• Sonuç bulunamadı

2. KURÂ’N İLİMLERİ

2.4. Âyetler ve Sûreler Arasında Münasebet

Münâsebet sözlükte yakınlık ve benzerlik anlamına gelmektedir.

Istılahta ise : Birbirini takip eden kelime ve cümlelerin arasında mana itibarı ile makul bir irtibat ve alakanın bulunması demektir. 198

Münasebet ilmi, âyetlerin ve sûrelerin tertibi meselesiyle de çok yakın bağı olan bir ilimdir. Onun en büyük amacı, Kur ân tertibinin ve nazmının fevkalâde bir uyum içinde olduğunu ibraz ederek Kur’an’ın Allah kelamı olduğunu ispat etmektir. Bu nedenledir ki âyetlerin ve sûrelerin tenasübünden bahseden bir çok müellif bir şekilde surelerin tertibinden bahsetmiş ve onların sıralanışının ilâhi olduğunu göstermeye çalışmıştır .199 Osman Keskioğlu da bu minval üzere yürüyerek Tenasüp ilmiyle âyetlerin ve sûrelerin sıralanışının tevkifi olduğunu delillendirmeye ve Kur’an’ın tertibi sonradan düzenlenmiştir diyen E. Dermenghem ve W. Muir gibi müsteşriklere cevap verme gayretinde bulunmuştur. O, ayetlerin ve surelerin teribinin tevkifi olması hususunda şöyle der:

“Âyetler ve sûreler birbiri ardısıra öyle sağlam bir şekilde, bedii bir tarzda sıralanmıştır ki, onları asla yerinden oynatmaya gelmez. Onlara bu tertibi veren Allahu Zülcelaldir. Sûrelerin tertibinde uzunluk ve kısalık gözetildiği gibi mevzu itibariyle de birbirlerine kenetlenmişlerdir. Ayetlerin, kelimelerin, hattâ harflerin ve harekelerin tertibi en bedi' bir şekildedir, yüksek bir âhenk verir. Bu tertip ancak, ilmi her şeyi muhit olan Allahın eseridir. Buna beşer fikri nüfuz edemez. İnsanların mahsulü olan şeylerde böyle yüksek âhenk görülemez.” 200

Keza Keskioğlu, sûrelerin ve âyetlerin birbirleriyle olan sıkı münasebet ve insicam nedeniyle eldeki Kur’an-ı Kerim tertibinin en ideal ve en mükemmel bir tertip olduğu kanaatindedir. O’na göre nüzûl sırasıyla tertip yapılamazdı, çünkü sûrelerin ancak bir kısmı bir bütün halinde nâzil olmuştur, diğerleri ise farklı

198 Tuncer, Faruk, Kur’an Surelerindeki eşsiz ahenk, ışık yay., İstanbul 2003, s. 24.

199 Yılmz, Mehmet Faik, “Ayetler ve sureler arasındaki münasebet. M. Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Temel

İslâmi Bilimler Anabilim Dalı Tefsir Bilim Dalı (Basılmamış doktora tezi) İstanbul, 1995, s.

zamanlarda âyet âyet inmiştir. Bu itibarla ayetlerin nüzul sırası ile tertibi yapılacak olsa idi bir sûrenin âyetleri bir yerden ayrılmak icap ederdi. Sahih rivayetler Hz.Peygamber’in âyetleri ve sûreleri nasıl tertip ettiğini göstermektedir. Her biri konusuna ve aradaki alâka ve münasebete göre yerli yerine konmuştur. Ayı zamanda nüzûl sırasına göre tertip etmek tam bir fikir vermez. Zîra bir sûredeki âyetlerin bir kısmı uzun zaman sonra inmiştir . Arada başka sûreler ve âyetler vardır. Mekke’de inmeye başlayan ayetler Medine’de tamamlanmış ve bir sûre haline gelmiştir. Onun için sûrelerin nüzûl tarihine göre tertip oluması o kadar fazla bir şey ifade etmez. Âyetleri ise nüzûl sırasıyla tertip edince Kur’an’ın kül halindeki bütünlüğü, âyetler arasındaki bağlılık çözülür. Onun için en doğru olan tertip eldeki mevcut tertiptir.201

Keskioğlu bu konuda şöyle der: “Ayrı ayrı sebepler ve hadiselerle nâzil olan ayetler arasında bile (öyle) bir münasebet ve bağlantı var. Sûreler ve âyetler bu tertibi üzere nâzil olmamışken yine öyle bir bağlantı var ki bu tertip bile bir mucizedir. Hem parça parça nâzil olmuş , bir araya toplanmış ise öyle yekpare bir kül halinde ki, insan o tenasüpe hayran kalıyor. Sûreler ve âyetler birbirine öyle kenetlenmiş ki, arada birini oynatmağa gelmez. .. Kur’and’da bir müfredat var Fakat bir de ruhî terkip vardır. Mufredatın lûgatları yapılmış. Arapçanın sayısız lûgat kitapları var. Fakat muhalled ve ebedî terkiplerini bedialar halinde getirip ysaşatan kur’and’dır.Kur’an’ın insan kelâmı olmadığına delil de budur. 23 senede kısım kısım nazil olup ta baştan nazil olanla sonra nazil olan arasında tam bir insicam, mükemmel bir nizam bulunması, belâgat, âhenk bakımından birbirine müsavi olarak mütenasip bir surette bir tertibe havi olması işte Kur’an mucizesi.”202

İmdi, yazarın âyetler ve sûreler arasındaki münasebet hakkında verdiği örnekleri arzetmeye çalışalım.

