• Sonuç bulunamadı

Aile İçi İlişkilerle İlgili Kuramsal Yaklaşımlar

Tarihsel süreç içinde aile, güç ve otoritenin dağılımına göre anaerkil, babaerkil ve eşitlikçi aile olmak üzere üç gruba ayrılarak değerlendirilmektedir. İlk insan topluluklarının ortaya çıkışıyla başladığı kabul edilen anaerkil dönemde erkek avcılık yaparken; kadın toplayıcılıkla uğraşmaktadır. Ailenin geçimi için gerekli olan yiyeceği bulan kadının üretim sürecinde birincil rolü oynaması, ailede güç ve otoritenin sahibi olmasını sağlamaktadır. Bu dönemdeki aile yapısının en önemli özellikleri; anayersel olması, mirasın anneden kız çocuğuna aktarılması ve boşanma durumunda erkeğin evi terk etmek zorunda kalmasıdır (Sayın, 1990, 75-76). Toprağa yerleşilmesi, yabani hayvanların evcilleştirilmesi ve toprağın ekilip biçilmesiyle birlikte, artık ürün ortaya çıkmakta ve yeni bir toplumsal aşamaya geçilmektedir. Topluluğun ürettiğiyle tükettiği arasındaki fark olan artık ürüne erkeğin el koymasıyla birlikte erkek, üretimde birincil rolü kadının elinden alarak kadının statüsünün gerilemesini ve elinde bulundurduğu gücü kaybetmesini sağlamaktadır. Bu süreç ailede de birtakım değişiklikler yaşanmasına yol açmaktadır. Akrabalık baba soy zincirine dayanmakta ve miras babadan oğula geçmeye başlamaktadır. Sanayi Devrimi’yle birlikte teknolojik ve ekonomik alanlarla

sınırlı kalmayan değişim süreci, aileyi daha derinden etkilemektedir. Sanayi Devrimi’yle birlikte çalışma yaşamına ücretli olarak giren kadının, eğitim düzeyinin yükselmesi ailedeki konumunu da değiştirmekte ve kadın-erkek eşitliğine dayanan eşitlikçi aile yapılarını ortaya çıkarmaktadır.

Günümüz toplumlarının rol ve statü beklentilerinin ilk yaşandığı yer olan aile yapısı içinde anne, baba, kadın, erkek, kız ve erkek çocuk rolleri yer almaktadır. Parsons’a göre rol, bireyin kişiliğiyle sosyal sistemin yapısı arasındaki birleşme noktasıdır. Sosyal rol, bireyin bir toplumun üyesi olarak icra edebilme kapasitesi içindeki normatif beklentiler sistemidir. Aile içindeki ilişkiler bağlamında sosyal rol kavramından hareket edildiğinde, kuramsal yaklaşımlar arasında en önemlilerinden biri olan yapısal işlevselci yaklaşımın öncüsü Parsons’un görüşlerinden yararlanılmaktadır (Eken, 2010, s. 35-36).

Annelik ve babalık, aile içindeki kişilerarası ilişkilerden biri olarak ele alınabilmektedir. Bu perspektiften bakıldığında, hangi etkenlerin doğrudan ya da dolaylı olarak annelik ve babalık davranışlarını etkileyebileceği, aile içi ilişkilere odaklanan kuramsal yaklaşımlara dayanarak öngörülebilmektedir. Günümüzde aile içi ilişkileri anlamak, modellemek ve yordamak amacıyla Sosyal Mübadele Kuramı, Sembolik Etkileşim Kuramı ve Aile Sistemleri Kuramı kullanılmaktadır (Baydar, Akçınar ve İmer, 2012, s. 82).

 Ekonomi bilimi geleneğine dayanan Sosyal Mübadele Kuramı, aile içi ilişkilerin ve davranışların ekonomik ya da psikolojik maliyetler ve getiriler değerlendirilerek ve var olan alternatif davranışlar göz önüne alınarak anlaşılabileceğini öne sürmektedir (Cherlin, 2002; Kağıtçıbaşı ve Ataca, 2005; White ve Klein, 2002). Bu açıdan bakıldığında, annelik ve babalık davranışları, anne ve babaların çocuklarına yaptıkları yatırımlar olarak yorumlanmaktadır. Ebeveynler bu yatırımlardan bekledikleri getirileri ve bu yatırımların fırsat maliyetini göz önüne alarak çocukları ile olan ilişkilerini düzenlemektedirler.

