• Sonuç bulunamadı

Araştırma Evreni

Belgede Toplumsal bir tip: Kanaat önderi (sayfa 139-144)

İnsanı ve insani olanı belli bir mekandan, zeminden bağımsız düşünmek mümkün değildir. Toplum, kendisini belli bir mekan üzerinden ifade etmektedir. İnsan ve ürettiği, var ettiği/var olduğu toplumsallık belli bir mekan üzerine konumlanmıştır. Mekanların ruhu insan ve halleri üzerinde etki ettiği gibi insan da mekana kendi üslubunca bir ruh üflemektedir. Mekan ve insan birlikteliğini mümkün kılan şey bu ikili arasındaki bağdır. Mekan, kendisini insana ve topluma açarken insan da bütün hallerini mekana sunabilecek bir cömertlikle –ya da hoyratlıkla- karşılık vermektedir.

Mekan sadece insan varlığını çevreleyen yer olmanın ötesinde bir değer olarak da kabul edilmektedir. Kendisini belli mekanlarda ifade eden ya da belli mekanlar etrafında konumlandıran insan için bu, önemli bir referans alanı haline gelmektedir. Aynı şekilde mekan, insanın konumu ve statüsüne dair kimi ipuçlarını da barındırmaktadır. Mekana yapılan vurgu, insanın kendi varlık alanı ve toplumsal yerine de yapılmış olur. Mekan üretimi, mekânsal organizasyonlar, mekânsal aidiyet ve mekânsal atışma bütünüyle insanı temsil eden bir dile yaslanmaktadır (Alver, 2007: 12). Mekan ayrıca değer yüklemekte ve müşterek değerlerin üretilmesi ve yaşatılmasında aracı olmaktadır. Kültürel formların ve sembollerin üretilmesinde bütün varlığını hissettirir. Mekan böylece topluluk ya da toplumun inşasında sosyolojik bir aktör rolünü üstlenmektedir. Bu, toplumsal ilişkilerin cereyan ettiği bir zemin olmanın ötesinde, toplumsal ilişkileri üreten, denetleyen, farklılaştıran, sürmesini sağlayan ve hatta sınırlayan bir özne konumundadır (Aydemir, 2011: 88- 9).

Kanaat önderi tipinin bir bakıma mekan, kent (Ağrı) okuması üzerinden de ele alınacağın bu çalışmada kentin tarihi dokusu, ürettiği ilişkiler, değerler, sahiplendiği

ve dışladığı şeylerin ne olduğu da önemli olmaktadır. Alver’in de kaydettiği gibi “kent, ne tek başına yapılar, binalar sistemidir ne de tek başına insani/toplumsal hayatın akışıdır. Her iki unsurun birbirine geçtiği, birbirini dokuduğu, birbirine anlam kattığı ilginç bir bileşimin adıdır kent” (Alver, 2012b: 10). Fiziki bir gerçekliğe karşılık gelen kent aynı zamanda toplumsal ve kültürel bir yapıdır. Fiziksel bir yapı olan kente kimlik kazandıran şey aslında o kenti kendi kanaviçesinde dokuyan kültür sayesinde olmaktadır. Dolayısıyla kent sadece fiziki bir yapı olmakla kalmayıp aynı zamanda bir kültür havzasıdır. Bu havza, kültürü, uygarlığı ve farklılıkları doğurur, kendine özgü bir hayat tarzı meydana getirir. Bu da kent tanımında sadece mekânsal ve demografik ölçütlerin kullanılamayacağının işaretidir (Alver, 2009: 428). Araştırmaya konu olan kanaat önderinin ele alınacağı Ağrı da kendi kültürünü, dilini ve üslubunu geliştirebilmeyi başarabilmiştir. Mekanın ruhu ile insan ufkunun ahenkli bir birlikteliğini bu mekanda görmek mümkündür.

