• Sonuç bulunamadı

2. AMASYA YAPILARINDA DUVAR RESĠMERĠ

2.1. Amasya Tarihi

Amasya, Karadeniz bölgesinde Orta Karadeniz bölümünün iç kesiminde yer almaktadır. Kuzey ve güneyinden yüksek dağlar ile çevrili derin bir vadi içinde bulunan şehrin en önemli akarsuyu olan Yeşilırmak kenti boydan boya ikiye bölmektedir. Kentin konumundan dolayı Karadeniz iklimi ile beraber kısmen de olsa karasal iklim görülmektedir (Toruk, 2008, s. 37). Şehrin adının ilk defa Hitit belgelerinde Hakmiş olarak geçtiği bilinmekte olup bu ad Amasya‟nın Persler tarafından fethine kadar kullanılmıştır. Pontus döneminde Amasseia adını alan kentin MÖ 2. yüzyıldan itibaren Amasya şehir sikkelerinde de Amasseia şeklinde adlandırıldığı ve coğrafyacı Strabon‟un da Amasya için Amaseia adını kullandığı bilinir. Amaseia ismi Ana Tanrıça Ma’nın Şehri anlamına gelmekte ve bu tanrıçanın doğu kökenli olup Pontus ve Kapadokya‟nın da yerel tanrıçası olduğu bilinmektedir (Doğanbaş, 2003, s. 7- 8, 2014, s. 101; Elmacı, 2010, s. 76- 77; Menç, 2018, s. 10; Özdemir ve diğerleri, 2007, s. 19). Amaseia adı Roma Dönemi‟nde az da olsa değişime uğramış ve Amacıac (Amasia) olarak kullanılmış ayrıca Amasya şehir sikkelerinde de aynı şekilde görülmüştür. Amasia adı Bizans Dönemi‟nde de bir değişime uğramazken, şehrin ismi Danişmendliler zamanında Amasiyye ve Şehr- i Haraşna olarak anılmış ve daha sonraki dönemlerde de bir değişime uğramadan günümüze kadar aynı şekilde gelmiştir (Doğanbaş, 2003, s. 8- 10; Özdemir ve diğerleri, 2007, s. 20). Bu bilgilerden başka şehrin adının kökeni konusunda birçok farklı rivayetler yer almaktadır. Amasaa, Amazis, Amazus, Amizus, Amasa, Amise, İris ve Masa gibi isimlerden Amasya adının ortaya çıktığı düşünülmektedir. Ancak kentin kurucusu olduğu bilinen Amas adındaki bir zatın ismi daha sonra Amis şeklinde meşhur olmuştur ki Amasya‟nın asıl isminin buradan geldiği de düşünülmektedir (Abdi- zade Hüseyin Hüsameddin, 1986, s. 11- 12; Çolaker, 2014, s. 109; Menç, 2018, s. 10; Olcay, 2010, s. 19- 20). Amas adındaki bu kişinin eski Türk kavimlerinden olduğu da kuvvetli bir ihtimaldir. Bunların dışında Amasya şehrinin Mısır hükümdarı Amasis veya Ermeni krallarından Amasyus tarafından kurulup kurucularının adlarını aldığı da söylenmektedir. Amasya‟da önceleri elmas taşlarının çokça çıkarılıyor olmasından şehre Elmasya deniyor olması ve bu ismin zamanla Amasya‟ya dönüşmesi veya Amasya‟yı fetheden Danişmend hükümdarı Ahmet Gazi‟nin eşi Ümmüasya‟nın

52

burada kalmış olmasından dolayı şehre Ümmüasya denildiği ve daha sonra Amasya‟ya dönüştüğü de rivayetler arasındadır (Abdi- zade Hüseyin Hüsameddin, 1986, s. 11- 15; Olcay, 2010, s. 19- 20).

Tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmış olan Amasya‟da ilk yerleşim Kalkolitik Çağ‟a (MÖ 5000- 3000) kadar uzanmaktadır. Belki de Anadolu‟nun tarihi kadar eski bir geçmişe sahip olan Amasya Kalkolitik Çağ öncesinde de önemli bir yerleşim yeri olmalıdır. Amasya‟da Kalkolitik Çağ‟a ait önemli yerleşimler arasında merkez Ovasaray Köyü Hamam Tepesi Höyüğü, Keşlik Köyü Koşapınar Höyük, Ayvalıpınar Köyü Ayvalıpınar Höyüğü, Sarımeşe Köyü Kümbet Höyük ile Suluova ilçesinde Kanatpınar Köyü Devret Höyük ve Deveci Köyü Yoğurtçu Baba Höyükleri yer almaktadır. İlk Tunç Çağı‟nda (MÖ 3000- 2500) da önemli bir yerleşim yeri olan Amasya, Orta Tunç Çağı‟nda (MÖ 2500- 2000) Hatti uygarlığının sınırları içerisinde yer almış olup bu döneme ait önemli bir yerleşim yeri merkez ilçede bulunan Mahmatlar Höyüğü‟dür. Daha sonra Hititler Anadolu‟da büyük bir güç haline gelerek Hattilere son vermiş ve Amasya da bu devletin hakimiyetine girmiştir. Hitit Dönemi‟ne ait Amasya merkezde Doğantepe (Zara) beldesi yer almaktadır (Doğanbaş, 2003, s. 11- 13; Özdemir ve diğerleri, 2007, s. 20- 21). Hititlerin yıkılmasından sonra MÖ 750‟lerde Frigler siyasal güç olmuş ve Amasya da Friglerin eline geçmiştir. Frigler de MÖ 676 yılında Kimmerler karşısında dayanamayarak son bulmuş, bundan sonra İskit egemenliği görülmüştür. MÖ 585‟te Medlerin eline geçen Amasya Perslerin egemenliğine kadar Medlerde kalmıştır. MÖ 546- 547‟de Medlerin yıkılmasıyla Anadolu‟nun birçok bölümü gibi Amasya da Perslerin hakimiyetine girmiştir. MÖ 333‟teki İssus Savaşı‟nda Persleri yenen Makedonya Kralı Büyük İskender Anadolu‟nun büyük bir bölümünü dolayısıyla Amasya‟yı da topraklarına katmış ancak Büyük İskender‟in MÖ 323‟te ölmesi ile toprakları parçalanmış ve MÖ 301‟de Pontus Devleti kurularak Amasya buranın başkenti yapılmış ve bu dönemde Amasya önemli bir kültür merkezi olmanın yanında imar faaliyetlerine de önem verilmiştir (Doğanbaş, 2003, s. 15- 18; Elmacı, 2010, s. 78- 80; Menç, 2018, s. 17; Özdemir ve diğerleri, 2007, s. 21- 23). Pontus Devleti‟ne başkentlik yapan Amasya‟dan günümüze gelen tek eser Kale eteğinde yer alan Kral Kaya Mezarlarıdır (Toruk, 2008, s. 39). Amasya‟nın Pontus Devleti zamanına kadarki tarihini Olcay (2010, s. 25- 26) diğer kaynaklara nazaran daha farklı bilgiler vererek anlatmaktadır. Olcay‟a göre Amasya şehri Amazonlar sülalesi denilen bir sülale

53

tarafından, Amasisetlerden Amas adındaki bir hükümdar tarafından kurulmuş olup Hititler ile Amazonlar aynı sülaleden gelmekteydi. Daha sonra Amazonlara Hititler son vermişler ve Amasya da Hititler egemenliğinde kalmış ancak Hititlerin yıkılmasıyla Amasya uzun süre Asurluların saldırılarına maruz kalmıştır. Asur saldırılarından sonra Amasya, Çorum, Yozgat, Tokat, Samsun, Canik ve Şebinkarahisar‟ı içerisine alan geniş bir bölgede Harşenun sülalesi tarafından bir devlet kurulmuş, bölgeye de Harşenun Bölgesi denilmiştir. Daha sonra MÖ 800‟lü yıllarda Amasya, Orta Asya‟nın en büyük hükümdarı olarak görülen ve topraklarını çok geniş sahalara ulaştıran Oğuz Kağan‟ın idaresi altına girmiş, MÖ 600‟lü yıllarda İran‟ın yine MÖ 500‟lü yıllarda da Hun Devleti‟nin egemenlikleri altına girmiştir. Amasya ve çevresi sonradan tekrar İranlıların eline geçse de MÖ 300‟lerde Pontus Devleti hakimiyetine girmiştir.

