• Sonuç bulunamadı

Aşiret ve Akrabalık

Aşiretler, özellikle Kürtlerin sosyal morfolojisini24 anlamada başat sistemlerdir. Bu morfolojinin bilinmesi ya da bilinememesi, yapılacak çalışmaların niteliğinide az çok belirlemektedir. Aşiretler, özellikle de Kürt aşiretlerin üzerine yapılmış çalışmalar istenen düzeyde olmasa da bir toplumu anlamada önemli verilerin elde edildiği çalışmaların (Beşikçi, 1970; Eberhard, 1953; Gilsenan, 1977; Türkdoğan, 2013; 2015 vs.) varlığını da ifade etmek gerekiyor. Ayrıca son dönemdeki çalışmalar noktasında önemli girişimlerin var olduğunu ancak bazılarının aşireti oryantalist bir motivasyonla okuduğunu da eklemek lazım.

Çağın küreselliğinden dem vuranlar, konu aşiretler, töre ya da geleneklere geldiğinde, her şeyin yerinde saydığı gibi bir refleks sergilemektedirler. Doğu’ya yağacağınız bir seyahatte bir Ortaçağ görüntüsüyle karşılaşılacağının dillendirilmesi “içeriden oryantalizmler”in üretildiğini haklı çıkaran veriler olmaktadır (Karadeniz, 2014a: 409). Tekin’e göre de (2014b: 85) “Günümüzde modernleşme ve bazı toplumsal evrimci yaklaşımlara rağmen modern öncesi ya da geleneksel olarak nitelendirilen birçok sosyo-kültürel oluşumun; varlıklarını dönüşerek de olsa hala devam ettirdiklerini görmek mümkündür. Keskin bir kopuştan ziyade varlığını dönüşerek sürdürme eğiliminin belki de an önemli örneklerinden biri cemaat veya birincil ilişkilerin ağırlıklı olduğu sosyal birliktelik formlarıdır. Bu sosyal oluşumlardan biri de çeşitli vesilelerle gündemimize girip çıkan aşiretlerdir. Ancak gündemimize sık sık girmesine rağmen bu sosyo-politik oluşum ve onun sahip olduğu yönetim ya da liderlik biçimi hakkındaki bilgilerimiz genellikle yüzeysel, önyargılı ve oryantalist bir anlayışa dayanmaktadır. Bu çerçevede aşireti feodalitenin bir üst kurumu, aşiret reisini de ‘keyfi davranan’, ‘despot’, ‘feodal bey’, vs. Şeklinde tanımlayan yaklaşımların; hem reisin hem de söz konusu sosyo-politik yapının gerçekte ne olduğu ve neden hala varlığını sürdürdüğünü açıklamakta yetersiz kaldıkları aşikardır”.

24 Mauss (2011: 493), Morfoloji kavramını “toplumların maddi dayanağını, yani toprağa yerleşme

biçimlerini, nüfus hacmini, yoğunluğunu, dağılma biçimini ve toplumsal yaşamın merkezini oluşturan bütün şeyleri betimlemek ve daha da önemlisi açıklamak amacıyla inceleyen bilim dalını ifade etmek için” kullandığını ifade etmektedir.

Bruinessen aşireti “gerçek ya da gerçek olduğu varsayılan ortak bir ataya dayanan ve akrabalık temelinde örgütlenmiş, genellikle toprak bütünlüğü de olan (dolayısıyla ekonomik) kendine özgü bir iç yapıya sahip sosyo-politik bir birim” olarak tanımlarken aşiretlerin kendi içlerinde alt-aşiretlere bölündüğünü bu bölünmeden de klan, sülale gibi daha alt birimlerin meydana geldiğini (Bruinessen, 2012: 133) not etmektedir. Yalçın-Heckmann’a göre aşiret örgütünün en alt düzeydeki birimi maldır. Mal hem hane hem evi paylaşan ortak akraba grubu hem de sülale anlamına gelmektedir (Yalçın-Heckmann, 2012: 133).

