• Sonuç bulunamadı

Ahmet Mithat, Namık Kemal’in gemide kendisine “Evet! İçimizde en ziyade sana yazık oldu!” dedi-

Şerife Çağın

H. Harika Durgun *

21 Ahmet Mithat, Namık Kemal’in gemide kendisine “Evet! İçimizde en ziyade sana yazık oldu!” dedi-

ğinden bahseder. Menfa/Sürgün Hatıraları, s. 79.

22 “Magosa Mektupları, 77, 83, 84 nolu mektuplar”, Namık Kemal’in Hususi Mektupları I, s. 230, 252,

257.

23 “Hem beş vücûdu ecel-i kazâ pençesinden ve hem beş aileyi servetçe harabiyyet-i tâmme beliyyesinden

kurtarmak şerefi, mülkümüzde hilkaten ve mevkı’en hâmî-i ma’delet olduğu müsellem-i âlem olan fehâmet-simât-ı müşir-i efhamîlerinin şân-ı mürüvvet-i ulviyetine şâyân bir muhassene olduğunu arzeder(...)”,“Magosa Mektupları, 154 nolu mektup”, Namık Kemal’in Hususi Mektupları I, s. 393.

kendisiyle beraber sürgündeki diğer arkadaşlarının -Ahmet Mithat, Ebüzziya Tevfik, Hakkı ve Nuri Beyler- İstanbul olmasa bile taşralarda bir memuriyete tayin olunma- larını talep eder. İrfan Paşa’ya Mektup adlı eleştirisinin, Ahmet Mithat’ın Rodos’ta bulunduğu sırada yeğeni Mehmet Cevdet tarafından çıkarılan Kırkambar’da basılabi- leceğini umar.24 Ancak Ahmet Mithat Efendi’ye karşı bu olumlu tavır zamanla değişir.

Namık Kemal, Magosa’da iken Mekteb-i Harbiye için Osmanlı Tarihi’ni yazmaktadır. Kendisine gönderilen 2 Mart 1876 tarihli mektupta25, bu kitabı bir an evvel tamam-

layıp göndermesi istenirken Ahmet Mithat’ın, serbest bırakılıp İstanbul’a geleceği, hükümetin Hıristiyanlık hakkında bir reddiye yazdırmayı düşündüğü ve bunun için Mithat Efendi’yi uygun gördüğü haber verilir ve yine Ahmet Mithat’ın Tarih-i Osmanî adlı bir kitap kaleme aldığı, yeğeni Mehmet Cevdet’in bu kitabı Mekteb-i Harbiye’ye kabul ettirme hususunda ısrarcı davrandığı ayrıntılı bir şekilde anlatılır. Namık Kemal, Ahmet Mithat’ın bir nevi gizlice yürüttüğü bu işlerden rahatsız olacak ve sonraki mektuplarında onu gerek yaptıkları gerekse yazdıklarıyla ağır ithamlarla eleştirecektir. V. Murad’ın cülusuyla affedilerek İstanbul’a geldikleri zaman (Haziran 1876) Namık Kemal İntibah’ı, Ahmet Mithat Efendi de Menfa’yı neşretmeye başlar. Vakit gazetesinin ilân sayfasında her iki kitabın “cüz cüz” yayımlandığına dair haber, yan yana çıkar. Asıl önemli husus, kitabı tanıtma mahiyetinde olan bu çıkış yazılarının üslûplarıdır:

(İntibah) Edib-i meşhur Kemal Beyefendi’nin eser-i kalemi olarak matbaamızda basılmış olan “İntibah, Sergüzeşt-i Ali Bey” serlevhalı hikâyenin ikinci cüzü her yerde birer çeyrek mecidiyeye satılmaktadır.26

(Menfa) Şu serlevha altında olarak Ahmet Mithat Efendi menfiliği müddetinde gördüğü ahvali kaleme alarak bu kere ilk nüshasını neşreylemiştir. Kendisini tanıyanlar kemal-i rağbetle alıp mütalâa ediyorlar.

Muharrir-i mumaileyh kable’l-menfi “Letaif-i Rivayat” serlevhasıyla ilân etmekte olduğu mecmua-i hikâyat-ı latifede dahi devama başlayıp bu kere dokuzuncu cüzünü neşreylemiş ve fiyat-ı muayyenesiyle her yerde satılmakta bulunmuştur.27

24 “Ben de sizi eğlendirmek için gelecek posta, İrfan Paşa Divanı’na bir muâheze göndereceğim; Kırkanbar’a

olsun derci mümkündür(...)”, “Magosa Mektupları, 144 nolu mektup”, Namık Kemal’in Hususi Mek-

tupları I, s. 368. Namık Kemal’in bu eleştirisi, Mecmua-i Ebüzziya’da tefrika olunmuştur.

