• Sonuç bulunamadı

Aslî Müdahale Davasının Reddi Kararı

A. ASLİ MÜDAHALE DAVASININ İNCELENMESİ SONUCUNDA

II. Aslî Müdahale Davasının Reddi Kararı

Aslî müdahale davasının reddinin, ikili bir ayrım yapılarak incelenmesinde yarar vardır. Bu bağlamda, aslî müdahale davasını gören mahkeme, davayı usûlden reddedebileceği gibi esastan da reddedebilir.

Mahkeme dava şartlarının tamam olup olmadığını kendiliğinden inceler. Bu konuda tarafların talepleri ve beyanları ile bağlı değildir. Taraflar da davanın her aşamasında dava şartlarının eksikliğini ileri sürebilirler. Bu bağlamda dava şartlarının eksikliği halinde kural olarak mahkeme davayı dava şartı yokluğundan usûlden reddetmelidir (HMK m. 115, II). Ancak eksik olan dava şartının tamamlanması mümkünse, mahkeme, kesin süre verir. Bu süre içinde dava şartı noksanlığı giderilmemişse davayı dava şartı yokluğu nedeniyle usûlden reddetmelidir (HMK m. 115, II). Sonuç olarak dava şartı yokluğu halinde bu yolun izlenmesi gerekir. Aslî müdahale talebi için gerekli olan şartların eksikliği halinde ise kanaatimizce farklı sonuçlar ortaya çıkar.

Üçüncü kişi tarafından, aslî müdahale talebiyle açılmış bir davada, öncelikle dava şartlarının inclenmesi gerekir (HMK m. 114). Dava şartlarının tam olması halinde, mahkeme aslî müdahale talebi için gerekli olan nitelikleri incelemeye geçmelidir. Öncelikle, aslî müdahale davasının açıldığı zamanda görülmekte olan bir dava veya devam eden bir çekişmesiz yargı işinin olması gerekir. Zaten, üçüncü kişi, aslî müdahale davasını görülmekte olan davanın taraflarına veya çekişmesiz yargı

171 işinin ilgililerine karşı yöneltmek zorundadır. Bir başka ifadeyle, aslî müdahale davasının davalısı konumunda ilk yargılamanın taraflarının yer alması zorunludur. Şartların yerine getirilmesiyle açılan dava aslî müdahale davasıdır. Ancak, anılan şartların eksikliği halinde mahkemenin davayı görmekten kaçınmaması gerekir. Çünkü, aslî müdahale davası, görülmekte olan yargılamadan ayrı bir davadır. Aslî müdahale kurumu için gerekli olan şartlar, alelâde bir davanın açılması için gerekli olan şartlar olmayıp, sadece aslî müdahale kurumunun işlerlik kazanabilmesi için gerekli olan şartlardır. Kanaatimizce, aslî müdahale için gerekli olan şartların eksikliği nedeniyle dava reddedilmemeli, usûl ekonomisinin de bir gereği olarak bu dava, ayrı bir dava şeklinde görülüp karara bağlanmalıdır.

Aslî müdahale davasının esastan reddi, aslî müdahilin talep sonucunun mahkemece kabul edilmemesidir. Bu durumda, aslî müdahilin talep sonucunda ileri sürdüğü ilk yargılama konusuna ilişkin hakkın mevcut olmadığı sonucuna varılır.

Aslî müdahale davası için gerekli olan bir diğer şart, asli müdahale davasında, üçüncü kişinin, görülmekte olan yargılamanın konusu olan hak veya şeyin bir kısmı veya tamamı üzerinde hak iddiasına geçerlilik tanınıp tanınmayacağıdır. Üçüncü kişi, aslî müdahale davasında, görülmekte olan yargılamanın konusu olan hak veya şey üzerinde bir hak iddiasında bulunmak zorundadır. Anılan hak iddiası, davanın esasını oluşturan yargılama konusuna ilişkindir. Bu nedenle, üçüncü kişinin hakkının olup olmamasının tespiti yargılamanın esasına girilerek yapılır. Üçüncü kişinin, hak iddiasına ilişkin yapılan inceleme sonucunda bu hakkının yokluğu tespit edilirse, bu durum aynı zamanda aslî müdahale davasının da reddi anlamına gelir. Çünkü, bu hâlde, aslî müdahilin yargılama konusu olan hak veya şey üzerinde bir hakkının olmadığı ortaya çıkar ve aslî müdahale davasının esastan reddedilmesi gerekir. Bu durumda, aslî müdahalenin diğer şartlarının yokluğunda olduğu gibi davaya alelâde bir dava gibi devam edilmesi de mümkün değildir.

