• Sonuç bulunamadı

2. ALAN YÖNETİMİ İÇİN ANALİTİK ÇERÇEVE

2.5 Bölüm Değerlendirmesi

Buraya dek açıklanan kavramsal–kuramsal çözümlemeler ile güncel yönetim planlaması deneyimlerinden elde edilen bulgular eşliğinde alan yönetimi, yönetim planlaması ve yönetim planı kavramsal tartışmaları birlikte değerlendirilirse; alan yönetimi kavramını; miras alanı ve kaynak değerlerinin sürdürülebilir korunmasına yönelik yasal–hukuksal dayanaklar esasında belirlenen yerel veya merkezi kurumsal yapılanma ve finansal-teknik kapasite eşliğinde planlama–uygulama ve denetim–izleme süreçlerinin sistemli olarak yürütülmesi biçiminde ifade etmek mümkündür.

Başka bir ifade ile alan yönetimi; farklı kapsam–içerik ve statüdeki

miras alanlarına yönelik koruma–geliştirme ve yönetişim izlencesini,

sürdürülebilirlik ilkesi temelinde geniş katılım ve işbirliğini önceleyen planlama– uygulama ve denetim–izleme süreci ile finansman kaynaklarına yönelik alternatiflere ilişkin politika ve araçlar eşliğinde ele alan (bütünleşik) yönetim mekanizması olarak tanımlanabilir.

Öte yandan ulusal mevzuat incelendiğinde “alan yönetimi” kavramsal içeriğinin, –esas itibarıyla– kültürel kaynak değerleri olarak belirlenen sit alanlarının yönetimi ile ilişkilendirildiğini söylemek mümkündür. Bu yönüyle bakılırsa; doğal ve kültürel miras alanlarının yönetimine ilişkin akademik/bilimsel yazınlar içerisinde “alan yönetimi” kavramı tarihi, kentsel ve arkeolojik sit alanlarının koruma sınırları, etkileşim geçiş sahaları ile tarihsel, sosyo–kültürel ve ekonomik yönleriyle ilişkili olduğu bağlantı noktalarını da kapsayan ve “yönetim alanı” olarak kavramsallaştırılan bir miras alanının yönetimini ifade etmektedir.

75

Yukarda yönetim alanına ilişkin verilen kavramsal açıklamalar ışığında; yeni yönetim sınırları belirlenirken etkin bir yönetim alanının, yöneticinin doğrudan iletişim kurabileceği (optimum) ast sayısı ilkesi temelinde denetlenemeyecek veya nezaret/kontrol edilemeyecek kadar büyük ya da kültürel miras varlığını bulunduğu ortamdan ve etkileşim alanlarından soyutlanacak kadar küçük olmaması gerektiği göz önünde bulundurulmalıdır.

Öte yandan gerek ulusal mevzuat içerisinde gerekse uluslararası rehber doküman ve bilimsel–akademik yazın içerisinde korunan alanlar üst başlığı altında ilan edilen tüm statü alanlarının yönetimi için yeni yönetim sınırlarının belirlenmediği, mevcut korunan alan sınırlarının doğrudan yönetim alanı sınırı olarak ele alındığı, nitekim bu alanlar için literatürde “yönetim alanı” ve “alan yönetimi” kavramlarının kullanılmadığı görülmektedir.

Alan yönetimi veya daha geniş anlamıyla doğal ve kültürel miras yönetimi konusunun etkin olabilmesi; eyleme dönük kararların rasyonel bir

planlama süreci içerisinde belirlenip, uygulama süreçlerindeki olumsuzluk ve yetersizliklere cevap verebilmesi için sürekli gözden geçirilmesine dayanmaktadır. Bu manada bakılırsa; gerek yönetim sisteminin düzenli işleyişinin sağlanması gerekse döngüsel ve geri beslemeli olarak değişen koşullara göre sistemin uyarlanabilir olması için, yönetim planlaması olarak ifade edilen planlama–uygulama, denetim–izleme ve revizyon/yenileme süreçlerinin gerekliliği ifade edilmelidir. Bununla birlikte; bu süreçlerin ilk aşaması her ne kadar “planlama” olarak ifade edilse de bu aşamanın öncesinde yönetim alanı sınırlarının tespiti ile bu sınırlar içerisinde sorumlu kişi, kurum ve kuruluşlar ile dolaylı olarak ilgili diğer paydaşların yetki–sorumluluk konu ve alanlarının analiz edildiği hazırlık aşamasının bulunması önemlidir. Devamla, yasal–hukuksal gerekçe ve sınırlar bağlamında yönetim tipi ile tespit edilen paydaşların alan yönetimine uygun katılım yöntem ve stratejileri belirlenerek, süreçte rol almaları sağlanmalıdır.

