• Sonuç bulunamadı

“ Bütün yüreğimle tadını çıkardığım tatlı bahar sabahına benzer bu harika neşe bütün ruhumu sarıyor. Tek başımayım ve sanki özellikle benimki türünden bir can

için yaratılmış olan bu çevrede yaşamanın keyfini çıkarıyorum.” (…) Aynı roman çevirisini yapan, Dilek Yapıcı :

“ İçimde şaşırdığım bir kıpırdama var. Tadını ala ala geçirdiğim bahar sabahlarını andırıyor şimdiki halim. Onlar da böyle tasasız! Bir başına, ayrıca, öyle bir yerdeyim ki bu tür yerler bütünüyle benim ruh halimde olan insanlar için yaratılmış sayılabilir.”

Romanın konusunda, yazarın ruh hâli ve inanç yapısı konusunda bilinçli olan çevirmenlerin interpreten çeviriye uygun yöntem kullandıklarını yukarıdaki tanımımıza uygun davrandıklarını bu örneklerle iddia edebiliriz. Kaynak dildeki bu cümle tek başına kullanıldığında anlamı daha değişik olacaktır şöyle ki:

“Bu çevrede yaşamımdan çok mutluyum ve yalnızım.” şeklinde söylenebilir, ama böyle söyleyiş romanın içinde hiçbir anlam ifade etmez.

Edebi çeviri hakkındaki fikrimizi daha iyi vurgulamak için aşağıdaki cümleler daha belirgindir.

Kaynak metnin aynı paragrafındaki: “der uns nach seinem Bilde schuf, das Wehen des Alliebenden, der uns in ewiger Wonne schwebend trägt und erhält;” uzun cümledeki fikrin açıklamasını;

Arif Gelen, “(…) bizi kendine uydurarak yaratmış olan büyük varlığa, sonsuz

sevinçler içinde bizi yaşatıp devam ettiren sevgi kaynağının soluğuna yaklaşırım.”

şeklinde çevirmiş.

Nihat Ülner ise, “(…) bizi kendine uydurarak yaratmış olan büyük varlığa, bizi

sonsuz bir sevinç içinde yüzercesine taşıyan ve koruyan sınırsız sevginin esenliğini duyumsadığımda,” aynı cümleyi şöyle çevirmiştir.

103

Dilek yapıcı ise, “(…) böylece bizi kendi arzusuna göre yaratan Yüce Yaratıcı’nın

varlığına iman getirir ve engin bir zevk denizinde yüzerek tutunurken, o kocaman sevgi kaynağının nefesini duyarım”. diye çevirmiştir.

Kaynak metnin yazarı Goethe’nin dini inancını iyi bildikleri için, yazarın açıklamasını da bu inanç doğrultusunda yapmaya çalışmışlardır. Aynı “Allah” inancını çevirmenlerimiz bilir. Kuran-ı Kerim’de de insanoğluna, Allah kendi sıfatlarından sınırlı olarak vererek yarattığını açıklamaktadır.. Dolayısıyla insan Allah’tan bir parçadır. Onun için de insanın insanı öldürmesi şiddetle yasaktır. Ateistlerin Allah’a inananlara düşmanlık yaparak onları öldürmesinin anlamı şudur: Düşman oldukları Allah’ı bulamayınca ve ona bir şey yapamayınca; ona inananları öldürmekle Allah’ı öldürüyorlar. Çevirmenlerimiz, din kavramlarını Goethe’nin inandığı ve anlatmaya çalışmış olduğu şekilde yansıtabilmiş olsalardı kaynak metnin yazarının bir Müslüman olduğunu söyleyebilirdik. Zaten İslam ile Hırıstiyanlık inanç ve itikatte aynı şeyleri emreder, aynı şeyleri yasaklar. Gerçek dinleri biribirine düşman gösterenlerin ondan rant sağlayanlar olduğu gerçeğini çağımız insanları daha iyi anladı. Bu insanlar Genç Werther’in Acıları romanını okumaya devam edeceklerdir.

