Ah-met ile Barış” olduğu ve kefil olunan “dosya borcu miktarı” açıkça gösterilmiş; ic-ra kefili herhangi bir borçluyu dile getirmeksizin “dosya borcuna” kefil olduğunu açıkça beyan etmekle icra müdürlüğünce icra kefilliğinin sorumlulukları ihtar edil-miş, icra kefili bunu kabulle haciz zaptını imzalamıştır.

Durum bu olunca, icra kefaleti tüm dosya borcuna yönelik olup; bu kefaletin borçlulardan sadece Ahmet için verildiğini kabule olanak bulunmamaktadır. Diğer borçlulardan şirket hakkında takip kefaletten önce kesinleşmiş olmasına göre, icra müdürlüğünün icra kefiline icra emri tebliğine ilişkin işlemi usul ve yasaya uygun-dur. Mahkemece, bu yöne ilişkin şikayetin reddi gerekirken, kabule karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır.

Öte yandan, mahkemece hüküm fıkrasında şikayetçinin her iki talebini de kap-sar biçimde “şikayetin kabulü ile icra emrinin iptaline” karar verilmişse de, şikayet-çi/icra kefilinin icra müdürlüğünün mührünü, imzasını, kaşesini ve düzenleme tari-hini taşımayan icra emrinin iptali isteminin neden kabul edildiği konusunda karar gerekçesinde herhangi bir değerlendirmeye yer verilmemiş olması da usul ve yasa-ya uygun bulunmamış; bu yönde de ayrıca bozmayı gerektirmiştir.

Açıklanan nedenlerle usul ve yasaya aykırı bulunan direnme kararının bozul-ması gerekir.

SONUÇ: Karşı taraf/alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.’nun 429. maddesi gere-ğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine 10.02.2010 gününde, oybirliği ile karar verildi.

YARGITAY HUKUK GENEL KURULU

Tarih: 27.01.2010 Esas: 2009/9-593 Karar: 2010/20

Yeni ‹fl Arama ‹zni Süresinde Çal›flt›r›lan ‹flçiye Çal›flma Karfl›l›¤›

Olmaks›z›n Alaca¤› Ücrete Ek Olarak Çal›flt›¤› Sürenin Ücreti Yüzde Yüz Zaml› Ödenmesi Gerekir

ÖZET: Davacı işçi, ihbar öneli kullandırılmasına rağmen iş arama izni verilmedi-ğini ileri sürerek iş arama izin ücretlerinin tahsilini talep etmiştir. Yeni iş iz-ni vermeyen veya eksik veren işveren, o süreye ait ücreti işçiye ödemekle yü-kümlüdür. İşveren, yeni iş arama izni esnasında işçiyi çalıştırır ise, çalışma karşılığı olmaksızın alacağı ücrete ek olarak çalıştırdığı sürenin ücretini yüzde yüz zamlı olarak ödemek zorundadır. Somut olayda işveren, ihbar öneli içinde yeni iş arama izinlerini kullandırdığını ispat edememiştir. İşçi-nin ihbar öneli içinde çalıştığı günler bakımından her gün için iki saat iş arama izin ücretinin yüzde yüz zamlı hesaplanması gerekir.

➣ 4857 sayılı İş Kanunu m. 27.

T

araflar arasındaki “Alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İz-mir 5. İş Mahkemesi’nce davanın kabulüne dair verilen 24.10.2008 gün ve 2008/178 E., 2008/585 K. sayılı kararın incelenmesi davalılardan SGK Başkanlığı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 10.02.2009 gün ve 804-2102 sayılı ilamı ile; (...1- Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın da-yandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dı-şında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.

2- Davacı işçi, ihbar öneli kullandırılmasına rağmen iş arama izni verilmediği-ni ileri sürerek iş arama izin ücretleriverilmediği-nin ödetilmesiverilmediği-ni talep etmiştir. Mahkemece is-teğin kabulüne karar verilmiştir.