3.1.5.2. Ağrı

Her uygulamalı araştırmada olduğu gibi bu araştırma da belli bir evren üzerine varlığını konumlandırmıştır. Araştırma Ağrı ili ve ilçelerini kapsayacak şekilde 2014 yılının Bahar aylarında gerçekleştirilmiştir. Araştırma kapsamında şehir merkezi ve ilçelerde çalışmalar sürdürülmüş ve şehirdeki yaşam üzerine notlar alınmıştır. İl merkezi ve ilçelerdeki kanaat önderleri ile kanaat önderlerine yakın-uzak kişilerle derinlemesine görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Çalışmada Ağrı ilinin seçilmesinin nedenleri arasında en temelde emik bir yaklaşımın verdiği olanakları kullanmayı sağlayacak “kültürel aşinalığın” araştırmacıda var olması gösterilebilir. Ayrıca Ağrı ilinin birçok kültürün geçiş güzergahında bulunmasına rağmen “kapalı” denebilecek bir yaşam tarzını üretmesi araştırmanın ilgisini bu yöne kaydırmıştır. Tarih boyunca

pekçok kültüre54 ev sahipliği yapmış olan Ağrı, bu kadim gelenekleri kültürel

54Orta Asya’dan gelen kavimlerin Anadolu’ya girişleri sırasında Ağrı, bir geçiş oluşturmuş,

dolayısıyla birçok medeniyete sahne olmuştur. Ancak bu medeniyetler Ağrı’yı bir giriş kapısı olarak gördüklerinden burada çok köklü bir uygarlık oluşturamamışlardır. Bölgede egemenlik kurdukları sanılan Hititler’in güçlerini yitirmeleri üzerine, M.Ö.1340-M.Ö.1200 tarihleri arasında Hurriler bölgeye yerleşmişlerdir. Hurriler krallık merkezi olan Urfa’dan uzak olan Ağrı’yı ellerinde tutamamışlardır. En köklü uygarlığı Urartular oluşturmuştur. Urartu’nun Van Gölü’nün kuzey ve kuzeydoğusundaki ülkeler üzerine, Kral İspuini (M.Ö.825-M.Ö.810) döneminde seferler başlamış, Kral Menua (M.Ö.810-M.Ö.786) döneminde bu akınlar daha da ağırlık kazanmıştır. Kuzeye ve

yapısına yedirme ve yaşatabilmede bir hayli mahirdir. Bu geleneğin süregiden toplumsal ilişkilere de kendi rengini verdiğini, “folklorik” öğelerin serdediliş tarzında görmek mümkün. Tarihsel süreçte Ehmedê Xani gibi önemli şahsiyetlere ev sahipliği yapmış olması burayı ayrıcalıklı kılmaktadır.

Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun kültürel yaşantısının önemli bir aktörü olan kanaat önderlerinin, farklı kültürlerin bileşkesinde yer alan Ağrı’da nasıl bir profil çizdikleri, kanaat önderlerinin şehrin genel ahvali üzerine ne gibi etkide bulundukları, diğer şehirlere nazaran Ağrı’daki gelişmişlik endekslerinin düşük olmasında belli bir etkiye sahip olup olmadıkları ve bu önderlerin toplumsal dünyanın hangi noktalarında belirip- kayboldukları gibi sorular araştırmaya rehberlik etmiştir.

Ayrıca Ağrı’da seçmen profilinin nasıl olduğu ve seçmen davranışlarının şekillenmesinde kanaat önderlerinin ne ölçüde etkili oldukları araştırmanın odaklandığı bir başka nokta olmuştur. Çünkü Ağrı’nın Türkiye’nin siyasi tarihinde önemli bir aktör olduğunu kaydetmek gerekiyor. İki kez (Ağrı İsyanları) bağımsızlığını ilan etme girişimi ve bu isyanlarda kanaat önderlerinin önemli roller