Kaynak metnin aynı paragrafındaki son kısımda yazarın duygu ve düşüncelerinin yeteri kadar çeviriye yansımadığını görüyoruz. Örneğin, Allah kavramını cesaretle kullanmadıklarını görmekteyiz. Hâlbuki Tolstoy da o devirde Allah’ı cesaretle kullanan bir yazardı.

Çevirisinde Arif Gelen: : “ ach könntest du das wieder ausdrücken, könntest du dem Papiere das einhauchen, was so voll, so warm in dir lebt, dass es würde der spiegel deiner seele,” wie deine seele ist der Spiegel des unendlichen Gottes! cümlesini .“Bu duyduklarını bir söyleyebilseydin, içindeki gibi dolu dolu, sıcak sıcak kâğıda

dökebilseydin. Öyle ki, ruhun nasıl ulu Tanrının aynası ise, bunlar da senin ruhunun aynası olsaydı. “ şeklinde çevirmiştir.

104

Çevirmen Nihat Ülgen hedef dilde, yazarın kastetiği yaratıcı Allah adının yerine Tanrı kelimesiyle aynı manevi havayı estirmiştir.

“Keşke – ruhum sonsuz Tanrı’yı yansıttığı gibi- içimdeki bu sıcak ve dolu yaşantıları ruhumun aynası olarak dışa vurup onlara kâğıtta can verebilsem”.

Çevirmen Dilek Yapıcı ise hedef dilde;

“ Ah ne olurdu, bu hissettiklerimi ifade edebilseydim! O kadar ki kâğıt senin ruhunun bir yansıması olsun, gerçekten senin ruhun da engin, yüce bir varlığın yansıması olmuştur.” şeklinde çevirmiştir.

Almanca metinde Allah ismiyle anlatılan durum burada yüce bir varlık adıyla manevi havayı yansıtmıştır.

Yukardaki alıntıda da bahsedildiği ve bütün çevirilerde olduğu gibi, çevirmene çok iş düşmektedir. Çevirmen hem kaynak dil ve kültürü hem de hedef dil ve kültürü hakkında ciddi bilgi sahibi olmalıdır. Bütün bunların yanında çevirmenin kendi bilgi birikimi ve ayrıca, bakış açısı da çeviri eylemi için çok önemlidir. Çevirmenlerimizin bu örnekte de kaynak dil metnin sözdizimsel ve biçimsel özelliklerini dikkate alarak benzer bir estetik etki oluşturmaya dayalı biçimsel eşdeğerliliği dikkate alarak çeviri yaptıkları, ancak, kaynak dilde “Gottes” kelimesinin tam karşılığının verilmesi başarılamadan çevirildiği görülmektedir. Romandaki Gott kelimesi hep Tanrı kelimesiyle veya Allah’ın başka sıfatlarıyla çevrilmiş durumdadır. Kaynak dildeki Allah kavramına çevirideki Tanrı veya yaratıcı sözleri eşdeğer olmamaktadır. Hâlbuki diller arası eşdeğerlilik aranıyorsa; Gott kelimesinin karşılığı olarak bizde Allah kelimesi kullanılmalıdır. Görülüyor ki, bir çevirmenin en önemli görevlerinden biri Aktaş’ın da “Çeviri İşlemine Genel Bir Bakış” (1996:94) kitabında değindiği gibi kaynak dildeki bir mesajı; anlam, işlev, üslûp, iletişim ve kültürel bakımdan hedef dile en doğal biçimde yansıtılmasıdır.

Arif Gelen : ”içindeki gibi dolu dolu, sıcak sıcak “ ifadesiyle dolaylı bir benzetme sanatı kullanmıştır. Ayrıca, “ruhun nasıl ulu Tanrının aynası” ifadesinde ise edebi sanatlardan teşbih sanatını üç çevirmen de ustalıkla kullanmışlardır.

105