• Sonuç bulunamadı

AHİ-BEKTAŞÎ SEMBOLLERİ

3. AHİLİKTE MİSTİK SEMBOLİK UNSURLAR

Tasavvufî hareketler içerisinde önemli bir yeri olan fütüvvet, tarihî süreç içerisinde bir kı- sım sûfî nitelikli toplulukların görüşlerinin temelini oluşturmuş ve aynı isimle anılan eserle- re konu olmuş, sûfi bir organizasyon içerisinde teşkilatlanmıştır. Fütüvvet düşüncesini işle- yen, usul ve kurallarını belirten ve fütüvvet teşkilatı müntesipleri için bir çeşit nizamnâme,

yönetmelik durumunda bulunan eselere Fütüvvetnâme denilmiştir10.

Fütüvvet ehli, Anadolu’da şehirli-göçebe dinî hayatını bir ölçüde birleştirmeyi başarabildiği için, Anadolu Selçuklu ve Osmanlı dönemlerindeki dinî tezahürleri büyük ölçüde bünye-

sinde toplamıştır11. Bazı araştırmacılar, Bektâşîliğin kısa sürede kabul görmesini Ahilikle

uyumuna bağlamışlardır12.

Bektâşîliğin, Âhiliğin XIII. yüzyıl zâviye geleneğinden, erkân ve âdâb olarak pek çok un- sur ve inanç motifi ni alarak Ahî geleneğini devam ettirdiği ifade edilmektedir. Bu kanaatte olanların tespitlerine göre; Fütüvvetnâmelerde yer alan, merasimler esnasında veya çeşitli merhalelerde tâlibin bilmesi gereken sorular ve cevaplarla ilgili fasıllar, Bektâşîlikte “mu- sahiblik” adını alan, Fütüvvetnâmelerde “yol ata” ve “yol kardeşi” edinme diye anlatılan erkân, “kırklar cem‘i” ile ilgili rivâyetler ve “şed kuşanma”, “hırka”, “tâc” gibi özel giysiler

hakkındaki yorumların Fütüvvetnamlerden Bektâşî-Alevî literatürüne geçen motifl erdir13.

Bektâşîlerle fütüvvet ehli arasında cemaate giriş kuralları yönünden oldukça önemli ben- zerlikler göze çarpmaktadır. Fütüvvet ehliyle Bektâşîlik müntesipleri arasında giyim kuşam, ritüeller ve törenlerde okunan dua ve tercümanlar-gülbanklar arasında muhteva yönüyle çok

yakın bir ilişki vardır14.

İbn Batûta Seyahatnâme’sinde Bilâd-ı Rûm15 dediği Anadolu’dan bahsederken fütüvvet

ehlinden de söz etmiş ve onları Sünnî inanışlara sahip kişiler olarak tavsif etmiştir16. An-

cak fütüvvetnâmelere dayanarak Anadolu’nun Sünnî merkezlerinde devlet kontrolü altında, Ahilik teşkilatının içerisinde yer alan Şiî unsurların dikkat çekmediğini ifade eden görüşler

de ileri sürülmüştür17. Anadolu’da Selçuklular döneminde inkişaf eden ve Ahiler namıyla

bilinen fütüvvet zümreleri, herhangi bir esnaf topluluğu olarak görülmemeli18 belki, akîde-

lerini Ahîlik yoluyla yayan, kurumlaşmış bir erkân ve âdâba sahip bir tarîkat sayılmalıdır19.

9 Paul Wittek, Osmanlı İmparatorluğu’nun Doğuşu, Çev. Fatmagül Berktay, Pencere Yay., İstanbul 2000, s.52. 10 Sarıkaya, XIII-XVI. Asırlardaki Anadolu’da Fütüvvetnâmelere Göre Dinî İnanç Motifl eri, s.1.

