• Sonuç bulunamadı

Aslî Müdahale Davasının Açılabileceği Zaman Kesiti

Aslî müdahale kurumunun işlerlik kazanabilmesi için, görülmekte olan bir yargılamanın varlığı şarttır. Görülmekte olan yargılamanın varlığı bir bakıma aslî müdahale davasının açılabileceği zaman kesitinin tespiti açısından da büyük önem taşır. Bu bağlamda, aslî nüdahalenin talep edilebileceği zaman kesiti çeşitli hukuk düzenlerinde açık bir şekilde ifade edilmiştir. Alman (§ 64 dZPO) ve Avusturya (§ 16 öZPO) Medenî Usûl Kanunlarına göre, aslî müdahale, iki taraf arasındaki bir hak veya şeye ilişkin yargılamada, kesin hüküm verilinceye kadar, o davanın görüldüğü ilk derece mahkemesinde talep edilebilmektedir. İsviçre Usul Kanunu’nda da, aslî müdahale davasının ilk derece mahkemesi önünde devam etmekte olan bir yargılamanın varlığı halinde mümkün olacağı hükme bağlanmıştır (Art. 73 sZPO).

Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 65’inci maddesinde düzenlenmiş olan aslî müdahale için görülmekte olan bir yargılamanın varlığı ve bu yargılamada hüküm verilinceye kadar, bir başka ifadeyle esasa ilişkin bir nihai karar verilinceye kadar, üçüncü kişinin, aslî müdahale talebinde bulunabileceği düzenlenmiştir. Bu nedenle, aslî müdahaleye başvuru süresinin tespiti açısından, söz konusu ilk yargılama sürecinin içinde bulunduğu zaman kesiti önem taşır. Bu zaman kesiti ise, mahkemenin verdiği en son tarihli kararın niteliğine göre belirlenir.

Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 361’inci maddesinin ilk fıkrası gereğince kanun yolu imkânı, kural olarak, sadece, nihai kararlara karşı tanınmıştır399. Mahkeme, usûle veya esasa ilişkin bir nihai kararla davayı sona erdirebilir. Mahkemenin, somut

132 uyuşmazlıkta maddî hukuk bakımından değil, usûl hukukuna dayanarak bir karar vermesi halinde, usûle ilişkin nihai kararlardan bahsedilir400. Yargılama, mutlaka esasa dayalı bir nedenle sona ermek zorunda değildir; şeklî ve usûlî sebeplerle de uyuşmazlık sona erebilir. Esasa ilişkin nihai kararların karşılığı olarak ‘hüküm’ kavramı da kullanılmaktadır. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 294’üncü maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde ‘yargılama sonunda uyuşmazlığın esası hakkında verilen nihai karar hükümdür’ denilerek hükmün sadece esasa ilişkin nihai kararların karşılığı olarak kullanılabileceği vurgulanmıştır401. Hüküm kavramı, sadece ilk derece

mahkemelerinin esasa ilişkin nihai kararlarını değil, bunun yanı sıra bir üst derece yargı yerinin bu bağlamda bölge adliye mahkemesinin veya Yargıtay’ın ilk derece mahkemesi sıfatıyla baktığı davalarda vermiş olduğu nihai kararları da kapsamaktadır402. Bu bağlamda, aslî müdahale kurumu için bir değerlendirme

yapıldığında, bölge adliye mahkemeleri ile Yargıtay’ın ilk derece mahkemesi sıfatıyla bakmış olduğu dava ve işlerde, aslî müdahale kurumuna başvuru mümkündür. Çünkü henüz bir hüküm kurulmamıştır. Buna karşın, sözü edilen mahkemelerin, özellikle Yargıtay’ın, denetim mahkemesi sıfatıyla vermiş olduğu kararlar hüküm kavramının kapsamı dışında kalır403. Kanun yolları aşamasında, ilk derece mahkemesi hükmünü

verdiği için aslî müdahale davası açılabilmesi mümkün değildir. Bir üst derece yargı yeri olan istinaf yargılamasında, aslî müdahalenin yapılamayacağı açıkça kanunî düzenleme ile ifade edilmiştir404 (HMK m. 357).