25 Namık Kemal’in Hususi Mektupları I, s. 400-401. 26 İmzasız, “İntibah”, Vakit, nr. 291, 3 Ağustos 1876. 27 İmzasız, “Menfa”, Vakit, nr. 291, 3 Ağustos 1876.

46 H. HARİKA DURGUN

Namık Kemal için kullanılan “edib-i meşhur” ifadesi onun siyaset, politika dışında edebiyat sahasında da ön planda olduğunu vurgularken Ahmet Mithat için kullanılan “kendisini tanıyanlar” ibaresi onun Namık Kemal kadar popüler olmadığını küçümseyici bir üslupla dile getirir. Bunun yanı sıra kitap isimlerinin farklı yazı puntoları ve stille- riyle yazılması, basının İntibah’ı öne çıkardığını gösterir. Aslında bu ilan, Tanpınar’ın “Namık Kemal’in Yanı Başında Ahmet Midhat Efendi” şeklindeki ifadesinin eski ve yerleşmiş bir bakışı yansıttığını da göstermektedir.

Sürgün dönüşü, V. Murad’ın saltanatında Namık Kemal’e herhangi bir resmi görev verilmez. II. Abdülhamit’in tahta çıkışıyla önce rütbesi yükseltilerek Şura-yı Devlet âzâlığına bir süre sonra da Kanun-ı Esasi’yi hazırlamak üzere kurulan komisyona üye tayin edilir.28 Ahmet Mithat Efendi ise İttihad gazetesini neşreder. Menfa’yı yayımla-

yarak Namık Kemal’le farklı düşüncelerde olduğunu saygılı bir üslupla dile getirir ve

Üss-i İnkılap’ı kaleme alır. Ahmet Mithat, iki cilt halinde hazırladığı Üss-i İnkılap’ta

Kırım Savaşı’ndan başlayarak II. Abdülhamit’in tahta çıktığı ilk seneye kadar olan devri ele almıştır. Özellikle kitabın ikinci cildinde Meşrutiyet’in ilanı ve Kanun-ı Esasi 28 Uçman, “Kısa Bir Ömrün Uzun Hikâyesi”, Namık Kemal, s. 30-31.

üzerine yapılan görüşmelere ve münakaşalara yer vermiştir. İşte bu noktada Namık Kemal’le aralarında büyük bir tartışma yaşanır. Daha önce belirttiğimiz üzere Namık Kemal, Kanun-ı Esasi’nin hazırlık komisyonunda görevlendirilmiştir. II. Abdülhamit, Mithat Paşa’nın hazırlattığı anayasa taslağını beğenir ve Meclis-i Vükelâ’ya sunarak eksikleri tamamlamalarını ister.29 Meclis, layihada birtakım değişiklikler yapınca

Namık Kemal padişaha sunduğu arizalar ile bunu eleştirir:

Bu arizaların birinde layihanın başında hükümdarın hak ve yetkilerini tesbit eden mad- delerin hükümdarlık haklarını ihlâl edeceği düşüncesiyle Vükelâ Meclisi’nce kaldırılma- sını ve bunların yerine konulan bir mukaddime ile Kanun-ı Esasi’nin Bâbıâli tarafından verilmiş bir sadaret emri gibi gösterilmesini tenkit etti. Hükümdarın hak ve yetkilerinin Kanun-ı Esasi’de gösterilmesinin bunların kısılması demek olmadığını, bunları belirleyen maddelerin kaldırılması halinde asıl o zaman hükümdarın bazı önemli yetkilerinin başka ellere geçeceğini bildirdi. (...)bir diğer arizasında hükümdara şüpheli gördüğü bir şahsı ülkenden çıkarma hakkını tanıyan 113. maddeye itiraz ederek bunun Kanun-ı Esasi’yi hiç hükmüne indireceğini bildirdi.30

Ahmet Mithat Efendi, Üss-i İnkılap’ta Kanun-ı Esasi çalışmalarını anlattığı bö- lümde II. Abdülhamit’in “milletin menfaat-i umumiyesi” için Kanun-ı Esasi’yi bizzat istediğini ve kabul ettiğini ifade eder. Bilhassa Mithat Paşa’nın layihası ile Said Paşa’nın Fransız anayasalarından tercüme ederek hazırladığı layihayı beğendiğini belirterek bunlardaki eksiklikleri tamamlattığını anlatır. Ahmet Mithat’a göre layiha üzerine yapılan itirazlar “efkâr-ı şahane için dahi bir medar-ı mahsus-ı meşguliyet” olmuş, “işi işkâl ve aylarca tehir” ettirmekten başka bir işe yaramamıştır.31 Mithat Efendi, Namık

