• Sonuç bulunamadı

Besmeleyi Fatiha sûresinden bir âyet olarak tercüme etmesi

Besmele’nin Kur’an’dan olduğuna dair herhangi bir şüphe yoktur. Zîra Besmele Kur’ân-ı Kerim'de Neml suresinde geçen bir ayettir. Bu konuda herhangi bir görüş ayrılığı söz konusu değildir. Üzerinde İhtilaf edilen husus her surenin başında zikredilen besmelenin ayet olup olmamasıdır.

Şâfiilere göre Besmele hem Fâtiha sûresinde ve hem de diğer sûrelerde müstakil birer âyettir.330

326 A’raf, 7/172.

327 Keskioğlu, Kur’an-ı Kerim’in Türkçe Açıklaması, Eren Yayıncılık, İstanbul 1988, s. 174. 328 Meryem, 19/24.

329 Keskioğlu, Kur’an Tarihi s. 307.

330 Nevevi, Ebû Zekeriyyâ Muhyiddin Yahyâ b. Şeref b. Nuri, el-Mecmu’ şerhi'l-Mühezzeb li’ş-Şirazi,

Mâlikîler: “Besmele, ne Fâtiha’dan ne de diğer sûrelerden bir âyettir” derler.331

Hanefîlere göre ise Besmele, Kur'ân'dan bir âyettir. O’nun her sûrenin başında olması, sûrelerin arasını ayırmak içindir. Fatiha’nın başındaki Besmele de aynı maksat için vardır.

Tehananevi bu konuda şöyle diyor: “ Besmelenin Fatiha’dan bir cüz oluşu her ne kadar Hanefîler nezdinde sabit değil ve sahih olan onun Kur’an’da başlı başına bir âyet olduğu ise de bazı Hanefîler her rekâtın başında besmele çekmenin ihtiyaten vacip olduğunu söylemişlerdir...”332

Osman Tehanevi, Hanefi mezhebinin görüşünü beyanı sadedinde Besmelenin Fatiha’dan bir cüz olmadığını açık ve sarih bir şekilde ifade ediyor. Hal böyle iken Osman Keskioğlu “Kur’an Tarihi” isimli eserinde mezheplerin Besmele hakkındaki görüşlerini naklederken, Hanbeli ve Hanefi mezhebinin Fatiha’Nın başındaki besmele ile ilgili re’yi şu şekilde dile getiriyor:

“Fatiha'nın başından bir âyettir, başka sûrelerden değil. Ahmet Bin Hanbel mezhebi budur ve Hanefiye kavli de buna yakındır ”.333

Binaen aleyhi Osman Keskioğlu besmeleyi Fatiha’dan bir âyet sayarak tercüme etmiştir.

Biraz önce arzetmeye çalıştığımız gibi O’nun bu yaklaşımı Hanefî mezhebinin besmele hakkındaki görüşünü yansıtmamaktadır.

331 İbn Kudâme, Muhammed b. Kudâme Cemmâîlî Makdisî, el-Mugni, (thk. Abdullah b. Abdülmuhsin

et-Türki ve Abdülfettah Muhammed el-Hulv) Dâru Âlemi’l-Kütüb, Riyad 1999, II,147-149

332et-Tehanevi, Zafer Ahmed Osman, İ'laü's-sünen, İdaretü'l-Kur'ân ve'l-Ulumi'l-İslâmiyye, Karaçi

1415, II/228. Ayrıca bk. Davudoğlu, Ahmed, Sahih-i Müslim tercemesi ve şerhi, Ebü'l-Hüseyin el- Kuşeyri en-Nisaburi Müslim b. el-Haccac, Sönmez Neşriya, İstanbul 1974, II/90.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

TEFSİR ÇALIŞMALARINDA İZLEDİĞİ YÖNTEM

GİRİŞ

TEFSİRE DAİR ÇALIŞMALARINA KISA BİR BAKIŞ

Biz bu bölümde Keskioğlu’nun âyetlerin yorumunda izlediği yöntemi ele almaya çalışacağız. Takip ettiği metoda geçmeden önce izahını yaptığı âyetler hakkında bazı bilgileri vermemiz faydalı olacaktır.

Osman Keskioğlu, baştan sona Kur’an-ı Kerim’i tefsir etmemiştir. Ancak pek çok âyetin tefsir ve izâhını yapmıştır. O’nun Kur’an’ı tefsir etme serüveni daha öğrencilik yıllarında başlamıştır. İlk kaleme aldığı eser Öğütlerim (1931) kitabıdır. Müellif, bu eserinde Hucurat sûresinin 15.âyeti başta olmak üzere bazı âyetleri tefsir etmiştir. O’nun talebelik yıllarında bazı âyetlerin yorumuna dair bir kitap te’lif etmesi Kur’an ile olan bağının çok erken dönemde başladığını göstermesi açısından manidardır. Yine O, Mısır’dan(1942-1943) dönünce Bulgaristan’da Osmanlıca yayımlanan “Medeniyet” gazetesinde “Kur’an’a göre insan” ve “Tefsir-i Şerif” adında 11 makale yazmıştır. 1950. yılında Türkiye’ ye hicret eden Keskioğlu, Diyanet dergisinde belli başlı âyetlerin izah ve yorumuna devam etmiştir. Dergide âyetlerin yorumana dair kaleme aldığı makale sayısı yaklaşık 40’tır. Tefsir ettiği ayetlerin sayısı 200’ün üzerindedir.

