• Sonuç bulunamadı

Toplumsal bir tip: Kanaat önderi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Toplumsal bir tip: Kanaat önderi"

Copied!
304
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

SOSYOLOJİ ANABİLİM DALI

SOSYOLOJİ BİLİM DALI

TOPLUMSAL BİR TİP: KANAAT ÖNDERİ

Ejder ULUTAŞ

DOKTORA TEZİ

DANIŞMAN

Prof. Dr. Köksal ALVER

(2)
(3)
(4)

ÖNSÖZ

Her çalışma ortak bir gayretle gerçekleştirilir. Bu çalışma da böylesi bir gayretin ürünüdür. Özellikle tez sürecinin ötesinde bana her daim rehberlik, önderlik eden, beni muhabbetine dahil eden, tez sürecinde tıkandığım noktalarda yolumu açan değerli hocam Prof. Dr. Köksal ALVER’e şükran borçluyum. Ayrıca sadece tez izleme komitesinde olmakla kalmayıp, lisans hayatımda da desteklerini her daim gördüğüm değerli hocalarım Yrd. Doç. Dr. M. Ali AYDEMİR ve Yrd. Doç. Dr. Uğur ÇAĞLAK’a minnettarım.

Selçuk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’ndeki değerli hocalarım, Prof. Dr. Mustafa AYDIN, Prof. Dr. Abdullah TOPÇUOĞLU, Prof. Dr. Mahmut ATAY, Doç. Dr. Ertan ÖZENSEL ve Doç. Dr. Susran Erkan EROĞLU’na çok teşekkür ediyorum.

Bölümdeki değerli arkadaşlarım Dr. Gamze AKSAN, Dr. İslam CAN, Ahmet GÖKÇEN, Ayşe YILDIZ, Faruk TURĞUT, Hüseyin ÖZİL, ve M. Türkan BİLGİR’e tez sürecinde verdikleri destekten ve yakınlıklarından dolayı çok teşekkür ediyorum.

Sevgili dostlarım Mehmet UĞRAŞ ve Tuba BÜYÜKTOSUNOĞLU YAYLALI’yı ayrıca zikretmeliyim. Sağ olsunlar.

Saha araştırması sürecinde, bizi kırmayıp görüşme talebimize olumlu cevap veren değerli görüşmecilere teşekkür ediyorum.

Annem ve babamın hakları her daim saklıdır.

(5)

T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

ÖZET

Bu çalışmada, kanaat önderinin kavramsal ve kuramsal bir tartışması yürütülmektedir. Kanaat önderinin kim olduğu, nasıl algılandığı, toplumda ne tür bir boşluğu doldurduğu gibi sorular etrafında ilerleyen çalışma, bir kanaat önderi tipolojisi çıkarmayı denemektedir. Bunun için ilk olarak kanaat kavramı hakkında değerlendirmeler yapılmaktadır. Daha sonra toplumsal tipler bağlamında “kanaat önderi”nin nasıl bir profile sahip olduğu ele alınmaktadır. Çalışma, eldeki sınırlı literatüre atıfla, teorik kısımda kanaatlerin oluşumunu, yönetilmesini ve yönlendirilmesini tartışmaktadır. Toplumsal tip bağlamında ele alınan kanaat önderi kavramının nasıl bir tanımlamaya sahip olduğu ele alınmaktadır. Dolayısıyla kanaat önderi kavramı etrafında, toplumsal tiplerin önemi ve konumuna dair bir çalışma gerçekleştirilmektedir. İki bölüm halinde gerçekleştirilen teorik çerçevenin ardından kanaat önderi kavramının bir iz düşümü üzerine odaklanılmaktadır. Evren olarak Ağrı’yı esas alan bu çalışma, nitel araştırma yöntemlerinin imkan ve sınırlılıkları dahilinde bir saha çalışmasıyla son bulmaktadır. Sahada, gerek kanaat önderi olarak görülen şahıslar, gerekse yöredeki farklı sosyal katmanlardan gelen kişilerle derinlemesine görüşmeler gerçekleştirilmektedir. Teorik tartışmalar ve sahadan elden edilen veriler çerçevesinde bir kanaat önderi tipolojisi çizilmektedir.

Anahtar Kavramlar: Kanaat, Kanaat Önderi, Tip, Toplumsal Tip, Lider, Kültür, Aşiret, Ağrı.

Öğre

nci

ni

n

Adı Soyadı Ejder ULUTAŞ

Numarası 124105001001

Ana Bilim / Bilim Dalı Sosyoloji / Sosyoloji

Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora Tez Danışmanı Prof. Dr. Köksal ALVER

(6)

T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

ABSTRACT

This study is carried out a conceptual and theoretical discussion of opinion leaders.

This study which advancing work around questions such as who is believed to be

opinion leader, how it is perceived, what kind of fills a gap in society tries to determine a typology. Evaluations are made conviction for that concept primarily. Later in the context of social types "opinion leaders " will be considered that's how it is handled with a profile. The study with a limited and available literature reference, discusses the formation of convictions in the theoretical section by management direction. It is considered that what kind of definition of the concept in the context of social types is discussed. Thus, a study about the importance and location of the social types is being carried out concept of opinion leaders. The theoretical framework is carried out in two sections then it will focus on a projection of the concept of opinion leaders. This study, which has Ağrı as a scope, finishes with possibilities and limitations of a qualitative study. In the field, in-depth interviews are carried out in the region where individuals should be seen as opinion leaders, as well as with people from different social strata. Typology of an opinion leader will be gained in the framework of the theoretical discussions and the data gathered from the field.

Keywords: Opinion, Opinion leaders, Type, Social Type, Leader, Culture, Tribe, Ağrı.

Öğre

nci

ni

n

Adı Soyadı Ejder ULUTAŞ

Numarası 124105001001

Ana Bilim / Bilim Dalı Sosyoloji / Sosyoloji

Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora Tez Danışmanı Prof. Dr. Köksal ALVER

(7)

İÇİNDEKİLER TABLOSU

BİLİMSEL ETİK SAYFASI………….……….. ... ii

DOKTORA TEZİ KABUL FORMU ... iii

ÖNSÖZ ... iv

ÖZET ...v

ABSTRACT ... vi

GİRİŞ ...1

BİRİNCİ BÖLÜM 1.1. TOPLUMSAL TİP BAĞLAMINDA KANAAT ÖNDERİ KAVRAMI ...9

1.1.1. Sosyal Bilimlerin “Kanaat”i ... 9

1.1.2. Episteme versus Doxa ... 11

1.1.3. Tip ve Toplumsal Tip Kavramları ... 15

1.1.3.1. Tipolojiyi Kuran Dil: Kavramlar ... 15

1.1.3.2. Toplumsal Tipler ... 17

1.1.4. Kanaat Önderi Kavramının Mecrası ... 25

1.1.5. Modern Kanaat Üreticiler ... 28

1.1.5.1.Televizyon ...28

1.1.5.2.Sosyal Medya Ağları ...29

1.1.6. Lider/Önder Kimdir? Lider Olmak Ne Demektir? ... 31

1.1.7. Önderin/Liderin Özellikleri ... 33

1.1.8. Türkiye’de Kanaat Önderi Olmak ... 38

1.1.9. Modernite ve Gelenek Kavşağı ... 42

1.1.10. Modern Türkiye’nin Doğusu... 47

İKİNCİ BÖLÜM 2.1. KANAAT ÖNDERLİĞİNİN ZEMİNİ ...56

2.1.1. Açık ve Kapalı Toplumlarda İletişim ... 56

2.1.2. Doğu Anadolu’da Yaşam: Kültür ve Toplum ... 60

2.1.3. Aşiret ve Akrabalık ... 63

2.1.4. Seçimler ve Oy Verme Üzerine ... 65

2.1.5. Aşiretler ve Sosyal Mesafe ... 67

(8)

2.1.7. İktidar ve Otoritenin Patrimonyal Gösterenleri ... 70

2.1.8. Önderlik/Liderlik’teki Gerontokratik Bakiye ... 76

2.1.9. Aşiret Lideri ... 79

2.1.10. Önderliğini/Liderliğin Bileşenleri ... 81

2.1.10.1. Karizma ve Söylem ... 81

2.1.10.2. Kriz- Korku ... 82

2.1.11. Sosyal Sermaye ve Güven ... 84

2.1.12. Değerler-İlişki Ağları ... 88

2.1.13. Dinsel İtibar ve Kurumsallaşmış Roller ... 90

2.1.14. Meşruiyet Formları (Semboller, Simgeler) ve Ritüeller ... 92

2.1.15. Temsiliyet ve Teslimiyet: Sadakat ve İtaat ... 95

2.1.16. Şeref -Haysiyet-Onur ... 96

2.1.17. Töre ve Namus ... 98

2.1.18. Yasa Koyucular ve Yasa Kıyıcılar ... 100

2.1.18.1. Toplumsal Vicdan ... 101

2.1.18.2. Şeriata Gitmek ... 102

2.1.18.3. Hukuk-Adalet Mekanizması ... 102

2.1.19. Asli Günah Motivasyonu: Akan Kan ve Gizli Özne ... 106

2.1.20. Arayı Bulmak ... 107

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM 3.1. ARAŞTIRMANIN YÖNTEMİ ...111

3.1.1. Yol ve Yordam ... 111

3.1.2. Yeni “Paradigmanın İfası” ... 112

3.1.3. Araştırmanın Dayanakları ... 116

3.1.4. Veri Toplama Teknikleri ... 123

3.1.4.1. Katılımlı Gözlem ... 124

3.1.4.2. Derinlemesine Görüşme ... 125

3.1.4.3. Odak Grup Görüşmeleri ... 126

3.1.4.4. Doküman Analizleri ... 128

3.1.4.5. Sözlü Tarih ve İmgelem ... 128

3.1.5. Araştırma Evreni ... 129

(9)

3.1.5.2. Ağrı ... 130

3.1.6. Araştırma Örneklemi ... 134

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM BİR KANAAT ÖNDERİ ARAŞTIRMASI ...139

