• Sonuç bulunamadı

2. KURÂ’N İLİMLERİ

2.2. Kur’an’ın Üslûbu

Daha önce Keskioğlu’nun Kur’an’ın üslûbunu i’caz vecihlerinden saydığını zikretmiştik. Müellifin bu husustaki izahlarının önemsediğimizden dolayı mevzuuya biraz daha detaylı ele almak isteriz.

Kur'ân’ın üslûbu, Kur’ân ifadesindeki kelimelerin seçiminde ve cümlelerin teşkil edilmesinde ve konuların beyan edilmesinde, kendisine mahsus anlatım tarzının olması demektir.177Keskioğlu’na göre Kur’an’ın kendine özgü hârikulade bir üslûbu vardır. O, ne nazımdır ne de nesirdir. Nazım ve Nesir gibi her hangi bir kurala tâbi değildir. Beşerin edebiyat tarzına da benzemez. Allah’ın sözü bütün sözlerin ve kuralların üstündedir. 178

O, bu meyanda Taha Hüseyin(m.ö.1973)’in yaptığı üçlü taksime katılır. Taha Hüseyin, Arapça’da kelamın ve edebi yazıların; nazım, nesir ve Kur’an olmak üzere üç kısma ayrıldığını söylemektedir. Müellif, Taha Hüseyin’in bu tasnifinden hareketler Kur’an’ın, nesir ve nazımdan farklı olarak bambaşka bir üslûp takip ettiğini belirtir. Zîra ayetlerin ve kelimelerin dizilişinde kendine özgü bir ses musikisi vardır. Bu ses hiçbir metinde mevcut değildir. Yine O, Mısırlı edip Zeki Mübarek(m.ö.1957)’in en-Neŝrü’l-fennî fi’l-karni’r-râbi’ el-hicrî adlı kitabında

176 Keskioğlu, Kur’an-ı Kerim Bilgileri, s.186.

177 Yıldırım, Suat, “Kur'ân’a Bakışlar,Işık akademi Yayınları, İstanbul 2011, s.277. Yine bk. Sarıçam,

İsmail, Sonsuz Mucize Kur’an İlmî ve Ebedi Sırları, Ensar Neşriyat, İstanbul 2007, s. 654.

Kur’an’ı nesirden saymasını kabul etmez.179 Çünkü nesirde fasıla sonları aynı sesle biterken Kur’an’da durum farklıdır. Ayetler her zaman aynı fasıla ile bitmez. “Âyetler cümle demek değildir. Cümlenin kelimeleri bazen öbür âyette kalır.”180

Keskioğlu, Kur’an üslûbu ile Eski Ahid, Muallekât-ı Seb’a (Yedi Askı), Ebül-Alâ Maarrî (ö. 449)’nin Fusûl ve Gâyât’ı ve Hz. Peygamber’in sözlerindeki üslûbu arasında mukayese yaparak Kur’an’ın Hz. Peygamberin kelâmı olmadığını ispat etmeye çalışmıştır.181

Keskioğlu Kur’an üslûbunun üstün nezaheti ile Tevrat ve İncil’de geçen edebe mugayir ve ahlâka dışı sözleri gösterme açısından Lut (a.s)’ın ve Hz.Şuayb(a.s)’ın kıssalarını örnek vermektedir.182 Eski Ahit’e göre Hazreti Lüt’un iki kızı mağarada babalarını sarhoş ederek nevbetle onunla yatıp hâmile kalmışlardır. Kur’an’da ise buna benzer edeb ve terbiyeye muhalif tek bir kelime dahi varit değildir. Açık olarak söylenmesi nezaketsizlik sayılan şeyleri mecaz ve kinaye yolu ile anlatır. Keskioğlu, misâl olarak Kur’anda geçen Hz.Şuab’ın iki kızının kıssasını verir. Kasas Suresinde Yüce Allah onları anlatırken şöyle buyuruyor:

“Bir tanesi utana utana yürüyerek geldi de seni babam çağırıyor dedi.”183 Yazar, âyeti değerlendirken şöyle diyor:

“Hazreti Şuayb'ın kızlarından bahsederken kullanılan şu üslûba bakın: Hicap ve hayâ, namus ve iffet mümessili bir yürüyüş. Burada gösterilen edeb ve nezahete bak. Kibarlığa ve nezakete bak. Bir genç kızın en büyük ziyneti olan mahcup tavır, utangaçlık halidir.Utanarak mahcup bir yürüyüşle geldi.

Bu üç kelimenin ifade ettiği mâna pek derindir. Kur’an’ın mucizesi hep böyledir. Bir yabancıya söz söylerken utancından renkten renge giren bir masum kız hâli. İşte edebi kemal buna derler. Kemali edep de budur. Kur'an'da böyle şeyler var. Kur'an böyle ders veriyor. En güzel fikirleri, en yüksek bir âhenkle anlatır. Ruhları sarar ve sarsar. En katı kalpleri fetheder. Kin ve nefret kusanları birbirine ısındırır ve kaynaştırır. Hakka boyun eğmeye mecbur eder.”184

179 Mübarek, Zeki, en-Neŝrü’l-fennî fi’l-karni’r-râbi’ el-hicrî, Dâr'ul-Cîl, Beyrut, thz.,s. 107. 180 Keskioğlu, Kur’an Tarihi, s. 114.

