• Sonuç bulunamadı

Arapça Sözlüklerin Kaynakları

3. Arapça Sözlükbilimin Doğuşu ve Gelişimi

3.2. Arapça Sözlüklerin Kaynakları

Arap sözlükçülüğünün, İslam-Arap kültürünün gölgesinde oluştuğu ve çok az harici etki barındırdığı tespit edilmiştir.251 Sözlükler, bedevîlerin mirasını aktarmıştır.252 Nitekim

tarih kitapları, çöle kelime toplamaya giden adamların hikâyeleriyle doludur.253 Müslüman

âlimlerin seyahati üst düzey entelektüelliğin bir simgesi haline getirdikleri bilinmektedir.254

Okuma yazma bilmeyen çöl bedevîlerinin, sözlüklerin oluşumunda rolünün büyük olduğu reddedilemez. Bununla birlikte İslam öncesi dönemde Arapların lafızların anlamları ile uğraştıklarına dair elimizde somut kanıtlar yoktur.255 Dolayısıyla özelde sözlük

çalışmalarını genelde ise lugavî çalışmaları tarihlendireceğimiz nokta, İslam ile başlayan tarihtir. Bu nedenle lugavî çalışmalara kaynak olarak, Kur’ân, hadis, emsâl, kelâmü’l- fusahâ, rivâye ve’s-semâ, mecâlis ve’l-münazarât kitapları, Arap şiiri ve sünnet256

gösterilmektedir. Zeydan sözlüklerin beslendikleri eserleri zikrederken, Kitâbü’l-Hayl, Kitâbü’l-İbil, Kitabü’ş-Şecer, Kitâbü’l-Leben, Kitâbü’l-Matar ve Kitabü’n-Nevadir’i anmaktadır.257 Genel itibariyle dilciler, Kur’ân, kıraatler, hadis, şiir ve nesir

şevahitlerinden beslenmiştir.258

Sözlükler şifahi kaynaklardan da beslenmiştir. Şifâhî kaynaklarda belli sıhhat kriterleri gözetilmiştir. Nahivcilerin semaya dair koydukları kriterler çöle seyahat ve belirli kabilelerden faydalanmaktır. Sistemli ilk sözlüğü yazan Halîl b. Ahmet’in, Kisâî’nin (ö.

249 Halîl, el-Müvelled, 309. 250 Halîl, el-Müvelled, 307.

251 Seidensticker, “Lexicograpy: Classical Arabic”, 3: 31.

252 Young v.dğr., Religion, Learning and Science in the Abbasîd Period, 116. 253 Kâsımî, el-Mu‘cemiyyetü’l-‘Arabiyye, 26.

254 Touati, Ortaçağ’da İslam ve Seyahat Bir Âlim Uğraşının Tarihi ve Antropolojisi, 10.

255 Fuat Sezgin, Târîhu’t-türâsi’l-‘Arabî –‘ilmü’l-luġa-, trc. Mustafa Arefe (Suud: Câmiatü’l-İmam

Muhammed b. Suud el-İslâmiyye, Yayınları, 1988), 8: 13.

256 el-Bâtilî, el-Me‘acimü’l-luġaviyye ve turuku tertîbihâ, 1992. 257 Zeydan, Târihu âdâbi’l-luġati’l-‘Arabiyye, 617-618. 258 Ömer, el-Bahsü’l-luġavî,19.

189/985) kendisine ilmi birikimini neye borçlu olduğuna dair sorusuna verdiği cevap “Hicaz, Necid ve Tîhâme çöllerine”dir.259 Dolayısıyla çölün Arap edebiyatının en önemli

ürünlerinin ortaya çıkışına kaynaklık ettiği söylenebilir. Basralı dilbilimcilere karşın Kûfeliler ise yerleşik köylülerden dil verisini derlemiştir. Zaten gramer, fihrist ve retorik bilgilerini bedevîlerde arama yöntemini Basra okulunun geliştirdiği iddia edilmektedir. Nitekim Basralı dilciler, kendi yerleşim yerlerine gelen bedevîlerden çöl ağızlarını aldıkları gibi sırf bu bilgileri derlemek için çöle seyahat etmişlerdir.260 Tedvinde sadece ezber ve

