• Sonuç bulunamadı

Bilgeliğin yaş ve cinsiyet gibi demografik faktörlerle ilişkili olduğu görüşü yaygındır. Böyle düşünülmesinin temelinde birçok kültürde ve yazılı-görsel basında Bilge Kişi prototipinin orta yaşın üzerindeki erkek karakterle özdeşleştirilmiş olması düşünülebilir. Demografik değişkenle bilgelik davranışlarını veya algısını etkileyip

etkilemediğine dair çeşitli çalışmalar yapılmasına rağmen çalışmalarda farklı sonuçlar bulunmuş ve kesin bir yargıya varılamamıştır.

Clayton ve Birren (1980) gençler, orta yaşlılar ileyaptığı çalışmalarda bilgeliğin kişinin yaşı ile bilgelik algısı arasında herhangi bir ilişki bulamamıştır (Sternberg, 2005: 15). Achenbaum ve Orwoll (1991) bilgeliğin kişinin kendi içinde ve kişiler arasındaki bilişsel, davranışsal ve duyuşsal deneyimler olduğu ve yaş, cinsiyet ile ilişkili olmadığı görüşünü savunmalarına rağmen (Ardelt, 2009:9) Aldwin özellikle cinsiyetin bilgelik davranışı üzerinde etkili olduğuna dair çeşitli sonuçlar elde edildiğini vurgulamaktadır (Aldwin, 2009: 5). Orwoll ve Achenbaum ise (1993) erkeklerin sosyal ilişkilerinin daha fazla olduğu ve maskülen düşünebildikleri için daha bilge olabileceklerini görüşünü savunurken Surrey (1993), kadınların erkeklere göre daha fazla empatik ve duygusal düşündükleri ve daha olgun davranışlar sergiledikleri için daha bilge olabileceklerini; Hira ve Faulkender (1997) ise genç kadınların genç erkeklere göre, yaşlı erkeklerin yaşlı kadınlara göre bilgelik algılarının daha yüksek olduğu sonucuna varmıştır. (Ardelt, 2009: 10).

Ardelt tarafından örneklemlerden biri 477 kişilik, ortalama yaşı 20 olan kadın ve erkek öğrencilerden diğeri ise 180 kişilik yaşı 72 olan kadın ve erkek katılımcılardan oluşan iki gruba 3 Boyutlu Bilgelik Modeli ölçeği uygulanmıştır. Bu çalışmanın sonuçlarına göre her iki örneklem grubunda da kadın ve erkeklerin bilgelik algılarında anlamlı bir fark bulunamamıştır. Yaş faktörüne göre sonuçlar incelendiğinde yaşlıların özellikle duyuşsal ve yansıtıcı bilgelik boyutunda anlamlı farklar ortaya çıkmıştır (Ardelt, 2009: 22). Monika Ardelt tarafından 1997 yılında yapılan çalışma, bilgeliği bilişsel, duyuşsal ve yansıtıcı bileşenleri olduğunu belirtilmekte ve bilgeliğin yaşlılıkta yaşam doyumunu nasıl etkilediğini çeşitli hipotezlerle ölçülmektedir (Ardelt, 1997: 18).

Bazı yazarlar bilgeliğin yaş ilerledikçe artığını ve yaşam döngüsünün son kısımlarında ortaya çıktığını savunurken (Clayton ve Birren, 1980; Sternberg, 1986; Sowarka, 1989; Orwoll ve Perlmutter, 1990: Richardson ve Pasupathi, 2005: 139) sadece Meacham (1990) bilgeliğin ilerleyen yaşla artmadığını aksine azaldığını ifade etmektedir (Richardson ve Pasupathi, 2005: 139).

Jordan’a (2005, 161–162) göre bilgelik ile yaş arasındaki ilişkiyi inceleyen üç makul model vardır. Bunlardan ilki, Pozitif Model olarak ta adlandırılan bilgelik ile

yaş arasında doğrudan bir ilişki olduğunu ve birinin yaşamındaki her yeni yaş kişiye daha fazla bilgelik getirdiğini öne süren modeldir. Reddeden Model ise adından anlaşıldığı gibi bilgelik ile yaş arasındaki ilişkiye kötümser bir bakış açısıyla yaklaşmakta ve kişinin ilerleyen yaşlarda sahip olduğu bilgeliğin ve bilgilerin azalacağını belirtmektedir. Üçüncü model olarak ele alınan Kristalize Model, Baltes ve Smith (1990) tarafından öne sürülen bilgiyle ilişkili bilgelik kavramına dayanmaktadır. Bu model, bilgeliğin gençlikten ilerleyen yaşlara kadar korunduğunu, gençlerin de yaşlılar gibi bilgeliğe sahip olabileceklerini ancak bilgeliğin yaş ile sistematik olarak artmadığını ileri sürmektedir. Bilgeliğin yaşlılıkla ilişki olduğu görüşünde Tufan bunun nedenini yaşlılığın olgunluk, hayati kararlarda hissedilen yüksek özgüven, hayatı bütün yönleriyle algılayabilme yeteneği ile bağlaştırılmasından ileri geldiğini savunmaktadır (Tufan, t.y.: 125).

Jordan’ın öne sürdüğü bu modellerle ilgili herhangi bir ampirik çalışmanın yapılmamış olması, modellerin hangisinin daha geçerli olduğu konusunda bir netlik sağlamamaktadır. Bilgelik, deneyimlerden anlam ve ders çıkarabilme becerisi olduğundan bilgeliğin yaşla artığı düşünülse de konu ile ilgili yapılan birçok çalışmada yaş ve bilgelik değişkenleri arasına herhangi bir ilişki bulunamamıştır. Bilişsel yetenekler gençlikte bilgi ile birlikte artmaktadır. Bu bilgiler, yüksek düşünce gücüyle ilişkili olan bilgeliğin ortaya çıkması için önceden gereklidir.

Bundock ise aslında bilgeliğin yaşam doyumunu belirlemede sosyoekonomik durum, finans, fiziksel çevre ve sosyal gelişme, yaş, cinsiyet, gibi objektif göstergelerden daha fazla önemli olduğu ve fiziksel sağlık dışındaki unsurların bilgelikle ilişkisi olmadığını bulmuştur (Bundock, 2009: 5).

Bilgelik kişinin içinde bulunduğu zamana, kültüre ve bunların getirdikleri koşullara göre değişkendir. Bu nedenle bilgeliğin yaş ve cinsiyet başta olmak üzere demografik unsurlarla kesinlikle orantılı olduğu söylemek yanlış olacaktır. Farklı çalışmalardan elde edilen farklı sonuçlar da bunu göstermektedir. Çalışmalar ışığında bilgeliğin yaşla artmadığı; deneyimlerinden faydalanabilen, yenilikçi gençlerin de bilge olabileceği söylenebilir. Bilgelik akıl ile şekillenmekte ve dolayısıyla da ne gençlikle ne de yaşlılıkla ilişkili bir olgu olarak kabul edilmelidir.

Özetle bilgelik, bilgiye sahip olan kişilerin zihinlerinde olgunlaşmakta ve gerekli durumlarda uygulamaya geçirilmektedir. Buna göre bilge kişi, kimsenin göremediğini

görebilen, kimsenin düşünemediğini düşünebilen, kimsenin yapamayacağının yapabilecek kadar zeki, yaratıcı ve cesur olduğu söylenebilir.

Araştırma bölümünde görüleceği gibi bu çalışmada da örgütsel bilgelik algısı ile yaş, cinsiyet, medenî durum, deneyim gibi demografik unsurlar arasında herhangi bir ilişki bulunamamıştır.