• Sonuç bulunamadı

VALİLERİN SEÇİLME KRİTERLERİ, TAYİN MAKAMLARI VE SEÇİLMELERİNDE ETKİLİ OLAN UNSURLAR

A. VALİ OLACAK KİŞİLERDE BULUNMASI GEREKEN VA- VA-SIFLAR

1. Arap Olmak

Muâviye’nin Ümeyyeoğullarına mensup olması, Ümeyyeoğullarının ise İslâm saflarına sonradan dahil olan kabîlelerden biri olması, onun insanları etrafına toplamada en etkili argüman olan dinî argümanları kullanmasını zorlaştırmaktaydı. Ayrıca onun yönetimi ele geçirirken müslümanları karşı karşıya getirmesi ve yönetimi ele geçiriş tarzının seleflerinden farklı olması dinî söylemleri kullanmasını imkânsızlaştırmaktaydı. O çok iyi biliyordu ki, bu olaylardan sonra müslümanlar onun dinî çağrılarına kulak asmayacak-lardı. Dini söylemler insanları bir araya getirmeye yardımcı olmuyorsa, baş-ka bir yol bulunmalıydı. Aranılan yolu bulmak için toplumun yapısını analiz etmek yeterliydi. Çoğunluğu Arap olan ve geçmişte Arap oldukları için öğünen bir milletin çocuklarını tekrar Arap asabiyeti etrafında toplamak zor değildi.229 O halde Muâviye’nin yapması gereken halka Arap olduklarını hatırlatmak ve devlet kadrolarını Araplara tahsis ederek onların taraftarlık-larını kazanmak olmalıydı. Böylece onları bir bayrak altında toplayabilirdi.

Devletin kurucusu tarafından halkı bir araya getirecek ve devleti ayakta

229 H.İbrahim, İslâm Târihi, II, 132-133; Süleyman Uludağ, İslâm-Siyaset İlişkileri, Dergâh Yayınarı, Bursa 1998, 104; Nagihan Doğan, İslâm’ın Doğuşundan Emevîlerin Sonuna Kadar Din-İktidar İlişkisi, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara 2005, s. 48-64. Bu konuda detaylı bilgi için bkz. Cevad Ali, el-Mufassal fî Tarihi’l-Arab Kable’l-İslâm, Camiatü Bağdat, Bağdat 1423/1993. Cilt: I- X.

— Emevîlerde Valilik —

~ 58 ~

tacak bu siyaset, diğer devlet başkanlarınca da takip edilmeliydi. Aksi halde bir devlet başkanı tarafından verilen ancak sonradan gelenler tarafından verilmeyen paye halk arasında hoşnutsuzluk, güvensizlik ve sonu isyan olacak eylemlere sebebiyet verebilirdi. Dolayısıyla Muâviye tarafından baş-latılan Arap asabiyeti söylemi diğer halifelerce devam ettirilmeliydi. Netice-de durum böyle oldu. Yani Emevîlerin kuruluşundan yıkılışına kadar Arap asabiyeti devletin kadrolarının şekillenmesinde etkili oldu. Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için Arap Asabiyeti ve Emevîlerin devlet kadrolarında Araplara verdikleri yerlere bakmak faydalı olacaktır.

Câhiliye döneminde, aralarında baba tarafından kan bağı bulunan akra-banın oluşturduğu topluluğa “asabe”, bu topluluğun bütün fertlerini birbiri-ne bağlayan ve herhangi bir dış tehlikeye karşı koymak veya saldırıda bu-lunmak söz konusu olduğunda bütün topluluk üyelerinin harekete geçme-sini sağlayan birlik ve dayanışma ruhuna da “asabiyet” denilmekteydi.230 Asabiyet bağı ile kabîle veya kabîleden herhangi bir ferdin uğradığı haksız-lık, yanlışlık ve tecavüz karşısında maddi manevi hakların telafisi sağlan-mıştır. Ancak kabîle üyesinin her zaman haklı olması veya mazlum olması şartı aranmamış, kabîlenin ferdi olması haklı haksız her konuda yardım al-masını sağlamıştır. Bu anlayış bir Arap şiirinde şöyle anlatılmıştır: “Senin gerçek kardeşin seninle birlikte hareket eder; sen zalim olursan o da seninle birlikte zalim olur.”231 Hiç şüphesiz Arap yarımadasında düzenli bir siyasî birlik, insan haklarını koruyacak anayasal düzenin olmayışı ve coğrafi şartların elverişsiz olması asabiyet hissiyatını zaruri kılmıştı.