şifahi bilgilerle yetinilmemiş aynı zamanda kırtaslarda yazılı belge hükmündeki evraktan faydalanılmıştır.261 Bedevîlerden dili derlemek adeta bir övünç nedeni olmuştur. Mesela

Basralı nahivciler dili bedevîlerden almakla Kûfeli nahivcilere karşı övünmüştür.262

Kelime derlenmesinde hangi kabilelerden alınıp alınmayacağı net kurallarla belirlenmişken, dilin alındığı kaynak kişi konusunda bir ayrım gözetilmemiştir. Erkek, kadın, yaşlı, genç, hizmetçi, efendi vb. şahısların her birisine malzeme temininde müracaat edilmiştir. En çok itibar edilen kabileler Kays, Temîm ve Esed’dir. Kabilelerden derlenenin yanı sıra Mirbed ve Künâse çarşılarının da dil verilerini almak için önemli bir fırsat olduğu söylenmektedir.263 Mirbed alelade bir ticarî alışveriş yerinden ziyade bir iletişim mekânı,

şairlerlerin ve gezgin ozanların eserlerini seslendirmeye geldiği gerçek bir kültür kurumudur.264 İnsanlar Mirbed’e tüccar kimliğiyle gelmese bile şiir ve Arap kelamının inceliklerini işitmek üzere gelirdi.265 Yerleşik kabilelere ve komşu devletlerle sınır olan çöl

kabilelerine kelime derlemede itibar edilmemiştir. Kelime derlemede, Ebû Ubeyde Mâmer el-Müsennâ, Ebû Zeyd el-Ensarî ve Abdülmelik el-Esammî’nin adları öne çıkmaktadır.266

Hangi kabilelerden hangi gerekçelerle kelime derlenemeyeceği sıkı kurallarla belirlenmiştir. Şehirliler ve sınır boylarında yaşayan kabileler, öteki ile irtibata açık olduklarından dolayı dil konusunda zayıftır. Mesela Lahm ve Cüzam gibi Mısır ve Kıptilere yakın olan kabilelerden kelime alınmaz. Kuzâa, Ğassan ve İyâd kabileleri de Şam’a komşu olması nedeniyle kelime almak için uygun değildir. Hıristiyan olan bu

259 Eşref Ahmed Hafız, el-İstişhâd bi’l-hadîsi’ş-şerîf fî’l-me‘acimi’l-‘Arabiyye (İskenderiye- Azarit: Daru’l-

Marife ve’l-Camiiyye, ts.), 43-46.

260 Touati, Ortaçağ’da İslam ve Seyahat, 47-51

261 Ahmed Muhammed Kadur, Medhal ilâ fıkhi’l-luġati’l-‘Arabiyye (Beyrut: Dârü’l-Fikr, 1999), 244. 262 Ömer, el-Bahsü’l-luġavî, 52-137.

263 Abdurrahman b. Muhammed b. Sa’d el-Hüceyli, el-Cuhûdü’l-luġaviyye fî’l-kurûni’s-selâseti’l-ûlâ li’l-

hicre ve teessürühâ bi’l-Kur’âni’l-Kerîm (Medine: el-Câmiatü’l-İslâmiyye, 2010), 64-68.

264 Touati, Ortaçağ’da İslam ve Seyahat, 48.

265 Haydâr Cebbâr Aydân, “el-Metnü’l-Luġavî fî’l-Mu‘cemil’l-‘Arabîyyi’l-Kadîm -Dirâse fî Keyfiyyeti’l-

Muâlece-”, Mecelletü’l-Luġati’l-‘Arabiyye ve Âdâbihâ 6 (2008), 151-178.