Kanaat Önderi: Kimdir? Kim Değildir? ...139

4.1. Toplumdaki Farklı Kesimlere Göre Kanaat Önderi ...139

4.1.1. Üniversite Gençliğine Göre Kanaat Önderi ... 139

4.1.1.2. Kanaat Önderi Kimdir? ... 140

4.1.1.3. Toplumun Organik Aydınları ... 145

4.1.1.4. Doğal ve Resmi Sınırlar ... 147

4.1.1.5. Ağrı’daki Kanaat Önderleri: “Yaptırım Gücü” ... 149

4.1.1.6. Takipteyiz: “Benim seydam şöyle dedi” ... 151

4.1.1.7. Halk Beratı: “Barış Elçileri” Payesi ... 155

4.1.1.8. Nostalji Kavşağı: “Belki de neslin son örnekleriyiz” ... 159

4.1.2. Öğretmenlere Göre Kanaat Önderi ... 162

4.1.2.1. Hukuk Üzerine ... 166

4.1.2.2. Değişen Dünya: İnsan ve İlişkileri ... 168

4.1.3. Din Görevlilerine Göre Kanaat Önderi ... 170

4.1.3.1. Kanaat Önderi Kimdir? ... 170

4.1.3.2. Gerilimler: “Denge unsuru” ... 173

4.1.3.3. Mahkemeler: “Bıçağı keskindir” ... 177

4.1.4. Esnaf ve Eşrafa Göre Kanaat Önderi ... 181

4.1.4.1. Yeni Nesil Kanaat Önderleri ... 184

4.1.4.2. Neden Doğu ve Güneydoğu? ... 189

4.1.4.3. Babadan Oğula ... 190

4.1.4.4. Hukuk: “Devlet ciddiyetiyle barışın demekle barışılmıyor” ... 191

4.1.5. Bir Derkenar ... 195

4.1.5.1. “Hakaretler yiyebiliyoruz” ... 195

4.1.6. Ev Hanımları ve Çalışan Kadınlara Göre Kanaat Önderi ... 197

4.1.7. Farklı Meslek Gruplarından Memurlara Göre Kanaat Önderi ... 202

4.1.7.1. Karizma ... 206

(10)

4.1.7.3. İşin Türkücüsü ... 207

4.1.7.4. Hukuk ve Adalet Üzerine ... 208

4.1.8. Sivil Toplum Kuruluşları: Bir Görüşme ... 212

4.1.8.1. Barış Komisyonu: “Kolektif karizma” ... 215

4.1.8.2. Temsiliyet: “Komisyon üyelerinin kapsayıcı olması gerekiyor” ... 216

4.1.8.3. Mahkemeler: “Devlet ceza verir ardına bakmaz” ... 219

4.1.8.4. Etekteki Taşlar ve Bağlayıcılık ... 221

4.1.9. İl Kültür ve Turizm Müdürü ile Bir Görüşme ... 221

4.1.9.1. Hukuk ve Adalet Mekanizması ... 224

4.1.9.2. Medya ve Kanaat Önderleri: “Vitrindekiler” ... 225

4.2. KANAAT ÖNDERLERİ: KÜLTÜR –TOPLUM -SİYASET ...227

4.2.1. Ağrı’daki Kanaat Önderleri ... 228

4.2.2. Tevarüs Eden Liderlik: Soy Sop ... 235

4.2.3. Aile ... 239

4.2.4. Çevre ile İlişkiler ... 241

4.2.5. Toplum ve Kanaat Önderi ... 243

4.2.5.1. Töre ve Namus ... 243

4.2.5.2. Ortak Akıl: “Onlar bizi bulur” ... 244

4.2.5.3. Mahkemeler: Yasa Koyucu mu Yorumcu mu? ... 246

4.2.5.4. Aşiret Taassubu: “Bağımlı tefrikanın kaleleri” ... 248

4.2.5.5. Çözüm Süreci: Muhatap Kim? ... 249

4.2.5.6. Babalar ve Oğullar: “Babamı az gördüm” ... 250

4.2.5.7. Toplum ve Değerler: “Seydanın kanı döküldü” ... 254

SONUÇ ...257

EK: KATILIMCILAR LİSTESİ ...264

KAYNAKÇA ...267

İnternet Kaynakları ...292

(11)

“Kanaat önderi”n midir?

GİRİŞ

Bir toplumsal tipin eskizlerini çıkarmaya çalışmak o tipin hayat bulduğu zeminin mantığını büyük oranda anlamayı olanaklı hale getirir. Toplumsalın gerek merkez gerekse kıyılarında gezinen tiplerin varlığı o toplumda neye itibar edilip nelerin dışarıda tutulduğunu göstermesi bakımından önemlidir. Bir tarafı gündelik hayatın süreğen haline, diğer tarafı kadime uzanan toplumsal ilişkilerin her an yeniden üretilmesinde toplumsal tiplerin nereye tekabül ettiği sorusu bu ilişkilerin değdiği referans noktalarını yakalamayı mümkün kılacaktır.

Bir toplum yapısını yahut kültürünü iyi bir okumaya tabi tutmanın en önemli

çıkış noktası o “toplumun mantığı”1nı anlamaya girişmekten geçer kabulü, bu

çalışmanın dayanaklarından birini teşkil etmektedir. Bu çalışma böylesi bir gayretin tecessüm etmiş halidir. İkna, itibar, meşruiyet gibi olumlu, kimi zaman da kan, öç alma gibi olumsuz kavramlarla yan yana gelen, anılan yahut onlarla bütünleşen bir tipin izleri sürülmektedir. Araştırma, herhangi bir konuda görüşlerine başvurulan etkili kişilerin yani “Kanaat Önderleri”nin kim olduklarını, toplumda ne gibi görevler yüklendiklerini, toplumsallığın hangi noktalarında belirip hangi noktalarında kaybolduklarını, toplum yaşamının neresinde durduklarını, toplumun neden bu insanlara itibari anlamda meşruiyet atfettiklerini, bu kişilerin kendileri ve toplum hakkındaki “kanaatleri”nin neler olduğunu konu edinmiştir.

Günümüz toplumlarında, “kanaatler”in ne derece önemli olduğunu en genel düzeyde görmek ya da anlamak için gerek gündelik hayatın temel rutinlerini gerekse iletişimsel dünyanın bazı gösterenlerini referans vermek yeterlidir. İnsanın toplumsal bir varlık olmasından dolayı, yapıp etmelerinin sınırları da toplumsal dünyanın red ve kabulleri etrafında şekillenmektedir. Bir başkası hakkında ne düşündüğümüz ya da onun bizim hakkımızda ne düşündüğü gibi sorular insan toplumsallığının göstergesidir. İnsan doğasında mevcut olan bilme istenci, Heidegger’in tabiri ile

(12)

“yeryüzüne atılan” insanın varlık sırrını keşfetmesi için gerekli lokomotiftir. Bilme olayının kendisi zaten dinamik bir süreçtir. Bilme istenci, basit bir bilgi talebinden muhayyilenin vize verdiği en uç noktalara kadar çok geniş bir yelpazede seyretmektedir. Bu yelpazenin toplumsallığa dönük tarafı şudur: “Toplumsal bilgi terbiye örsünde dövülen bilgidir”. Çünkü bu bilgi, içerisinde toplumsallığı da yok edecek bir tahayyülü saklı tutmaktadır. Yıkıcı, tahripkar düşüncenin dizginlenmesi ve toplumsal dünyaya servis edilmesi belli aracılar yoluyla gerçekleşmektedir. Bu ıslah sürecinde toplumda bazı kişiliklerin önemli misyonlar yüklendiklerini kaydetmek gerekiyor. Dolayısıyla kanaat sahibi bu kişilerin modern anlamdaki bilgi ile modern dışı hikmet kavramıyla olan ilişkileri önemlidir.

Kanaatlerin bazen bilgiyi dışta bırakacak kadar öncelendiği durumlar olduğu gibi bilginin, kanaatlere itibar edilmemesi gerektiğini telkin ettiği ya da dayattığı durumlar da yaşanmaktadır. Modern bilginin dayattığı bilimsellik, kanaatlerin arkaik bir dünyaya ait olduğu söylemiyle kendince kanaatlere meşruiyet krizi yaşatmak istemektedir. Dolayısıyla sosyal bilimler alanında geliştirilen “doktriner” düşünme tarzı bir tür doksozofi olarak algılanırken, düşünme olayını gerçekleştiren kişi de “doksozof” ya da “malumatfuruş” diye damgalanabilmektedir. Hakeza kanaatlerin de bazen bilimsel bilginin meşruiyeti hakkında yaptığı sorgulamalar bu bilgi türünü meşruiyet (ör: toplumsal vicdan) yönüyle çeşitli açmazlara itebilmektedir. Bu noktada bilim- bilgi- kanaat –hikmet gibi kavramların kesişen ve ayrışan yönlerinin ne olduğu önemli olmaktadır. Bilginin ya da kanaatin tecessüm ettiği kişiler, bu

muğlaklığın düğümlendiği merkezler olmaktadır2. Gündelik hayattaki rutinlerden

uzun soluklu sorunlara kadar pek çok konuda “danış”ılan, “kanaat”i alınan kişilerin kilit bir değerde olduğu görülmektedir.

Bilimsel bilgi ve kanaat tartışmasının toplumsal dünyaya dönük tarafı, bu dikotomiyi aşarak toplumu anlama gayretlerine işaret ederken, toplumun süregiden

2 “Kurumsal faaliyetin nesnelleşmiş anlamları, ‘bilgi’ olarak kavranır ve o şekilde aktarılır. Bu

‘bilgi’nin bir kısmı, herkesle alakalı addedilir; bir kısmı ise sadece belli tiplerle… Her türlü aktarım, bir çeşit sosyal aygıtı gerektirir. Bu demektir ki, bazı tipler aktarıcılar olarak, diğer bazıları da geleneksel ‘bilgi’nin alıcıları olarak adlandırılır. Bu aygıtın spesifik karakteri, toplumdan topluma değişecektir elbette” (Berger&Luckmann, 2008: 104).

(13)

yaşamında bunu bizzat tecrübe eden tiplerin (kanaat önderlerinin) ne tür tasarruflarda bulundukları da tartışmanın cezbedici bir başka yönünü oluşturmaktadır. Toplumsal ilişkilerin belli noktalarında belirip kaybolan bu kanaat sahibi kişilerin söylem ve eylemleri, toplumsal düşüncenin çerçevesini de az çok belirlemektedir. Mesela işlerin çıkmaza girdiği, sorunların çözülemediği durumlarda kanaatine itibar edilen ve bilgisinin değerli (doğru) olduğuna kanaat getirilen kişi ya da kişiler devreye girer ve olay çözüme kavuşturulur. Sorunla malul olunan ve çözme iradesinin tükendiği durumlarda üçüncü bir kişinin araya girmesi ile o sorunların çözülme sürecinin hızlanacağı inancı, bir toplumun kültürel, dini, siyasi ve ekonomik kodlarıyla da yakından ilgilidir.