Asabiyet bağının kuvveti, akrabalık bağının kuvvetiyle aynı istikamette artmakta veya azalmaktaydı. Aileden aşirete doğru gidildikçe asabiyet bağ-ları da kan bağbağ-ları gibi zayıflamaktaydı. Kabîle içerisinde meydana gelen

230 Hamdi Döndüren, “Asabe”, ŞİA, Şamil Yayınevi, İstanbul 1990, I, 157; Abdurrahman Kurt,

“Asabiyet”, ŞİA, Şamil Yayınevi, İstanbul 1990, I, 156-157; Mustafa Çağrıcı, “Asabiyet”, DİA, TDV Yayınları, İstanbul 1991, III, 453; Apak, Asabiyet, s.17.

231 Ali Delice, “Ubeydullah b. Ziyâd’ın Siyâsî Faaliyetleri”, CÜİFD, Sivas 1999, Sayı: 3, s. 304;

Kurt, “Asabiyet”, ŞİA, I, 157; Çağrıcı, “Asabiyet”, DİA, III, 453.

— Hakan Temir —

gelişmeler, bölünmeye ve bir zamanlar kardeş kabul edilen ailenin öteki kabîle olarak görülmesine neden olmaktaydı. Bu durum Arap’ın kendisini asil kabul etmesiyle izah olunabilir. Dünyanın eksenine kendisini koyan Arap, kendisinden başkasını öteki kabul etmekteydi. Dolayısıyla kendi ayakları üzerinde durabilecek aileler kendi kabîlelerini meydana getirerek akrabalarından ayrılmaktaydılar. Fakat başları sıkıştıklarında öteki kabul edilen ancak geçmişte aralarında kan bağı bulunan kabîlelerle bir araya gel-mekten de çekinmemekteydiler. Yani geçmişleri aynı olan ancak zamanla birbirini öteki sayan Araplar, ortak düşman veya tehlike karşısında asabiye-tin yaratmış olduğu güçle tekrar bir araya gelebilmekteydiler.232

Merkezden çevreye doğru zayıflayan ancak ortak bir amaç için bir araya gelmeyi sağlayan asabiyet anlayışı Muâviye’nin kurduğu devletin inkar edi-lemez dinamiklerindendi. Yani Muâviye kurduğu devletin teşkilâtlanma-sında ve işleyişinde Arap unsuru ön plandaydı. Hayatın her alanında aslan payının kendilerine verildiğini idrak eden Arapların böyle bir oluşuma des-tek vermemesi mümkün değildi. Fakat her ne kadar ortak bir paydada bu-luşmuş olsalar da eskiye dayanan mücadele ruhunu ve diğerinin önüne geçme anlayışını tamamen bırakmadılar. Gizliden de olsa bir iktidar müca-delesi yürüttüler. Bu mücadele merkezden çevreye doğru sıralandığında öncelikle Emevî hanedanlığının kendi içerisinde Süfyânî-Mervânî mücadele-si şeklinde233, daha sonra Emevî-Hâşimî kabîleleri arasında,234 sonra Ensâr ve Muhacir235 arasında, daha sonra Kuzey-Güney Arapları arasında ve so-nunda Arap-Mevâlî arasında cereyan etti.

232 İbn Sa’d, I, 77; Apak, Asabiyet, s.29.

233 İbn Miskeveyh, II, 58; İbnü’l-Adîm, s.24-25; M. Kürd Ali, s.113; Saim Yılmaz, “Muâviye b.

Yezîd’in Halifelikten Ayrılması ve Halifeliğin Mervânîlere İntikâli”, İSTEM, Konya 2006, Cilt:

IV, Sayı: 8, s. 187-208.

234 Şahin, s.10. Detaylı bilgi için bkz. İbrahim Sarıçam, İslâm Öncesinden Abbâsîler Kadar Emevî-Hâşimî İlişkileri, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 2008, s. 253-397.