kabileler dualarını Arapça dışında bir dille yapmaktadır. Oysa kelime derlemede halis Arapça olmasına özen gösterilmektedir. Tağleb ve Nemr kabileleri Yunanlılara; Bekr ve Nabat kabileleri de Farslılara komşu olmaları nedeniyle kelime derleme noktasında kaynak olamaz. Abdülkays gibi Hintlilerle ve Farslılarla karışmış bir toplum yapısı da Arapçanın safiyetini taşıyamaz. Yine tüccarlarla yoğun ilişki içinde olan Ezdî, Amman, Yemâme, Sakīf ve Tâiflilerin de bu noktada sicili temiz görülmemiştir.267 Bütün kabilelerin

konuştuğu lügate bir bakıma ekseriyete önem verilmiştir. Bunun yanı sıra nahiv ve sarf kıyasına uygun olması gibi biçimsel unsurlar da kelimelerin sıhhati konusunda ölçüttür. Dil malzemesinin çok sayıda ravi tarafından zikredilmesi de sıhhat göstergesidir.268

Fasih dili derlemek amacıyla yapılan coğrafî sınırlandırmaların yanı sıra zamansal kısıtlamalar da yapılmıştır. Çölde yaşayan insanlardan dili derlemeye IV. asra kadar izin verilirken, şehirde yaşayanlardan sadece II. asra kadar dil malzemesinin alınmasına yönelik kural konmuştur.269

Dil ravileri tıpkı hadis ravilerinin titizliğiyle malzeme toplamışlardır. Dilbilimciler en saf bedevî ağızlarını araştırarak Arapçayı İslam’ın dili haline getirmişlerdir.270 Ulemâ bu malzeme toplama işini, dini ve sosyal bir ödev telakki etmiştir. Zira şer‘î açıdan yani ahkâmı anlamak bu ödevin dini boyutudur. Bilindiği üzere ahkâmın dille sıkı bir bağı vardır. Dil bilgisi bakımından zayıf birinin şeriat konusunda hüküm istinbat edemeyeceği ileri sürülmüştür. Bunun yanı sıra dil malzemesinin toplandığı dönemde, Arapçayı bilmek diğer ilim dallarını anlamak için de ilk basamağı teşkil ediyordu.271

Bununla birlikte sahih dil birikimine kaynaklık eden çöl, bazı şaibelere maruz kalmıştır. Dil malzemelerine ihtiyaç duyulması ve insanların garîb lafızlara yönelmesi çölde adeta bir sektörün oluşmasına neden olmuştur. Para ve mevki kazanmak amacıyla bu işlere yalan ve yapmacıklık karıştırılmıştır. Bu işe ilk yeltenenin Muhammed bin el- Müstenîr Kutrub (ö. 210/825 civarı) olduğu söylenmekte ve kendisine dil sahasında itibar edilmemektedir.272

267 Hafız, el-İstişhâd bi’l-hadisi’ş-şerîf fî’l-me‘acimi’l-‘Arabiyye, 49; Kehhâle, el-Luġatü’l-‘Arabiyye ve

‘ulûmuhâ, 10; Attâr, “Mukaddimetü’s-Ṣıḥâḥ”, 1: 21-22.

268 Kehhâle, el-Luġatü’l-‘Arabiyye ve ‘ulûmuhâ, 15

269 Hilâl, Menâhicü’l-bahs, 34; Mustafa Muhammed Salâh, el-İstişhâd fî’l-mu‘cemi’l-luġavî et-târîhî (Kahire:

Âlemü’l-kütüb, 2012), 55.

270 Touati, Ortaçağ’da İslam ve Seyahat, 13.

271 Meydinî, el-Mu‘cemü’l-luğaviyyi’l-‘Arabî: mine’n-neş’eti ile’l-iktimâl, 34-35. 272 Meydinî, el-Mu‘cemü’l-luğaviyyi’l-‘Arabî: mine’n-neş’eti ile’l-iktimâl, 42.