1. Âyetler Arasındaki Münasebet

201 Keskioğlu, Kur’an Tarihi, s.181. 202 Keskioğlu, Kur’an Tarihi, s. 174.

Keskioğlu, ayetler arasında münasebet ile alakalı Bakara sûresindeki fâiz âyeti ile sadaka âyetini örnek vererek şöyle diyor:

“Bakara Süresindeki ribaya dair olan âyet, sadakaya ait olan âyetleri takibeder. Bunun sebebi şudur: Sadakaya dair olan âyetler ile riba yapmanın günah olduğunu anlatan âyetler fukara lehinde olan âyetlerdir. Bunlardan maksad hep fakirlerin halini ıslah içindir. O günkü ictimaî şartlar bu iki nevi âyetlerin birlikte nüzulüne müsait değildi. Ribayı menetmeden önce içtimai heyeti hazırlamak gerekti. Onun için manaca, konuca ve gayece birbirine bağlı olan bu iki âyet ayrı ayrı zamanlarda nazil olmuştur. Fakat mevzuları birbirine yakın olduğundan tertipte yanyana yazılmışlardır. Bunu yapan Resulü Ekremdir. Bütün rivayetlerden ve gördüklerimizden anlıyoruz, ki Kur'an'ın tertibi son derece mükemmeldir”.203

2. Sureler Arasında Tenasüp

Keskioğlu, sûreler arasında tenasüb olduğunu söylemekle kalmamış, aynı zamanda onların arasında nasıl bir münasabet olduğunu bilfiil göstermeye çalışmıştır. Biz burada , Yazarın, Fatiha ile Bakara, Ali imran, Nisa ve Maide sureleri arasında yaptığı münasebeti örnek vermeyle yetineceğiz. Müellif bu surler hakkıda şöyle der:

“Fatiha’nın yeri hakikaten Kur’an’ın başıdır. O, Kur’an’a giriş, mukaddime, önsöz mesabesindedir... İslâm dininin mevzuunu, gayesini ve esaslarını ihtiva eder: Din mefkuresi bunda toplanmıştır. Hak yolu gösterir, hidayete ulaştırır. Beşer için bundan daha yücebir gaye var mıdır ? Fatihayı okurken “ Yârab bize hidayet et” diyerek dua ediyor, Allah’a yalvarıp niyaz ediyoruz. Rabbimiz de duamızı kabul buyurarak hidayet mi istiyorsun kulum? Al işte hidayet veren kitap budur der gibi: “ İşte o kitap, bunda şüphe yok, müttakiler (kötülükten korunacaklar) için hidayettir” diye başlayarak hidayet yollarını izah ediyor.... Fatiha’da İslâm’ın esasları öz olarak bildirildikten sonra İslâm’ın gayesi mefkuresi; Bakara, Al-i imran ve Nisa ve Maide surelerinde uzun boylu izah ve tafsil olunuyor. Kur’an’ın beşte birini tutan bu dört uzun sûre Müslümanlığı mufassalan anlatıyor. Onu geçmiş dinlerle, hele tereddi etmiş

ve tahrife uğramış Yadudilik ve Hırıstiyanlıkla mukayese ederek yapıyor. Yahudiliğin gösterişlere kıymet vererek dinin ruhunu ihmal ettiğini, hidayetten uzaklaştığın bildiriyor, Hırıstiyanlığın ise hedeften ayrılarak İsa hakkında boş şeylerle uydurduğunu, dalalete düştüğünü, Dini Hakkın esaslarını ihmal ettiğini söylüyor. Bu meyanda hayırlı ümmet, ümmeti vasat olan Müslümanların ferdî, ailevî, hukukî, medenî vazifeleri sayılıyor, hakları veriliyor. Bilhassa de Nisa sûresinde Hz. Âdem’in hilkati(yaratılışı), eşinin yaratılması zikrolundaktan sonra onlardan bir çok kadın, erkek zürriyet ürediği ve bunların ictimî ve hukukî durmlarına temas ile nikâh, muharremat, sıhriyet miras gibi meselelerin cümlesi beyan olunmuştur”.204

Mevzuunun başında da ifade ettiğimiz gibi Osman Keskioğlu’nun âyetlerin ve sûrelerin münasebetinden bahsetmesinin asıl amacı âyetlerin ve sûrelerin tevkifi olduğunu, yani vahye dayandığını ispat etmektir. O bu argümanla genelde sürelerin ve ayetlerin çoğunun veya bir kısmının tevkifi olmadığını söyleyenlerin, özelde de E. Dermenghem ve W. Muir gibilerin Kur’an’ın tertibi Hz. Peygamberin vefatından sonra yapıldı diyenlerin iddialarını çürütmeyi hedeflemiştir.