235 Hüseyin Algül, “Muhâcirûn-Ensar Üzerine Bir Araştırma”, UÜİFD, Bursa 1993, Cilt: V, Sayı:

5, s. 25-52.

— Emevîlerde Valilik —

~ 60 ~

Emevî Devleti kurulmadan önce halkın çoğunluğunun Arap olmasından dolayı başlatılan Arap vali uygulaması, Arapları baş tacı yapan halifelerle birlikte gelenek haline geldi.236 Hilafetten sonra en büyük makam olan vali-lik makamını elde etmek için Arap olmak elzemdi. Bu da bir nevi asabiyetti.

Ancak bu asabiyet, asabiyet hiyerarşisinin tersi yönünde olmuştur. Yani seçimler çevreden merkeze doğru olmuştur. Şöyle ki vali olacak kişide ara-nan temel şart Arap olmaktı. Bu ana kriter sağlandıktan sonra durumlar uygunsa Kuzey veya Güney Araplarından olmasına sonra Ensâr veya Mu-hacir olmasına bakılırdı. Daha sonra şayet mümkünse vali adayının Üm-meyyeli olması için gayret sarf edilirdi. ÜÜm-meyyeliler arasında ise hangi grup iktidarda ise o grubun mensuplarının seçilmesine ağırlık verilirdi.

Yönetimini güçlü kılmak için Arap asabiyetine sarılan Muâviye, Arapla-ra önem ve öncelik verdi, ama bunların kendi aArapla-ralarında önemli ve öncelikli olmalarını hiç istemedi. Yani devleti yıkabilecek olan Kuzey-Güney Arap çekişmesini istemedi. Daha valiliği döneminde Bizans’a tabi olan Güney Araplarıyla akrabalık bağları tesis ederek onların desteklerini aldı.237 Kuzey Arapları ise zaten kendi akraba ve yakınlarıydı. Böylelikle Kuzey-Güney Arap dengesini elinde tuttu.238 Halifeliği döneminde ise bu iki grubu denge-de tutabilmek için iki grubun mensuplarına yönetimdenge-de önemli ölçüdenge-de yer

236 Hakkı Dursun Yıldız, “Abbâsîler”, DİA, TDV Yayınları, İstanbul 1988, I, 31.

237 Cahid Kara, İslam Öncesinden Emevîlerin Sonuna Kadar Kelb Kabîlesi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi) Ankara 2001; Mantran, s. 103;

Apak, İslam Tarihi, III, 42-43. Muâviye Yemen’in en güçlü kabîlesi olan Kelb kabîlesinden Meysûn bint. el-Bahdâl isimli kadınla evlenerek Güney Araplarının desteğini aldı. Ayrıca Hz.

Osman’ı aynı kabîleden Nâile isimli bir kadınla evlendirerek bu akrabalığı güçlendirdi. Bu hususta bkz. Ali Delice, “Emevî Devletinin Yıkılış Nedenleri Üzerine Bazı Mülahazalar”, CÜİFD, 1999, sayı: 3,s. 305.

238 Belli bir dönem kuzeylîlerden fazla maaş alan güneylîlerin üstünlük sağlamak için sağda solda konuşmalarını duyan Muâviye, kuzeylilerden 4 bin kişiyi de maaşla ödüllendirerek aradaki dengeyi sağlamıştır. Böylece kendisinin hakim güç olduğunu ve diğer güçlerin eşit olması gerektiğinin altını çizmiştir. Bu hususta ayrıntılı bilgi için bkz. Apak, İslâm Tarihi, III, 47-48.

— Hakan Temir —

verdi.239 O, bu sayede iki grubun da sevgi ve desteğini alma düşüncesindey-di, ancak onun tayinlerine bakıldığında düşüncesinin tam hayat bulmadığını söyleyebiliriz. Çünkü onun Kuzey Araplarına meyli fazlaydı. Nitekim ken-disi kuzeyliydi ve yönetim işinde güvendiği akrabaları kuzeylilerdi. Bu se-bepledir ki onun yönetiminde Kuzey Araplarından Sakîf kabîlesine mensup kişiler ön plana çıktılar.240 Sakîfli Mugîre b. Şu’be, Ziyâd b. Ebîhi ve Ziyâd’ın becerikli oğulları Ubeydullah, Abdurrahman, Osman, Selm, Abbâd ve Yezîd, Muâviye’nin destekçileri ve güvendiği valileriydi.241 Fakat o bunu kimseye sezdirmedi ve iki grubun yönetim için rekabet etmesine izin verdi.