Bütün bunlarla birlikte bedevîlerden tedarik edilen bilginin sıhhatine itimat edilip edilmeceği tartışılmıştır. Bu hususta görüş beyan eden Agius’a göre bedevîlerden tedarik edilen dilin sıhhati konusunda ilim adamları farklı görüşlere sahiptir. Mesela Sîbeveyhi, Kisâî, Ferrâ, Ubeyde ve Asmaî bedevî telaffuzunun orijinal olduğunu kabul ederken; Müberred (ö. 286/900), İbn Düreyd, İbn Cinnî, ve İbn Fâris bedevî dilini, dilin gramatik kurallarına aykırı ve leksikal veri bakımından güvenilmez bulmuştur. Yine Agius’un araştırmalarına göre Blau, Moadkour ve Haywood gibi muasır araştırmacılar “hatadan salim bedevî lehçesi” şeklindeki teorinin, Kur’ân’ın önemini ve Mudar lehçesinin birleştirici gücünü vurgulamak için Müslüman yazarlar tarafından kurgulandığını düşünmektedir.273 Aslında şifahi kaynaklara eleştiri yöneltip yazılı kaynakları tafdil

ederken araştırmacıların gözden kaçırdığı bir husus vardır. Humpreys’in dile getirdiği gibi Arapça anlatı kaynakları daha ziyade değişken şifahi bir geleneğin çok daha geç dönem kristalleşmesini temsil eder.274 Dolayısıyla yazılı birikimin kökeninde de sözlü unsurlar yer

almaktadır.

Hicrî II. yüzyılın ikinci yarısı ve III. yüzyılda bedevîlerden derlenen veri koleksiyonu zirveye ulaşmıştır. Bu verilerin isnad zinciriyle nakledilmesi, materyalin güvenilirliğini sergilemeye yöneliktir. Hadisçilerden ödünç alınan isnad sistemi, teşekkül döneminde dînî ve linguistik alanlar arasındaki irtibatı ortaya koymaktadır.275 Fakat hadis

ilminde olduğu gibi burada eleştiri araçları gelişmemiştir. Çünkü bu alanda cerh ve tadil geleneği yoktur276 ama sayılar, kurallar bir nevi cerh gibidir.

Şifahi malzemenin yanı sıra İslam medeniyetinin birincil metinlerinden olan Kur’ân da Arap sözlükçülüğünün merkezi kaynaklarındandır.277 Elbette bu, ilk devir Arapça

sözlüklerin içeriğinin bütünüyle Kur’ân tarafından şekillendirildiği anlamına gelmez. Ancak Kur’ân’ın insanlar tarafından benzeri üretilemeyecek mucizevî bir metin olduğu yargısı ve teolojik ihtilaflar sözlükbilimi/sözlük yapımını etkilemiştir.278

Kur’ân’ın sözlüklerin muhtevasındaki etkisini göstermek için Asmaî’nin Kitâbü Halki’l-insân ve Kitâbü’l-Hayl gibi tematik kelime listeleri ve Halîl’in sözlük çalışması

273 Agius, Arabic Literaray Works as a Source of Documentation for Technical Terms of the Material

Culture, 16.

274 Humpreys, İslam Tarihi Metodolojisi, 112.

275 Baalbaki, The Arabic Lexicographical Tradition, 23-24. 276 Baalbaki, The Arabic Lexicographical Tradition, 27.

277 Muhammed Zağlul Sellâm, Eseru’l-Kur’ân fi tatavvuru’n-nakdi’l-‘Arabî ilâ âhiri’l-karni’r-râbiî’l-hicrî

(Mektebetü Şebab, ts.), 151.

örnek verilmektedir. Bu eserlerin Kur’ân metnine yegâne biricik kaynakları olarak muamele ettikleri iddia edilmektedir.279 Kur’ân metninin yanı sıra tefsirler de sözlük yazımında etkin olmuştur. Nitekim Ezherî’nin müfessirlere yönelik eleştirisi dahi kendisini tefsirlere müracaattan alıkoymamıştır. O, semaî malzemeler yanında dokuz tefsir kaynağına başvurmuştur. Ezherî’nin sözlüğünde, sahih olan ve Ehl-i sünnet ve’l-cemaatin görüşüyle uyuşan yorumu esas aldığı söylenmektedir.280