4857 sayılı İş Kanunu’nun 27. maddesine göre, yeni iş arama izni vermeyen ve-ya eksik kullandıran işveren, o süreye ait ücreti işçiye ödemekle yükümlüdür. Aynı maddenin 3. fıkrasında, işveren yeni iş arama izni esnasında işçiyi çalıştırırsa, işçi-nin çalışma karşılığı olmaksızın alacağı ücrete ilaveten çalıştırdığı süreişçi-nin ücretini yüzde yüz zamlı ödemesi gerektiği kuralı getirilmiştir.

Yeni iş arama izni, işçinin ihbar öneli içinde çalıştırıldığı günler için geçerli olur.

İşçinin hafta tatili, bayram ve genel tatil izinlerini kullandığı günler için iş arama iz-ni verme zorunluluğu bulunmamaktadır. Çalışılmayan günler için iş arama iziz-ni veril-mesi gerekmediğine göre, iş arama izin ücretine de hak kazanılamaz.

Somut olayda davalı işveren, ihbar öneli içinde yeni iş arama izinlerini kullan-dırdığını kanıtlayabilmiş değildir. İşçinin ihbar öneli içinde çalıştığı günler bakı-mından her gün için iki saat iş arama izin ücretinin 4857 sayılı İş Kanunu’nun 27.

maddesi hükmüne uygun olarak % 100 olarak hesaplanarak hüküm altına alınması gerekir. Çalışılmayan hafta tatilleri için de iş arama izin ücreti hesaplanarak sonuca gidilmesi hatalı olup kararın bu yönde de bozulması gerekmiştir...) gerekçesiyle bo-zularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahke-mece önceki kararda direnilmiştir.

Temyiz Eden: Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekili.

Hukuk Genel Kurulu Kararı

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edil-diği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen özel daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnil-mesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ: Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının özel daire bozma kararında gösterilen nedenlerden do-layı HUMK’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, 27.01.2010 günü ikin-ci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.

Karşı Oy

Yeni iş arama iznini düzenleyen 27. maddeye göre, işverenin bildirim süreleri içinde, işçiye yeni bir iş bulması için gerekli olan iznini iş saatleri içinde ve ücret kesintisi yapmadan vermesi mecburidir ve iş arama izninin süresi 2 saatten az ola-maz. İşçi isterse iş arama izin saatlerini birleştirerek toplu kullanabilir. İşveren ye-ni iş arama izye-ni vermez veya eksik kullandırırsa o süreye ilişkin ücret işçiye ödeye-nir.

Yeni iş arama izni esnasında işçinin çalıştırılmasının yaptırımı ise ayrıca yüzde yüz zamlı ücret ödenmesidir.

Somut uyuşmazlık bakımından, işçinin ne kadar süreyle yeni iş arama iznine hak kazandığı önem taşımaktadır. Hak kazanılan yeni iş arama izni süresinin ne ka-dar olduğu ile bu iznin iş saatleri içinde kullandırılacak olması tamamen birbirinden farklı kavramlardır. Yasanın iş saatleri ile irtibatlandırdığı konunun, iznin kullandı-rılmasıyla ilgili olduğu açıktır. İşçiye yeni iş arama izni elbette iş saatleri içinde ve-rilecek ve işçi, bir iş karşılığı olmaksızın bu süreye ilişkin ücrete hak kazanacaktır.

Zaten aksi takdirde bir “izin”den de işçiye usûlünce yeni iş arama izni kullandırıl-dığından da söz edilemez. Hak kazanılan izin süresi ise, ihbar önellerine göre

belir-lenecektir. Örneğin üç yıldan fazla kıdemi olan işçiye tanınacak ihbar öneli 56 gün (iş günü değil) olduğuna göre, bu işçi günde 2 saatten az olmamak üzere toplam 112 saat yeni iş arama iznine hak kazanmıştır. Ve işveren, işçiye iş günlerinde olmak üzere, yeni bir iş arayabilmesi için 112 saat serbest zaman tanımak zorundadır. Bu süreyi ona tanımayıp işçiyi çalıştırmış ise ayrıca % 100 zamlı ücret ödenmesi zaru-reti hasıl olacaktır.