Pontus Devleti ile Roma arasında MÖ 63‟te yapılan savaşı Pontus Devleti kaybederek Amasya ve çevresi Romalıların eline geçmiştir. Fakat iki ülke arasında zaman zaman devam eden savaşlar sonucu Pontus Devleti bir ara topraklarını geri almayı başarmışsa da MÖ 47 yılındaki Zile Savaşı‟nda tamamen yenilerek bölgenin hakimiyeti Roma İmparatorluğu‟na geçmiştir (Doğanbaş, 2003, s. 18- 19; Özdemir ve diğerleri, 2007, s. 23). Amasya‟da Roma İmparatorluğu döneminden kalan ve Türk- İslam döneminde Ferhat Su Kanalı adını alan su yolunun bir kısmı günümüzde de görülebilmektedir. MS 395 yılında Roma‟nın doğu ve batı diye ayrılmasıyla Amasya Doğu Roma yani Bizans hakimiyeti içerisinde kalmıştır. Bu dönemde kent Anadolu‟nun dini ve askeri merkezlerinden biri olmakla beraber doğu- batı yönündeki ticaret yolu üzerinde yer almasından dolayı da gelişme göstermiştir (Toruk, 2008, s. 39- 40).

Amasya 7. yüzyılda İran hükümdarı Hüsrev Perviz zamanında bir süreliğine İran hakimiyetine girdiyse de Bizans hükümdarı olan Heraklios tarafından tekrar Bizans‟a bağlanmıştır (Erken, 1983, s. 199). 712 yılında Emevilerin idaresine geçen şehir birkaç kez Emeviler ile Bizans arasında el değiştirdikten sonra tekrar Bizans hakimiyetine girmiştir. 1071‟de Malazgirt Savaşı ile Anadolu Türklerin eline geçince Amasya ve çevresi de Danişmendli Beyliği egemenliğinde kalmıştır. Danişmendlilerin Amasya‟da yaklaşık 100 yıl süren hakimiyeti 1175 yılında Anadolu Selçuklu Sultanı II. Kılıç Arslan‟ın (Salt. 1156- 1192) Danişmendli egemenliğine son vermesine kadar devam etmiştir (Doğanbaş, 2003, s. 20- 21; Elmacı, 2010, s. 88- 90; Özdemir ve