Kur’ân’ın etkisi, konulu lugavî risalelerin isimleri üzerinde dahi görülmektedir. Bazı konulu risaleler, Kur’ân’daki sûre adlarıyla isimlendirilmiştir. Mahmut Süleyman Yâkut’un araştırmasına göre Sebe’ 16. ayette zikredilen ve yaprakları dar ve dikensiz ağaç anlamına gelen “ لْثَا” kelimesi, Asmaî’nin Kitâbü’n-Nebat ve’ş-Şecer adlı kitabında geçmektedir. Yazara göre bu, konulu luġavi risalelerin oluşumunda Kur’ân’ın en önemli birincil kaynak olduğunu gösterir.281

Hadislere gelince, onlar sözlükbilimde sadece tahkik amaçlı kullanılmıştır.282

İştişhad ve kaynaklık açısından hadislerin sözlüklerde pek muteber bir bilgi kaynağı olmadığı söylenebilir.

İlk dönemlerde şifahi malzeme, dilsel çalışmaların ana kaynağı iken yazılı eserlerin çoğalmasıyla birlikte bunlar da başvuru kaynağı olmuştur. Özellikle IV. asra kadar oluşan zengin kitap birikimi, sadece sözlükleri beslemekle yetinmemiş, diğer edebi türlerin gelişimine de katkı sağlamıştır. IV. asır dil çalışmaları üzerine araştırma yapan Abdülmeşhedanî, lugavî çalışmaların kaynaklarını mecâlis, emâli ve nevâdir türündeki kitaplar olmak üzere üç kategoride özetler. Onun lugavî kaynak kategorisinde andıkları Kur’ân, hadis, emsâl, kelamu’l-fusâha, rivâye ve’s-sema, mecâlis ve’l münazarat’tır. Mecâlis ve emâli sınıfında gördükleri ise Zeccâcî (ö. 337/949), İbn Düreyd, Yezîdî (ö. 237/851), Ebû Alî el-Kālî (ö. 356/967), Ebû Mûsâ el-Hamiz, Zeccâc, Cahazatu’l-Bermeki, Ebû Bekr Muhammed b. Kāsım el-Enbârî, Ebû Ömer ez-Zâhid (ö. 345/957), İbn Hâleveyh ve İbn Fâris gibi isimlerdir. Nevâdir başlığında ele aldıkları İbn Düreyd, Niftaveyh, Ebû Ömer ez-Zâhid ve Kālî’dir.283

279 Stewart, “Poetic Licence And The Qur’anic Names Of Hell: The Treatment Of Cognate Substitution İn

Al-Raghib Al-Isfahani’s Qur’anic Lexicon”, 196.

280 ed-Davud, Eserü’d-Dilâlî li’l-Müfessirîn fî’l-Mu‘cemil’l-‘Arabî -et-Tehẕîb Numûzecen-, 10. 281 Yâkut, Me‘acîmu’l-mevzu‘at fi dav‘i ilmi’l-luġati’l-hadîs, 62-65.

282 Burge, “Authority and the Defence of Readings in Medieval Qur’anic Exegesis: Lexicology and the Case

of Falaq(Q. 113:1)”, 180.

Gerek sünnî gerek şiî ekolde sözlüklere kaynaklık eden ana isimler değişmemektedir. Mesela şii geleneğe izafe edilen Ebû Hâtim er-Râzî’nin Kitâbü’z-Zîne adlı eserindeki temel kaynaklar Ferrâ, Sa‘leb (ö. 291/904), Ebû Ubeyd, Ebû Ubeyde, Müberred, İbn Kuteybe’dir (ö. 276/889).284 Bu müellifler sünnî ekole ait sözlüklerin

mimarlarındadır.