Çoğunluk görüşü, aynı kıdeme sahip işçiler arasında ve tanınması gereken ih-bar öneli de değişmediği halde, yeni iş arama izni müessesesini ana unsurundan uzaklaştırarak rastlantılara bırakmaya elverişlidir. İşyerinde 5 yıl süreyle çalışmış iki işçinin iş sözleşmeleri birkaç hafta arayla feshedildiğinde ve sözleşmesi daha ön-ce feshedilen işçinin ihbar öneline ulusal bayram-genel tatil günleri denk geldiğin-de, aynı kıdeme sahip ve kanuna göre eşit sürede ihbar öneline tâbi bu işçilerden, sözleşmesi önce feshedilen çok daha kısa süre yeni iş arama iznine hak kazanmış olacaktır. Bir işçiye tanınacak yeni iş arama izni süresi 27. maddede açıkça düzen-lenmiş olup, akdin hangi tarihte feshedildiğinden hareketle belirlenmeyeceği gibi konu tamamen rastlantıya yahut işverenin ihtiyarına da terk edilmemiştir. Yeni iş arama izni nasıl yıllık ücretli izinle iç içe giremeyecek ise, ihbar önellerine rastla-yan diğer tatil günleriyle de iç içe giremez. Çoğunluk görüşünün aksine, hafta ve genel tatil günlerinde çalışılmadığı halde işçiye zamlı yeni iş arama izin ücreti ve-rilmesi söz konusu olmayıp, iş günlerinde ihbar önellerine göre hak kazanılan süre-de çalıştırıldığı için % 100 zamlı ücret ösüre-denmektedir.

Bunun yanı sıra işçi, yasanın kendisine tanıdığı hakla yeni iş arama izinlerini topluca kullanmayı talep ettiğinde, asgari ihbar öneli x 2 saat süreyle işyerine gel-memesi sağlanacak (Çil, Şahin, İş Kanunu Şerhi, 2007, sh: 2063) ve bu süre devam-sızlık niteliği taşımayacaktır. İşverenin her bir işçi için ayrı ayrı, fesih tarihlerine gö-re ihbar öneline denk gelen hafta, ulusal bayram, genel tatil vs. günleri hesaplayıp hariç tutarak geri kalan günlerde eşit sürede ihbar öneline sahip bir işçiye sözgeli-mi 43 iş günü x 2 saat = 86 saat, diğerine 42 iş günü x 2 saat = 84 saat, bir başka-sına 40 iş günü x 2 saat = 80 saat yeni iş arama izin hakkı tanıması hükmün amaç-ladığı bir sistem olmadığı gibi, bu işçiler arasında sadece fesih tarihlerine veya rast-lantısal tatil günlerine göre ayrım yaparak birine diğerinden daha kısa süre yeni iş arama izni tanınması eşit işlem yapma borcuna da aykırıdır. Hak kazanılan yeni iş arama izin süresi standart olarak içinde iki saatten az olmamak üzere kullanmalılar-dır. İşveren, ihbar önelleri boyunca iş günlerinde işçiyi bu yöntemle belirlenen sü-reyle çalıştırmamalı, aksi takdirde bu sürenin ücretini % 100 zamlı olarak ayrıca ödemelidir.

Kanunun, yeni iş arama izninin “kulandırılma usulüyle ilgili” olarak vurgula-yıp tercih ettiği “iş saatleri içinde” ibaresinin aksine, “hak kazanılan süre” bakımın-dan böyle bir sınırlama getirmemesi ve “iş günleri”nden söz etmemesi de ulaşılan

bu sonucu doğrulamaktadır (Akyiğit, Ercan, İş Kanunu Şerhi, 2006, sh: 1195-1196). Kanaatimizce hüküm açık olmakla birlikte, yasada boşluk olduğu dahi söy-lenecek olsa, işçi lehine yorum ilkesi gereğince de yeni iş arama izni süresini işçi aleyhine azaltmamak gerekmektedir. Açıklanan nedenlerle, yerel mahkeme kararı yasaya uygun olduğundan, Sayın Çoğunluğun yeni iş arama izninin ihbar öneli için-deki çalışılmayan hafta tatilleri dışlanarak hesaplanması gerektiği yönüniçin-deki boz-ma görüşüne katılmıyorum.

Üye Ö. Hicri Tuna

YARGITAY HUKUK GENEL KURULU

Tarih: 27.01.2010 Esas: 2010/4-24 Karar: 2010/19

Outline

Benzer Belgeler