• Sonuç bulunamadı

Aile Konutu Üzerindeki Hakkı Haiz Olan Eşin Üçüncü Kişiye Sınırlı Ayni

C. Aile Konutunda Sınırlayıcı Olan Diğer İşlemler

1. Aile Konutu Üzerindeki Hakkı Haiz Olan Eşin Üçüncü Kişiye Sınırlı Ayni

Aile konutu üzerindeki hakkı haiz olan eş, konutla alakalı olarak üçüncü kişiler menfaatine bir takım sınırlı ayni haklar tanıyabilir. Bu haklar, niteliği itibariyle mutlak haklardan olduğu için, herkese karşı ileri sürülebilme yetkisi tanımaktadır. Bu sebeple aile konutu üzerindeki hakkın sınırlanması sonucunu doğuracaktır.

Türk Medeni Kanunu’nun 194. maddesinin birinci fıkrası, aile konutu üzerindeki hakkı haiz olan eşin, bu konut hakkında başkalarına sınırlı ayni hak tanıyabilmesini de diğer eşin rızası koşuluna bağlamıştır. Aile konutuyla alakalı hakkı tamamen kaldıran veya bu hakka yönelik bir sınırlama getiren her işlem için diğer eşin rızası aranacağı gibi konuttan çıkma tehlikesi oluşturacak işlemler bakımından da rıza aranacaktır336.

Ancak her türlü sınırlı ayni hakkın, aile konutu üzerindeki hakkı sınırlandırdığı söylenemez. Aile konutu üzerinde mülkiyet hakkını haiz olan eşin, üçüncü bir kişiye konutla ilgili oturma, intifa, veya üst hakkı tanıması halinde aile konutu üzerindeki hak sınırlanmış olacağı için diğer eşin rızası aranmaktadır337. Aile konutu üzerinde bu tür hakların tesis edilmesi, konuttan yararlanma hakkını olumsuz yönde etkilemektedir. Dolayısıyla aile konutu üzerindeki hakkı haiz olan eş, eşinin rızası olmadan bu hakları üçüncü bir kişiye tanıyamaz.

Aile konutu üzerinde üçüncü bir kişiye üst hakkı tanınması da aile konutundan yararlanılmasını etkilemektedir. Ancak bazı durumlarda tanınan üst hakkı aile konutundaki barınma hakkını etkilemez. Gerçekten de kurulan üst hakkının arazinin aile konutu olarak kullanılan kısmına ilişkin olmaması ve diğer eş ve çocukların barınma hakkının olumsuz yönde etkilenmemesi halinde, bu hakkın

336 Şıpka, Aile Konutu, s. 124; Günergök, s. 256; Kamış, s. 47; Saatçıoğlu, s. 157; Samat, s. 49.

337 Doğan, Aile Konutu, s. 290; Doğan, Yenilikler, s. 107; Dural, Öğüz, Gümüş, s. 177; Badur, Eşin Rızası, s. 262; Günergök, s. 256; Şıpka, Aile Konutu, s. 124; Öztan, Aile, s. 312-313; Kılıçoğlu, Yenilikler, s. 65; Kılıçoğlu, Aile, s. 197; Uzunkaya, s. 85; Nohut, s. 61; Saatçıoğlu, s. 157; Dalcı Özdoğan, s. 147; Başpınar, s. 94.

üçüncü bir kişiye tanınabilmesi için diğer eşin rızası gerekmez338. Örneğin, aile konutu üzerindeki hakkı haiz olan eşin, üçüncü kişiye, konutun da üzerinde yer aldığı arazinin bir köşesinde elektrik trafosu yapma gibi bir üst hakkı tanımış olmasının konut olarak kullanmayı etkilememesi halinde diğer eşin rızasının aranmaması gerektiği ifade edilmektedir339.

Benzer şekilde kaynak hakkı, geçit hakkı, mecra hakkı gibi sınırlı ayni hak tanınması, aile konutunun kullanılmasına bir engel teşkil etmeyeceği için, diğer eşten rıza alınmasına gerek duyulmayacaktır340.