Sözlüklerin kaynaklarına baktığımızda ekseriyetle dil kitaplarına müracaat edildiğini görmekteyiz. Mesela Halîl b. Ahmed’in sözlüğünde, el-Münteca’ et-Tâî, Ebû Mehdiyye el-Arabî, Ebû Mâlik Amr b. Kirkire, Ebû Hîre, Ebü’d-Dukayş (ö. 215) gibi isimlerin kaynak olarak kullanıldığı tespit edilmiştir. Halîl sözlüğünde, ihticac asrının fasih dil ravilerinden biri olan Ebü’d-Dukayş’a 47 yerde atıf yapmıştır. Bizatihi görüşüp konuştuğu bu ismin Halîl üzerindeki etkisi, Kur’ân naslarını tefsir ederken de tezahür etmiştir.285 Bunların yanı sıra Halîl, Kitâbü’l-ʿAyn’da ilk dönem şiirlerinden, Kur’ân ve

hadisten nakiller yapmıştır.286

Ezherî sözlüğünü oluştururken kaynak almada üç kritere dikkat etmiştir: Araplardan işitmiş olmak, sikadan rivayet ve ulemânın eserinden nakilde bulunmak. Sözlüğünün temel kaynakları arasında Ebû Ubeyd (Garîbu’l-Mûsânnef), İbnü’s-Sikkît (ö. 244/858) (Islâhu’l-mantık), Ebû Zeyd (Nevâdir), İbnü’l-A‘râbî (ö. 231/846), Ebû Ömer ez- Zâhid, Lıhyânî gösterilebilir. Ayrıca Meʿâni’l-Ḳurʾân ve Meâni’l-hadîs literatüründen de beslenmiştir. Ezherî kendinden önceki sözlük birikimine sert eleştiriler yöneltmekle birlikte bundan yüklü miktarda alıntı yapmaktan da kaçınamamıştır. Mesela Tekmiletü’l- Ayn isimli eserin sahibi Harzenci’nin güvenilir olmadığını söylerken onu kaynak olarak kullanmıştır. Aynı şekilde kitabı Leys’in yazdığı yönündeki görüşü, Kitâbü’l-ʿAyn’dan alıntı yapmasına ve onun yöntemini benimsemesine engel olmamıştır. Yazılı kaynak eser kullanımının yanı sıra Ezherî’nin kelime toplama uğruna yıllarca çöllerde dolaştığı zikredilmektedir. Zaten Ezherî’nin eserinde mekân isimlerinin çok sayıda olması, onun seyahatlerinin göstergesi olarak yorumlanabilir. Nitekim Bağdat’a olan seyahatinde Zeccâc’la karşılaşmıştır.287Ayrıca Ezherî hacdan dönerken Karmatîlerin eline esir düştüğü

için çölde iki yıl esaret hayatı yaşamış, bu süreç, bedevîlerden fasih kelimeleri toplamasına

284 Ali, A Study in Early Ismaili Lexicography: The Kitab al-Zina of Abu Hatim Ahmad b. Hamdan al-Razi,

20.

285 Abdülaziz Yâsîn Abdullah, “Merviyyâtü Ebi’d-Dukayş el-Luġaviyyetü fî Kitâbi’l-‘Ayn”, Mecelletü

Ebhâs Küllliyetü’t-Terbiyyeti’l-Esâsiyyeti 1/4 (2004): 87-104.

286 Seidensticker, “Lexicography: Classical Arabic”, 3: 32. 287 Abdülmeşhedânî, ed-Dirâsât el-luġaviyye, 187-193.

vesile olmuştur.288 Ezherî sözlüğünde Kur’ân ayetlerini istişhâd olarak kullanmıştır.289

Ezherî’nin sözlüğünün önemli bir yanı sadece kitabi nakillere dayanmaması aynı zamanda şifahi bilgileri de içermesidir.290 Touti’ye göre Ezherî’nin bilginin nakledilmesinde

gözettiği hiyerarşi, sırasıyla çöl tecrübesi, rivayet ve kitaplar şeklindedir.291

