• Sonuç bulunamadı

Avrupa’da Din-Devlet İlişkisi ve Demokrasi

Kişisel/toplumsal özgürlük olan dini düşüncenin toplumsal yaşamda dolayısıyla kamu alanında nasıl şekilleneceği sorunu tarihsel süreç içersinde önemi korumuş ve korumakta olan bir problemdir. Dini inançlar kaçınılmaz olarak bireyin yaşam biçimini ve düşüncelerini etkilemektedir. Siyasetin öznesi konumundaki bireyin bu yaşam biçimi benzer şekilde siyaseti de etkilemektedir. Nitekim dinin etkisi bir grup içindeki iktidar ilişkilerinden tüm toplumdaki iktidar ilişkilerine kadar yaygın bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Konuya tarihsel süreç içinde göz attığımızda dini fikirlerin asırlar boyunca siyasi düşünceyi ve idealleri, dolayısıyla da siyasi pratikleri etkilediği görülmektedir. Örneğin yasama-yürütme ve yargı erklerinden oluşan kuvvetler ayrılığı prensibinin Hıristiyanlığın teslis inancından türediğine ilişkin görüşler, seçim sandığıyla günah çıkarma bölmesinin benzerliği, cumhurbaşkanının sorumsuzluğu anlayışının Tanrısal temelli olması vb inaçlar dinin toplumsal düzene etkisinin derinliğini göstermektedir213. Bu etki, düşünce ötesinde Avrupa toplumlarında yapısal değişimine neden olmuş; Batıda din/kilise ile iktidar arasındaki çatışma ve mücadele demokrasinin gelişiminde ve iktidarın sınırlanmasında önemli katkılar yapmıştır.

Roma imparatorluğu döneminde, devletle barışık olarak kurulu düzenin bir parçası olan Kilise, imparatorluk zayıflayınca dini ve dünyevi alanın ayrılığı anlayışından vazgeçerek cismani iktidar olan devlet örgütü içerisinde öne çıkmıştır. Böylece dünyevi iktidara karşı üstünlük sağlayan kilise, büyüyüp geniş topraklara sahip olduğu gibi ekonomik alana da yayılmıştır. Bu ilişki önce kilise ile devletin birbirinin ortağı, sonra rakibi ve en sonunda da dinin özerkliğinin sağlanması şeklinde ortaya çıkmıştır214. Din ve devlet arasında ortaya çıkan ve daha çok Kıta Avrupa’sında kanlı savaşlara yol açan iktidarın kaynağının kullanımına yönelik bu

213 Yılmaz Aytekin, (2001), Çağdaş Siyasal Akımlar: Modern Demokrasilerde Yeni Arayışlar, Vadi, Ankara,

s.131.

214 Yılmaz Aytekin, (2000), Modern Demokrasi: Gelişim ve Sorunları, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, s.96-

tartışmalara siyasi otoriteye ayak direyen Kilise/dinde reform girişimlerine neden olmuş ve böylece demokrasiye ve hürriyete giden yolda siyasal otorite, dini etkisi altına almıştır215.

Aslında demokrasiye giden yolda din-devlet ilişkileri tarihsel süreç içinde ve Avrupa toplumların özelliklerine göre değişik faktörlerin de etkisiyle Kıta’da farklılıklar göstermiştir. Bu çerçevede yapılan sınıflandırmalar daha çok Hıristiyanlık (siyasi Katoliklik) merkeze alınarak yapılmıştır. Yani bugün AB ülkelerinde din- devlet ilişkileri Hıristiyanlığın devletle ilişkilerinde aldığı şekle göre belirlenmiştir. Bu bağlamda din-devlet ilişkilerinin aldığı şekiller, din ve devlet arasında süregelen ilişkiler, devlet için bir problem teşkil ettiği kadar din açısından da içinden çıkılamaz bir hal almıştır216.

Batı ortaçağı boyunca süre gelen din-devlet ilişkilerine yönelik tartışmalar artık günümüz Avrupa’sında, Kiliseye bağlı devlet yerine kilise–devlet ayrımı yaklaşımını getirmiş, yine de kilise-devlet ilişkileri Avrupa’da değişik şekiller ve biçimler kazanmıştır. Bu ilişkiler, devletin anayasası ve Hıristiyanlığın bu anayasalardaki konumuna, üye ve yöneticilerinin devlet politikasındaki yerine, kilisenin öncelikleri ile dünya ve Kiliseye egemen olan fikirlere göre şekillenmiştir. Dolayısıyla din ve siyaset arasındaki ilişkilerin mekanizması artık, asıl olarak dini örgütlerin siyasal karar verme sürecine etkilerinde ve dini grupların oy verme davranışlarını etkileme çabalarında kendini göstermektedir217.