Çiftçi, her ne kadar aslî müdahil, ilk derecedeki davada aslî müdahale davasının ikame edebilip verilen hükmü istinaf edebilse de, aslî müdahalenin istinaf aşamasında gerçekleşebilmesinin mümkün olmadığını savunmuştur405. Zira, aslî müdahale davası

da, bir dava olduğuna ve istinaf mahkemesinde ilk derece mahkemesi sıfatıyla bakabileceği davalar ayrık olmak üzere doğrudan doğruya dava açılamayacağına göre, aslî müdahalede dava açma süresi ilk derece mahkemesinde görülen asıl yargılamadaki hükmün verilmesi anına kadardır. Nitekim, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 65’inci

400

KURU, s. 455; TANRIVER-Usûl, s.1031; ARSLAN /YILMAZ/TAŞPINAR AYVAZ, s. 466; BURAN, s. 34-35; BORAN GÜNEYSU, s. 106-107.

401 UMAR, s. 842 ; YILMAZ-Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi, s. 1315. 402 TANRIVER-Usûl, s. 1031.

403 TANRIVER-Usûl, s. 1032.

404 KURU, s. 515; TANRIVER-Usûl, s.563; PEKCANITEZ/ATALAY/ÖZEKES, s. 215; UMAR, s. 1035; YILMAZ-Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi, s. 1503.

133 maddesinde aslî müdahale davasının hüküm verilinceye kadar açabileceği belirtilmiştir. Bu durumda ilk derece mahkemesinde, asıl dava hakkında bir karar verildikten sonra aslî müdahale davası açabilmek mümkün olmayacaktır406.

Akkaya ise, aslî müdahalenin, ilk davanın taraflarına karşı açılmış bağımsız bir dava olması nedeniyle, ancak, ilk derece mahkemesinde mümkün olabileceğini ifade etmiştir407. Akkaya’ya göre, istinaf yürürlüğe girmeden önce dahi temyiz ve karar

düzeltme aşamasında aslî müdahaleye izin verilmemekteydi408. Bu bağlamda,

Yargıtay, ilk derece mahkemesi gibi inceleme yapma ve karar verme yetkisine sahip değildir. Aynı gerekçe, istinafta doğrudan etkili olmamakla birlikte istinafta aslî müdahaleye izin verilmiş olsaydı bir dava hiç ilk derece mahkemesinde incelenmeden doğrudan kanun yolu mahkemesinin önüne gelmiş olurdu ki bu durumda istinafın kanun yolu olma niteliği ile bağdaşmayan bir sonuç ortaya çıkardı409.

Tanrıver’e göre, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun, istinaf ile ilgili hükümleri incelendiğinde, bölge adliye mahkemelerinin esas olarak hukuka uygunluk denetimi; çok sınırlı olarak da vakıalara uygunluk denetimi yapan mahkemeler şeklinde işlev üstlendiği söylenebilir (HMK m. 353 ve 356). Bununla birlikte, istinaf kanun yolunda, ilk derece mahkemesinde ileri sürülen iddia ve savunmalarla bağlı kalınması esası benimsenmiş; yani, yeni vakıa getirilmesi ve ıslaha başvuru tümüyle yasaklanmış, yeni delil getirilmesine ise, çok sınırlı olarak izin verilmiştir (HMK m. 357). Bu sayılan nedenlerle, istinaf kanun yolunda, vakıalara uygunluk denetiminin yapıldığı söylenemez410. Eğer, buna izin verilseydi, istinaf sebebine hasren yeniden yargılama yapılması olasılığının ortaya çıktığı hallerde, belirli ölçüde yeni vakıalar getirilmesine ve bu bağlamda da, ıslah başvurusuna olanak tanınması gerekirdi. Bu nedenle, burada benimsenmiş olan modelin esas itibariyle Yargıtay’ın genişletilmiş temyiz incelemesinin sınırlı olarak da gerçek anlamda istinaf incelemesinin söz konusu olduğu söylenebilir411. Bu nedenle, sadece, bu şekilde sınırlı

406

ÇİFTÇİ, s. 258.

407 AKKAYA, Tolga: Medenî Usûl Hukukunda İstinaf, Ankara 2009, s. 296. 408 AKKAYA, s. 296.

409 AKKAYA, s. 296.

410 TANRIVER-Usûl, s. 221-223. 411 TANRIVER-Usûl, s. 221-223.

134 bir incelemenin yapıldığı istinaf kanun yolunda, aslî müdahale talebinde bulunulamaması, istinafın düzenleniş biçimiyle alakalı ve doğal bir sonuçtur412.