Kemal’in padişaha sunduğu arizaları onun iltifatını kazanmak amacıyla yazdığını söyler: (...) nazar-ı iltifat-ı hümayuna Kanunuesasi’nin hilafını iltizam ile mazhar olabilmeyi dü- şünen bazı heveskârları dahi ariza-i mahsusalarla lâyenkati bu Kanunuesasi’nin hukuk-ı meşrua-i hilafet-penahiyi ihlal edeceğinden bahisle buna rıza gösterilmemesini zat-ı şevket-simat-ı hazret-i padişahiye arz ederlerdi.32

Ahmet Mithat Efendi, Namık Kemal’in Kanun-ı Esasi’deki bazı maddelerin padişahın hukukuna dokunduğunu iddia etmesini yadırgayarak onun gibi hürriyeti savunan birinin Kanun-ı Esasi’ye muhalefette bulunmasına şaşırır:

29 Ayrıntılı bilgi için bkz. Aydın, “Kanun-ı Esasi”, s. 328-330 30 Akün, “Namık Kemal”, s. 369.

31 Ayrıntılı bilgi için bkz. Ahmet Mithat Efendi, Üss-i İnkılap, s. 378-394. 32 a.g.e., s. 391.

48 H. HARİKA DURGUN

Hatta o zamana kadar evc-gâh-ı serbestînin en yüksek tabakalarından bâlâ-pervaz olan ve mücer- ret bu kadar hürriyetperver olmalarından dolayı iltifat-ı mahsus-ı hazret-i tac-dariye dahi mazhar olmuş bulunan Kemal Bey’in hak-i pay-i şahaneye takdim eyleyerek bu tarihi kaleme almak emrinde mütalaa-güzarım olan âsâr meyanında gördüğüm arizalarında dahi Kanunuesasi’nin hukuk-ı celile-i hilafet-penahiye dokunacak bir hayli cihetleri olduğu arz edilmiş ve mekâtib-i mezkûrenin birisinde şu ‘...Bundan başka yapılan nizam-ı esasiye meclis-i vükelada icra olunan tadiller dikkat-i mahsusa-i şahanelerine şayestedir. Çünkü her şeyden ziyade hukuk-ı seniye-i şehinşahilerine dokunuluyor.’ ibaresi bir numune olmak üzere buraya kaydedilmiştir.33 Ahmet Mithat, Namık Kemal’in kastettiği “nizam-ı esasiye”nin Mithat Paşa tarafından takdim olunan layiha olduğunu belirtir. Üss-i İnkılap’taki açıklamasına göre Mithat Paşa’nın layihasında “Meclis-i Mebusan tayin olunmuştu[r] ama heyet-i a’yan tayin edilmemişti[r]”, “halk ve padişaha dair derç edilen” hususiyetler açık ve yeterli değildir, mahkemeler, vilayetler ve maliye konusunda bir şey söylenmemiştir. Bunun üzerine “Kanunuesasi’nin tamamiyet ve mükemmeliyetinden başka hiçbir şey düşünmeyen padişah-ı hürriyetperver” II. Abdülhamit, Sait Paşa’nın Fransız anayasa- larından tercüme ettiği layiha ile Mithat Paşa layihasını gözden geçirip tamamlamak üzere meclise havale etmiştir. Mithat Efendi, etraflıca düşünülüp hazırlanan Kanun-ı Esasi’yi, Namık Kemal’in beğenmeyip ona müdahale etmesine bir anlam veremez:

İşte bu suretle olunan tadilatın kâffesi hürriyet-i umumiyeyi tahdit değil, bir kat daha tevsi edeceği Mithat Paşa ve Sait Paşa layihalarıyla bir de asıl Kanunuesasi-i Osmani’yi tatbikten anlaşılacakken bu tadilatı Kemal Beyefendi gibi ammenin en ziyade hürriyetperest tanıdığı bir zatın beğenmemesi ve bahusus ‘her şeyden’ yani nice mazarrat-ı bî-nihayeden başka ‘hukuk-ı şehinşahiye’ dahi dokunacağını arz etmesi istigrab olunur. Bahusus ki mazhar olduğu iltifat-ı padişahinin sebeb-i aslisi hilafında olduğu için istigrab olunur.34

Üss-i İnkılap neşredildiği zaman Namık Kemal, Midilli Mutasarrıflığı göreviyle II.