Yönetim planlaması süreçleri; paydaşlar–arası katılım–işbirliği, kurumlar– arası eşgüdüm ve şeffaf yönetim ilkeleri temelinde ele alındığında çok geniş konuları, bakış açılarını ve fikirleri kapsamasının/içermesinin yanısıra, ortaya çıkan yönetim planlarının uygulanabilirliğini arttırıcı rol oynadığı söylenebilir.

76

Nitekim doğal ve kültürel miras değerlerinin korunması ve sürdürülebilir yaşatılmasını sağlamaya yönelik hazırlanan yönetim planlarında, amaç yalnızca varlığa ilişkin bir yönetim planına sahip olmak (değil), planlarda alınan kararların tüm paydaşlar tarafından benimsenerek hayata geçirilebilmesi(dir). Bunun yanısıra planlama aşamasına geçilmeden önce rasyonel bir planlamanın gereği olarak yönetim alanlarının mekânsal ve işlevsel karakterini anlamaya yönelik analiz ve analitik etüt çalışmaları ile alanın değer ve koşullarının tespitine yönelik sentez çalışmaları da yönetim planlaması içerisinde değerlendirilen aşamalardır.

Yönetim planları; doğal ve kültürel miras alanları ile doğrudan veya

dolaylı ilgi ve çıkar gruplarının ortak çaba, görüş ve katkı bağlamında katılımını esas alarak kurgulanan alana ilişkin vizyon, amaç, hedef ve stratejilerin yasal, bilimsel, yönetsel ve finansal açılımlar eşliğinde yazılı metinlere dönüştürülmesiyle ortaya çıkan dokümanlar olarak ifade edilebilir. Bu açıdan bakılırsa; mevcut koşul ve değerlerin açık bir değerlendirilmesi, tüm ilgi ve çıkar grupları tarafından net olarak anlaşılması, ortak vizyon ve amaçlar doğrultusunda yapılacak eylemlerin tanımlaması ile uygulama sonuçlarını dikkate alarak döngüsel olarak yinelenmesi bakımından miras alanlarının başarılı yönetiminde en önemli bir uygulama aracı niteliğindedir. Bu bağlamda iyi bir yönetim planı alınan kararların uygulanması esnasında ortaya çıkan beklenmedik değişimler ve deneyimler doğrultusunda revize edilmeye imkan sağlayacak düzeyde esnek, okunması ve anlaşılması bakımından basit, vizyon doğrultusunda belirlenen amaçların gerçekleştirilebilmesi üzerine odaklanmış olmalıdır.

Buraya kadar yapılan açıklamalar bağlamında ulusal koruma mevzuatı ve mevcut/güncel yönetim planlaması tartışmaları/deneyimleri incelenirse; Türkiye’de yönetime konu olan miras alanlarının korunan alanlar, sit alanları, çakışan alanlar ve tarihi alanlar olmak üzere 4 (dört) başlıkta gruplandırıldığı, bu çerçevede, yönetim alanı sınırlarının da 4 (dört) farklı biçimde ele alındığı görülmektedir

Söz konusu alanlar içerisinde; Korunan Alan niteliğindeki Milli Parklar, Özel Çevre Koruma Bölgeleri, Ramsar ve Ulusal Sulak Alanları ile özel kanunla ilan edilen Gelibolu Tarihi Alanı ve doğal sit alanlarının koruma sınırlarının doğrudan yönetim alanı sınırı olarak kabul edildiği, kültürel varlık esas belirlenen

77

Sit Alanlarında 5226 ile değişik 2863 sayılı KTVK Kanununda Ek madde–2 yasal gerekçe olmak üzere farklı yönetim alanlarının belirlendiği görülmektedir.