11 Sarıkaya, “Türklerin İslâmlaşma Sürecinde Mezheplerin Yeri”, V, 505.

12 Hüseyin Özcan, “Bektâşîliğin Sosyo-Klütürel Çevresi”, Türkler, Yeni Türkiye Yay., Ankara 2002, VII, 328.

13 Bkz. Sarıkaya, Anadolu Alevîliğinin Tarihî Arka Planı, s. 186, 191; Aynı Müellif, “Ahilik Kültürünün Alevîliğe Yansıyan Boyutları”, II Antalya Yöresi

Ahilik El Sanatları Sempozyumu, Antalya 11 Ekim 2000, s.18-28; Sarıkaya, “Türlerin İslâmlaşma Sürecinde”, s.505.

14 Gölpınarlı, “İslam ve Türk İllerinde Fütüvvet”, s.67-69; Ayrıca bkz. F. R. Hasluck, Bektâşîlik Tetkikleri, çev. Râgıp Hulûsi, Sadeleştiren, Kâmil

Akarsu, MEB. Yay. Ankara 2000, s.6-7.

15 Tayyib Gökbilgin, “15 ve 16. Asırlarda Eyâlet-i Rûm”, Vakıfl ar Dergisi, VI, (1965), s. 51) Ahmet Refi k, Rûm Eyaletinin Sivas Sancağı Amasya,

Çorum, Bozak, Divriği, Canik ve Arapgir sancaklarından oluştuğunu söylemektedir. Bkz. Ahmet Refi k, Onaltıncı Asırda Râfızîlik ve Bektâşîlik, sad. Mehmed Yaman, İstanbul 1994, s. 43, dip. 2.

16 İbn Batuta, İbn Batuta Seyahatnâmesi, haz. Mümin Çevik, Üçdal Neşr., İstanbul 1983, s.192;

17 Bkz. Köprülü, Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu, s.92; Abdulbaki Gölpınarlı, “İslam ve Türk İllerinde Fütüvvet Teşkilatı ve Kaynakları”, s.61-62. 18 Fuad Köprülü, Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu, s.92; F. Babinger-Fuad Köprülü, Anadolu’da İslâmiyet, Çev. Ragıp Hulusi, Yay. Haz. Mehmet

Kanar, İnsan Yay. İstanbu 1996, s.53.

20 Âşıkpaşâ-Zâde, Âşıkpaşâoğlu Tarihi, haz. A. N. Atsız, Ankara, 1985, s.195. 21 İrfan Gündüz, Osmanlılarda Devlet-Tekke Münâsebetleri, İstanbul 1983, s. 8-9.

22 Saff et Sarıkaya, “Osmanlı Toplumunun Dinî Yapısına Bir Bakış Denemesi, Ahilik-Bektâşilik İlişkisi I”, Arayışlar, İnsan Bilimleri Araştırma-

ları, Yıl 1, Sayı 2, 1999, s.18.

23 Neşet Çağatay, Bir Türk Kurumu Olan Ahilik, Ankara 1989, s.90; Mikail Bayram, Ahi Evran ve Ahi Teşkilatının Kuruluşu, Konya 1991, s.

133-135.

24 Mehmet Saff et Sarıkaya, Anadolu’ya Şiîliğin Girişi (XI-XIII. yy.), Isparta 1998, s. 100. 25 Gölpınarlı, Tarih boyunca İslâm Mezhepleri ve Şiîlik, s.170.

26 A. Gölpınarlı, Melâmîlik ve Melâmîler, Gıri Yay., İstanbul 1992, s.167-168; Ernst Werner, Büyük Bir Devletin Doğuşu Osmanlılar, Osmanlı

Feodalizminin Oluşma Süreci, Çev. Orhan Esen-Yılmaz Öner, Alan yay., İstanbul 1986, s.94.

27 Bkz. Hasan Onat, “Ahmet Yesevî’nin Din Anlayışı ve Bektâşîlikteki Bazı Yansımaları”, 2. Uluslar Arası Türk Kültür Evreninde Alevîlik ve

Bektâşîlik Bilgi Şöleni, Bildiri Kitabı, Ed. Filiz Kılıç, Tuncay Bülbül, Ankara 2007, I, 215-216.

28 Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıfl ar, s.215.

Yine “Horasan Erenleri” de denilen, “Abdâlân-ı Rûm” ile20, Anadolu’yu köy köy kuşatan

“Ahîyân-ı Rûm”un, kuruluş devrindeki te’sîrlerini, devletin resmî teşkîlâtında izler hâlin-

de görmek mümkündür21.