Kanaat önderleri, toplumun işleyişinde, gündelik rutinlerin gerçekleşmesi ve meydana çıkan sorunların çözülmesinde, kültürün olağan işleyişinde (düğün, cenaze vb.) toplumun önünde giden, topluma mihmandarlık yapan liderler konumundadırlar. Toplumun, topluluğun muhayyilesinde, anlam dünyasında belli özelliklerle bedenlenmiş bu liderler, “toplumsal tahayyül”de (Taylor, 2006) her gün farklı veçhelerle yeniden meşrulaştırılmaktadır. Bu meşrulaştırım süreci tek taraflı olmayıp, kanaat önderinin de toplumda yeni meşrulaştırma alanları açtığı bir döngüye işaret eder. Bahsedilen bu noktalar araştırmada, kanaat önderi tipinin enine boyuna değerlendirilmesi için motivasyon gerekçesi olmuştur.

Eskatolojik motivasyonunmu yoksa görgül gözlemlerin mi Weber’i, rasyonel bürokratik meşruiyetin nihai olduğu düşüncesine sevk etmiştir bilinmez ama bilinen bir şey varsa o da toplumsal dünyanın bürokrasi tarafından örülen demir kafesleri yırta yırta kendisini var ettiğidir. Geleneksel ve karizmatik diye adlandırdığı meşruiyet tiplerini “tarihin arka odası”na atan Weber, yine de temkini elden bırakmadan yeri geldiğinde bu meşruiyet tiplerini işe koşma adına romantik retorikleri de hazırda tutmuştur. Büyü bozumu söylemi, böylesi bir ihtiyat payını hesap etmenin ürünü olarak düşünülebilir.

Weber’in karizmatik ve geleneksel meşruiyeti modern öncesi topluma irca etmesi, toplumsal dünyanın referans noktalarındaki dengeleri de dönüştürmeyi motive etmiştir. Böylece geleneksel ve karizmatik otoriteyle var kılınarak, “itaat” adı

(14)

verilen olumsuz öteki, yerini bireyciliğin şaşmaz aklileştirilme sürecine yavaş yavaş bırakmıştır. Modern dünyanın yücelttiği bireycilik, aidiyet kavramını özgüvene karşı gerçekleştirilen bir darbe girişimi olarak görmüştür. Böylece benliğin kıskacına alınmış bireyin, kayıtsız şartsız “aklını kullanma cesaretini göster”mesi beklenmiştir. Taylor (2011: 12), bireyciliğin karanlık yönünü benliğe odaklanmada görmektedir. Bu odaklanma, yaşamı tatsızlaştırıp, yaşamın anlamını daraltırken bireyi başkalarına ya da topluma karşı kayıtsız hale getirir (Taylor, 2011: 12). Oysa toplumsal dünyada hisleri ve tasarımları, inanç ve seçimleri (Cassirer, 2005: 22) kapsayan gelenek, bir arada yaşamanın merkezi bir aktörüdür. Dolayısıyla gelenek ve geleneğin taşıyıcıları toplumu bir arada tutan, ortak duyguları harekete geçiren arenalar olmaktadır aynı zamanda. Bu arenalar Geertz’in de dediği gibi (2007: 136) özünde ciddi eylemlerin yoğunlaştığı yerlerdir. Bu çalışma da gelenek arenasında, geleneğin uygulayıcıları olan kanaat önderlerinin, toplumu ne ölçüde, ortak duyguda buluşturma maharetine sahip olduklarını merak etmektedir.

Çalışma, eldeki literatüre atfen, kanaatlerin oluşumunu, yönetilmesini ve yönlendirilmesini, kanaat önderi algısını, kanaat önderi kimliğini/tipini geçmiş ve geleceği de hesaba katarak ele almayı hedeflemektedir. Toplumsal yapıda meydana gelen değişimleri, kopuşları, bütünleşmeleri, yenileşmeleri de dahil ederek toplum yaşantısında kanaat önderi tipinin yerini betimlemeye çalışmaktadır. Reddiye yahut yüceltmelerin olağanüstü düşünsel restleşmeleri ile duygusal motivasyonlarla üretilen retorikten uzak bir bakış çerçevesinde kanaat önderi tipolojisi ve toplum okuması yapılmaya çalışılmaktadır. Ancak bu şekilde toplumu ve toplumsal hayatı dinamik tutan referans noktalarını bulmak ve etkilerini keşfetmek mümkün olabilecektir.

Bir tip çözümlemesi nasıl yapılır? Veya kanaat önderi tipolojisine dair algıların ölçülmesi nasıl olur? Kanaat önderi tipolojisi ortaya koymak, bu tipolojiyi belli bir çözümleme etrafında şekillendirmek ne kadar mümkündür? Kanaat önderi tipini var eden bir toplumsal yapı nasıldır ya da hangi toplumsal yapıda kanaat önderine ve onunla tecessüm etmiş pratiklere ihtiyaç duyulur? Bu ve benzeri sorular araştırmada merkezi konumda bulunmaktadırlar.

(15)

Türkiye’de aşiretler ve aşiret liderleri üzerinde kıymetli pek çok çalışma gerçekleştirilmiştir. Ancak çalışmaların bir kısmı, iradesine kota konmuş insanların yaşadığı Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki siyasi dinamiklerin ne şekilde tezahür ettiği, son feodalite kırıntılarının nasıl süpürüleceği, “yıkıcı gemeinschaft” asabiyesinin ehlileştirilebilmesinin imkanlarının ne olduğu gibi pejoratif düşüncelerin gölgesinde gerçekleştirilmiştir. Geniş ölçekli ve yapı odaklı çalışmalar sosyolojinin önemli bir nesnesi olan insanı görmeyi engellemiştir. Bu çalışmayı farklı kılacak olan şey, çalışmanın tam da insan faktörüne yani faile odaklanmasıdır. Böylece çalışma, insana, insanın dünyasına, gündelik ilişkilerindeki yapıp etmelerine odaklanmayı hedeflemektedir. Bunun için de “kanaat önderi” tipinden hareket edilmektedir.

Araştırma öncelikli olarak genel bir kanaat önderi algısı ve fikrinin; kanaat önderine bu adı veren özelliklerin ne olduğu üzerinde durmaktadır. İnsanların kanaat önderinin rolü hakkında ne düşündükleri, kanaat önderini nasıl tanımladıkları sorgulanmaktadır. Kimler kanaat önderi olabilir. Ya da kanaat önderi olmak mümkün müdür? Kanaat önderi kimdir? Yetki ve etki alanı nerede başlar nerede biter, sınırlarının ve uygulamalarının içeriğini belirleyen şey nedir? Kanaat önderini diğer insanlardan ayıran hususlar nelerdir? gibi soruların peşinden gitmek ve toplumun genel kültürel kodlarını besleyen unsurlar ile kültürel kodların ürettiği/tükettiği unsurların ne olduğu üzerinde durulmak istenmektedir. Bölgenin etnoğrafik özellikleri, topoğrafyasını hesaba katarak bir “kanaat önderi” tipolojisi çıkarmayı deneyen bu çalışmanın alana yeni ve farklı bir bakış açısı sunması temenni edilmektedir.

Çalışmada sosyal bilimlerde kullanılan iki ana yaklaşımdan biri olan nitel araştırmanın sunduğu teknik ve fikri altyapıdan yararlanılarak, toplumsal tip çözümlemesi yapılmıştır. Fenomenolojinin geniş şemsiyesi altında gündelik dünyanın ve bu dünyada üretilen anlamların izleri sürülmektedir. Bu yolda

araştırmaya birkaç farklı tekniğin eşlik etmesi3 uygun görülmüş, örneklem seçiminde

ise kartopu ve teorik örneklem tekniklerinden yararlanılmıştır. Çalışma ayrıca teorik

(16)

bir alt yapıdan da beslenmektedir. Kanaatin bizzat kendisinin ne olduğu, kanaatlerin nasıl üretildikleri, kanaat üretmeye ya da kanaatleri yönlendirmeye dair tartışmalar ile kanaat önderinin kim olduğu, rol ve sınırlarını nelerin tayin ettiği, kanaat önderi tipinin değişen doğası ve işlevleri, toplumdaki konumu ve görünürlüğü, açılım ve açmazları teorik bir değerlendirme etrafında tartışmaya açılmaktadır.

Çalışmanın uygulamaya dönük bir yüzü de bulunmaktadır. Belli bir kente

(Ağrı) 4 odaklanan bu çalışma, kentteki kanaat önderi tipinin nasıllığına ve

neredeliğine dair betimleyici bir analiz çerçevesi sunmaya çalışmaktadır. Kanaat önderine dair tipolojik bir çıkarsamayı yapabilmek için bölgenin veya yörenin tarihinin, siyasi ve sosyo-kültürel formasyonunun iyi tahlil edilmesi gerekmektedir. Tarih ve toplum arasındaki ilişki izleklerinden gündelik yaşamı dizayn eden yahut kaosa çeviren referanslara kadar, belirleyici aktörlerin kimler ya da neler ne olduğu çok önemli olmaktadır. Bunu, en temelde emik bir yaklaşımın sunduğu olanaklar çerçevesinde görmeye çalışmak, bahsedilen süreci okumada önemli bir başlangıç noktası olmaktadır. Araştırmacının da bu evrenin bir parçası olması bu evrenin seçimini tetikleyici nedenlerden biri olmuştur. Ayrıca araştırmaya dair evrenin

seçiminde “genişletilmiş vaka yöntemi”5nin referansları da etkili olmuştur. Evrenini

bu yaklaşımın imkânlarını kullanarak belirlediği araştırmasında Yaman’ın da (2013: 30-31) kaydettiği üzere bu yaklaşım evrende “biricik”liğe odaklanmaktadır. Dolayısıyla çalışmanın yürütüldüğü çevrenin ve üzerinde çalışılan grubun, toplumun genelini temsil etmesi iddiasından ziyade, kendi bağlamı içerisindeki biricikliği önem kazanmaktadır. Bu yaklaşım, güvenilirlik ve genellenebilirlik yerine, çalışma sürecinin –bağlamının öne çıkartılmasını ve teorik bir yeniden inşayı ön gören bir yaklaşım biçimidir.