Farklı kaynak değer–farklı statü bağlamında Çakışan Alanlarda, yönetime konu olan kaynak değere (doğal veya kültürel) göre sınır değerlendirmesi yapıldığı, aynı kaynak değer-farklı statü bağlamında Çakışan Alanlarda ise Dünya Miras Listesi adaylığının yönetim alanı sınırlarının belirlenmesinde etkili olduğu görülmektedir. Yalnızca bu nitelikteki alanlardan aynı kaynak değer-farklı statü bağlamında, Tarihi Milli Parklar ile arkeolojik veya tarihi sit alanlarının çakıştığı alanlarda henüz bir yönetim planlaması çalışmasının başlamadığı, dolayısıyla yönetim alan sınırlarının tespiti konusunda net bir uzlaşımın olmadığı söylenebilir.

Söz konusu yönetim alanlarına ilişkin yönetim tipi/modeli ile yerel ve merkezi kurumlar düzeyinde planlama/karar alma-verme (yazılı metine dönüştürme), onama, denetim–izleme, revizyon/yenileme süreçlerindeki yetki ve sorumluluk ilişkisi ile paydaş katılım stratejileri değerlendirilirse; sadece Gelibolu Tarihi Alanının yerel tüzel kişilik niteliğindeki Tarihi Alan Başkanlığı ile yönetildiği; geri/dışında kalan tüm yönetim alanlarının ise ilgili mevzuat kapsamında tanımlı bakanlıklar tarafından, merkeziyetçi anlayışla farklı modeller ile yönetildiği söylenebilir. Nitekim kültürel mirasa ilişkin sit alanlarının yönetiminde; ilgili bakanlıkların denetiminde yerel bir koordinasyon birimi olan Alan Başkanlığı ve birimlerinin söz sahibi olduğu görülmektedir. Çakışan Sit alanlarının ise yönetilen kaynak değere (doğal ya da kültürel) veya UNESCO adaylık durumuna göre yetkili kurumun belirlendiği ve Alan Başkanlığı yönetim modelinin tercih edildiği söylenebilir (Tablo 2.7).

Bu noktada yönetim planlaması süreçlerine ilişkin ilgili mevzuattaki paydaş katılım stratejilerine bakılırsa; yönetim modeli ile ilişkili olarak Milli Park, ÖÇK Bölgeleri, Ramsar Alanları ve Tarihi Alanlara ilişkin yönetim planlaması süreçlerinin tümünün ilgili bakanlıklar tarafından yürütüldüğü, yalnızca ÖÇK bölgelerinin ve sulak alanların yönetimine ilişkin mevzuatta ilgili bakanlıkların, valiliklerin, yerel yönetimlerin, gönüllü kuruluşlar ve bilim adamları ve özel sektör temsilcilerinin plan hazırlanması aşamasına katılımlarının sağlandığı, sulak alanlarda uygulamaların denetim/izlenmesine ilişkin yetkilerin mahalli

78

komisyonlar ve valiliklere aktarıldığı söylenebilir. Milli Park ile Tarihi Alanların yönetimine ilişkin ilgili mevzuat içerisinde katılım stratejilerini tanımlayan yasal açılımların bulunmadığı ifade edilmelidir. Öte yandan statü veya yönetim alanının niteliğine bakılmaksızın tüm alanlar için hazırlanan yönetim planlarının uygulanmasından yasal/hukuksal zorunluluklar bağlamında plan kapsamında görev tanımları yapılan yerel ve merkezi kamu kurum ve kuruluşlarının sorumlu olduğu söylenebilir.

Sit alanlarının yönetiminde yetki ve sorumlulukların ilgili bakanlığın denetimindeki Alan Başkanlığı birimleri arasında paylaştırılarak, bu birimlerin oluşumları itibariyle farklı paydaşların süreçlere katılımına olanak tanıdığı görülmektedir.