 Bir diğer kuram Sembolik Etkileşim Kuramı’dır. Sembolik Etkileşim Kuramı, aile içi ilişkilerin ve davranışların toplumsal olarak belirlenen anlamları doğrultusunda anlaşılabileceğini öne sürmektedir. Bu yaklaşıma göre, annelik ve babalık toplumsal olarak belirlenen, anlamlandırılan, değer verilen ve değerlendirilen bir roldür. Ebeveynler aynı zamanda pek çok başka toplumsal rolleri de olan bireylerdir. Ebeveynler, annelik ve babalık rollerine ilişkin toplumsal beklentileri açıkça anladıkları zaman, diğer rollerinin olanak sağladığı oranda ve tüm rollerinin taleplerini göz önüne alarak annelik ve babalık rollerini de sergilemeye çalışmaktadırlar. Bu çabada başarılı olup olmadıkları, toplumun kendilerine verdiği geri dönütlerle değerlendirilmektedir. Bu perspektiften bakıldığında, annelik ve babalık davranışlarını temelde belirleyen unsur, anne-babalığın sosyo-kültürel bağlamdaki anlamıdır.

 Aile Sistemleri Kuramı’na göre annelik ve babalık davranışları bir aile içi ilişki olarak tanımlanmakta ve toplumsal, kültürel, yerel ve aile içi tüm diğer ilişkilerin etkileşimi göz önünde bulundurularak anlaşılabilmektedir (Bronfenbrenner, 1979; Cox ve Paley, 1977’den akt. Baydar, Akçınar ve İmer, 2012, s. 81-83).

Sosyal Mübadele Kuramı’nın ağırlıkla vurguladığı kişisel amaç, tutum ve özellikler ile Sembolik Etkileşim Kuramı’nın ağırlıkla vurguladığı aile dışı sosyo-kültürel bağlam aynı anda aile bireylerinin davranışlarını etkilemektedir. Bununla birlikte Aile Sistemleri Kuramı aile içi ilişkilerin zaman içindeki değişim süreçlerini de vurgulamaktadır.

Yapılan araştırmalar ailenin sosyo-ekonomik düzeyinin anne-baba davranışlarını etkileyen en önemli unsurlardan biri olduğunu ortaya koymaktadır (Brooks-Gunn ve Duncan, 1997; Conger, Ge, Elder, Lorenz ve Simons, 1994; Conger, McCarty, Yang, Lahey ve Kropp, 1984; McLoyd, 1998). Bununla birlikte anne ve babanın eğitim düzeyleri de ailenin sosyo- ekonomik düzeylerinin bir boyutudur. Ailenin sosyo-ekonomik düzeyinin annelik ve babalık davranışlarına etkisini açıklamak için birbiri ile bağlantılı iki kavramsal model kullanılmaktadır: Kaynak modeli ve stres modeli. Kaynak modeli, çocukların maddi ve manevi ihtiyaçlarının giderilmesinde ailenin ekonomik durumuna odaklanmaktadır. Stres modeliyse ailenin ekonomik durumu ile ilişkili olabilecek duygusal durumunun annelik ve babalık davranışları üzerindeki etkisine odaklanmaktadır (Baydar, Akçınar ve İmer, 2012, s. 85).

Çocuk gelişimi ile ilgili kuramlarda çoğunlukla annelerin önemi vurgulanmaktadır. Bu süreçte özellikle Freud ve Bowlby’ın çalışmaları etkili olmaktadır. Her iki kuramcı da annenin bebek için en önemli kişi olduğunu, kişilik gelişimini ve sosyal ilişkilerini büyük ölçüde biçimlendirdiğini, babanın rolününse daha çok anneyi desteklemek olduğunu vurgulamaktadır.

Bowlby (2012), Bağlanma Kuramı’nda bireyin gelişimi açısından sevginin birincil bir önemi olduğunu belirtmektedir. Bowlby’e göre anne ve bebek biyolojik bir ünitedir. Annenin yokluğu, çocuğun gelişimiyle ilgili sorunların kaynağıdır. Bebek ile annesi arasında doğrusal bir ilişki olduğunu belirten Bowlby, diğerleriyle olan ilişkinin bunu izlediğini ileri sürmektedir. Baba, anneyi destekleyici bir role sahiptir ve bebeğin babası ve diğerleriyle olan ilişkisi, anne ve bebek arasındaki bağlanma ilişkisine bağlıdır. Başka bir ifadeyle, bebeğin annesi ile olan ilişkisi, babası başta olmak üzere diğer insanlarla olan ilişkisinde belirleyicidir. Bu konuya ilişkin bir başka kuram Lewis ve arkadaşları (1981) tarafından geliştirilen Sosyal Ağ Modeli’dir. Bağlanma Kuramı’ndan farklı olarak Sosyal Ağ Modeli, çocuğun babası ile olan ilişkisini annesi aracılığıyla kurmadığını, her ikisi ile kurduğu ilişkinin birbirinden farklı olduğunu belirtmektedir (Güngörmüş Özkardeş, 2010, s. 42).