Dört bölümden meydana gelen çalışmada, birinci ve ikinci bölümler çalışmanın teorik çerçevesini oluşturmaktadır. Tezin birinci bölümünde kanaat önderi kavramına dair bilimsel zeminde gerçekleştirilen tartışmalar hakkında değerlendirilmeler yapılmaktadır. Bu bölümde kavramsal ve kuramsal bir tartışma gerçekleştirilmekte,

4 Evrenin seçilme nedenleri üçüncü bölümde değerlendirilmiştir.

5 Yapılacak araştırma zaman, mekan ve kişiler bağlamında geniş bir yelpaze içerisinde ele alınmakta

(17)

sosyal bilimlerde kanaat ve bilgi ekseninde açılan kuramsal tartışmalara toplumsal tipler konusu dahil edilerek bilim dilindeki kavramların ve bu kavramlara yaklaşımda üretilen dilin nasıl inşa edildiği ele alınmaktadır. Yine bu bölümde toplumsal tipler içerisinde kanaat önderi tipi ele alınmakta, liderlik ve kitleler üzerine bir tartışma, bu tipoloji üzerinden yürütülmektedir. Bu bağlamda kanaat kavramının, kanaat önderi kavramının ve tipinin mecrası hakkında bir değerlendirme gerçekleştirilerek kanaat önderi kavramına detaylı bir bakış denenmektedir.

Türkiye’de kanaat önderi olmanın, lider olmanın ne gibi açılım ve açmazlara sahip olduğu konusu ele alınırken, modernitenin parameteleri ile yerel kültür çatışmaları önemli bir artalanı oluşturmaktadır. Modern değerlerin toplumda meydana getirmiş olduğu değişim ve dönüşümün, kanaat önderi tipi üzerinde ne gibi etkilerinin olduğunu önemli kılmaktadır. Bu bağlamda çalışmanın da merkezi yerini tutması bakımından Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri’nin genel toplumsal yapısı hakkında değerlendirmeler gerçekleştirilmektedir.

Çalışmanın ikinci bölümünde, birinci bölümde tartışılan kanaat önderi kavramının, beslendiği toplumsal zemin irdelenmektedir. Soyo-kültürel, dini, ekonomik değer ve göstergelerin, kanaat önderi tipinin var olmasında nasıl etkide bulunduğu sorusu, böylesi bir başlığı gerekli kılmaktadır. Bu bölümde kanaat önderi kavramının özellikle, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki yansımalarının sosyolojik alt yapısı tartışılmakta, bu bölgelerde kanaat önderi tipini var eden ve süreklileştiren sosyo-kültürel, dini temellerin, gündelik yaşamda üretilen pratiklerin ne olduğu, sorular çerçevesinde ele alınmaktadır. Nispeten kapalı bir toplum yapısının getirdiği yaşam biçimi; ilişkileri kuran dili, simge ve sembolleri önemli ölçüde etkilemektedir. Aşiret ve akrabalık ilişkilerinin yağunluklu yaşandığı bu bölgelerde, gündelik yaşamdaki ritüeller, pratikler, aşiret toplumsallaşmasının ürettiği bir zeminde yürümektedir. Dinsel itibar, kurumsallaşmış roller, aşiretsel ilişkiler, saygı, sevgi, korku gibi değer ve dinamiklerin toplumsal hayatı nasıl dizayn ettiği konusu incelenmekte, bu ilişkinin göbeğinde yer alan kanaat önderlerinin yeri hakkında bir tartışma açılmaktadır. Belli bir yaş ve tecrübeyle cisimleşmiş kişilerin yani kanaat önderlerinin etrafında gelişen olaylar, ilişkiler ele alınmaktadır.

(18)

Üçüncü bölümde araştırmanın uygulama kısmı yer almaktadır. Burada sosyal

bilimlerdeki araştırma yöntemlerinden nitel araştırmanın imkanlarından

yararlanılmakta, nitel araştırmanın sunduğu olanaklar çerçevesinde sahaya gidilmektedir.

Tezin dördüncü yani son bölümü sahadan elde edilen verilerin analiz edildiği bölüm olarak tasarlanmıştır. Bu bölümde, kavramsal-kuramsal zeminden yola çıkılarak sahadan elde edilen veriler değerlendirilmektedir. Sahadaki örneklem ve dökümanlardan elde edilen veriler ışığında kanaat önderinin kim olduğu, nasıl algılandığı gibi sorular cevaplandırılmaya çalışılmakta, saha araştırması sürecinde birbirinden farklı meslek ve katmanlarda kişilerle derinlemesine görüşmeler gerçekleştirilmektedir. Kanaat önderinin kim olduğuna dair algıların ve tanımlamaların geniş bir çerçeveden ele alınmak istenmesi, örneklemin geniş olmasını getirmiştir. Hem görüşmeciler hem de kanaat önderleriyle yapılan görüşmeler belli bir tasnife tabi tutularak analiz edilmiştir. Kanaat önderleri tipolojisinin ele alınmasında, kanaat önderlerinden ziyade dışarıdan görüşmecilerle gerçekleştirilen görüşme sayısı fazla tutulmuştur. Kanaat önderlerinin nasıl algılandıkları sorusu etrafında görüşmeler sürdürülmüştür.

(19)

BİRİNCİ BÖLÜM

1.1. TOPLUMSAL TİP BAĞLAMINDA KANAAT ÖNDERİ KAVRAMI 1.1.1. Sosyal Bilimlerin “Kanaat”i

Felsefe ve sosyal bilimlerde uzun yıllardır tartışıla gelen kanaat kavramı, ciddi tartışmaların ve açılımların gerçekleşmesini sağlamıştır. Kanaatin ne olduğu, sosyal bilimlere dahil edilip edilmemesi gibi konular, bilim tarihinde ciddi bir artalanı oluşturmaktadır. Dolayısıyla kanaat kavramına getirilen tanımlamalar ve açıklamalar da farklılıklar taşımaktadır. “KANAAT [İng. opinion; Fr. opinion]. 1 Rasyonel bir temeli olmakla birlikte, kendisinden kuşku duymanın mümkün olduğu bir önerme ya da hipotez. Kişisel görüşlere dayanan inanç. 2 Bir uzman tarafından verilen hüküm ya da yargı. 3 Sağlam delil ya da dayanakları olmayan fikir, görüş, sanı. 4 Değişen fenomenlerin kesinlikten yoksun duyusal bilgisi. Sanı. Kişinin doğru olup olmadığından emin olmadan benimsediği görüş tarzı. 5 Otoriteye ve güvene dayalı olarak benimsenmiş düşünce” (Cevizci, 2013: 902). “Kani kılma, kanaat getirtme, kani olma” (URL 1)

durumudur. Özbek, eski dilde efkar-ı umumiye ya da amme efkarı yani kamuoyu

kavramındaki “oy” terimini İngilizcedeki “opinion” yani “kanaat” olarak kabul etmekte, kanaati bu açıdan ele almaktadır (Özbek, 2010: 42). Açıkça ifade etmek gerekirse, kanaat ifadesi –manipülasyon tarafı saklı kalmak kaydıyla- ikna kavramıyla beraber düşünülmeyi gerektiriyor. Kani olma aynı zamanda ikna olma halinin de başka biçimde adlandırılmasıdır.

İkna, rızayı içerebileceği gibi zorlama ya da dayatmaların neticesinde de gerçekleşebilir. Nitekim bu kavrama dair açıklamalarında Anık (2000: 31), ikna kavramının iki önemli nüansı bir arada tuttuğu notunu düşmektedir. Bu nüans kandırma ve inandırma üzerine kurulu bu ilişkide temkinli olmayı salık vermektedir. Yine de bu ikisi arasındaki ayrımın kolayca yapılabileceğini söyleyen Anık’a göre; kandırmada tek taraflı bir aldatma işlemi söz konusuyken inanmada ise karşılıklı bir rıza söz konusudur.

Gündelik hayat dünyası, sıradan toplum üyeleri tarafından sadece bir gerçeklik olarak algılanmaz. Aynı zamanda bu dünya onların, düşünce ve eylemlerini doğuran

(20)

bir dünya olmaktadır. Bu farkındalık hali, gerçek hayatta muhafaza edilmektedir (Berger ve Luckmann, 2008: 32). Yüz yüze gündelik ilişkiler, belli kabuller ve ön kestirimler yani toplum tarafında oluşturulmuş anlam stoklarınca kuşatılmıştır. Sosyolojik literatürde “sağduyu” olarak ifade edilen bu durum ortak kabullerin, toplumdaki ilişkilerin belli bir dozda tutulmasını sağlamaktadır. Bauman’ın sıkça dile getirdiği “sağduyu” bilgisi, tıkandığı zamanlarda kanaat kavramını yardıma çağırmaktadır. Hakeza, Schutz da bireyi günlük yaşamın rutininde tutan sağduyudan bahsederken bu kavramı ‘elimizdeki bilgi stoku’na (stock of knowledge at hand) dahil olan ‘reçete bilgisi’ (recipy knowledge) olarak adlandırmaktadır (Zijderveld, 2010: 101-2).

Kanaat sözcüğünün kökenine inildiğinde Batı’da 18. yüzyıla gelene kadar bu sözcüğün iki farklı anlama geldiği görülmektedir. Birincisi kesinleşmiş yargı; diğeri ise ün, şeref, itibar, prestijle eş anlamlı kullanılmaktaydı. Fakat 18. yüzyılda bunun yerini, eleştirel toplumsal tartışma sonucu ortaya çıkan yargı olarak kesinleştirilmiş kanaat yani kamuoyu kavramı aldı. Böylece özel tecrübelere dayanan tek tek kanaatler ortak bir noktada akılcı bir biçimde bir araya geliyordu. Habermas’a göre ilkesel olarak kamuoyunun ham maddesini kanaatler oluşturmaktadır. Ona göre akılcı bir kamuoyundan bahsetmek, insanların belli bir konu çerçevesinde ortak kanaatlerini gerektirmektedir. Kanaatler insan zihninde, duygusunda yatan düşünce ve tutumların dışavurumu olsa da, tek tek bireylerin kanaatlerinin değil karşılıklı etkileşim süzgeciyle oluşan düşünce ve tutumların ürünüdür (Ayan, 2013: 11-15). Kamuoyunun, bu bakış açılarından, bir tür “ortak akıl” olduğu ifade edilebilir. Kamuoyu ortak kanaatlerin toplandığı bir arena, kanaatlerin bir havuzu olarak arzı endam etmektedir. Nitekim bu görüşleri tahkim edecek bir değerlendirmeyi Sartori’de görmek mümkün. Sartori’ye göre (2004: 52) kamuoyu, halkın ya da halkların kanaatlerinden hâsıl olan şeydir.