kuzeydoğuya giden yollar üzerinde inşa edilen kaleler, buraya yapılan seferlerin önceden planlandığını göstermektedir. Ağrı Dağı’nın yamaçlarında, Karakoyunlu ve Taşburun köylerinin arasında ele geçen bir Urartu yazıtı Kral Menua’nın bu bölgedeki egemenliğinin kesin kanıtıdır. M.Ö.712 yıllarında Kızılırmak boylarına kadar uzanan Kimmerler, Ağrı’da geçici de olsa bir hakimiyet kurmuşlardır. Medler ( M.Ö.708-M.Ö.555 ) Asur Devleti’nin yıkılması ile birlikte bir yayılma sürecine girmiş, bunun sonucu olarak da Ağrı ve çevresini topraklarına katmışlardır. Medler’in yıkılması ile birlikte Persler; Büyük İskender’in Pers Kralı III. Darius’u ( M.Ö.331 ) yenerek Anadolu’yu ele geçirdiği zamana kadar yaklaşık iki yüzyıl kadar bölgede yaşamışlardır. Büyük İskender’in ölümü üzerine oluşan boşluktan faydalanan Ermeniler bölgeyi ele geçirmişlerdir. Doğu Anadolu’ya gelip yerleşen ilk Türk topluluğu M.Ö.680 yılında bölgeye gelen Sakalardır. Murat Nehri ve Doğubeyazıt çevrelerine kısa sürede yerleşmişlerdir. Daha sonraları Arsaklılar ve Artaksıyaslı Krallığı, Ağrı ve çevresine hakim olmuştur. Bölge, Hz.Osman zamanında İslam orduları tarafından fethedilmiştir. 872 yılına değin Abbasilerin kontrolü altında kalan Ağrı, daha sonra Bizans’ın kontrolüne geçmiştir. 1071 Malazgirt Savaşı sonrası bölgeye Türk boyları gelmeye başlamıştır. Ağrı, yüzyıla yakın bir süre Sökmenli Devleti’nin sınırları içine girmiştir. 1027-1225 yılları arasında Ani Atabekleri, 1239’da Cengizliler, 1256-1358 yılları arasında İlhanlılar ve Celayirliler Ağrı’da hüküm sürmüşlerdir. İlhanlılar bazen kurultaylarını Ağrı Dağı’nda yapmış, Anadolu ve İran’ı buradan yönetmişlerdir. 1393’de Moğol hakanı Aksak Timur, Ağrı bölgesini ele geçirmiştir. 1405-1468 tarihleri arasında Ağrı, Karakoyunlu toprakları içinde yer almış, Karakoyunlular yıkılınca Ağrı Akkoyunlular’ın egemenliğine geçmiştir. Ağrı, Yavuz Sultan Selim tarafından Çaldıran Savaşı sonrası Osmanlı topraklarına katılmıştır. Osmanlı döneminde Şorbulak olarak anılan ilin adı, Ermeniler zamanında Karakilise olarak değiştirilmiştir (URL 5).

üstlenmiş olmaları Ağrı’yı ve bünyesinde taşıdığı kanaat önderi tipini siyasi tarih noktasında farklı bir noktada konumlandırmıştır. Bu ön kabul araştırmanın burada yapılasında önemli olmuştur.

Asya ve Avrupa’yı birbirine bağlayan karayolunun ve tarihi ipek yolunun buradan geçmesi Ağrı’yı hem farklı kültürleri hem de ticari faaliyetlerin merkezlerinden biri haline getirmiştir. “39.05 ve 40.07 kuzey enlemleri ile 42.20 ve 44.30 doğu boylamları arasında yer alan il, deniz seviyesinden 1640 m yükseklikte kurulmuştur. Anadolu’nun İran’la bağlantısını sağlayan yolun üzerinde bulunması ile önemi artan ilin doğusunda İran, batısında Muş ve Erzurum, kuzeyinde Kars, güneyinde Van ve Bitlis ile kuzeydoğusunda Iğdır ili bulunmaktadır. Doğu Anadolu Bölgesi’nin Yukarı Murat-Van bölümü içinde kalan yüksek Anadolu yaylasının devamı üzerinde yer almaktadır. Yüzölçümü 11376 kilometre karedir. Topraklarının %46’sını dağlık alanlar, %29’unu ovalar, %18’ini platolar ve %7’sini yaylalar oluşturmaktadır” (URL 5). Ağrı’da merkez ilçeler dâhil 8 ilçe, 12 belediye ve 562 köy bulunmaktadır. İlçeler: Eleşkirt, Diyadin, Doğubayazıt, Hamur, Taşlıçay ve Tutak’tır. Bu ilçelerin en büyüğü olan Doğubayazıt İran sınırına yakın olmasından dolayı diğer ilçelere göre farklı ticari ilişkiler geliştirmiştir.

Ağrı ilinin nüfusu, 2013 Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi sonuçlarına göre 551 117’dir. İl ve ilçe merkez nüfusunun toplam nüfusa oranı %53’tür. Nüfusun, 294 705 kişisi şehirlerde yaşarken, 256 472 kişisi bucak ve köylerde yaşamaktadır. İl merkezi nüfusu 110.199’dur. Ağrı ilinde genç nüfusun ağırlığı dikkat çekicidir. 2013 yılında il nüfusunun %60’ı 25 yaşın altındadır. 25–65 yaş arası nüfus toplam nüfusun %35’ini, 65 yaş üstü nüfus toplam nüfusun %4’ünü oluşturmaktadır. Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi verilerine göre ilin kilometrekareye 48 kişi olan nüfus yoğunluğu,100 olan ülke nüfus yoğunluğunun altındadır. Ağrı ili 2013 yılı yıllık nüfus artış hızı ‰ -2,2’dir. 2012–2013 yılları için Ağrı ilinin ‰ -24,6 net göç hızı ile göç verdiği anlaşılmaktadır (TÜİK, 2013).