Abdülhamit tarafından İstanbul’dan uzaklaştırılmıştı. Dostlarının gönderdiği mektuplar vasıtasıyla Üss-i İnkılap’ta kendisi hakkında yazılanları haber alan Namık Kemal, Ah- met Mithat Efendi’ye hakaret dolu iki mektup35 yazar ve bu mektupları İstanbul’daki

dostlarına da göndererek Ahmet Mithat’ı aşağılamak ve onun saygınlığını zedelemek ister. Mithat Efendi, Namık Kemal’in ilk mektubuna cevap vererek kendisini savun- maya çalışmışsa da –ki bu mektup elimizde olmadığı için içeriği hakkında net bilgimiz yoktur– söyledikleri Namık Kemal’i tatmin etmemiştir. Özellikle ikinci mektubunda 33 Ahmet Mithat Efendi, Üss-i İnkılap, s. 391-392.

34 a.g.e., s. 392.

35 “Midilli Mektupları 336 ve 347 nolu mektuplar”, Namık Kemal’in Hususi Mektupları II, s. 222-225,

Namık Kemal, Kanun-ı Esasi meselesiyle beraber Ahmet Mithat’ın Kemalpaşazade Sait ve Ebüzziya Tevfik’le olan kavgalarına, şahsiyetine dair ağır ithamlarda buluna- rak onu “cahil, şarlatan, Suavi mesleğinde” biri olarak gösterir. Namık Kemal’in bu mektubu II. Meşrutiyet’ten sonra Tanin gazetesinde tefrika edilince36 Ahmet Mithat

Efendi de Tercüman-ı Hakikat’te buna cevap vermek ihtiyacı duyar.

Ahmet Mithat Efendi, “Geçmiş, Gelecek”37 başlıklı yazı dizisine Hürriyet’in

ilanıyla ortaya çıkan coşku havasından bir an evvel sıyrılmamızı tavsiye ederek başlar ve ne yapılması gerektiğini, millete düşen vazifenin ne olduğunu sorgular. Bunun için geçmişe bakarak geleceği “tetebbu” etmemiz gerekir. Konuyu “tarih” bahsine getiren Ahmet Mithat, hem kendi muharrirliğinin hem de yazdığı tarih kitabının bir muhase- besini yapar. “1280 senesinde yani bundan kırk beş sene mukaddem” Tuna gazetesiyle gazetecilik mesleğine başlayan bir “emektar” olarak istemese de politikanın içinde yer almış, Kanun-ı Esasi’nin “taraftarıyla da hilafgiranıyla da” görüşmüş, düşündüklerini “dosdoğruca” söylemiş biridir. Mithat Efendi, “samimiyet-i ciddiye ile” kaleme aldığı

Üss-i İnkılap’ta padişahın emriyle “doğrudan başka bir şey” yazmadığına âdeta yemin

eder ve konuyu “meali-simat, harika-i hilkat, Şinasi’nin tilamizi meyanında en feyz- nâki merhum-ı muazzam” Namık Kemal’e getirir:

Ben Kemal ile buluştuğum zaman onu Victor Hugo’ya benzetmiş idim. Pek hoşuna gitmiş idi. Gariptir ki o zamanlar Kemal, Fransız eazımı meyanında en ziyade Lamartine’i tercih ediyor idi. Halbuki Lamartine, Hugo’ya nispetle âdeta derviş-nihad denilecek bir adam olup Hugo ise hakikaten bir “kemal” idi. Kemal’i Hugo’ya, Hugo’yu Kemal’e benzetmek ikisi de birbirine müsavidir. Ama yalnız edebiyat cihetinden! Yalnız edebiyat-ı siyasiye cihetinden! Ahlâk cihetinden değil! O cihetten Kemal, Victor Hugo’dan kat kat bâlâ-terdir. Mesela Victor Hugo gayet para canlı bir adam olduğu halde Kemal bir müstağni-i küll idi. Aman Yarab! Ahlâk-ı fazıla tamamıyla bu büyük adamda toplanmıştır. Binaenaleyh âsâr-ı kalemiyesini okuyanlar ne kadar mütenevvi olurlar ise ahlâk-ı fazılasını bilenler ondan yüz kat daha meftun olurlar.38 Ona göre meşrutiyeti, parlamentoyu, yeniliğe dair her şeyi Osmanlılara öğreten Namık Kemal’dir. Kanun-ı Esasi çalışmaları sırasında padişaha sunduğu arizalar dolayısıyla aralarında bir münakaşa olsa da vaktiyle Namık Kemal’in, kendisine yazdığı mektupların Tanin tarafından yayımlanmasında “elyevm hiçbir menfaat hâsıl olamayacak”tır:

36 “Midilli Mektupları”, Namık Kemal’in Hususi Mektupları II, s. 249; Uğurcan, “Namık Kemal ile Ahmet

Mithat Efendi Münasebetleri”, s. 310.