Çalışmanın başında da ifade edildiği üzere bir toplumun düşünme tarzı, değer verdiği şeyler, o toplumun bilgi türüne verdiği değeri düşündürmektedir. Kamuoyunun oluşması ve yönlendirilmesi de itibar edilen mantığa bağlı olmaktadır. Bu bakımdan öteden beri tartışma konusu olmuş olan bir meseleyi masaya yatırmak

(21)

taşları yerine oturtmada önemli olacaktır: kanaat ve bilgi. Kanaat kavramının belki de en çok yanyana geldiği kavram “bilgi”dir. Episteme (bilgi) ile kanaat (felsefi tabiriyle doxa) dönem dönem el değiştiren bir iktidar ikilisi konumundadır. Bu ikili bir biriyle sürekli dirsek teması halinde olmuştur.

1.1.2. Episteme versus Doxa

Bilim tarihinde kanaat ve episteme üzerinden yürütülen anlam tartışması; iki ayrı dünya görüşü, iki ayrı yaşam tarzı, iki ayrı kültürün karşı karşıya geldiği bir algısal dünyanın haritasını sunmaktadır. Satır aralarında neye itibar edilip edilmemesi gerektiği üzerinden bir iktidar mücadelesinin yürütülmesi, yıllarca bilimin dayandığı ve dayattığı bakış açısının çabasıdır. Bazen kanaatler ön planda tutulup bilgi dışlanmış (skolastik düşünce) bazen bilgi el üstünde tutularak kanaatlerin kötülüğünden (pozitivist düşünce) dem vurulmuştur. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren kanaatle bilgiyi birbirinden ayırmanın gereksizliği (hermeneutik) üzerine kafa yorulmuştur. Yaşanan insanlık kavgaları, kıyımlar, insanlık dışı gelişmeler (atom bombası gibi) “saf bilginin” kanaatlerle yani sağduyuyla terbiye edilmesi düşüncesinin doğuşunu getirmiştir. Büyük anlatılardan daha gündelik olana, daha insana ve gerçeğe dokunan görüş ve düşüncelere geçişler yaşanmıştır. Bu durum modernitenin bilime üflediği monist ruhu ciddi bir meşruiyet krizine sokmuştur.

Kanaat ve episteme kavramlarının ötelenmesi yahut sahiplenilmesi, üretilen bilimsel dilin hangi epistemik cemaat tarafından finanse edildiği sorusunu akla getirmektedir. Her cemaat kendi kimliğini inşa ederken kendine has bir dil ve retorikle yeni söylemlerle sahneye çıkmaktadır. Bu durum tarihin hemen her

döneminde böyledir. Platon ile Aristo6ve akabinde talebeleri arasında cereyan eden

epistemik kavgalar bu söylemlerin bir uzantısı olmaktadır. Modern dünyada da

6 “Sofist diyaloğunda ortaya koyduğu şekliyle bilgi, sadece erdemli insanların sahip olduğu bir değer

olduğundan, herkesçe ulaşılamaz, dile getirilemezdir. Özellikle kalabalıklara ait kanılar ve inançlar, bilgi değerinden yoksundur. Doxa’nın, aynı zamanda sofistçe bir retoriğin sonucu olarak, gerçeğe dayanmadan ve sadece konuşarak üretilen, dayanıksız bir varlığı vardır. Dolayısıyla bilgiyi taşıma erdeminden uzak olan kamuya ilişkin kanılar değersiz sayılmalıdır. Diğer yandan Aristoteles, Retorik adlı yapıtında, Platon’un bu düşüncelerini biraz daha yumuşatarak, kamuya ait bireysel olmayan kanıları ya da endoxa’yı -, yurttaşları düzene sokan ahlaki ve siyasal yasanın kaynaklarından birisi gibi anlatır” (Taburoğlu, 2015: 95).

(22)

dönüşerek devam etmektedir bu durum. Bilim dünyasında, bilim kilisesine yaslanarak objektivist sloganlar atan bilimsel epistemik cemaatlerin aslında bir kanaatler topluluğu olmaktan çok da öteye gidemediği tespitiyle sosyolojik bakışa yeni bir alan açan Arslan’a göre (2007: 144-5) epistemik bir cemaatin varlığından söz etmek, epistemik bir statükonun, geleneğin, epistemik monopolün varlığından söz etmeyi de gerektirmektedir. Bilgi, bilgiyi üreten kişinin, cemaatin meşruiyet atfettiği bir güçten başka bir şey değildir. Nitekim yapılagelen bilimsel tartışmalar kanaat/doxa ile bilgiye dair tanımlamaların çeşitliğini gözler önüne sermektedir.

Mesela Platon’un “episteme” ve “doxa”sı arasındaki ayrımı anlayabilmenin oldukça zor olduğunu ifade eden Szaif, bunun nedenlerinden birini çağdaş anlamda bilgi ve inanç ile ilişkilendirdiğimiz bu kavramları aslında Platon’un farklı anlamda kullanmış olmasında görmektedir (Szaif, 2007). Bu minvalde Mills’in “ön kestirim”i, kanaat üzerine düşünürken hatırlanacak bir kavramdır. Bauman da buna “senin benim gibi sıradan insanlar”ın “sağduyu” ifadesiyle karşılık vermektedir. Bauman (2013: 17) bununla, günlük işlerimizi yürütmek için faydalandığımız fakat sistematik olmayan, dağınık, belirsiz ve genellikle söze dökülemeyen bilgiyi kastetmektedir.

Sartori’ye göre (2004: 52-53), kanaat ne epistem ne de bilimdir. Kanaat doxa ve bilmedir. Basit anlamıyla bir görüş, kanıtlama gerektirmeyen, öznel bir kanaat sahibi oluştur. Kanaatler zayıf ve değişebilir bir nitelik taşımakla beraber, köklü ve derin dönüşümler neticesinde inançları oluşturabilecek bir şeydir. Sosyolojiyi bir kanaatler yığını olarak gören Deleuze, aklı selim ve sağduyuyu düşünce şemasını tamamlamaları bakımından bir birini tamamlayan iki öğe olarak görmektedir. Ona göre bu iki kavram doxa’nın iki önemli yarısını oluşturmaktadır (Deleuze, 1994: 134; Simont, 1999).

Marksist terminoloji ve onun türevlerinde “yanlış bilinç”le7 karşılanan kanaat kavramının, anlaşılacağı üzere pek de iyi bir intibası yok. Pierre Bourdieu, ideoloji kavramını kullanmanın entelektüel karizmasını gölgeleyeceği ya da ele aldığı konunun Marksist eleştirilerin ardiyesinde çürüyeceği endişesini taşımış olacak ki,

7“Yanlış bilinç, insanın sosyal yapı içinde bulunduğu özel yerinin yarattığı görüş açısının yanılgıya

(23)

yanlış bilinç yerine üst şemsiye “kanaat” olmak kaydıyla “sembolik güç” ve “sembolik şiddet” kavramlarını kullanmayı yeğlediğini dile getirmektedir (Boudieu ve Eagleton, 2013: 398). Ona göre (Bourdieu ve Eagleton, 2013: 400-1): kanaat (doxa), kendiliğinden inanç veya fikir gibi kavramları kullandığınızda, bunlar sizin için bir anlamda ideoloji nosyonları gibi işlerler ve bu durumda kanaat, sorgulanmaz ve doğal bir şey gibi görünecektir. Toplumsal hayatın içerisine serpiştirilmiş “gizil” ajanlar kanaatleri yönlendirmektedir. Bourdieu, kanaat kullanılarak pek çok şeyin bilmeden kabul edildiği düşüncesindedir.

Bourdieu, Marksist terminolojide yanlış bilinç ifadesiyle karşılanan ideolojiye biraz da faillere manevra yapabilecekleri bir alan bırakarak kanaat kavramını öne

sürüyor. Ona göre (Bourdieu ve Eagleton, 2013) toplumun alt katmanlarına inildikçe

öğrenilmiş çaresizlik ve kabullenme daha da artmaktadır. Kanaatkar (doxic) davranış yanılsamalarla dolu sahte bir mutluluk anlamına gelmektedir. Yine sembolik tahakküm açısından direnişin zor olduğunu dile getiren Bourdieu’ya göre bu tahakküm hava gibi içimize çektiğimiz bir şeydir. Toplumun alt katmanlarına inildikçe modern tabiriyle öğrenilmiş çaresizlik ve kabullenme ile daha çok karşılaşıldığını dile getiren Boudieu, kanaatleri insanların bilmeden kabul ettikleri şeyler açısından ele almaktadır.

Kanaatlerden İmajlara adlı çalışmasında kanaatler üzerine uzun uzun eğilen

Baker (2012), günümüz toplumlarının, özellikle geç dönem modern toplumların birer kanaat toplumları olduklarını ve yapılan sosyolojinin de kanaatlerin kanaati olarak iş gördüğü savı üzerine kuruyor çalışmasını. Baker, kanaat kavramını Spinoza’ nın anladığı biçimiyle “zorunlu yanılsamalar” olarak tanımlıyor. Kanaatler, başta görsel medya olmak üzere diğer kitle iletişim araçları ile birlikte dolaşıma sokulan ve tüm bunların kitleler tarafından alınması sürecinde onların bilincine, diline ve sorulara

cevap verme pratiklerine yerleşen söylemlerin, belli ideolojilerce

üretilen/şekillendirilen basmakalıplarıdır. Baker, günümüz toplumunda kanaatlerin sadece söylemler ve ideolojilerle değil aynı zamanda insanların imajlarla düşünen bireyler olmasından hareketle kanaatlerin imajlarla oluşabildiğini dile getirmektedir (Ayan, 2013: 12-3). “Günümüzde kanaat, egemen sınıfın, hakim ideolojinin ya da

(24)

söylemin ürettiği ve öylece kitlelerin zihnine yerleştirdiği hazır düşünceler, kalıp yargılar ve kuru bakışları nitelemektedir. İşte bu noktada Baker, Bergson'un “soruları sorgulamak” mefhumunu önerir ki bu, kanaatin bir sosyal bilim problemi olarak ele alınmasının da yolunu açar. Baker’in düşüncesi, mevcut sosyolojinin, alan araştırmaları, anketler ve kamuoyu yoklamaları ile yaptığı şeyin, insanların zihinlerinde ve dillerinde zaten belli / belirlenmiş olan “kanaat”lerin toplanması, istatistiğinin tutulması ve arşivlenmesi olduğu yönündedir (Kara, 2010).