181 Keskioğlu, Kur’an-ı Kerim Bilgileri, s.182-183. 182 Keskioğlu, Kur’an-ı Kerim Bilgileri,s. 258. 183 Keskioğlu, Kur’an Tarihi, 308

2.2.1. Âyet ve Hadis Üslûbu Arasındaki Fark

Keskioğlu’na göre Hz. Peygamberin hadisleri ile Kur’an arasındaki fark hemen anlaşılabilecek kadar barizdir. Ancak Arapça’yı bilmeyen bir adamın sözü bu konuda delil ve ölçü olamaz. Bazı müsteşriklerin dediği gibi Kur’an, Hazreti Muhammed’in ürünü olsaydı, Hadisler ile Kur’an arasında fark olmazdı. Ayetlerin kendine özgü özellikleri olduğu gibi hadislerinde kendine has özellikleri vardır. Hatta her ikisinin sözleri dahi birbirinden ayrılmaktadır. Bunu anlamak için kişinin Arapça’nın inceliklerine vakıf olması gerekir . Keskioğlu, Kur’an’a dil uzatan oryantalistlere ilim ve teknoloji asrında olduklarını hatırlatarak şu doktor örneğini veriyor:

“ İlaç hususunda doktorun sözüne inanılır, bu hususta da mutahassıssının sözüne bakarız. İhtisas devrindeyiz. Aynı şahıstan aynı zaman içinde böyle kaideleri ve zabıtları itibariyle ayrı, tesir bakımından farklı iki nevi sözün çıkması nasıl olur? Demek bu iki nevi kelâmın kaynağı başkadır. Vakıa hadis de vahiydir. Fakat hadisin lafzı vahiy değildir. Ayetin ise lafzı da Allah indinden inzal olunmuştur.”185

İkisi arasındaki farkı gösterme adına Allah Rasulünün Veda Haccında söylediği

سانلااهيأ اذه يفقوم يف اذاه يماع دعب مكاقلأ لا يلعل يردأ لا يناف ، مكل نيأ ينم اوعمسا ،سانلا اهيأ ،مكبر اوقلت نأ يلا مارح مكيلع مكلاومأو مكءامد نإ نوقلتس مكنإ ،اذه مكدلب يف اذه مكرهش يف اذه مكموي ةمرحك

186. تغلب دقو مكلامعأ نع مكل أست مكبر

sözü ile aynı zamanda ve aynı mekanda nazil olan

ِد َمَلاْسِلإا ُمُكَل ُتي ِض َر َو يِتَمْعِن ْمُكْيَلَع ُتْمَمْتَأ َو ْمُكَنيِد ْمُكَل ُتْلَمْكَأ َم ْوَيْلا َرْيَغ ٍةَصَمْخَم يِف َّرُطْضا ِنَمَف اًني

ٌمي ِح َّر ٌروُفَغ َهّللا َّنِإَف ٍمْثِ ِّلإ ٍفِناَجَتُم

ayetini misal getirmektedir.

185 Keskioğlu, Kur’an-ı Kerim Bilgileri, s. 183-184. 186 Muslim, haccetü’n-nebiy, 2137.

Keskioğlu, Kur’an üslûbundaki yüksek âhengi ve halavetinin, tekrarında değil, asıl işin sırrı eserin içinde olduğunu söylüyor. Fusûl ve Gâyât adlı eseriyle Kur’an’ı taklide kalkışan Ebül-Alâ Maarrî (449/1057 )’nin sözleri beğenilmeyip sönük kalmıştır . O da: “Lisanlar onu 400 sene mihraplarda cilâlasın, düzeltsin, bak o zaman nasıl olur!”187 demiştir.

Yazar, Ebül-Alâ Maarrî’nin eserinin üzerinden 400 küsür sene mihraplarda lisanların pürüzlerini cilalamasını beklediği eserinin üzerinden 900 küsür yıl geçmesine rağmen aynı yerde durduğunu, bir değişmenin olmadığını, beşerin yapıtı ile Allah kelamının asla aynı kefede tutulamıyacağını dile getirmektedir. Keza Müellif, Maarrî’nin eserinden daha eski maziye sahip olan Muallekât-ı Seb’a (Yedi Askı) şairlerinden İmriül-Kays’ın: “لزنمو بيبح ىركِذ نم كبن افق ” diye başlayan kasideyi misal veriyor. O’na göre kasidenin üzerinden 1400 yıl geçmesine ve binlerce kişinin dinleyip okumsına rağmen, kaside, şiir mertebesinden bir parmak bile ileri geçemiştir. Hep aynı şiir olarak kalmıştır.188

Netice olarak diyebiliriz ki Keskioğlu, Kur’an’ın kendine özgü bir üslübunun olduğuna, ne şiire, ne nesire ne de herhangi bir beşerin üslubuna benzemediği kanaatindedir. Haidisler de buna dahildir. Onu muharref semavi kitaplardan ayırt eden en büyük özellik uslübundaki yüksek nezahettir. “Tekrarlandıkça tesiri artan bir kelam varsa o da Kur’an’dır. Yer ve gök kitapları içinde ona bu haslette benzeyen başka bir kitap yoktur. Bu da Kur’an’ın mucizesidir. Allah Kelâmı olduğuna en büyük delildir”.189