Din-devlet ilişkileri, Aydınlanma ile başlayan ve 19. yy. kadar süren devrimlerden sonra yavaş da olsa çözülmeye başladığı bilinmektedir. Bu dönemlerden itibaren şekillenmeye başlayan Batı demokrasileri, din ve siyaset konusunda aynı süreçten geçmemiş olsalar dahi, son yıllardaki tarihleri demokrasi adına benzer eğilimleri taşıdıklarını göstermektedir218. Bu eğilimler, egemenliğin meşruiyeti, halkın siyasal kararlara katılımı ve hukuk devleti prensibiyle üstlenilen siyasal otorite hemen hemen tüm Batı Avrupa ülkelerinde benzer demokratik ilkelerdir. Burada önemli bir konu dikkat çekmektedir. Modern siyasal sistem, kendini demokratik sistem içerisinde meşrulaşırken artık dine dayanmamakta, bunun

215 Davie Grace, (2005), Modern Avrupa’da Din, (çev: Akif Demirci), Küre Yayınları, İstanbul, s. 16-7. 216 Jacques Robert, (1997), Batı’da Din-Devlet İlişkileri: Fransa Örneği, (çev. İzzet Er), İzyayıncılık, İstanbul,

s.17-39.

217 Köktaş M. Emin, (1997), Din ve Siyaset, Siyasal Davranış ve Dindarlık, Vadi Yayınları, Ankara, s. 44. 218 Köktaş M. Emin, (1997), s. 52.

yerine demokratik mekanizmanın işleyişine dayanmaktadır. Bununla beraber demokratik değerlerin kökeni sorgulandığında ise önemli bir kesim bunu Hıristiyan inancına dayandırmaktadır219.

Batıda din ile siyasal sistem arasında belirli bir ilişki söz konusudur. Bu ilişkide örgütlü kiliseler, siyasal sistemi etkiledikleri gibi aynı zamanda ondan etkilenirler. Kiliseler, siyasal sistem için hem bir girdi faktörü hem de sistem tarafından şekillendirilen çevrenin çıktısının parçasıdırlar; toplumsal ilgi ve politik kararlar arasındaki dolaşımın aktif ve pasif unsurudurlar220. Dolayısıyla günümüzde din ile parti tercihi ve siyasi katılım arasında ilişki artık Avrupa’da normal görülmektedir. Örneğin Katoliklerin siyasetle daha fazla ilgilendiği, Katolik ülkelerde Hıristiyan demokrat partilerin genelde güçlü iken Protestan ağırlıklı ülkelerde merkez-sağın, muhafazakâr partilerce tutululduğu bilinmektedir221. İngiltere’de ise ulusal Anglikan Kilisesi genelde muhafazakârları; buna karşılık non- konformist Protestan kilisesi önceleri Liberal partiyi, sonraları ise İşçi partiyi desteklemektedir. Hıristiyan Demokrat partilerin, kilise ve dinle yakın ilişki içinde olduğu, amaçlarının halkı Hıristiyanlaştırmak olmakla birlikte bunu Hıristiyan monarşisine dönmek veya kilise hiyerarşisinin egemenliğine dönmek şeklinde değil, kiliseye bağlılık temelinde yükselen demokratik hareketle sağlamaya yöneldiği görülmektedir222. Hıristiyan Demokrasinin doğuşu bu ilişkinin doğrudan bir sonucu olarak değerlendirilmektedir223. Katolik ve Protestan ülkeler arasındaki bu farklılık bugün her şeyden önce parti sistemlerinde kendini göstermektedir. Örneğin Almanya’da, Hıristiyan Demokrat Birlik-CDU’nun kuruluşunda kilisenin ve dinin önemli rolünün bulunduğu, üye yapısı çoğunlukla Katolik olduğu, ayrıca kilisenin Hıristiyan demokratların örgütsel alt yapı eksiklerini gidermede önemli yardımlarda bulununduğu bilinmektedir224.

219 Köktaş M. Emin, (1997), s. 52. 220 Köktaş M. Emin, (1997), s. 54.

221 Hıristiyanlığın farklı yorumundan dolayı Orta çağda din -devlet ilişkilerine yönelik düşünsel arka planı her iki

mezhepte farklılık göstermektedir. Katoliklik, görece olarak demokratik mekanizmayı kabul etmekle birlikte din devlet ayrımını kabul etmemektedir. Buna karşılık Protestanlığın devlete ilişkin görüşleri dogmatik olmayıp, tarihsel bir öğrenme sürecine dayanmaktadır. Köktaş M. Emin, (1997), s.55.

