• Sonuç bulunamadı

Akıllı Kadın (Hile ile Hakkını Alma)

7. EL-FEREC BA‟DE‟ġ-ġĠDDE‟DEKĠ HĠKÂYELERĠN ÖZETLERĠ (ĠLK

1.2. Düğüm Motifleri

1.2.12. Akıllı Kadın (Hile ile Hakkını Alma)

Ferec hikâyelerinde dikkati çeken hususlardan biri de haklı olan birinin hakkını alamadığında ya da kendisine veya bir yakınına haksızlık yapıldığında hileye baĢvurmasıdır. Hileye baĢvurma genellikle zor durumlarda ortaya çıkar. Bu motif sayesinde kahramanlar feraha kavuĢur.

Hikâyelerde hileyi yapanların genellikle kadın olması, kandırılanların ise erkek olması dikkat çeken noktalardandır. Ferec‟in birinci cildinde bu motifin iki örneğini tespit ettik. Her iki örnekte de kadınlar erkeklerine yapılan haksızlığın

öcünü alırlar. Yine her iki motifteki kadın karakterler, kadınlıklarını kullanarak erkekleri kandırırlar.

Ġkinci hikâyede Bağdat‟ın zenginlerinden olan Muvaffak, kadıya borçludur. Kadı borcunu vermeyen Muvaffak‟a bir kötülük yapmak ister. Dilenci konumundaki hikâyenin kahramanı Fazlullah‟ı, memlekette halifeden sonra en ulu kiĢi olan Vasiti‟nin oğlu olarak tanıtarak Fazlullah‟ın gönlünün Muvaffak‟ın kızına düĢtüğünü belirtir. Muvaffak kızını Fazlullah‟a verir. Kadı ilk geceden sonra duruma açıklık getirerek Muvaffak‟a yaptığıyla dalga geçmek ister. Fazllullah olayların aslını eĢine anlatır. EĢi bir hile ile kadıdan öç almak üzere yola çıkar:

Destūr vir, bir dost ħatunuñ Ǿıyāli ħasta olmış, śormaġa varayın” didi. Fażl destūr virdi, ķız ŧurdı, ķāđį meclisine vardı, bir kūşede ŧurdı. Nā-gāh ķāđįnuñ gözi aña ŧuş oldı. Vekįl viribidi, ķatına oķıdı. “Ne kişisin, n’istersin?” didi. Ķız eyitdi: “Müsülmānlar ķāđįsıyıla ħalvet sözüm vardur.” Ķāđį ħūbları sevegen idi. Bu sözi işidicek ŧurdı, ħāś ĥücreye girdi, ķızı ħalvete oķıdı. Muvaffaķ ķızı küstāħāne içerü girdi, ħiźmet eyledi, otırdı. Ķāđį çün ol cemāl ü kemāl ü ķadd ü ħaddi gördi, müteĥayyir oldı, eyitdi: “İy ĥūrį beççe, ne ĥācetüñ vardur?” didi. Ķız dürc-i Ǿaķįķ-rengi açup ķāđįya ŝenā itdi, andan eyitdi: “İy ĥākim-i bā-ĥaķ ve iy dāver-i muŧlaķ, bu mesned-i ħilāfetde ve bu çehār bāliş-i şerįǾatde anuñ içün oturmaz mısın ki nįk ü bed, ħayr u şer, nefy ü đarr ve dervįş ü tüvānger ve müsülmān u kāfir ve ferbih ü lāġar arasında ĥükm eylesin?” Ķāđį eyitdi: “He ya, anuñ içün otururam” didi. Bu kez ķız ķāđį eline sürtdi, derincekini ve bürüncekini başından götürdi, iki gįsū-yı müşk-reng, Ǿanber-śıfat, żeymurān-şekl, benefşeveş çıķardı. “Hįç işbunda Ǿayb var mıdur?” didi. Ķāđį çün ol gįsūyı, zülfi, ŧurrai, merġūlı, müselseli ve meftūlı gördi, vālih oldı. “Hāşā ve kellā, bunda Ǿayb n’istesün?” didi. Andan ķız alnın açdı, eyitdi: “Mevlānā ķāđį, işbu gümiş taħta gibi alında ve bu cācį kemān gibi ķaşlarda ve bu tįġ gibi burında ve bu gül gibi yañaķda, bu şekker gibi dudaķda ve bu ķamer gibi ġabġabda hįç noķsān var mıdur?” didi. Ķāđįnuñ gözleri ķamaşdı, “bundan ħūb gördügüm yoķdur” didi. Andan ķız ķolların açdı,