54

diğerleri, 2007, s. 24). Anadolu Selçuklu Dönemi‟nde Darü’l- İz unvanını alan şehir daha sonra (İ. Şahin ve Emecen, 1991, s. 1) II. Kılıç Arslan‟ın Anadolu‟yu on bir oğlu arasında paylaştırmasıyla Nizamettin Argunşah‟ın payına düşmüşse de kardeşi olan II. Rükneddin Süleyman Şah (Salt. 1196- 1204) zorla Amasya‟yı elinden almıştır. Bundan sonra şehir, merkezi Amasya olan Baba İshak İsyanı‟na sahne olmuş ve 1243 Kösedağ Savaşı‟nda Moğol saldırıları ile parçalanan Anadolu Selçuklu Devleti ile beraber Amasya da Moğolların eline geçmiştir (Doğanbaş, 2003, s. 21- 22; İ. Şahin ve Emecen, 1991, s. 1; Özdemir ve diğerleri, 2007, s. 24- 25). Danişmendilerin fethinden sonra Amasya‟nın Türklerin eline geçmesiyle burada yoğun imar faaliyetleri başlamış olup Enderun Camii ile Yağıbasan Hanı Danişmendli döneminden kalan eserlerdendir. Selçuklu Dönemi‟nde de Amasya diğer Anadolu kentleri gibi imar bakımından oldukça gelişmiş, bu dönemde Gök Medrese, Amasya Bimarhanesi gibi daha birçok yapı inşa edilmiştir. Moğol Dönemi‟nde de Anadolu Selçuklu‟yu aratmayacak şekilde imar faaliyetlerine devam edilmiştir ki Atabey Medresesi ile Mevlevihane bu eserler arasındadır (Toruk, 2008, s. 42- 44). 1335‟te İlhanlı hükümdarı Abu Said Bahadır Han‟ın ölümü ile İlhanlı Devleti büyük ölçüde son bulmuş ve bölgede Eretnalılar egemenlik kurarak Amasya‟yı da bu devlete bağlamışlardır. Daha sonra 1380‟lerde Amasya, Tokat ve Sivas çevresi Kadı Burhaneddin Devleti hakimiyetine girmiş ancak zamanla buralarda küçük emirlikler ortaya çıkmıştır. Emirlikler ile Kadı Burhaneddin arasındaki huzursuzluklar halkı çok rahatsız etmiş, bunun üzerine halk Osmanlı Sultanı Yıldırım Beyazıt‟a (Salt. 1389- 1402) başvurarak bölgeyi Osmanlı‟ya katmasını istemiş, Yıldırım Beyazıt ise 1392‟de halkın isteğini yerine getirerek Amasya, Sivas ve Tokat çevresini Osmanlı topraklarına bağlamıştır (Elmacı, 2010, s. 93- 94; Gündoğdu ve diğerleri, 2006, s. 15- 16).

Timur ile Yıldırım Beyazıt arasındaki Ankara Savaşı‟ndan sonra Çelebi Mehmet (Salt. 1413- 1421) Anadolu‟yu tekrar düzene sokmada Amasya‟yı merkez olarak seçmiş ve şehir 15. yüzyılın başlarından itibaren şehzadelerin görev aldığı bir sancak merkezi olup aynı zamanda Eyalet- i Rum’un da merkezi konumuna getirilmiştir (Doğanbaş, 2003, s. 25- 26; Özdemir ve diğerleri, 2007, s. 26- 27). Şehzadeler Şehri olarak meşhur olan Amasya‟da Çelebi Mehmet, II. Murat (Salt. 1421- 1451), Fatih Sultan Mehmet (Salt. 1444- 1481) ve II. Beyazıt (Salt. 1481- 1512) sancak beyliği yapmış ayrıca Osmanlı‟da birçok şehzade de burada idari görevde bulunmuştur. Ancak 16. yüzyılın ortalarından itibaren başkente yakın olan diğer

55

şehzade sancaklarının önem kazanması ve Amasya‟nın da başkente uzak olması gibi nedenlerle şehrin önemini yitirdiği ve Manisa‟nın şehzade sancağı olarak ön plana çıktığı bilinmektedir (İ. Şahin ve Emecen, 1991, s. 1).

Amasya 15 ve 16. yüzyıllarda tarikatlar açısından da önemli bir merkez olmuştur. Çünkü bu dönemde Anadolu‟nun birçok yerinde şeyh ve babalar yoğunluk kazanmış, bu anlamda tarikat merkezli dinsel yapılar da imar faaliyetlerinde önemli rol oynamıştır (Toruk, 2008, s. 49). Amasya 15. yüzyılın ortalarından 16. yüzyıl başlarına kadar fiziki anlamda önemli bir gelişim göstermiştir. 1525‟te Amasya‟da bulunan 55 mahalleden 5‟inin Gayrimüslim mahallesi olduğu, 8000 nüfusun da 2000‟ini Gayrimüslimlerin oluşturduğu bilinmektedir (İ. Şahin ve Emecen, 1991, s. 1- 2).