Yani kendisinden sonra gelenler gibi körü körüne bir tarafın savunuculuğu-nu yapmadı. Ondan sonra gelen halifeler özellikle Mervânîler, kabîle asabi-yetine ve kuzey-güney taraftarlığa müsaade ettiler.

İslam’ın ilk zamanlarında Arap asabiyeti içerisinde Kureyş (Kuzeyli ve Muhacirin yer aldığı grup) kabîlesinin önceliği vardı. Hz. Peygamber’in ve-fatı ile Benî Saîde Sâkife’sinde242 yeni halifeyi seçmek için bir araya gelenler arasında “İmamlar Kureyş’tendir.”243 hadisinin gündeme getirilmesi Kureyşli-lere yöneticilik havası katmıştı. Sonraki nesil arasında ise yöneticilerin

239 H. İbrahim, İslâm Tarihi, I, 433; Hüseyin G. Yurdaydın, İslâm Tarihi Dersleri, Ankara Üniversi-tesi Basımevi, Ankara 1971, s. 19; Aycan, Muâviye b. Ebî Süfyân, s. 143.

240 Süleyman, Ricâlü’l-İdâre, s. 121.

241 Dineverî, s. 325; Mantran, s. 103; Süleyman, Ricâlü’l-İdâre, s. 150; İrfan Aycan, “Emevî iktida-rının Devamında Sâkif Kabîlesinin Rolü”, AÜİFD, Cilt: XXXVI, Ankara 1997, s. 119-17; Delice, Ubeydullah b. Ziyâd, s. 321; K.V. Zettersten, “Abbâd b. Ziyâd”, İA, MEB Yayınları, Eskişehir 2001, I, 8; a.mlf., “Abbâd b. Ziyâd b. Ebî Süfyân”, El2, Leiden 2009, I, 5.

242İbn Kuteybe, İmâme, I, 7-13; Sabri Hizmetli, “İtikadi İslam Mezheplerinin Doğuşuna İctimai Hadiselerin Tesirleri Üzerine Bir Deneme”, AÜİFD, Ankara 1983; Cilt: XXVI, Sayı: 1, s. 655;

Mehmed Sâid Hatiboğlu, “İslamda İlk Siyasi Kavmiyetçilik Hilafetin Kureyşliliği”, AÜİFD, Cilt: XXIII, Sayı: 1, s. 156- 165.

243 İbn Hişâm, II, 659; İbn Hanbel, Müsned, I, 56; Belâzurî, Ensâbu’l-Eşrâf, II, 262; Ahmet Akbu-lut, “Hariciliğin Siyasi Görüşlerinin İtikadileşmesi”, AÜİFD, Cilt: XXXI, Sayı: 1, s. 440-441;

Ethem Ruhi Fığlalı, “Sakîfe Olayı veya Hz. Ebu Bekir’in Halife Seçimi”, İslâm Medeniyeti Dergisi, 1982, Cilt: V, Sayı: 3, s. 7-27; M. Akif Aydın, “İslam Hukukunda Devlet Başkanının Tayin Usulü”, Osmanlı Araştırmaları Dergisi, İstanbul 1990, Sayı: 10, s. 185-186; Cem Zorlu, İslâm’da İlk İktidar Mücadelesi, Yediveren Yayınları, İstanbul 2002, s. 115; Ali Bakkal, “Ebû Bekir’in Halîfe Seçilmesinde ‘imamlar Kureyş’tendir’ Hadîsinin Rolü Üzerine”, İSTEM, Kon-ya 2005, Cilt: III, Sayı: 6, s. 87.

— Emevîlerde Valilik —

~ 62 ~

reyş’ten olacağı siyasî düstur olarak kabul edildiği gibi bunun açıktan açığa savunulduğu zamanlar da oldu.