Ağrı, iklim bakımından Türkiye’nin en karasal ve sert iklimli bölümüne girer. Kışlar çok sert geçer. Türkiye’de en soğuk gün Ağrı’da 13 Ocak 1940’da –43 C olarak tespit edilmiştir. Yazları sıcaktır. İlkbahar ve sonbahar kısa sürer. Az yağmur,

daha çok kar yağar. Senenin 115-125 günü karla kaplıdır. Yıllık ortalama yağış miktarı 528,5mm’dir. En yağışlı ay 66,8mm ile nisan ve en kurak ay da 12,3mm ile Ağustos’tur. Ağrı’nın yıllık ortalama sıcaklığı 6,1 C, en soğuk ayın ortalaması –10C, en sıcak ay ortalaması 21C’ dir. Ağrı’da özellikle soğuk dönemlerde sisli günler sayısı da artmaktadır. Buna büyük ölçüde radyasyon sisleri etkili olmaktadır. Ortalama sisli gün sayısı yılda 30 gündür (URL 5).

Ağrı'da halkın geçimi genelde tarım ve hayvancılığa dayanmaktadır. Ekonomi tarımdan çok hayvancılık ve hayvan ürünlerine dayanır. Düzlük alanların daha verimli olduğu Ağrı'da genellikle tarla ziraatine dayalı tarım ve hayvancılık gelişmiştir. Yayla ve meralarda yetişen hayvanlar ve bu hayvanlardan elde edilen ürünler, il ticaret hayatında önemli rol oynar. Şehir merkezine yakın köylerde arıcılık da yapılır. İlin endüstri ürünleri ve sanayi malları ihtiyacı genellikle uzak illerden sağlanmaktadır. Sanayi Türkiye'nin ekonomik gücüne katkıda bulunacak ve büyük ölçüde etki edecek derecede değildir. Ağrı'nın toprak ürünleri bakımından da milli ekonomiye katkısı azdır. Yapılan sanayi kuruluşları halkın başlıca geçim kaynağı olan hayvancılığa yöneliktir. Hayvansal hammaddelerin bir kısmı bu endüstri kollarında işlenir. Ağrı ilinin işsizlik oranı 2013 yılı için %6,8 işgücüne katılma oranı %57,1 ve istihdam oranı %53,2’dir. İran sınırında bulunması ve Gürbulak Sınır Kapısı sebebiyle Doğubayazıt'ta ticaret daha gelişmiştir. İlçe merkezleri aynı zamanda ticaret merkezleridir. Köylerdeki ticaret; canlı hayvan, hayvancılık ve ziraat ürünleri ile çerçi ve satıcıların pazarladığı ihtiyaç mallarına aittir. Ağrı, ülkenin önemli bir hayvancılık merkezi durumundadır. İldeki en önemli geçim kaynağı hayvancılık olup, ekonominin temeli hayvan ve hayvan ürünlerinin satışına dayanır. İlin coğrafi yapısı itibariyle geniş yayla ve meraların bulunması ve toprağın tarıma fazla elverişli olmaması nedeniyle hayvancılık büyük oranda yaygınlaşmıştır. Koyun başta olmak üzere büyük ve küçükbaş hayvan yetiştiriciliği ile süt ürünleri, Ağrı ilinin başlıca gelir kaynaklarını oluşturmaktadır (TÜİK, 2013). Ayrıca Ağrı Dağı, dağ turizmi açısından önemli bir merkezdir. Son olarak araştırmada Ağrı’nın tercih edilmesinin nedenleri arasında köklü bir kültürel geçmişe sahip olmasına rağmen ekonomik gelişmesinin neden istenen seviyede olamadığı da vardır. Şehir nasıl bir sosyo-kültürel yaşam sunmakta ya da sunamamaktadır ki yoğun bir göçün

yaşanmasına tanıklık edilmektedir? Bu soru ve sorunlar bağlamında araştırma gerçekleştirilmiştir.

Belgede Toplumsal bir tip: Kanaat önderi (sayfa 139-144)