Türk’ün (2012) “barizin alimliği” diye tabir ettiği medyatik figürlerin aslında Baker’in açıklamasındaki tiplere denk geldiği görülmektedir. Zaten aşikar olan şeyin hikmeti ne ola ki. Esasen Baker’in günümüzdeki kanaat tanımlaması, biraz da antikitenin keşif temelli yitik cennetindeki doxaya duyduğu özlemi dile getirmektedir. Antik dünyanın hikmet temelli arayışlarıyla cisimleşmiş olan doxanın yerini, aşikar olanın tekrar tekrar dillendirilmesi almıştır. Netice itibariyle Baker, sosyolojinin kanaatler yığını olduğunu dile getiren Deleuze’nin bir adım daha ötesine geçerek sosyolojinin kanaatlerin de kanaati olduğu çıkışında bulunmuştur.

Bilgi ve kanaat arasındaki en sert tartışma Marksist terminoloji ve türevlerinde geçmektedir. Hatta günümüzde yapılan sosyolojik çalışmaların çoğunu “doksozofi” ürünü olarak görmeleri, birini diğerine tercih etmelerinden kaynaklanmaktadır. Fakat bilgi sosyolojisinin gösterdiği üzere bilgi ve bilginin üretildiği toplum arasındaki ilişki bir “yanlış bilinç” ya da “yanlış anlama”yla geçiştirilemeyecek kadar komplekstir. Bağlı’nın (2011: 93) da dile getirdiği gibi Mannheim’den bu yana temel konusunun açıkça belirtildiği bilgi sosyolojisi, toplumsal yapı ve bilgi arasındaki ilişkinin bir ürünüdür. Bilgi sosyolojisi söz konusu ilişkiyi genelde tek yanlı yani, toplumun belirlemesine bağlı bir nedensel bilgi çerçevesi içinde anlar. Toplumsal yapının özellikle belli bir tarzda bilgi ürettiği varsayımından hareketle temel bakış açısını geliştirir. Fakat Arslan başka bir tehlikeye dikkatleri çekmektedir: Modern düşünce tarihinde bilgi ve değerler problemi; modern bilgi ya da bilimsel/objektif bilgi türünün ve dolayısıyla objektivizmin doğuşuyla paralel süreçler içerisinde doğmuştur (Arslan, 2002: 94). Nitekim süreç tecrübi bilgiyi dışarıda bırakarak her şeyin kendisine indirgendiği teknik bilgiye yerinin bırakmıştır. Günümüz insanı ise

(25)

köklü ve ömürlü bilgilerle değil, günübirlik zihni kırıntılarla meşguldür (Aydın, 2014: 80). Dışarıda bırakılan tecrübi bilgi kuru bilginin kıskacında yaşamaktadır. Sonuç itibariyle aslında toplum bir bakıma olumsuz terkiplerle karşılanan kanaatlerden ziyade, bu toplumun önemli tutamaklarını oluşturan tecrübi bilgiyi dışarıda bırakarak kuru, yavan bir dünyanın kapılarını açmaktadır. Kanaatleri ve kamuoyunu bir ortak akıl olarak görmek, onu enkaz olmaktan çıkarmak gerekiyor.

Kanaat ve bilgi kavramlarının bu denli ele alınışını gerekli kılan şey, kanaatlerin ve bilginin yahut bir toplumda/toplulukta kabul gören değerlerin ne olduğu konusunda önemli bir açılım sunacağı düşüncesidir. Özellikle “kapalı” diye tabir edilen Doğu toplumlarının analizinde bu kavramların geçirdiği süreçlerin izini sürmek, kavramlara yaklaşım tarzını da belirleyecektir. Kanaat önderi tipolojisinin nasıl olacağı bir bakıma kavrama giydirilen anlamlara bağlıdır. Her ne kadar bu çalışmanın evreni olarak ele alınacak yöre (Ağrı), “kanaat önderi” terkibiyle yeni tanışıyor olsa da kavram, bu yöreye çok da yabancı kalmamaktadır. Dolayısıyla kanaat önderi tipinin ele alınışında bu tipolojinin neden “kanaat” kavramıyla belli bir hüviyete büründüğü sorusu, çalışmayı böylesi bir kanaat ve bilgi tartışmasına çekmiştir.

1.1.3. Tip ve Toplumsal Tip Kavramları 1.1.3.1. Tipolojiyi Kuran Dil: Kavramlar

Kavramlar, zihin dünyasının, tipleştirici zihinsel şemaların önemli bir servis sağlayıcısı olmakla beraber, toplumsal hafızanın bedenlenmesinde önemli rol oynamaktadırlar. Toplumsal hafızanın her gün ne yönde tazeleneceği, gündelik dildeki kavramların ne sıklıkla kullanıldığıyla eş değerdedir. Günlük yaşamda sıklıkla kullanılan kavramlar, geniş planda o toplumun muhayyilesini ele veren bir göstergedir. Blumer’in kavramlar olmadan bir bilime sahip olunamayacağını, kavramlar olmadan nereye bakılacağını, ne aranacağını ya da aranana şey bulunduğunda bunun asıl aranan mı olduğunun bilinemeyeceği düşüncesini aktaran Becker’e göre (2014) kavramlar esas itibariyle, dış dünyadan edinilen bilgiyle sınanması ve geliştirilmesi gereken ampirik genelleştirmelerdir. Deleuze ve Guattari

(26)

basit bir kavramın var olmadığını öne sürmektedirler. Onlara göre (1993: 23-24) her kavramın birleştiricileri vardır ve kavramlar bunlar vasıtasıyla tanımlanır. Dolayısıyla kavramın şifreleri vardır. Her kavram, onlarsız anlam taşıyamayacağı ve onların da ancak çözümleri üzerinde yol alındığı takdirde ortaya konabileceği veya anlaşılabileceği bir soruna, sorunlara göndermede bulunur.

Kavramlar hakkındaki değerlendirmelerinde Lakoff ve Johnson (2010: 25), gündelik kavram sistemimizin temelde doğası gereği metaforik olduğunu ifade etmişlerdir. Dolayısıyla “kavramlar olgunun zihnimizdeki karşılığıdır” diyen Dikeçligil’e göre (2014: 127), aynı terim kaçınılmaz olarak farklı zihinler tarafından farklı şekillerde kavramlaştırılabilir. Öyleyse terimleri kullanırken içinin nasıl doldurulduğu önemli olmaktadır. Ayrıca kavramın en önemli işlevi zihinsel bir analiz aracı olmasıdır. Kavramlar zihnimizde ne kadar berrak, net ise, gerçek dünyadaki karşılıklarını bulmak da o ölçüde mümkün olmaktadır “Kavramlar, olguların, somut-soyut her şeyin zihnimizdeki tasavvurlarıdır. Bu yüzden kavram, gerçeklik ve zihin arasındaki köprüdür; zihnin analiz aracıdır. Bir olguyu soyutlama yolu ile tasavvur ediyoruz, böylece zihnimizde temsil edilmiş oluyor. Bu temsiliyetin netleşmesi için kavramın açık bir şekilde tanımlanması ve adının konması gerekir. Kavram tanımına verilen ad ise terim oluyor. Burada terim ile kavram ilişkisi çok önemli. Terimi kap olarak veya mesela bir fincan olarak düşünürseniz, içine koyduğunuz şey ise kavramdır. Aynı kabın içine konulan içecek farklı olabilir. İnsan ve sosyal dünya söz konusu olduğunda çoğunlukla aynı terimin farklı kavramlaştırılması kaçınılmaz olabilir. Zira aynı olgu, aynı terimle ifade edilmiş olsa bile, farklı yaklaşımlara göre kavramlaştırılmıştır. Söz gelimi sosyal sınıf, sosyal yapı, yabancılaşma, toplumsal hafıza gibi terimler farklı kavramlaştırılmıştır. Sosyal sınıf terimi aynıdır; ama Marksist sosyal sınıf, Weberyan sosyal sınıf, işlevselci sosyal sınıf kavramları aynı sosyal sınıf olgusuna işaret etmez” (Dikeçligil, 2014: 134). Kanaat önderi kavramını da bu zaviyeden ele almak mümkün, sahip olunan dünya görüşü, değer yahut ideoloji ekseninde bu kavrama yüklenecek anlam da farklı olacaktır. Kimi bakış açılarınca bu kavram arkaik dünyaların, yanlış bilinçlerin, feodal toplum yapısının bir mütemmim cüzü olarak görülürken kimilerince kültürün olağan işleyişini sağlayan, dayanışma ve birliktelik duygularını tahkim edici bir unsur olarak değerlendirilmektedir. Bu

(27)

kavramın içerisinin nasıl doldurulduğu bir bakıma hayata nasıl bakıldığı, hayata dair bir okumanın nasıl yapıldığıyla alakalıdır.