İlk yargılamanın bekletici sorun yapılması durumunda, aslî müdahale davasının reddi halinde, aslî müdahale davasında davalı taraf lehine bir hak tesis edilip edilmediğine bakılması gerekir. Eğer mahkeme, sadece aslî müdahil aleyhine bir hüküm tesis etmiş ve davalılar arasında bir hüküm kurmamışsa ilk yargılamaya ilişkin olarak ayrı bir karar verilmesi mümkündür. Eğer, aslî müdahle davasında davalılar lehine bir hüküm tesis ederse, bu durumda ilk yargılamanın konusuz kalması sonucu

172 ortaya çıkabilir. Örneğin, görülmekte olan davada A, B’ye karşı taşınmaz üzerinde mülkiyet hakkına dayanarak bir dava açmıştır. Üçüncü kişi de aynı taşınmaz üzerinde mülkiyet hakkının ne A’ya ne de B’ye ait olduğunu iddia ederek bir aslî müdahale davası açmıştır. Aslî müdahale davasının reddi durumunda mahkeme taşınmazın mülkiyetinin üçüncü kişiye ait olmadığını tespit etmekle birlikte; A veya B lehine hüküm de tesis edebilir. Mahkemenin A veya B için farklı karar verebilmesine bir engel yoktur. Çünkü, davalılar, aslî müdahale davasında şeklî mecburî dava arkadaşıdır. Bu nedenle aslî müdahale davasında taşınmazın mülkiyetine ilişkin olarak tesis edilen hüküm ile ilk yargılama konusuz kalır.

Bununla birlikte, üçüncü kişinin aslî müdahale davasında görülmekte olan yargılamanın taraflarına karşı hak iddiası birbirinden farklı da olabilir. Örneğin, görülmekte olan yargılamada A, mülkiyeti kendisine ait olmamasına rağmen, bir taşınmaza ilişkin kira bedelinin ödenmemesi nedeniyle B’ye karşı bir dava açabilir. Bu durumda, üçüncü kişi aslî müdahale davasında A’ya karşı mülkiyet hakkına ilişkin iddiada bulunurken, B’ye karşı da mülkiyetin kendisine ait olmasının tespiti halinde ödenmeyen kiraların ödenmesi şeklinde bir talepte bulunabilir. Bu durumda, aslî müdahale davasının reddi halinde, mülkiyete ilişkin talep reddedilmekte ve bu talebin reddi sonucunda bağlantılı olarak aslî müdahilin, kiranın ödenmesine ilişkin talebi de reddedilmektedir. Bu durumda görülmekte olan yargılama konusuz kalmamakta, ilk davada, kiranın ödenmesine ilişkin olan talep A ve B arasında hükme bağlanmalıdır.

B. ASLİ MÜDAHALE DAVASININ İNCELENMESİ SONUCUNDA VERİLEBİLECEK OLAN KARARLARA KARŞI GİDİLEBİLECEK KANUN YOLLARI

I. Genel Olarak

Aslî müdahale davası, ilk yargılamadan ayrı bir dava olması nedeniyle mahkemede yapılan inceleme sonucunda verilen hükmün, gerekli şartları sağlaması halinde kanun yoluna götürülebilmesi mümkündür. Kanun yolu incelemesi ile ilk derece mahkemesince verilen kararın hukuka uygunluk denetimi sağlanırken, diğer yandan doğru ve adîl bir karar verilmesi de amaçlanmaktadır. Bu nedenle, yanlış

173 olduğu iddia edilen kararların tekrar gözden geçirilerek gerektiğinde bozularak ya da değiştirilerek düzeltilmesi amaçlanmaktadır. Bununla birlikte kanun yolunun bir diğer amacı da hukuk kurallarının uygulanmasında kararlar arasındaki çelişkilerin ve aykırılıkların kaldırılarak hukukun uygulanmasında birliğin sağlanmasıdır505.

Aslî müdahale açısından mahkemenin vermiş olduğu hükme karşı gidilebilecek kanun yollarının ve bu kanun yollarına başvuru için gerekli olan şartların alelâde bir yargılama sonucunda verilen hükme karşı kanun yoluna gidilebilmesi bakımından gerekli olan şartlardan bir farkı yoktur. Çünkü, aslî müdahale davası ilk yargılamadan ayrı bir dava olarak açılmakta ve ilk yargılama ile aslî müdahale davalarında ayrı ayrı karar verilmektedir. Bununla birlikte, ilk yargılama ile aslî müdahale davalarında yargılama konusunun temelinde bulunan hak veya şey aynı olduğu için her iki yargılamaya ilişkin olarak verilen hükümlerin birbiriyle çelişmemesi gerekir. Keza, çelişkili bir hüküm verlmesinin engellenmesine ilişkin olarak Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 65’inci maddesinin ikinci fıkrasında aslî müdahale davası ile asıl yargılamanın birlikte yürütülüp karara bağlanacağı düzenlenmiştir. Bu bağlamda tahkikat birlikte yürütülecek ve karar da aynı anda verilecektir. Ancak, bu düzenlemenin varlığına rağmen çelişkili bir karar verilmesi durumunda bu kararın kanun yolu denetiminde dikkate alınması gerekir. Çünkü, çelişkili karar verilmesi halinde hukukî güvenlik ilkesinin ihlali ortaya çıkar506.

