• Sonuç bulunamadı

Ayrılık Kararı veya Birlikte Yaşamaya Ara Verildiği Durumlarda Aile

B. Aile Konutunun Korunmasında Özel Haller

4. Ayrılık Kararı veya Birlikte Yaşamaya Ara Verildiği Durumlarda Aile

Eşler, mahkeme tarafından verilen ayrılık kararına dayanarak ya da böyle bir karar olmadan fiilen ayrı yaşıyor olabilirler. Ayrılık kararı üzerine ya da fiilen birlikte yaşamaya ara verildiği zaman diliminde aile konutuyla alakalı koruma sürmektedir182.

Ayrılık kararı, mahkeme tarafından verilmiş olan bir hükmü ifade etmektedir.

Bu karar ya TMK’nin 167. maddesine göre boşanma davasını açmaya hakkı olan eşin boşanma yerine ayrılık kararı talep etmesi halinde verilen ayrılık kararını veya TMK’nin 170. maddesine göre açılan boşanma davasında boşanma sebebinin ispat edilmesi halinde hâkimin boşanma yerine ayrılığa karar vermesini ifade etmektedir.

Birlikte yaşamaya ara verilmesi de TMK’nin 197. maddesinin birinci fıkrasına göre, eşlerden birinin ortak hayat sebebiyle kişiliği, iktisadi güvenliği veya ailenin huzurunun ciddi şekilde tehlikeye düşmesi halinde bu durum sürdükçe ayrı yaşama hakkına sahip olması anlamına gelmektedir. Bu hak bir mahkeme kararına dayanmamaktadır. Hükümde belirtilen durumlardan birinin gerçekleşmesi halinde eşler herhangi bir mahkeme kararına gerek olmadan fiilen ayrı yaşama hakkına sahiptirler.

Türk Medeni Kanunu’nun 197. maddesinin ikinci fıkrasına göre, birlikte yaşamaya ara verilmesinde haklı bir sebebin olması halinde hâkim, eşlerden birinin talepte bulunması üzerine bir eşin diğer eşe yapacağı parasal katkıya, konut ve ev eşyasından faydalanmaya ve eşlerin mallarının yönetimine ilişkin tedbirleri alacaktır.

Bu durumda hâkim, aile konutundan eşlerden hangisinin faydalanmaya devam edeceğini belirleyebilir. Buna göre hâkim, ayrı yaşama hakkının doğması durumunda, eşlerden birinin istemi üzerine ortak konutu eşlerden birine özgüleyebileceği gibi istisnai olarak konutun içten bölünmesine de karar verebilir183.

182 Şıpka, Aile Konutu, s. 96 vd; Hacısalihoğlu, s. 18; Gümüş, s. 35; Çabri, s. 404; Saatçıoğlu, s. 81 vd; Aldemir, s. 84; İyilikli, s. 248.

183 Ayan, s. 245 vd.

Türk Medeni Kanunu’nun 197. maddesinin üçüncü fıkrasında da, bir eşin haklı bir sebep olmadığı halde birlikte yaşamaktan kaçınması ya da bir başka nedenden dolayı ortak hayatın imkânsız hale gelmesi durumunda da diğer eşin birlikte yaşama ara verilmesini isteyebileceği düzenlenmektedir.

Türk Medeni Kanunu’nun 169. maddesinde “Geçici Önlemler” kenar başlığı altında, boşanma ya da ayrılık davası açılması halinde hâkimin, davanın görüldüğü esnada lüzumlu olan ve özellikle eşlerin barınmasına, geçimine, eşlerin mallarının yönetimine ve çocukların bakım ve korunmasına ilişkin tedbirleri re’sen alacağı hükme bağlanmıştır. Buna göre TMK’nin 169. maddesi ile TMK’nin 197.

maddesinin ikinci fıkrası birbirine paralel düzenlemelerdir.

Türk Medeni Kanunu’nun 169. maddesi ve 197. maddesinin ikinci fıkrası ile TMK’nin 194. maddesi ile karşılaştırıldığında bu hükümlerin hâkim kararına gerek olmadan doğrudan doğruya değil de yargı kararı ile bir koruma sağladığı görüldüğü için hâkim tarafından aile konutu hakkında bir karar verilinceye kadar TMK’nin 194.

maddesindeki hukuki korumanın devam etmesi gerektiği ifade edilmektedir184. Aksi halde, hüküm verilinceye kadar aile konutu üzerindeki hakkı haiz olan eş, konutu üçüncü kişilere devredebilir veya kira sözleşmesini feshedebilir185.

Aile konutuna ilişkin korumanın TMK’nin 169. maddesine göre hâkimin vereceği karara bağlı olduğu kabul edilecek olursa bazı sakıncalar ortaya çıkacaktır.

Kanaatimize göre; hâkimin aile konutu ile ilgili vereceği karar, konuttan faydalanma hakkına ilişkin olabilir ancak bu karar konutun aile konutu olma niteliğini etkilemez.