Berger ve Luckmann, bütün insan faaliyetlerinin mutatlaştırmaya (habitualization) tabi olduğunu dile getirmektedirler. Sıklıkla tekrarlanan eylemler, her gün yeniden üretilmeleri neticesinde bir model olarak belli bir kalıba dökülürler (Berger ve Luckmann, 2008: 80). Böylece nesnelleştirilen anlam stokları, tarihsel anlam rezervlerinde muhafaza edilir ve toplumsal kurumlarca yönetilirler. Bireylerin eylemleri, yaklaşımları, toplumsal bilgi stoklarından sağlanan nesnel anlamlarca şekillenir (Berger ve Luckmann, 2015: 31). Nesnelleştirme süreci böylece kuşaklararası bir devamlılık sergiler. Kültür diye tabir edilen yaşam tarzları böylesi nesnelleştirmeler sonucu oluşturulan sabiteler üzerinden işler. Ele alınacak olan kanaat önderi kavramı da belirli bir toplum tarafından nesnelleştirilen kültür örüntülerinin bir parçasıdır. Fakat bu noktada temkinli olmakta fayda var. Kavramların kullanımında veya içerlerinin doldurulmasında sosyolojik bakış açısının dışına çıkmak, konunun ya güzelleme ya da dışlama şeklinde eksik ve yanlış okumalarına neden olacaktır.

Nitekim sosyolojik analizde kavram veya modeller doğa bilimlerindeki yasalaştırmaların ürünleri olarak var olmazlar, kavramlar gösterdikleri ve elbette göstermedikleriyle vardırlar (Ünsaldı, 2014: 18). Bu çalışma da doğa bilimlerinin

eskatolojik edasıyla bir tipolojinin kesin hatlarını8 çıkarmaktan ziyade kanaat önderi

tipolojisini, içerisinde neşvu nema bulduğu kültürel iklimle kısmi bir okumaya tabi tutacaktır.

1.1.3.2. Toplumsal Tipler

Sosyal bilimlerde tip; kişi, grup ya da kültürlere ait ayırıcı özellikleri ifade etmektedir ki, bu özellikler sayesinde onları diğer kişi, grup ya da kültürlerden ayırt edebiliriz. Tipler bizlere sosyal analizlerde çok faydalı olan sınıflama imkânı da

8“Bu durumda, tip kuramları bireylerin keskin çizgilerle sınıflandırılmasını ima ettiği ölçüde, bunların

tartışmaya yer bırakmayan bir veriler kümesi karşısında tutunamayacağı ortadadır. Ne var ki, böyle bir varsayım bütün insan tipolojisi sistemlerinde zorunlu olarak içkin değildir. Özgün kuramlardan çok, tip kuramlarının popüler versiyonlarının ve uyarlanmalarının özelliğidir bu ” (Adorno, 2011: 269).

(28)

vermektedir. Bir sosyal grup tarafından paylaşılan toplumsal tipler, her zaman rasyonel olmayabilir. Toplumsal tiplerin benimsenmesi kişilere, sosyal sistemle bütünleşme imkânı da vermektedir (Kılıç, 2007: 39).

Kurumsallaşmış eylem tipleri üzerine önemli çalışmalara imza atmış olan Berger ve Luckmann, (2008: 46-47)’de gündelik hayat gerçekliğinin; yüz yüze karşılaşmalarda ötekileri kavramayı ve onlarla münasebete girmeyi sağlayan tipleştirici şemalar içerdiğini ifade etmişlerdir. Böylece ötekini, ‘bir erkek’, ‘bir avrupalı’, ‘bir müşteri’, ‘neşeli bir tip’ vb. olarak kavrarız. Onlara göre “yüz-yüze durumda devreye giren tipleştirici şemalar, şüphesiz karşılıklıdır. Ötekine ait tipleştirmeler, benim müdahalelerime ne kadar açıksa, benimkiler de onun müdahalelerine o kadar açıktır. Başka bir deyişle iki tipleştirici şema, yüz-yüze durumda sürekli bir ‘müzakere’ halindedir... Ne zaman ki mutatlaştırılmış eylemlerin fail tipleri tarafından karşılıklı biçimde tipleştirilmesi söz konusu olur, o zaman kurumlaşma vukû bulur” (Berger&Luckmann, 2008: 82). Mutatlaştırılmış eylem kiplerine dair eleştiriler dizen Bourdieu, Berger ve Luckmann’a bazı noktalarda şerhler düşer. Bourdieu’ya göre (2014a: 201) “sosyal gerçekliğin inşasının ve idrakinin değişmez biçimlerini arama çabası [fenomenolojik ego] farklı şeyleri maskeler: ilk olarak bu inşa, sosyal bir boşlukta gerçekleşmez; sosyal tazyiklere maruz kalır. İkinci olarak yapılandırıcı yapılar, bilişsel yapıların bizatihi kendisi sosyal anlamda yapılandırılmışlardır; zira sosyal bir yaratılış kökenine sahiptirler. Üçüncü olarak sosyal gerçekliğin inşası, sadece bireysel bir teşebbüs değildir, kolektif bir girişim de olabilir”.

Kollektif hayatların kurumsal çatılar ürettiğini ifade eden Aydemir’ e göre (2014: 11):

“Her bir toplumsal çatı süreklileştirilmiş eylem ve anlam çeşitliliği ile bütünleşik, toplumsal deneyimlerin kompartımanlara ayrıldığı ortak alanlardır. Toplumun yerleşik parçaları olarak farklı sosyal alanlar, bireyler için kolektif şuurun gizinde hayatın tecrübe edildiği, inşa edildiği çeşitli alt boyutların alanlarıdır. Süregiden akışkanlıklar yaratan bu dünyanın anlam kategorileri, rol ve statü biçimleri, gündelik olarak deneyimlenen alışkanlıkları ve hayat pratikleriyle üretilen gerçeklik dolayımında, birey ve sosyal alanlar arasındaki köprülerdir. Yalnızca mikro düzeyde bireyle çerçevesi

(29)

çizilen değil, aynı zamanda makro ölçekte toplumsalın karakteri olarak da beliren bir biçimlenişin tezahürüdür. Toplumsal bilinç kodlarının bazı somut görünümler ile açığa çıktığı bu alanın eyleyicilere atıfla açıklanmasında sosyal tipler önem kazanır. Tipikleşen davranış biçimleri ve eylem alanları, olgusal gerçekliğin birey düzeyinde tezahürlerini yaratsa da gerçeklik sosyal bağlamın kendisinde nüvelenmeye devam eder. Yani birey ve sosyal yapı arasındaki ilişkinin yapıya atıfla referans kaynağı toplumsal tip olarak belirginleşir. Bu noktada birey, temsilin gerçekleşme alanı olarak yani bağlamın anlam arayışında yahut üretimindeki rol temsiliyetini sağlar. Yani sosyal tip kavrayışında bireyle değil, kurumsallaşmış yapıyla özdeş bir eylem alanından söz edilebilir. Söz gelimi baba yahut anne tiplerinin kişi özelinde yahut zaman sınırında daraltılmasıyla değil, aile kurumsallaşmasının yapısal öğesi olarak değerlendirilmesi gerekir. Benzer şekilde din, siyaset, eğitim gibi temel kurumsal çatıların temsil ettiği tipolojiler ve eylem beklentileri ortalama düzeyde aynı kalır. Çünkü bahse konu olan çatıların temelinde süreklilik kazanan sosyal tipler her zaman vardır.”

Yunanca ‘typus’, çoğaltma, kalıp, basım için temel örnek demektir. Tip, ayırıcı özellikleri olan bir zümrenin, bir grubun, bir sınıfın temsilcisi konumundadır (N. Çetin, 2012: 147). “Kelime anlamı itibariyle cins, tür, numune, örnek anlamlarına gelmektedir. Toplumsal hayatta bazı insanlar farklıdır: duyuş, davranış, düşünüş ve eylem itibariyle; meslek, mizaç ve işlevleriyle ötekilerden ayrılırlar. Beşeri meziyet ve kusurlar onlarda daha belirgin, daha somutlaşmış gibidir. Bu yönleriyle onlar, ait oldukları cins ve gruplardan ayrılırlar. Ancak buradaki ayrılığı, farklı olmak biçimiyle düşünmek, anlamak daha uygun olacaktır. Tip diye nitelenen kişi, toplumsal kimliğiyle ‘temsili’ bir nitelik taşır” (Tekin, 2012: 110, Boynukara, 2002). Tip, temsilcisi olduğu sosyal dünyanın medeniyet, kültür ve dünya görüşünün adeta bir sistemle buluştuğu kişidir (Çiftlikçi, 2000: 44). Toplumsal tip, “Doğrudan doğruya kendisiyle değil, başkalarıyla ve başkalarında yaşar. Bu, bir kimsenin kendi değerini ancak başka insanlara yansımış olarak gördüğü noktaya kadar götürülebilir” (Spranger, 2001: 231).

Sosyolojik literatürde, sıklıkla birbirinin yerine kullanıldıkları için, “toplumsal tip” ile “bireysel tip” arasındaki fark net değildir (Strong, 1943: 563). Fakat sosyolojik formasyon içerisinde bu farka dair açıklama mahiyetinde bir çok çalışma saymak mümkün. Simmel’den bu yana toplumsal tipler ve onların tanımlanması konusu, sosyolojik analizlerin önemli bir nesnesi haline gelmiştir (Snow ve

(30)

Machalek, 1983: 278). Bu süreç sosyolojik analizlerde tipleri farkı bir konuma yerleştirmiştir. En temelde toplum üzerine yapılacak değerlendirmelerde bu tipolojik çözümlemeler kültürel farklılıkların serdedilmesi ve görülmesinde önemli roller

oynamaktadır. Nitekim toplumsal tipler topluma dair özel çizgiler taşır9. İnsan

birlikteliğinin kalıplaşmış aktörleri olan tipler10, toplum hakkında gereken bilgileri elde etmede önemli kaynaktır.“Bütün tipolojiler, dünyayı koyun ve keçilere ayırmanın birer aracı değildir; bunlardan bazıları, sistematize etmek güç olsa bile, olabildiğince gevşek bir biçimde koyulacak olursa, bir şeyler ortaya çıkaran belli deneyimleri yansıtmaktadır” (Adorno, 2011: 271). Dolayısıyla “Tip, ayırıcı özellikleri olan bir zümrenin, bir grubun, bir sınıfın temsilcisi konumundadır... Tip, temsilcisi olduğu sosyal grubun medeniyet, kültür ve dünya görüşünün adeta bir sisteme kavuştuğu kişidir” (Çiftlikçi, 2000: 44). Lukacs “sosyal ve tarihi şartların belirlediği kişiliğe” tip adını vermektedir (Çiftlikçi, 2000: 43). Coser ise, toplumsal tipleri, belirli davranışların belirli tiplerinin sosyolojik formülasyonu olarak algılamaktadır. Başka bir deyişle, Coser, toplumsal tipleri toplumda kurgusal bir rol oynayan folklorik bir imge olarak görmektedir (Almog, 1998). Toplumsal bir tipin duyusal olduğunu söyleyen Baker’e göre (2012b: 91-93) sunuluşundaki soyutlama ve genellemenin düzeyi ne olursa olsun, psikolojik bir şahsiyetin özelliğine sahiptir. Böylece tip, toplumsal çevrenin bir parçası olarak, herkes tarafından görselleştirilebilir ve anlaşılabilir. Daha açık bir ifadeyle bir toplumsal tip “işte bu” olmaktır. Sokağın köşesinde görülebilen yoksul, dilenci, yabancı, evsiz…

Tipolojiler tamamen keyfi değildir. Bunlar psikolojik gerçekliğin yapısı içinde bir temele sahiptir (MacKinnon, 1944). Toplumsal zeminde belli meşruiyetleri vardır. Toplumsal tipler toplum tarafından üretildiği gibi bu tipler, toplumsal

9 “Kültürel bakış açısından, toplumsal tipler grup etiği ve öz-benliğini tanımlamada yardımcı olur.