505 ROSENBERG/SCHWAB/GOTTWALD, s. 866; ZEİSS/SCHREİBER, s. 254; LÜKE, s. 324; WEBER/FÖRSCHER, s. 187; SCHWAB, s. 175; BERKİN , s. 875-879; POSTACIOĞLU, s. 719-720; KURU, s. 661; PEKCANITEZ/ATALAY/ÖZEKES, s. 511; ARSLAN/YILMAZ/TAŞPINAR AYVAZ, s. 576-578; ÖZKAYA FERENDECİ, s. 43; ALANGOYA, Yavuz: Kanun Yolunun Anayasal Temeli ve HUMK m.427 Hükmü ile Kanun Yolu Kapatılmış Olan Kararlara Karşı Kanun Yoluna Müracaat İmkanı, (75. Yaş Günü İçin Prof. Dr. Baki Kuru Armağanı, 2004, s. 17-49), s. 21.

506Hukukî güvenlik ilkesi, temel haklarda korunan ortak bir değerdir. Bu ilke, hukuk devleti

ilkesinin olmazsa olmaz koşuludur ve Anayasa’nın bütününe egemen olan temel bir ilke görünümündedir. Anayasa Mahkemesi birçok kararında “hukukî güvenlik ilkesi”nin hukuk devletinin unsurlarından biri olduğunu kabul etmiştir. Hukukî güvenlik ilkesi gereğince devletin, vatandaşların mevcut kanunlara olan güvenine saygılı davranması, bu güvenlerini boşa çıkaracak uygulamalardan kaçınması gerekir. Bu durum hukuk devleti ilkesinin bir gereği olduğu kadar Anayasa’nın 5. maddesiyle devlete yüklenen, vatandaşların refah, huzur ve mutluluk içinde yaşamalarını sağlama, maddi ve manevi varlıklarını geliştirmek için gerekli ortamı hazırlama ödevinin bir sonucudur. Bu yönüyle, hukuk devletinin önemli bir unsuru olarak hukukî güvenlik ilkesi, yalnızca hukuk düzeninin değil, aynı zamanda belirli sınırlar içinde, bütün devlet faaliyetlerinin, belirli oranda önceden öngörülebilir olması anlamını taşır. Hukukî güvenlik sadece bireylerin devlet faaliyetlerine duyduğu güveni değil, aynı zamanda yürürlükteki mevzuatın süreceğine duyulan güveni de içerir. Bu nedenle hukuk devletinde idareden beklenen,

174 Hukukî güvenlik ilkesi ile, hukukî durumlar açısından istikrar sağlanmakta ve kamuoyunun mahkemelere yöenlik güvenine katkıda bulunulmaktadır. Zira, aksi durumda, çelişkili mahkeme kararları nedeniyle yargı sistemine olan güven azalır ve hukukî belirsizlik hali ortaya çıkar507. Bu nedenle, çelişkili karar verilmesinin hukukî

güvenlik ilkesi ile olan ilişkisi sonucu bu şekilde verilen bir karar kamu düzenine aykırılık oluşturur. Kamu düzenine aykırılık, istinaf aşamasında bölge adliye mahkemesi tarafından (HMK m. 355), temyiz aşamasında ise Yargıtay tarafından kendiliğinden dikkate alınır.

Bu gerekçelerle aslî müdahale davasının incelenmesi sonucunda verilen hükme karşı kanunda öngörülen gerekli şartların sağlanması halinde kanun yoluna gidilebilmesi açısından herhangi bir engel bulunmamaktadır. Söz konusu durum Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun istinafa başvurulabilen kararları düzenleyen 341’inci maddesi ile temyize başvurulabilen kararları düzenleyen 361’inci maddesi dikkate alındığında ortaya çıkmaktadır. Bir başka ifadeyle, anılan düzenlemelerde aslî müdahale davası sonucu verilen hükme karşı, kanun yoluna gidebilmeyi engelleyen bir ifade yer almamaktadır.