Görüleceği üzere Keskioğlu Kur’an’ın tamamını tefsir etmemiş olsada bir büyük yekûn tutacak sayıda âyeti açıklamıştır. Müellifimiz her hangi bir sûreyi baştan sona açıklamak yerine değişik sûredelerden bir veya iki yada bir gurup âyeti ele alarak yorumlamayı tercih etmiştir. İzâh ettiği âyetler değişik konuları ihtiva etmiş olsada

yazılış gayesi mü’minlerin mâneviyatını yeniden diriltmek olmuştur. O bu meyanda şöyle diyor: “ Bu yazılar, din duygusunu kuvvetlendirecek, mâneviyatı geliştirecek niteliktedir”.334

20. yüzyıla kuş bakışı baktığımızda müslümanların maneviyat yönünden ne halde olduklarını anlamak güç olmasa gerek. Keskioğlu, yaşanan manzaraya bigane kalmayarak, onları bulundukları durumdan çıkarmak, din duygularını canlandırmak ve tekrar dine dönmeleri için Kur’an’dan çözümler sunmaya çalışmıştır. O’na göre “din hayatı olmayan, maneviyat kuvvetine dayanmayan milletler yaşayamaz.... Hayatı manalandıran, mânevî değerleri kuvvetlendiren dindir”.335

Gerçeten de öyledir. Din herşeyin temelidir. Hayat onunla anlam bulur. Maneviyatı dinden almayan toplumlar çözülmeye ve yok olmaya makhumdur.

Yazarın, lise çağında ayetleri yorumlarken sahip olduğu ruh ile son ayeti yorumlarken sahip olduğu ruh aynı ruhtur. O ruh; müslümanları bulundukları zillet ve maglubiyet psikolojisinden kurtararak yeniden milletler arasındaki hak ettikleri yerini almaları için motive etme ruhudur. Öğütlerim kitapçığında Enfal sûresinin 8.âyeti hakkında sarfettiği sözler söylediklerimizi teyit etmektedir, O bu konuda şöyle der:

“ Bunun böyle oluşu, mücrimler ikrah etselerde(arzu etmese de) hak tahakkuk etmek ve batıl iptal olmak içindir. Hak bazen gizlenir, üzerine perde gerilir. Sathi(yüzeysel) bakan gözler onun kaybolduğunu zanneder. Fakat birgün bulut altından çıkan güneş gibi daha kuvvetle parladığını görürler. O zaman aldandıklarını anlarlar ve yüzlerinde nedamaetin acı satırları okunur. Batıl taraftarlarının dünyada ve ukbada ezeli nasipleri budur. Onların alınlarında Dünya ve Ahirette hüsrana düçar oldular yazılıdır”.336

Osman Keskiğlu, âyetleri izah ederken geleneksel tefsirin yanısıra içtimaî ve sosyolojik açıdan da ele almaktadır.337 O bu manada Türkiye’de Muhammed Abduh

334 Keskioğlu, Kur’an Yolunda, Kılıç yay., Ankara thz, s. 6 335 Keskioğlu, Kur’an Yolunda, s.6

336 Keskioğlu, Öğütlerim, Şumnu intibah matbaası, sayı: 2, 1931/1350, s. 14

337 Tarih boyunca Kur’an’ı Kerim, rivayet, dil, edebiyat, belegat, fıkıh, fen vs.yönleri ele alınınarak tefsir

edilmiştir. 19. ve 20 yüzyılda “içtimaî tefsir” diye isimlendirilen yeni bir tefsir tarzı ortaya çıkmıştır. İçtimaî tefsirin en belirgin özelliği, Kur’an’ı tefsir ederken onun hidâyet yönünü tefsire konu

ekolünü takip eden en bariz mümessili ve uygulayıcısıdır denilebilir. İlginç olan, Muhammed Abduh cizgini takip etmesine rağmen tefsirinde onlardan hiç bahsetmemişir. Ancak O’nun biyografisini kaleme alması, ıslahatçı fikirlerinden övgü ile bahsetmesi,338 birçok ayetin tefsirinde içtimaî meseleleri dile getirmesi, Abduh’un çizgisinden gittiğini göstermektedir. İmdi, yazarın hem bu meyanda ortaya koyduğu görüşlerini hem de ayetlerin tefsirinde takip ettiği metodu yakından görmeye çalışalım.

edinmesidir. Kur’an, toplum için inmiştir. Bu yüzden tefsir edilirken çağın toplumsal problemleri Kur’an âyetlerinin ışığında çözüme bağlanmalıdır. Yani tefsirin konusu insan, insanın hidâyeti ve toplumsal meseleler olmalıdır. Bu tefsir hareketinin öncüsü Muhammed Abduh (1948-1905)’tur. Daha sonra onun öğrencisi Reşid Rıza (1865-1935), Mustafa el-Meraği (1881-1945), Seyyit Kutup (1906-1966. Türkiye’de ise Osman Keskioğlu bu ekolün başta gelen takipçisi ve uygulayıcısı olmuştur. (Cerrahoğlu,

age., s.311)