• Sonuç bulunamadı

Benlik Olmada Umutsuzluğun Rolü

4.2. Benliğe Sahip Olmak

4.2.1. Benlik Olmada Umutsuzluğun Rolü

Bir kişinin zamanla kendini tanıması, geliştirmesi ve sonunda bilinçli bir birey olabilmesi; biz ne kadar da kaçmaya çalışsak da, istemezsek de ancak acılarla, ıstıraplar- la, korkularla, üzüntülerle, kaygılarla ve mutsuzluklarla mümkün olabilmektedir. Çünkü yukarıda saydığımız duyguların hiçbirini yaşamayan, hayatını eğlenerek, gülerek, keyif sürerek geçiren ve vurdumduymaz olan insanlar maalesef asla olgunlaşamamakta, deği- şememekte, empati kurmada ve başkalarına karşı sempati beslemede yetersiz kalmakta- dırlar. Çünkü Herakleitos’un ‘bu dünyada her şey ancak zıttıyla anlaşılır’ ifadesinden de anlaşılacağı gibi hastalığı hiç tatmamış biri nasıl sağlığın kıymetini anlayamayacaksa, umutsuzluğu tatmamış bir kimse de yaşamın anlamını ve bu yaşamın ne kadar güzel ve neşe dolu olduğunu fark edemeyecektir. Onlara göre önemli olan umutsuzluk anında ya- şama yanlış açıdan bakmamak, umutsuzluğun gerçek nedenini bulmaktır. Çünkü gerçek neden bulunmazsa o zaman insanlar gereksiz ve gerçek olmayan başka nedenlerden dolayı umutsuzluğa kapılıp kendilerini heder edeceklerdir. Örneğin umutsuzluğunun nedenini dış dünyada bulan biri dünyayı sevmeye değil, ondan nefret etmeye yönelecektir.

Psikiyatrist Kemal Sayar’a göre Paul Tillich, umutsuzluğu ‘son istasyon’ olarak betimlemektedir. Kimse onun daha ötesine gidemez. Orada artık gelecek görünmez, yokluk mutlak zaferini kazanmıştır. Umutsuzluğun acısı, varlığın -farkında olarak- yokluğun gücüne teslim olmasıyla belirir. Eğer kaygı sadece kader ve ölüm kaygısı olsaydı irâdi ölüm, umutsuzluğu savuşturmaya yeterdi. O zaman gerekli olan ‘olmamak cesareti’ olurdu. Ancak umutsuzluk aynı zamanda suç ve kınanma umutsuzluğudur. İçimizde yaşanmadan bekleyen bir hayatın suçunu duyarız. Kemal Sayar’a göre bu anlamda Rollo May bilinçdışı kavramına farklı bir açılım getirir: Bilinçdışı, kişinin hayata geçiremediği, gerçekleştiremediği bilme ve yaşama potansiyelleridir. Bu anlam- da ‘varoluşsal suç’un olumlu ve yapıcı doğasına dikkat çeker: ‘Varoluşsal suç bir şeyin ne olduğuyla ne olması gerektiği arasındaki farkın algılanmasıdır.’ O yüzden varoluşsal suç ruh sağlığı için bir engel oluşturmaz, hatta bir ölçüde gerekli olduğu dahi söylene- bilir. Suç, imkân ve potansiyelle yakında ilgilidir. ‘Bilincin çağrısı’ işitildiğinde kişi otantik (hâlis, sahici) imkânı gerçekleştiremediği sürece suçludur (Erişim) http://www. kemalsayar.com/sayfalar.asp?s=37. (6 Aralık 2012).

Aynen Kierkegaard’ın dediği gibi kişi tüm dünyayı, ruhuna zarar gelecek şekilde kazanmaya çalıştığında umutsuzluğa düşecektir. Ancak gerçek kurtuluşu da umutsuzluk ile mümkündür. Çünkü Kierkegaard’a göre kişinin mutlak anlamda umutsuzluğu iste- mesi, mutlak teslimiyetle aynı anlamdadır. Ona göre sonlu anlamda umutsuzluğu iste- mek, ruhumuza zarar verecek ve iç benlik umutsuzlukta ulaşması gereken zirveye ulaşa- mayacaktır. Aksine kendisini tecrit edecek, katılaşacaktır. Bu yüzden sonlu umutsuzluk katılaştırıcıdır; mutlak umutsuzluk ise sonsuzlaştırmadır (Kierkegaard, 2009a: 65). Zira Umutsuzluk imkânı Kierkegaard'a göre ‘insanların hayvanlar üzerindeki üstünlüğüdür’. İnsanın ruhsal anlamda kendini gerçekleştirebilmesi, ancak umutsuzluk ile yüzleşebil- mesine ve sonunda da umutsuzluğun yok edilmesine bağlıdır.