Sözlük geleneği de diğer ilim dalları gibi önceki birikime eklemlenmek sûretiyle oluşmaktadır. Fakat bazen orijinallik kaygısı taşımadan belli başlı eserlerden kelimeleri seçmek sûretiyle hazırlanan sözlükler de olmuştur. Sâhib b. Abbâd’ın el-Muḥîṭ fî’l-luġa isimli eserinin uyandırdığı intiba, Halîl ve Ezherî’nin sözlükleriyle Tekmiletü’l-Ayn’a dayanarak yazıldığı şeklindedir. Bu üç esere dayanarak sözlüğünü oluşturması, Sâhib b. Abbâd’ın malzeme temini noktasında problem yaşadığını göstermez. Aksine Suyutî, onun sadece dil kitaplarının altmış deve yükü olduğunu bildirmektedir.292 İbn Düreyd’in temel kaynakları ise Kur’ân, hadis, şiir ve fasihlerin kelamıdır.293

Kur’ân’daki bazı lafızların Arapçada şahidi yoktur. Dil âlimleri bunların medlulünü bilememektedir. Bu lafızların medlulünü müfessirlerden almışlardır.294 Özellikle

ansiklopedik sözlüklerde bütün içeriği kapsama hedefi, tefsirlere atfı gerektirmiş olmalıdır. Sözlük yazarlarının, dil malzemelerinin büyük bir kısmını müfessirlerin eserlerinden aldığı tespit edilmiştir. Sözlük yazarları müfessirlerden yararlandığı kadar onlar da dilcilerden faydalanmıştır. Nitekim müfessirlerin istişhâdlarında kullandıkları “ امك برعلا ملاك نم كلذ و برعلا ههقفت” ve “برعلا ملاك ىف دوجوم كلذ و” şeklindeki nakilleri bunun kanıtıdır.295 Tefsirlerin

sözlüklere kaynaklık edişi hususunda Rippin’in aktarımı dikkat çekicidir. Sözkonusu aktarım, dhk kökünün, “gülmek” anlamında değil de “hayız” anlamında tefsir edilişini konu alır. Rippin bu nakilde, tefsirlerin kelimeye yüklediği bu anlamın esas kaynağının, sözlükler olduğunu yani Arapça sözlüklerin, tefsirleri yanlış yönlendirdiğini iddia eder. Yazara göre sözlüklerin bu hatasının kökeninde, Tevrat’ın sözlükler üzerindeki tesiri sebebiyle oluşan kültürel birikim vardır. Söz konusu iddiaya göre Tevrat tefsirleri, Arapça sözlüklere kaynaklık etmiştir. Dolayısıyla Tevrat tefsirinden sözlüklere oradan da Kur’ân 288 Selahattin Kıyıcı, “Muhammed b. Ahmed Ezherî”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (Ankara:

TDV Yayınları, 1995), 12: 65; Ebû Mansûr Muhammed b. Ahmed b. Ezher el-Ezherî el-Herevî, “Takdim”, Tehẕîbu’l-luġa, thk. Abdüsselam Hârûn, (Kahire: el-Müessesetü’l-Mısriyyeti’l-amme li’t-te’lif ve’l-enba ve’n-neşr ve ed-dârü’l-Mısriyye li’t-te’lif ve’t-tercüme,1964), 23.

289 Tayyâr, et-Tefsîrü’l-luġavî, 167.

290 Schoeler, The Genesis of Literature in Islam, 117. 291 Touati, Ortaçağ’da İslam ve Seyahat, 66.

292 Abdülmeşhedânî, ed-Dirâsât el-luġaviyye, 198-200. 293 Abdülmeşhedânî, ed-Dirâsât el-luġaviyye, 209. 294 Tayyâr, et-Tefsîrü’l-luġavî, 167.