Aile konutunun oturma, intifa veya üst hakkına dayanarak edinilmiş olması halinde, hak sahibi olan kişinin hakkını üçüncü bir kişiye devretmesi ya da hakkından feragat etmesi için de eşinin rızasını alması gerektiği ifade edilmektedir341. Bu hususta söz konusu hakların devrinin mümkün olup olmadığı hususu da incelenmelidir.

Türk Medeni Kanunu’nun 806. maddesinin birinci fıkrasında intifa hakkı ile ilgili olarak hakkın kullanılmasının devri ile ilgili, “Sözleşmede aksine hüküm yoksa veya durum ve koşullardan hak sahibince şahsen kullanılması gerektiği anlaşılmıyorsa, intifa hakkının kullanılması başkasına devredilebilir.” denilmektedir.

Buna göre, intifa hakkının, sadece hak sahibi tarafından kullanılması sözleşme veya işin icabı gereği zorunlu değilse, kullanım hakkının devri mümkündür. Aile konutunun, eşlerden biri tarafından intifa hakkına dayalı olarak edinilmiş olması halinde intifa hakkı sahibi eşin, hakkın kullanılmasını devredebilmesi için TMK’nin 194. maddesinin birinci fıkrası uyarınca eşinin de rızasını alması gerekmektedir.

Aksi halde yapılan işlem geçerli olmaz.

Türk Medeni Kanunu’nun 823. maddesinin ikinci fıkrasında, oturma hakkı ile ilgili olarak, “Oturma hakkı, başkasına devredilemez ve mirasçılara geçmez.”

denilmektedir. Buna göre, oturma hakkının devredilmesi mümkün değildir. Oturma

338 Günergök, s. 257; Saatçıoğlu, s. 157.

339 Acar, s. 70.

340 Şıpka, Aile Konutu, s. 124; Saatçıoğlu, s. 158; Dalcı Özdoğan, s. 147.

341 Kamacı, s. 126; Şıpka, Aile Konutu, s. 124; Doğan, Aile Konutu, s. 289-290; Badur, Eşin Rızası, s. 261; Nohut, s. 61; Samat, s. 48.

hakkı niteliği itibariyle sadece hak sahibi tarafından kullanılabilir. Bu sebeple aile konutunun oturma hakkına dayalı olarak edinilmesi halinde, hak sahibi eş, oturma hakkını üçüncü kişiye devredemez.

Türk Medeni Kanunu’nun 826. maddesinin ikinci fıkrasında, üst hakkına ilişkin olarak, “Aksi kararlaştırılmış olmadıkça bu hak, devredilebilir ve mirasçılara geçer.” şeklinde düzenleme yapılmıştır. Buna göre üst hakkının devredilemeyeceğine ilişkin bir anlaşma yapılmış olmadıkça bu hakkın devri mümkündür. Aile konutunun eşlerden biri tarafından üst hakkına dayalı olarak edinilmiş olması durumunda hak sahibi eşin, bu hakkını eşinin rızası olmadan üçüncü bir kişiye devredebilmesi mümkün değildir.

Aile konutu üzerindeki hakkı haiz olan eşin, bu konut üzerinde üçüncü kişiye sınırlı aynı haklardan olan ipotek hakkı tanıması da imkân dâhilindedir. Bu durumda işlemin geçerli olup olmayacağı hususu tartışmalıdır342. Aile konutu üzerinde üçüncü kişiye ipotek hakkı tanınmasının diğer eşin rızasına bağlı olduğunu savunan yazarlar olduğu gibi diğer eşin rızasına gerek olmadığını söyleyen yazarlar da vardır.

Öztan’a göre343, aile konutu üzerinde kurulacak ipotek tesisinin her halde konutu tehlikeye sokacağını önceden kabul etmek doğru olmayıp aile konutu hakkında kurulan her ipoteğin diğer eşin rızasına bağlanmaması gerekmektedir.