Aynı kaynak değer- farklı statü veya farklı kaynak değer-farklı statü bağlamında mekânsal çakışma gösteren ve bu yönüyle birden fazla koruma statüsünün çakışmasına bağlı olarak pek çok mevzuatın devreye girdiği koruma alanlarında bütüncül bir yönetim alanı belirlenmesi ve yönetim planı hazırlanması aşamasında belirsizlik olduğu ve ortak karar alma/verme ve eşgüdüm bağlamında yerel halkın, sivil inisiyatiflerin ve ilgili kurumlar bakımından katılımcı yönetim modelleri eşliğinde örgütlenemediğini söylemek mümkündür. Çakışan alandaki kaynak değerlerin Dünya Miras Alanı olması veya aday olması durumunda gerek yönetim alanı sınırlarının, gerek yetkili kurum ve kuruluşlar ile yönetim planlaması süreçlerinin, gerekse bu süreçlerdeki paydaş katılım stratejilerinin farklılaştığı görülmektedir. Bu niteliğe sahip alanlara ilişkin güncel planlama deneyimleri incelendiğinde Dünya Miras Listesine listeye aday olan miras değeri bağlamında bir yönetim alanı ve yetkili kurumların belirlendiği, çakışan diğer alanın kaynak değeri ve özelliği ile doğru orantılı olarak, yetkili olan kurumların ana paydaş konumunda sürece katıldığı söylenebilir. Bununla birlikte tüm yönetim modellerindeki paydaşlar–arası katılım/eşgüdüm stratejilerinin yetki ve sorumluluk paylaşımı–aktarımı veya merkezi planlama kurumları arası ortaklaşa yönetimden ziyade danışma ve bilgilendirme biçiminde katılımla sınırlı olduğunu söylemek mümkündür.

79

Tablo 2.7: Türkiye’de doğal ve kültürel miras yönetim sistematiği matrisi

80

Tablo 2.7 (Devam): Türkiye’de Doğal ve Kültürel Miras Yönetim Sistematiği Matrisi

81

Bu noktada doğal ve kültürel kaynak değerlerinin yönetimine ilişkin ulusal deneyimler değerlendirildiğinde; sit alanları için katılım-işbirliği ve şeffaflık ilkeleri bakımından Alan Başkanlığı yapılanmasıyla birtakım yasal– hukuksal arka planın oluşturulduğu, bunun dışında kalan alanların yönetiminde ise tüm aşamaların tek bir merkezi planlama kurumu tarafından ele alındığı, ancak, bu durumun katılım–işbirliği ve şeffaflık ilkeleri bağlamında korunan alanlara ilişkin kısıtlayıcı/yasaklayıcı plan kararlarının yerel halk tarafından uygulanabilirliği bakımından tartışmalı olduğu söylenebilir.

Bunun yanısıra aynı kaynak değer–farklı statü veya farklı kaynak değer– farklı statü bağlamında mekânsal çakışma gösteren alanlarda kurulacak yönetim modelleri konusunda hukuksal ve kavramsal arka plan ile kurumsal işlerlik– işleyiş bağlamında sorunların süregeldiği, sistematik olmayan örgütlenme süreçleri sonunda farklı merkezi–yerel idareler tarafından hazırlanan farklı öncelik, kapsam ve içerikte yönetim planlarının olduğu görülmektedir. Bu manada bakıldığında; doğal ve kültürel miras değerlerinin mekânsal/coğrafi birlikteliklerine/bütünlüklerine rağmen yasal statüleri nedeniyle farklı mevzuat kapsamında ele alınması gerekliliği bulunan, bu yönüyle, bütüncül bir koruma stratejisi ve alan yönetimi geliştirilemeyen, kurumlar–arası yetki–sorumluluk çatışmalarının gözlemlendiği bu nitelikteki alanlar için; araştırma–analiz–sentez, planlama–uygulama ve denetim–izleme süreçlerini bütüncül bakış açısı ile ele almaya olanak sağlayan kavramsallaştırma denemelerinin ve bu süreçlerde kurumlar–arası ortak yaklaşım, eşgüdüm ve diyalog geliştiren, uluslararası mevzuat ile uyum sağlayabilecek esneklikte etkin ve yerinden yönetim mekanizmalarının gerekliliği ifade edilmelidir.

82