Çünkü TMK’nin 169. maddesi ile 197. maddesinin ikinci fıkrasındaki özel düzenlemeler, genel koruyucu düzenleme olan TMK’nin 194. maddesinin işlerliğini etkilemez186. Ayrıca mahkeme tarafından ayrılık kararı verilmesi ya da fiilen eşlerin ayrı yaşamaları halinde evlilik birliği henüz sona ermiş değildir. Eşlerin sorunlu olduğu bir dönemde ayrı yaşamak istemeleri doğal olmakla birlikte tekrar bir araya gelme ihtimalleri de mevcuttur. Eşlerin sorunlu olduğu bir dönemde aile konutu korumasının devam etmeyeceğini söylemek eş ve çocukların barınma hakkını ihlal

184 Şıpka, Aile Konutu, s. 97; Nohut, s. 30.

185 Nohut, s. 30.

186 Uzunkaya, s. 52.

edecektir187. Evlilik birliğinin sona ermediği bir dönemde aile konutu korumasının devam ettiğinin kabulü gerekmektedir188.

Ayrılık davasının görüldüğü sırada aile konutuna ilişkin koruma devam etmelidir. Dava sırasında da konutun aile konutu niteliğinde kabul edilmesi ancak somut olaya göre özel bir durum olması halinde hâkimin TMK’nin 169. maddesine göre aile konutunun kullanılması ile ilgili vereceği kararın esas alınması gerekmektedir. Yine eşlerin fiilen ayrı yaşamaları halinde de konutun aile konutu niteliğinin devam edeceğini kabul etmekle birlikte ayrı yaşamanın haklı bir sebebe dayanması durumunda hâkimin, TMK’nin 197. maddesinin ikinci fıkrasına göre aile konutunun kullanılması ile ilgili vereceği kararın esas alınması gerektiği görüşündeyiz. Ancak hâkimin konutun kullanılması ile ilgili vereceği kararlar konutun aile konutu olma niteliğini etkilememelidir. Buna karşılık aile konutunun bu niteliğini kaybettiği durumlarda hâkimin buna ilişkin vereceği kararın esas alınması gerekmektedir. Ancak konut, aile konutu niteliğini hâkim kararı ile değil, aile konutu olmaktan çıkaran sebeplerin gerçekleşmesinden dolayı bu niteliğini kaybetmektedir.

187 Şıpka, Aile Konutu, s. 96 vd; Nebioğlu, Öner, s. 141-142.

188 Öztan, Aile, s. 300; Doğan, Aile Konutu, s. 299; Şıpka, Aile Konutu, s. 96-97; Kamacı, s. 122;

Nebioğlu Öner, s. 142; Çabri, s. 404; Ayan, s. 64.

İKİNCİ BÖLÜM

TÜRK MEDENİ KANUNU’NDAKİ AİLE KONUTUNA İLİŞKİN DÜZENLEMELER

I. EŞLERE TANINAN HUKUKİ İŞLEM SERBESTLİĞİ

Türk Medeni Kanunu, yürürlükten kaldırılan EMK’den bazı konularda ayrılarak farklı düzenlemeler getirmiştir. TMK ile getirilen farklı düzenlemelerden en önemlilerinden biri de evli eşlere hukuki işlem hürriyeti tanınmasıdır189. Buna göre eşlerin birbirleriyle ya da üçüncü kişilerle yapacakları hukuki işlemler bakımından sulh hâkiminin onayının alınmasını zorunlu kılan EMK’nin 169.

maddesi yeni TMK’ye alınmamıştır190. Ancak evlilik birliğinin korunması ilkesinin gereği olarak da eşlerin bir takım işlemleri yapabilmesi için eşinin rızasını almasının gerekli olduğu kabul edilmiştir191.

Eşlerin, hukuki işlem hürriyetine sahip olduklarının kabul edilmesi yönünde TMK’de yapılan düzenleme yerinde olmuştur. Kadınların sosyal ve ekonomik bakımdan korunmaya muhtaç oldukları ve koca baskısı altında kalabilecekleri gibi bir takım endişelerle EMK’de öngörülen düzenlemelerin günümüzde bir anlamı zaten kalmamıştır. EMK’nin 169. maddesinin uygulandığı dönem içinde eşlerin yapacakları hukuki işlemlerin sulh hukuk mahkemesinin onayına bağlı kılınması eşler bakımından bir zaman kaybına ve mali bir zarara da yol açmıştır.192 Kadın-erkek arasındaki eşitliğin hukuk alanında ve en önemlisi olan aile hukuku alanında sağlanması bakımından EMK’nin 169. maddesinin yeni TMK’de kabul edilmemesi çağın anlayışına uygun bir düzenlemedir.

189 Uzunkaya, s. 61.

190 Kılıçoğlu, Yenilikler, s. 45; Saatçıoğlu, s. 33.

191 Ayşen Şahinci, “Eşlerin Tasarruf Yetkisinin Sınırlandırılması”, AÜHFD, C. LIX, S. 2, 2010, s.

310-311; Hacısalihoğlu, s. 24; Kamış, s. 13; Nohut, s. 7; Cumalı, s. 60; Döner, s. 81-82; Topuz, s.

271; Saatçıoğlu, s. 34.

192 Kılıçoğlu, Yenilikler, s. 45.