Acar’a göre344 de aile konutu üzerinde kurulacak her türlü ipotek en azından kurulduğu anda diğer eşin barınma imkânını engellemediğinden diğer eşin rızasına bağlanmamalı, ipotekle teminat altına alınan alacağın ödenmemesi halinde aile konutunun satılması tehlikesini içeren muhtemel bir tehlike olarak değerlendirilmelidir. Ancak ülkemizdeki durum göz önüne alındığında, aile konutu üzerinde kurulan her ipotekte, konutun kaybedilme riskinin oldukça fazla olduğu görülmektedir.

342 Bu tartışma daha çok İsviçre doktrininde olup sebebi ise konut üzerinde tanınacak ipoteğin, konutun kullanılmasına engel teşkil etmeyeceğinin ileri sürülmesidir. Ayrıntılı bilgi için. Bkz. Şıpka, Aile Konutu, s. 126 vd.

343 Öztan, Aile, s. 313.

344 Acar, s. 74.

Aile konutu üzerinde üçüncü kişiye ipotek hakkı tanınmasının diğer eşin rızasına bağlı olduğunu savunan yazarlar345 ise konut üzerinde ipotek hakkı tanınmasının konuttan yararlanmayı doğrudan etkilemediğini ancak konutun cebri icrayla satılması halinin TMK’nin 194. maddesi kapsamında koruma görmeyeceği için ailenin barınma hakkının tehlikeye girmiş olacağını ifade etmektedir. Biz de aile konutu üzerinde üçüncü kişiye ipotek hakkı tanınması işleminde diğer eşin rızasının aranması gerektiği görüşüne katılıyoruz.

Türk Medeni Kanunu’nun 194. maddesinin birinci fıkrasında, aile konutuyla alakalı hakları sınırlandıran işlemlerde diğer eşin rızasının aranacağı açıkça hükme bağlanmıştır. Bu hüküm geniş yorumlanmaya müsaittir. Kanun koyucu, böyle bir hüküm getirerek, uygulamada ortaya çıkabilecek bir takım eksik hukuki korumaları önlemek ve bu türlü tartışmaların önüne geçmek istemiştir. Dolayısıyla aile konutu üzerinde üçüncü kişiye tanınan ipotek hakkının, aile konutu üzerindeki hakları sınırlandırdığına ve eşlerin barınma hakkını tehlikeye düşürdüğüne şüphe yoktur.

Ülkemiz şartları düşünüldüğü takdirde belki de aile konutu üzerinde üçüncü kişiye ipotek hakkı tanınması, aile konutu üzerindeki hakkı sınırlandıracak en önemli sebeplerden biri olarak görülebilecektir. Her ne kadar ipotek hakkının tanındığı sırada fiilen konutun kullanılmasını etkileyen bir durum olmasa da ileride ortaya çıkabilecek barınma hakkını tehlikeye düşüren bir risk söz konusudur. İpotek hakkının tanınmasına neden olan borcun ödenmesi ihtimali kadar ödenmemesi ihtimali de bulunmaktadır. Hatta konut üzerinde hak sahibi olan eş, kötüniyetli olarak ve diğer eşi zor duruma düşürmek için bu yola muvazaalı olarak da başvurabilmektedir. Hem aile konutu üzerindeki hakların sınırlandırılamayacağı şeklindeki açık kanun hükmü gereği hem de diğer eşin barınma hakkını tehlikeye düşüren bir işlem olmasından dolayı aile konutu üzerinde üçüncü kişiye ipotek hakkı tanınmasına ilişkin işlem diğer eşin rızasına bağlı olmalıdır. Barınma hakkının, ipotek hakkının tanındığı sırada etkilenmemesinden ve borcun ödenme ihtimali olduğundan bahisle aile konutu üzerinde üçüncü kişiye ipotek hakkı tanınmasının

345 Badur, Eşin Rızası, s. 262; Şıpka, Aile Konutu, s. 127; Ceylan, s. 212; Muratoğulları, s. 44-45;

Kılıçoğlu, Yenilikler, s. 65; Kılıçoğlu, Aile, s. 197; Döner, s. 91; Saatçıoğlu, s. 158-159; Samat, s. 48-49.

diğer eşin rızasına bağlı olmayacağını söylemek doğru bir değerlendirme olmayacaktır.