eyitdi: “Mevlānā bu ĥüsnde barmaķlar ve bu leŧāfetde dırnaķlar bu nāzüklikde aya, bu žarāfetde bilek, bu ŧarāvetde ķol, bu aķlıķda bud, bu degirmilikde ucalar, hįç gördügüñ var mıdur?” didi. Ķāđį eyitdi: “Gördügüm yoķdur” didi. Andan ķız gögsin açdı, eyitdi: “Müsülmānlar ķāđįsı bunuñ gibi sįne ve bunuñ gibi meme ve bunuñ ķarın ķasuķ ve bunuñ gibi çuķur göbek ve bunuñ gibi ince bil, bunuñ gibi büyük uca ve bunuñ gibi yoġun budlar ve bunuñ gibi gebece baldır ve bunuñ gibi küççük ayaķlar kimse nişān virdügi var mıdur?” didi. Ķāđį bu endāmları gördi, diledi ki ŧonını pāre pāre ide, gendüyi āvāre ide, anlaruñ ārzūsından dįvāne ola, eyitdi: “İy žālime, beni depeledüñ. Bu ne aǾżā, bu ne eczādur? Bu ne mūy ve rūydur? Bu ne leb ve dehāndur? Bu ne sįne vü pistāndur? Bu ne şikem ü rāndur? Bu ne bil ve ucadur? Sen ādemį degülsin, meger ĥūrį-i behiştįsin.” Ķız eyitdi: “İy mevlānā ķāđį, işbu benüm vücūdum gördügüñleyin bir aġaçdur ki bāġ-ı belāġatda ve kemālde bitmişdür. Ĥalāvet ve melāĥat ve leŧāfet ve leźźet ve şehvet ile śuvarılmışdur. Hįç bāġubān yapraġumdan, yimişümden taśarruf idüp mütemettiǾ olmamışdur. ŻāyiǾ ķalup dururam. Ne ben yigitligümden ber-ħōr- dārem ne kimse benden kāmkārdur. Yüz kez biñ kez ķaśd itdüm, didi, ola ki gendüzümi ħancer ile uram öldürem, Tañrı’dan ķorķdum, itmedüm” didi. (2.H/41)

Kadı kızın hilesine kanar ve eĢini boĢayıp aslında kötürüm olan bir kıza talip olur. Hem karısını boĢarken hem de kötürüm kızı alırken mehir verir. Ancak kötürüm kızı evine getirdikten sonra baĢına gelenleri anlar.

On ikinci hikâyede bir kuyumcu ve eĢinin baĢına gelenler anlatılmaktadır. Kuyumcunun çok güzel bir eĢi vardır. Bir gün kuyumcu, komĢusu olan fakihe zor durumda kaldığında kendisine vermesi üzere bin altın verir. Kuyumcunun talihi döner, fakir duruma düĢer. Gözleri de kör olur. Hanımını, fakihe verdiği bin altını iade etmesi için gönderir. Ancak fakih kadına sulanır ve altınları vermez. Kadın eĢine, fakihin emaneti inkâr ettiğini söyler. Bunun üzerine kuyumcu, eĢini muhtesibe gönderir. Muhtesip de kadına sulanır. Kadın kocasına muhtesibin, yanımda olmayan

iĢe bir Ģey diyemeceğini söylediğini belirtir. Kuyumcu hakkını alması için karısını aynı Ģekilde Ģahneye, valiye ve kadıya gönderir. Fakat bu kiĢilerin hepsi kadına sulanır. Kadın el vermeyince yardımcı olmazlar. Kuyumcu ümitsizliğe düĢünce kadın hile ile hakkını almaya karar verir:

Bu kez bu ħatun kişi gendü nefsinde fikr idindi, eyitdi: “Ben bir ŧarįķ düzmezsem ki ol ŧarįķ ile ĥaķķumı alam, daħı ziyāde alam, ādemį olmayam, er ķızı olmayam.” didi. (12.H/232)

Kuyumcunun karısı fakihe, muhtesibe, Ģahneye, valiye ve kadıya düzdüğü hile ile hepsini bir araya getirir. Bu kiĢileri bir Ģekilde sandıklara koydurtarak padiĢahın karĢısına çıkartır. Kadının hakkını hile ile almak istemesi sonucu, çeĢitli mevkilerde yönetici olan kiĢilerin nefsanî davranıĢlarının farkına varan padiĢah hepsini cezalandırır.