Asıl yargılamanın temyiz incelemesi sırasında da aslî müdahale talebinde bulunulamaz. Ancak, temyiz incelemesi sonucunda verilen karara ilişkin ilk derece mahkemesinde bir incelemenin yapıldığı sırada aslî müdahale talebinin mümkün olup olmayacağının ele alınmasında yarar vardır. Yargıtay’ın, temyiz sebebini yerinde görmesi durumunda istinaf mahkemesinin kararı tamamen veya kısmen bozulur (HMK m 371, I). Yargıtay’ın istinaf mahkemesi kararını bozması, ya istinaf başvurusunun esastan reddi kararına ilişkin olabilir veya istinaf mahkemesinin ilk derece mahkemesi kararını düzelterek veya yeniden esas hakkında verdiği kararıyla ilgilidir. Yargıtay’ın, istinaf mahkemesi kararını bozma kararı, istinaf mahkemesinin düzelterek veya yeniden esas hakkında verdiği kararına ilişkin ise, Yargıtay, dava dosyasını istinaf mahkemesine gönderir (HMK m. 373,II). Buna karşılık, Yargıtay’ın istinaf mahkemesi kararını bozma kararı, istinaf başvurusunun esastan reddi kararına ilişkin ise, Yargıtay dava dosyasını ilk derece mahkemesine gönderir. İlk derece mahkemesi, Yargıtay’ın bozma kararını yerinde bulursa, bozmaya uyulmasına karar verir (HMK m. 373, IV). Bozma kararına uyulmasına karar veren ilk derece mahkemesi, bozma kararı gereğince tahkikata devam eder. Bu nedenle, ilk derece mahkemesinde henüz yeni bir hüküm tesis edilmemiştir. Aslî müdahale davası ilk derece mahkemesinde, görülmekte olan yargılamada hüküm verilinceye kadar açılabilir. Kanaatimizce, bozma kararına uyan ilk derece mahkemesinde, tahkikatın yeniden yapılacağı ve bu nedenle de henüz bir hükmün tesis edilmemesinden dolayı, bu yargılamanın görüldüğü sırada, aslî müdahale davasının açılmasında herhangi bir engel bulunmamaktadır.

Olağan kanun yollarından istinaf ve temyiz aşamasında aslî müdahale davasına ilişkin olarak yapılan tespitten sonra, olağanüstü kanun yolu olan yargılamanın iadesi aşamasında aslî müdahalenin mümkün olup olmayacağının belirlenmesi gerekir. Yargılamanın iadesi yolu, olağanüstü, yani kesinleşmiş hükümlere karşı başvurulan istisnaî bir yoldur413. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 375’inci maddesinde

412 KURU, s. 515; ATALI-Pekcanıtez Usûl, s. 768; AKKAYA, S. 296. ÇİFTÇİ, s. 258. 413 YILMAZ, Zekeriya: Medeni Usul Hukukunda Yargılamanın Yenilenmesi, Ankara 2013,

135 sayılmış olan sebeplere dayanarak bu yola gidilmesi mümkündür. Yargılamanın iadesi talebi kararı vermiş olan mahkemeye yapılır. (HMK m. 378, I). Yargılamanın iadesi talebi üzerine mahkeme, tarafları davet edip dinledikten sonra; talebin kanuni süresi içerisinde yapılmış olup olmadığını, yargılamanın iadesi yoluyla kaldırılması istenen hükmün kesin olarak verilmiş veya kesinleşmiş olup olmadığını, ileri sürülen yargılamanın iadesi sebebinin kanunda yazılı sebeplerden olup olmadığını, kendiliğinden inceler (HMK m. 379, I). Yargılamanın yenilenmesi talebinin kabulü halinde yenileme sebebine göre farklı kararlar verilebilir. Bu bağlamda, talep kabul edilirse, dava yeniden görülecek ve yeni bir karar verilecektir. Bir başka ifadeyle önceki hüküm ortadan kaldırılarak yeni bir hüküm tesis edilecektir. Bu yeni hüküm verilinceye kadar aslî müdahale davasının açılması mümkündür (HMK m. 65). Bu nedenle aslî müdahale davasının asıl davada, yargılamanın iadesine başvuru halinde de açılmasını engelleyen bir durum söz konusu değildir.