Osmanlı‟da 16. yüzyılda görülen Celali İsyanları daha çok Yeşilırmak çevresinde gerçekleşmiş, isyanlardan Amasya da büyük ölçüde etkilenerek şehirde karışıklıklar çıkmıştır. Yine Amasya tarihi için önemli bir antlaşma olan ve 1555 yılında İran- Safevi hükümdarı ile yapılan Amasya Antlaşması Osmanlı‟nın İran ile yaptığı ilk antlaşma özelliğini taşımaktadır (Doğanbaş, 2003, s. 26- 27; Özdemir ve diğerleri, 2007, s. 27). 16. yüzyıl başlarında Amasya merkez kaza olup 6 nahiyesi ve 321 köyü bulunmaktadır. Merkez kazanın dışında Ladik ve Merzifon kazaları da bulunmaktadır. 16. yüzyılın sonlarında ise yine 55 mahalleden 6‟sı Gayrimüslim Mahallesi olup nüfus 10000‟e çıkmış ve bu nüfusun 1500‟ünü Gayrimüslimler oluşturmuştur. Bu dönemde kaza sayısı 7‟ye çıkmış ancak merkez kaza olan Amasya‟da bir değişim yaşanmamıştır. Şehirde 17. yüzyılda da nüfusta artış görülmesine rağmen fiziki anlamda bir gelişim olmamıştır (İ. Şahin ve Emecen, 1991, s. 1- 3).

18. yüzyılda Osmanlı Devleti‟nin zayıflaması nedeni ile bazı bölgelerde güçlü aileler ortaya çıkmış ve bulundukları bölgeleri nüfuzları altına almışlardır. Bunlardan Canikli ailesi Amasya‟da etkili olmuş, Canikli ailesinden sonra bölgedeki diğer önemli aile olan Çapanoğulları da Amasya‟yı etkisi altına almış ve zaman zaman iki aile arasında çarpışmalar yaşanmıştır (Doğanbaş, 2003, s. 28- 29). Bu dönemde fiziki anlamda önemli bir gelişim göstermeyen şehirde 19. yüzyılda da önemli bir gelişim söz konusu olmamakla beraber nüfus yönünden daha da kalabalıklaştığı görülmektedir. Nüfusun 25000- 30000 civarında olduğu, mahalle sayısının ise 36 olduğu bilinmektedir (İ. Şahin ve Emecen, 1991, s. 2). 15 ve 16. yüzyıllardaki gelişiminden sonra Amasya‟da 19. yüzyılın ortalarına kadar önemli bir gelişme görülmemiş ancak

56

bu dönemde Ziya Paşa‟nın Amasya mutasarrıfı olmasıyla şehirde yeniden bir canlanma meydana gelmiştir (Doğanbaş, 2003, s. 29; Elmacı, 2010, s. 95). 19. yüzyıl sonlarında ise Sivas Vilayeti‟ne bağlı olan Amasya; Merkez, Vezirköprü, Merzifon, Gümüşhacıköy, Osmancık, Mecidözü, Ladik ve Havza olmak üzere 8 kazadan oluşmaktadır (İ. Şahin ve Emecen, 1991, s. 3).

I. Dünya Savaşı‟ndan sonra İtilaf Devletleri tarafından Osmanlı işgal edilmeye başlayınca Mustafa Kemal Atatürk 12 Haziran 1919‟da Amasya‟ya gelerek 22 Haziran 1919‟da Amasya Tamimi olarak bilinen genelgeyi bütün memlekete bu ilden bildirmiştir. Bu anlamda 1402 Fetret Dönemi‟nden sonra Anadolu‟nun birliğini sağlamaya çalışan Çelebi Mehmet‟in kendisine merkez seçtiği Amasya, Kurtuluş Savaşı‟nda da önemli bir kararın alındığı merkez konumunda olmuştur (Doğanbaş, 2003, s. 30; Özdemir ve diğerleri, 2007, s. 27). Amasya 1911 yılında kadar merkezinin Sivas olduğu Rum Eyaleti‟ne bağlıyken 20 Nisan 1924‟te il olmuş (Toruk, 2008, s. 54) olup merkez ilçe dışında Merzifon, Gümüşhacıköy, Hamamözü, Göynücek, Taşova ve Suluova olmak üzere 6 ilçesi bulunmaktadır (İ. Şahin ve Emecen, 1991, s. 3).