37 Ahmet Mithat, “Geçmiş, Gelecek”, Tercüman-ı Hakikat, nr. 9821-9826, 31 Temmuz-5 Ağustos 1908.

Bu yazı dizisi altı tefrikadan oluşuyor ancak nr. 9824’teki yazı, nr. 9822’nin tekrarı olduğu için toplam beş tefrika olarak değerlendirebiliriz.

50 H. HARİKA DURGUN

Kemal Bey merhumun bana birinci mektubu göndermiş olduğunu tahattur ediyorum. Fakat Huda alîm ona cevap yazmış olduğumu tahattur edemiyorum. Hafi, celi polis baskınlarından evlerimizin masun olmaması hasebiyle hiçbir gûne evrak hıfza cesaret olunamayacağı bir zamanda Kemal’in mektupları, onlara yazılan cevaplar hıfz olunabilir mi? İkinci mektubun dahi intişarına pek memnun oldum ki bu intişardan mukaddem, yani evvelki gün neşreylediğim mukabelenin otuz sene evvel yazmış olduğum cevaba muvafık olduğunu ispat eyledi. Doğrunun yardımcısı Allah’tır.39

Bilhassa kendisini savunduğu bu yazısında Ahmet Mithat Efendi, Üss-i İnkılap’taki kanaatleriyle Namık Kemal’in mektubunu karşılaştırdığında Namık Kemal için “yalan söylediğimi iddia etmiyorlar, doğru söylediğimi tasdik buyuruyorlar.” der:

Ben huzur-ı hazret-i şehriyariye, yalnız Kanun-ı Esasi’ye meclis-i vükelada icra olunan tadilatın mazarrat-ı mütenevviasından başka hukuk-ı padişahîye de dokunacağını arz etmiştim. Sizin yazdığınız gibi alelıtlak Kanun-ı Esasi, hukuk-ı seniyye-i padişahi’ye

dokunur demedim.40

Ahmet Mithat Efendi, Namık Kemal’in bu cümlesi üzerinde âdeta kelime oyunu yaparak kendisinin bunu “Kanun-ı Esasi’nin hukuk-ı celile-i hilafet-penahilerine dokunacak (bir hayli cihetleri) olduğu arz edilmiş” şeklinde yazdığını belirtir ve ken- disini haklı çıkarır. Namık Kemal’in “(...) vatanın selameti öyle hukuk-ı padişahîyi ihlal edecek veya mülkümüzde bir cumhurun esasını tutacak şeylere muhtaç değildir. (Bilâkis) hilafet kuvvetiyle bir usul-i meşveret teşkiline mütevakkıf idi.” cümlesindeki “cumhur” fikrini benimsemediğini de açıklar.

Ahmet Mithat, Namık Kemal’i gerek kişilik özelliği gerekse edebî ve siyasî düşünceleri vasıtasıyla övdüğü bu tefrikasında onun kendi aleyhinde kışkırtıldığını düşünür ve bu mektuplardaki “gazap”ı hak etmediğini söyler.

Namık Kemal’i edebî görüşleri yönünden de değerlendiren Ahmet Mithat Efendi, edebiyata, dile olan hizmetlerini takdirle karşılar. “Halkı mebahis-i fenniye ve hikemiye mütalâasına alıştırmak” amacıyla 1872’de yayımladığı Dağarcık41 dergisi için uygun

bir isim arayan Mithat Efendi’nin aklına Evrak-ı Perişan gelir. Fakat bu isimle Namık Kemal’i taklit etmiş olacağını bilir ve “Halbuki müşarünileyhi taklit benim haddim değil.” diyerek bu fikrinden vazgeçer.42

39 Ahmet Mithat, “Geçmiş, Gelecek 6”, Tercüman-ı Hakikat, nr. 9826, 5 Ağustos 1908. 40 Ahmet Mithat, “Geçmiş, Gelecek 6”, Tercüman-ı Hakikat, nr. 9826, 5 Ağustos 1908. 41 Ahmet Mithat, “İfade-i Meram”, Dağarcık, nr. 1, İstanbul, 1288, s. 2-3.

Benzer Belgeler