222 Yılmaz Aytekin, (2001), s.134.

223 Dumons Bruno, (1999), “Between Religion and Politics”, Contemporary European History, Vol.8, Cambridge

University Press, s.143.

224 Bazı Avrupa ülkelerinde siyasal sistem ve sistemin kilise ile olan ilişkilerine yönelik ayrıntılı bilgi için bkz.

Dinler ve dini inançlar ile demokratikleşme arasındaki ilişkiye dikkat çeken Huntington’da, Batı Hıristiyanlığı ile demokrasi arasında yakından ilişki olduğunu, modern demokrasinin, ilk önce ve canlı olarak Hıristiyan ülkelerde geliştiğini tespit etmiştir225. Avrupa’da özellikle demokrasinin önce Protestan ülkelerde geliştiğini sonra ise İspanya, Portekiz, İtalya ve Güney Amerika gibi Katolik ülkelerin demokrasiye geçmiş olduklarına değinir. Hıristiyan kiliseler ile imparator arasındaki çatışmanın yani iki erkin birbirinden ayrılma sürecinin demokrasinin kapılarını açtığını göz ardı edilmemektedir. Hatta Protestanlık demokratik bireyciliği desteklerken; aynı zamanda da toplumun dini anlayışını güçlendirmiş, bunun karşısında Katoliklik ise, bir yandan salt tek-erkliliğe dayanırken diğer yandan da gizemli bir yaşam anlayışı getirerek toplumsal düzenle arasında uzunca bir süre kopukluk oluşturmuştur.226. Bu nedenle din-devlet çatışması ve gerginliği de Protestan ülkelerde Katolik ülkelere göre daha az yaşanmıştır. Katolik Kilisesinin, liberal demokrasiye çarşı çıkışının nedenleri siyasal yapı ve yaşam kuramlarında bulunmaktadır. Genellikle papalar ve din adamlarınca geliştirilen bu kuramlar, kilise açısından tartışılmaz, resmi nitelikte kuramlar olarak görülmüştür. Bu kuramların baskın öğeleri, laik siyasal yapıya karşı çıkışları, demokratik düzenleri eleştirmeleri, tanrısal bir yaşam biçim ve düzenini örgütlemeleri, gelenekçi anlayışları içinde toplumsal değişmelere karşı çıkmalardır227. Görüldüğü üzere modernleşme ve sanayileşmeye rağmen, günümüzde dinin etkisi hala yok olmamıştır. Bu etki siyasi hayatta da görülmektedir. Hatta aydınlanmanın rasyonel insanı yerine, dinin yeniden canlanma sürecini yaşadığı, dini motiflerle hareket eden insanların var olduğu ve dini etkinin arttığı gözlenmektedir. Bu çerçevede postmodernist akımların dinin geri dönüşüne ve canlanışına eşlik ve işaret ettiği de ifade edilmektedir.

Bugün demokrasilerde din ve devlet alanının birbirinden ayrı değil ama bağımsız ve özerk alanlar olması kabul edilmekte ve demokrasiyle ikisi arasında katı ayrılık yerine ılımlı bir ayrılık anlayışı yerleşmiş bulunmaktadır228. Yine de bazı ülkelerde belirli bir dine veya mezhebe ait olmayanların devlet başkanı olamamasından, bazı haklardan yararlanamamasına kadar pek çok engel olduğu da

225 Samuel P. Huntıngton (1993), Üçüncü Dalga: Yirminci Yüzyıl Sonlarında Demokratlaşma, çev. Ergun

Özbudun, Türk Demokrasi Vakfı, Ankara, s.70-81.

226 Tourine Alain, (2002), Demokrasi Nedir?, (çev. Olcay Kural), YKY, 3. Baskı, İstanbul, s.250. 227 Çetin Özek, (t.y), Devlet ve Din, Ada Yayınları, s.80.

bilinmektedir229. Bu durumda laiklik uygulaması devlet ideolojisi şekline sokulmadığı zaman, azınlık durumdaki din ve dini görüşe sahip kişilerin korunmasında önemli rol oynamaktadır. Dolayısıyla, Hıristiyan dininin eğemen olduğu ülkelerde dini düşünceye dayalı siyasal akımlar ve siyasal partiler güçlü bir şekilde yer almaktadır. Bu düşünceye dayalı olarak Avrupa düzeyinde kurulmuş Hıristiyan Demokrat partilerde politikalarını bu düşünceye göre şekillendirmekte ve Hıristiyan demokrasi anlayışının hem üye ülkelerde hem de Birlik düzeyinde yaygınlaşmasında önemli katkı sağlamaktadırlar.