Umutsuzluk Kierkegaard'a göre kişinin kendisi olmak istememesinden de kay- naklanabilir. Bu açıdan seçim Kierkegaard için, varoluşun ayrıcalıklı ânıdır. Ve ona göre seçim için yaratılmış olan insan, riski de göze alabilen insandır. Çünkü insan seçişi seçmeden umutsuzluğa kapılamaz. O zaman da varoluşsal bir karar veremez. “Umut- suzluğa düşen ebedi insanlığı keşfeder… Ruhun kendi ebedi dünyasına yükselmesine izin verilmezse ruh sürekli olarak yolda kalacaktır… Umutsuzluğa düş! Umutsuzluğu seç; çünkü umutsuzluğun kendisi bir seçimdir. Ve kişi umutsuzluğa düştüğünde kendi- sini, ebedi geçerlilikteki kendisini seçer” (a.g.e., 52-54).

Kierkegaard, umutsuzluğun gerçekte nasıl oluştuğunu göstermek için kuşku ve umutsuzluk arasındaki farkı ortaya koymaya çalışır. Ona göre kuşku düşüncenin umut- suzluğu, umutsuzluk ise kişiliğin kuşkusudur (a.g.e., 54). Kuşku duymak yetenek gerek- tirir; umutsuzluğa düşmek içinse hiçbir yeteneğe gerek yoktur. Çünkü en yeteneksiz kimse bile umutsuzluğa düşebilmektedir. Kierkegaard’ın burada söylemek istediği, biri- nin kuşku duyabilmesi için belli bir bilgi seviyesinde olması gerektiğidir. Oysa umut- suzluk için bunun gerekli olmadığıdır. Kendisinin verdiği örnek bu söylenenleri aydın- latacak niteliktedir; “düşünürlükle ilgisi olmayan bir genç kız bile umutsuzluğa düşe- bilir” (a.g.e., 56). Bir kimsenin kuşkusu giderildiği halde, umutsuzluk içinde ola- bilmesinin nedeni, derin anlamda umutsuzluk içinde olmamasıdır. Zira kişi, kendisi istemediği sürece umutsuzluğa düşemez. Kierkegaard’a göre kişi ancak özgür iradesiyle umutsuzluğu istediğinde, umutsuzluğun ötesine geçebilecek, kendisini seçecek ve mut- lağı kazanacaktır. “Mutlak, ebedi geçerlilikteki kendi’dir. Çünkü kendimden başka hiç-

bir şeyi mutlak olarak seçemem… Benlik nedir?... Özgürlüktür… Kişiyi olduğu kişi yapandır… birey sürekli değişmesine rağmen aynı kalabilecekmiş gibi gelen kısımdır” (a.g.e., 57, 59).

Kierkegaard’a göre insan, diyalektik bir varlık, karşıtların bir sentezi olduğu için umutsuzluk kaçınılmazdır, bu nedenle de evrenseldir. Çünkü insan sonluluktan sonsuz- luğa geçişi ancak umutsuzluk yoluyla gerçekleştirebilecektir. Başka bir ifadeyle sonlu varlığı ile sonsuz varlığı arasına sıkışan insan, benlik olma sürecini umutsuzluk içinde yaşayacaktır. Dolayısıyla benlik, umutsuz olmadan aşkın gerçeklikle (Tanrı) yüz yüze gelemez. Ancak insanın benlik olmaya ve sonsuzluğa, inançsız ve kendi başına -eğer denerse bu onu ölümcül hasta yapacaktır- ulaşabilmesi mümkün değildir. Kierkegaard için varoluş serüveni, benliğin kendi olma serüvenidir; benlik olmak ise, Tanrı karşısın- da birey olabilmektir. Birey olmak ise, insanın bir benlik olarak Tanrı’nın, yaratıcısının karşısına çıkma cesareti gösterebilmesidir.

Buna göre diyebiliriz ki, umutsuzluğu yenmiş benliğin formülü, inancın formülü- dür. Kierkegaard’a göre benlik ancak İsa’nın kurtuluşu yoluyla günahtan kurtulduğu zaman Tanrı’nın gözünde umutsuz olmaktan kurtulabilecektir. Çünkü sentez olan insa- nın doğasında bulunan karşıt unsurların doğru ve uygun sentezine kişi, kendi başına değil ancak başka insanlarla ve Tanrı’yla kurduğu doğru bir ilişki ile ulaşabilecektir.