295 Ebû Zekeriyyâ Yahyâ b. Ziyad b. Abdullah ed-Deylemî Ferrâ, Fî’l-Kur’ân ve’l-‘Arabiyye min türâsi

tefsirlerine uzanan bir dil aktarım serüveni vardır.296 Onun tam aksi yani Kur’ân

tefsirlerinin, Arapça sözlüklere etki ve kaynaklık ederek onları yanlış yönlendirdiğini de gündeme taşır. درب kelimesinin, uyku anlamında tefsir edilmesini yorumda keyfîlik olarak görür. Bu keyfîliğin, Kur’ân içi ve Kur’ân karşıtı dogmanın çatışmasını çözme amacından kaynaklandığını belirten Rippin, bu yorumun oldukça etkili olduğunu ve tefsirlerden sözlüklere geçtiğini ifade eder. Aynı zamanda o, bu durumu tahlil ederken sözlükleri tenkit eder. Zira pek çok müslüman araştırmacı nesil Kur’ân’ı büyük bir özgürlükle çalışırken bunlar, Arapça sözlüklerin tarihdışı doğası tarafından engellenmiştir.297

Arapça sözlükçülüğün olgunluk dönemine ulaştığı IV. yüzyılda sözlükçüler saha çalışmasına az yer verirken hocalarından nakletmeye daha fazla eğilimliydiler.298 Bu

durum muhtemelen, hicrî III. asırda Arap fasihlerinin tükenmesiyle dil rivayetinin de sonlandığı kabulünden kaynaklanmaktadır.299 Fakat IV. asrın sözlükçülerinden Cevherî’nin

Irak ve Hicaz’da kalıp bedevîlerden Arapçayı aldığı bilinmektedir.300 Dolayısıyla

genellemeler her zaman hakikat içermez. Dil âlimleri tarafından çölün ilim merkezi olarak kabülünde yüzyıllara göre değişiklikler olmuştur. Çöl, en fasih malzemenin kaynağı kabul edilirken süreç içerisinde, çölün dilbilimsel aktarımın kaynağı olduğu yönündeki teori itibar kaybetmiştir. Ortaçağda İslam ve seyahat üzerine çalışma yapan Touati, çöle yönelik yaklaşımları kronolojik bir şekilde ele almaktadır. Buna göre miladi IX. yüzyılın ikinci yarısı boyunca, çölde kalmak hala makbul addedilse de şiir derleyenlerin ve nesep âlimlerinin çöl seyahatleri eskisi kadar yoğun değildir. Bu dönemde âlimler, geçmişten menkul düzensiz ve kalabalık malzemelerin düzenlenmesi işine yoğunlaşmıştır. Artık çöl okulu yerine kitaplıklar muteber olmaya başlamıştır. Yani VIII. yüzyıldaki nakilci, IX. yüzyılda müellif karakterine dönüşürken artık bundan sonraki aşamada musânnif olacaktır. Musânnif karakterinin öncekilerden farkı, kitap toplamak, eser yayınlamak ve çıkartılması gerekli dersleri saptamak için kitap metinlerini yorumlamaktır denilebilir. Öyleyse musânnifin rolü, teknik olduğu kadar entelektüel düzeydedir. Musânnif, çağının entelektüel kültürünün şekillenmesini sağlamaktadır. Kitap metinlerine müdahale etmek yani yorumlamak sûretiyle okuyucuyu dilediği tarafa yönlendirmiştir. Kimi zaman kendi bağlamları dışına taşıdığı incelemeleri tasnif edip bunların kültürel dolaşımda kalmasını 296 Andrew Rippin, “Quran 78/24: A Study in Arabic Lexicography”, The Quran And its Interpretative

Tratidion (Britain: Ashgate Variorum, 2001), 312.

297 Rippin, “Quran 78/24: A Study in Arabic Lexicography”, 320.

298 Ali, A Study in Early Ismacili Lexicography: The Kitab al-Zina of Abu Hatim Ahmad b. Hamdan al-Razi,

94.

299 Hamzâvî, el- Mu‘cemül’l-‘Arabî işkâlât ve mukârebât, 68.

sağlamıştır. İşte musânnifin bütün bu yaptıkları, derleme, antoloji ve sözlük gibi sınırları çok belirgin biçimde çizilmiş yazım türleri yaratmıştır.301

Touti, IX. ve X. yüzyılın filolog ve ravilerinin nezdinde, çöl merkezli bilginin itibar