Bundan dolayı bir şekilde yerli bir karakter taşır” (Klapp, 1964: 404).

10 “Toplumsal tip, burada stereotiple tezat bir içeriğe ve tanımlamaya sahiptir. “Stereotip, önyargıların

inşasında sıklıkla keskin bir kavram olarak yer bulmuştur. İki kavram arasındaki vurgu farklıdır: stereotip yanlış olarak algılanır, kabul edilir, toplumsal tip ise bunun tersidir. Biri grup dışına atfedilir oysa diğerine ait tanımlama grup içinden yani bilindik kişilerden gelir. Stereotip, eksik ya da yanlış tanımlanmaya, algılanmaya müsaittir fakat toplumsal tip, birçok noktada toplumsal yapının ihtiyaçlarına cevap verir” (Klapp, 1958: 675). “Stereotip belirli bir grup ya da sınıfı temsil eden geleneksel bir karakterdir. Geleneksel olduğu için önceden belirlenmiş kalıplara uygun hareket eder. Tanıdık bildik bir görüntüsü vardır. Ne konuşacağı önceden tahmin edilebilir.” (Boynukara, 2002: 181).

(31)

dönüşümü analiz etmede önemli bir araç olarak hizmet verebilir diyen Almog, (1998)’e ek olarak Simmel’in görüşlerini de buraya eklenebilir: “Toplumsal tipler galerisinin en büyük yaratıcılarından biri olan Simmel’e göre, bir toplumsal tip daima toplum tarafından oluşturulur. Örneğin Yoksul, kendi kişiliği ile tanımlanamaz ve “kendinde” toplumsal gruplar veya sınıflar yoktur. Toplumsal tipler, “kurumsallaşmamış” olduklarında da, daima bir toplumsal ilişkiler ve iktidar yatırımları ağları içine kapılırlar” (Baker, 2012b: 95).

Tipler de birer adlandırma yani bir bakıma kavramsallaştırma sürecinin aktörleridir. Veyne (2014: 196) tiplerin esasen kavramlardan başka bir şey olmadığını dile getirir. Benzer bir ifadeyi tersinden bir okumayla Ünsaldı dillendirmektedir. Ünsaldı (2014) sosyolojideki her kavram, her modelin tipolojik yani çağırdıkları veya göndermede bulundukları tarihsel tekillikleri belli özellikleri üzerinden okuyan ve böylelikle karşılaştırmaya imkan tanıyan kelimeler olduğunu dile getirirken; bu ülkenin hikayesine adam akıllı ve derinlikli bir şekilde nüfuz

etmek isteniyorsa yerinde tipolojilerin inşasının gerektiği11 notunu düşmektedir.

Gündelik hayatta karşılaştığımız insanlar hakkında –hiç tanımasak bile- belirli ön kabullere sahibiz. Bu kabuller, yaşanan yahut duyulan tecrübeler, içerisine doğduğumuz kültürün yaklaşım tarzına göre şekillenir. Almog (1998) bu ortak sezgisel sürecin beyin tarafından absorbe edilmesine değinerek, belli sembol kümelerini belirli kişisel özelliklere hasreder. Örneğin saç stili, kıyafet, imaj gibi semboler belirli kişisel özellileri tanımlamak için beyin tarafından kodlanmıştır. Berger ve Luckmann’a göre de (2008: 46-7) “gündelik hayatın gerçekliği, yüz-yüze

11Tipolojik analizlerin sakıncaları üzerine kafa yoran düşünürlere göre tipolojik çözümleme bazı

noktalarda düşünceye ket vurabilir. Degenne (2011: 776)’ya göre “Tipolojik yöntem, verimli olmasına rağmen sakıncaları da olan bir yöntemdir. Bu bağlamda en büyük sakıncalar, bu yöntemin tipleri şeyleştirmeye sürüklemesidir ve her tipoloji kaçınılmaz bir biçimde toplumsal olguların donmuş bir imajını yansıtır”. Tipleştirme ya da klişe haline getirme bağlamında ise Adorno, “çarşaf liste” (Adorno, 2011: 273) tabirini kullanmaktadır. Tipoloji hakkındaki tartışmalar konusunda Anne Anastasi tarafından dile getirilen düşünceleri Adorno şu şekilde aktarmaktadır: “Tip kuramları, bireyleri keskin çizgilerle ayrılmış kategoriler içinde sınıflandırma çabaları nedeniyle, en yaygın biçimde eleştirilmişlerdir… Böyle bir prosedür, özelliklerin çok boyutlu bir dağılımını ima eder. Örneğin, içedönükler cetvelin bir ucunda, dışa dönüklerse öbür ucunda kümelendirilmeli ve bunlar arasındaki ayrım çizgisi açık seçik olmalıdır” (Adorno, 2011: 268).

(32)

karşılaşmalarda ötekileri kavramayı ve onlarla münasebete girmeyi sağlayan tipleştirici şemaları içerir. Böylece ben, ötekini ‘bir erkek’, ‘bir avrupalı’, ‘bir müşteri’, ‘neşeli bir tip’ vb. olarak kavrarım. Bütün bu tipleştirmeler, sözgelimi ürünümü ona satmaya çalışmak yerine onu kasabada düzenlenen bir eğlenceye çağırmaya karar vermemde olduğu gibi, onunla etkileşimimi sürekli etkiler. Yüz-yüze etkileşimimiz, bu tipleştirmelerle kalıba sokulacaktır; ta ki bunlar, onun tarafından yapılan bir müdahale sonucu problemli hale gelene kadar”.

Tarihi olarak inşa edilebilse bile toplumsal tipin modern olduğunu dile getiren Baker, eski felsefi yapıtlarda Deleuze ve Guattari’den ödünç aldığı “kavramsal tipler” in var olduğunu ve bunların daha çok “karakterler” olarak tanımlandığı kaydını düşmektedir (Baker, 2012b: 96). Modern dönemde özellikle sosyolojik araştırmalarda çoğu çalışma kendisini tip tahlili olarak ifade etmese de, yapılan gözlemler aslında çalışmaların çoğunun tipler üzerinden yürüdüğünü göstermektedir. Gerek klasik gerekse sonraki kuşak sosyologların çalışmalarında önemli ölçüde tipolojik çözümlemelerin varlığı aşikardır. Toplumu anlamaya, anlatmaya, analiz etmeye dönük çabaların çoğunun “insan” yani tipler üzerinden yürüdüğü görülmektedir. Toplumsal devinimlerin önemli kavşaklarında söz söyleyen sosyologların çoğu, analizlerini ve değerlendirmelerini kimi zaman niyet ve temennilerini, muhayyel ya da gerçek tipler üzerinden dile getirmişlerdir.

Mesela “klasik sosyal teoride George Simmel’in temsil ettiği formel sosyoloji anlayışının bir parçası olarak görülen mikro sosyolojik yaklaşım salt insanı incelemekle kalmaz, yapıyı ince detaylarda görmeyi önceler. Söz gelimi para, moda, çatışma, yoksul vb. gibi daha pek çok başlık bu yaklaşımın birer çözümleyici ve tamamlayıcı öğesini teşkil eder. Benzer şekilde bazı sosyal teorisyenlerde bir çözümleme unsuru olarak sosyal tipler karşımıza çıkar” (Aydemir, 2014: 9-10). Simmel kadar olmasa da kurucu babalar sosyolojisi de esasen “modern kent uzamındaki (kısmen de kırdaki) şekilsiz kalabalıklar ve insan kitlelerinden somut “toplumsal tipler” devşirme sanatıdır. Kapitalizmin “ruhunun” doğuşunu soruştururken, “çileci” protestan veya prüten imajı Weber’e açıklayıcı bir figür olarak hizmet görmüş; flanör Poe, Baudelaire ve Walter Benjamin aracılığıyla,

Referanslar

Benzer Belgeler

The diagnosis may be made in the postpubertal period on the basis of clinical and hormonal findings accompanying amenorrhea, a karyotype analysis of 46 XY with a female phenotype

Son yıllarda, insanların ihmaline uğrayan eski Türk konaklarının can çe­ kişen durumlarını tuale yansıtmaya başlayan Nihal Atamer, bu tarihi yapıları, “ neslini

Fetih hareketleri ve isyanların dışında bir çok kültürel, ekonomik ve bayındırlık alanında faaliyetlerde bulunan Haccâc, 95/714 yılında kendi kurduğu şehir olan

【上圖:左為7月30日敲鑼後,附醫的饑餓12體驗正式開始;右為同仁貼上「飢餓中」的貼紙】

The outcome variable was dichotomous, either skeletal metastasis or non-skeletal metastasis, using the results of Tc-99m MDP whole body bone scintigraphy as interpreted by the

It is probably best managed by radical surgery with or without adjuvant therapy, but because of the small number of incidences reported, there is no universal agreement on

Vehbi Koç 1951 yılında uzun yıllardan beri sürdürdüğü Ankara Ticaret Odası Başkanlığından ayrıldı.. Bu ayrılışın hem Ankara’dan ayrılma hem de

Yeminin İki Yüzü: Vicdanı ve Toplumsal Kanaat Arasında Osmanlı Bireyi 16 bahsinde ifade edildiği gibi durumunun sorulabileceği birçok toplumsal alan bulunmaktaydı