Yargıtay 2. HD, 2018 yılında verdiği bir kararda346, aile konutu üzerinde üçüncü bir kişiye ipotek hakkı tanınabilmesi için diğer eşin rızasının alınmasının gerektiğini vurgulamıştır. Aile konutu üzerinde üçüncü kişiye ipotek hakkı tanınmasının doğrudan aile konutundan yararlanma hakkını etkilemese bile ailenin barınma hakkı bakımından bir tehlike oluşturduğuna dikkat çekmiştir.

Yargıtay 2. HD, 2013 verdiği bir kararda347, ipoteğin güvenceye aldığı borcun konutun borcu olması halinde tasarrufun geçerliliğinin diğer eşin rızasına bağlı olmaktan çıkacağını kabul etmektedir. Buna göre, bir kredi kurumu olan bankadan alınan kredi ile aile konutunun edinilmiş olması ve kredi borcuna karşılık aile konutunun ipotek edilmesi durumunda bu işlemin geçerli olmasının diğer eşin rızasına bağlı olmadığı kabul edilmektedir.

Son olarak İİK’nin 82. maddesine göre haczedilemez niteliği bulunan aile konutu üzerinde üçüncü kişiye ipotek hakkı tanınmasının haczedilmezlik yani meskeniyet iddiasından feragat anlamına gelip gelmeyeceği hususu incelenmelidir.

Gerçekten de İİK’nin 82. maddesinde haczedilemeyecek mallar arasında borçlunun haline münasip evi de sayılmıştır.

İcra İflas Kanunu’nun 83/a maddesinde, hacizden önce yapılan haczedilmezlikten feragatlerin geçerli olmayacağı düzenlenmektedir. Ayrıca aile konutunun, aynı zamanda borçlunun haline münasip ev niteliği taşıması halinde, aile konutu üzerinde üçüncü kişiye ipotek hakkı tanınmasının haczedilmezlikten feragat olarak kabul edilse bile bu feragatin sadece ipotek alacaklısı bakımından geçerli olması, diğer alacaklılar bakımından geçerli olmaması gerektiği ifade edilmektedir348.

346Yargıtay 2.HD., T. 26.02.2018, E. 2018/1075, K. 2018/2651 İlişkin karar için. Bkz.

https://karararama.yargitay.gov.tr (e.t: 20.04.2020)

347 Yargıtay 2. HD., T. 25.10.2013, E. 2012/24670, K. 2013/24200 İlişkin karar için. Bkz.

Gençcan, Yorum, s. 1125.

348 Döner, s. 162.

Yargıtay ise kurulan ipoteğin zorunlu nitelik taşıyıp taşımamasına göre bir ayrım yaparak ipotek hakkı sahibinden başka alacaklılara karşı haczedilmezlik şikâyetinde bulunulup bulunulamayacağını belirlemektedir. Buna göre, borçlunun haline münasip ev üzerinde tanınan ipotek hakkının esnaf kredisi, mesken kredisi, zirai kredi gibi zorunlu şekilde kurulan ipotekler arasında olması halinde ipotek hakkı sahibinden başka alacaklılara karşı haczedilmezlik şikâyetinde bulunulabilmektedir349. Yargıtay 12. HD, 2016 yılında verdiği bir kararda350, zorunlu olarak ipotek hakkının tanındığı hallerde ipotek hakkı sahibinden başka alacaklılara karşı haczedilmezlik şikâyetinde bulunulabileceğini ifade etmiştir.

2. Aile Konutu Üzerindeki Hakkı Haiz Olan Eşin Üçüncü Kişiye Kişisel