Kureyş’e verilen önem ve öncelik Emevîler döneminde de yer yer ken-dini göstermekteydi. Vali tayinlerinde Kureyş kabîlesine ayrı bir önem atfe-den Yezîd b. Abdülmelik’in Kuzey Afrika’ya atamak istediği vali adayında aradığı şartların başında Kureyşli olunması gerekliliği dikkat çekicidir.

Yezîd b. Ebî Müslim, Berberîlerce tasvip edilmeyen uygulamaları nedeniyle öldürülünce yerine eski vali getirildi. Yezîd b. Abdülmelik, Berberîlerce öl-dürülen valinin yerine geçirilen, Muhammed b. Evs el-Ensârî’nin nasıl birisi olduğunu sordu. Onun dindar, âlim birisi olduğu söylenmesine rağmen Yezîd onun hakkında: “Kureyşli midir?” diye sordu: “Hayır” cevabını aldık-tan sonra: “Hiç Kureyşli yok muydu?” dedi. “Var ama görevi kabul etmedi” ce-vabından sonra Yezîd, Muhammed’in valiliğini çok da istemediği için kısa bir süre sonra yerine Kelb kabîlesinden olan Bişr b. Safvan el-Kelbî’yi ata-dı.244

Ümeyye asabiyetine gelince bunun örnekleri Muâviye dönemde yaygın olmamakla birlikte görülmektedir. Muâviye, kendi kabîlesinden Hz. Osman döneminde valilik yapan, Mervân b. el-Hakem, Sa’îd b. el-Âs ve Abdullah b.

Âmir gibi az sayıda kişileri tekrar valilik makamına getirerek onların gönül-lerini aldı.245 Kanaatimizce bu kişilerin vali seçilmesi zaruretten başka bir şey

244 M. Akif Fidan, “Yezîd b. Abdülmelik ve Dönemi Üzerine”, AÜİFD, Ankara, Yıl: 2008, Sayı:

2, s. 346. Kaynakların birçoğunda halkın seçtiği valinin Muhammed b. Evs olduğu belirtilir.

İbnü’l-Esîr ise bu kimsenin Muhammed b. Yezîd el-Kureşî olduğunu belirtir. Fakat bu doğru olmasa gerek. Çünkü eski vali Muhammed b. Yezîd tam bir Kureyş sempatizanı ve tarafta-rıydı. Şayet o atanmış olsaydı halife Yezîd onun valiliğine itiraz etmezdi. Bu hususta bkz.

İbnü’l-Esîr, Kâmil, IV, 338.

245 Halife b. Hayyât, s. 157; İbn Kuteybe, İmâme, I, 142; İbn Sa’d, V, 35; İbn Kesîr, VIII, 153-154;

İbn Haldun, Tarih, III, 22; Mantran, s. 103. Medine valiliği Mervân b. Hakem ile Sa’îd b. el-Âs arasında değişikli devam ettirildi. H. 41 ve 47 yılları arası Mervân, h. 47 ve 54 arası Sa’îd b. el-Âs sonra da h. 54 ile 58 arası Mervân valilik makamında bulunmuşlardır. İbn Kuteybe, İmâme, I, 142; İbn Sa’d, V, 37. Detaylı bilgi için bkz. Ünal Kılıç, Mervân b. el-Hakem, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi) İstanbul 1995.

— Hakan Temir —

değildi. Ancak ileride değinileceği üzere belli bir dönemden sonra Ümeyye-oğullarının valiliği arzulanır ve istenilir olacaktır.

Kısacası Emevîler döneminde vali olmanın şartlarından birisi Arap ol-maktı.246 Dolayısıyla Emevîlerin sonuna kadar siyasî, askerî ve idarî işleri ellerinde tutanlar hep Araplar olmuşlardır. Ancak bu dönemde bütün Arap-ların aynı imkânlardan eşit bir şekilde istifade ettiklerini söyleyemeyiz.

Çünkü iktidarın yanında yer alan Arap kabîleleri bu tür nimetlerden istifade ederlerken, muhalif gruplar Arap olmalarına rağmen bundan yoksun bıra-kılmış ya da diğerleri kadar istifade edememişlerdir.247