Ayrıca “Aşiret sisteminde mal’ın bir üst birimine ocax (ocak) veya qabile (kabile) denmektedir. Birkaç mal birleşerek ocax/qabileyi oluştururlar. Ocax/qabile genelde kardeşlere veya aynı baba soyundan olan kuzenlere dayanır. Bir ocax/qabile büyüklüğü değişkendir. Bunun haricinde bir ocax/qabile ile bir eşiret (aşiret) arasındaki sınırlar da bazı hallerde tartışmalıdır. Genelde her bir ocax/qabilede 4-8

mal bulunduğu kabul edilir” (Strohmeier ve Yalçın-Heckmann, 2014: 156)25. Aşiretler üzerine yaptığı çalışmasında Nikitin ise (1994), Kürt soylu ailelerini “Mollazadeler, Şeyhzadeler, Begzadeler, Ağazadeler, Zevedarlar” (Nikitin, 1994) olmak üzere beş zümreye ayırmaktadır. Beşikçi, (1970: 370) herhangi bir aşiretin bir kabilesinin kendi rüştünü ispat ettiğinde aşiret olarak adlandırılabileceğini söylemektedir. Zira aşiret olmak nüfus ve silah gücü bakımından yeterli olmakla ilintilidir. Zaten aşiretler genellikle kendi reislerinin adıyla anılmaktadırlar. Reis çocuklarının, kuvvet ve prestij durumlarına göre yeni kabileler meydana getirmekte olduğu ve yine bunlar içinde kendisini yeterli hissedenlerin aşiret olarak boy gösterdikleri döngüsel bir süreç söz konusudur.

Soy grubun, üyelik ölçütü gerçek ya da efsanevi atanın soyundan gelmek olduğu bir akrabalık türüdür. Soy, yalnızca erkeğe, kadına ya da bireyin isteğine göre bunlardan herhangi birine göre belirlenir (Haviland vd., 2008: 500). Soya dayalı toplumsal örgütlenme, kendine has bir ahlak anlayışını da getirmektedir. Anlamı ve sınırları toplumca çizilmiş olan kan, hürmet, sevgi, dostluk, düşmanlık, intikam, kıskançlık, korku, güven, sakınma, kaçınma, hizmet etme, emretme ve kollama

(Ökten, 2009a: 102) etrafında varlığını sürdürmektedir. Ancak burada sadece kan değil, aynı zamanda namus kavramı da önemli bir belirleyen olmaktadır. Soy grubu temelinde yerleşen aşiretler, genellikle baba soyuna nispet edilerek varlığını sürdürür. Ataerkil olarak da adlandırılan bu yapı kır kent ayrımında farklılıklar göstermektedir. Özer’e göre (1998: 113-4) bu yapı kent merkezlerinden kırsal alana doğru gidildikçe ağırlığını daha arttırmaktadır. Buralarda aileye hakim ilişkiler erkeğin otoritesi, kadının mirastan yeterince pay alamaması ve biz duygusunun hakimiyetine dayanmaktadır ve aileler arası ilişkiler ise kan bağı esası üzerine kurulmuştur. Dolayısıyla kırsal alanda –bu temelde örgütlenmiş- aşiretçi yapı devreye girer.

Aşiretler, eskilerin tabiriyle efradını cami ağyarını manidir. Yöresel olarak farklılaşmaktadırlar. Bazı yörelerde daha farklı formlarda ve nitelikteki aşiret yapılanmaları söz konusudur. Briunessen’in de kaydettiği gibi (2013: 173) ortak soy, aile içi evlilik ve gruplar arası ittifak ve düşmanlık gibi ortak noktalara sahip olmasına rağmen, aşiretler büyüklük ve iç örgütlenme noktasında şaşırtıcı bir çeşitlilik göstermektedir. Dolayısıyla bunları aynı terimlerle tanımlamak yanıltıcı olabilir.