Fütüvvet ehli de en az abdalân-ı rûmdan olan Bektâşî toplulukları gibi Osmanlı Devletinin kuruluş ve gelişme dönemlerinde gerek uç bölgelerde gazâlara katılarak ve gerekse de dergahlarda Türk-İslâm düşüncesinin yayılmasında önemli misyonlar yüklenmiş bir züm- redir. Âhilik, eski Türk akılık ve alp geleneğinin İslâm ahlakı ve idealleri ile sentezlenmiş

olarak Anadolu coğrafyasında kurumsallaşmış bir yapıdır22.

İlk önce bir esnaf dayanışma teşkilatı olarak ortaya çıkan Ahilik, Müslüman zanaatkarla- rın bulundukları coğrafyalarda gayr-ı Müslim esnafl ara karşı korunması gayesiyle vücut bulmuş; kurumsallaşması sonucu sahip oldukları tekke ve zaviyeleriyle yeni gelenlerin çeşitli ihtiyaçlarını karşılamak, eğitimlerine destek olmak ve mensuplarının sosyal hayat-

larını tanzim etmek gibi misyonları yüklenmiştir23.

Fütüvvetnâmelere göre tevhid, nübüvvet ve me’ad inançları bakımından ahi-fütüvvet

teşkilatı mensupları kitabî din anlayışına uygun Sünnî inanç yapısına sahiptirler24. An-

cak Anadolu’da XV. asırdan itibaren Ahî zâviyelerinde yazılan Fütüvvetnâme’ler dikkate alındığında önceki Fütüvvetnâme’lerden farklı olarak Şiî motifl erin yoğunluk kazandığı görülmektedir.

Yeniçeri Ocağı da, kurulduktan ve teşkilatlandıktan sonra Fütüvvet ehlinin töresine uyup Hacı Bektâş-ı Velî’yi pir tanımıştır. Öyleki Yeniçeriler, Gülbanklarında Fütüvvet ehline uyarak, “üçler, yediler, kırklar”ı anmakta, Gülbanklarını “Nûr-ı Nebî, kerem-i Ali, piri- miz, sultânımız Hünkâr Hacı Bektâş-ı Velî, demine, devranına Hû! Diyelim sözleriyle

bitirmekte idiler25.

Fütüvvetin sûfî yapılanması ile Bektâşîlik arasındaki münasebetin temel noktasını mis-

tik-sembolik ritüellere yansıyan bâtınî yorum ve anlayışlar oluşturmaktadır26. Bu ortak

tema da Fütüvvetnâmeler ile Bektâşî Erkânnâmelerine doğrudan yansımıştır27.

Fütüvvet kurumu ile Bektâşîlik arasında âyin ve erkân bakımından var olan benzerlikler28

mekânlarda da görülmektedir. Diğer taraftan Ahîlik teşkilatının başında bir ahi yönetici/ reisi bulunurken, Bektâşîlikte buna paralel olarak, tekke ve tekke idarecisi olarak baba

veya pir bulunmaktadır29.

Bektâşî Erkânnâmeleri’nde görülen tîğbend, bağlanış amacı ve şekli ile tarîkat içerisinde ifade ettiği sembolik anlamı ve ayrıca tîğbend tercümanları ve gülbankaları da, Fütüvvet-

58

nâme’lerde geçen ve fütüvvet ehli tarafından bağlanan Şedd ile aynıdır. Bektâşî Erkânnâ- meleri’nde sıkça görülen tıraş erkânı, sofra, tuğ, çerağ, alem verilmesi ve hırka ile tennûre ve bu törenlerin her birine ait dua ve tercümanların, Fütüvvetnâmelerde de görülmesi her

iki kurumun Anadolu’da yaşayan kültürden beslendiğini göstermektedir30.

Fütüvvet ve Ahiliğin, elin açık, alnın açık, sofran açık; dilin kapalı, gözün kapalı, belin ka- palı olması şeklinde altı şartı bulunmasına karşın Bektâşî Erkânnâmeleri’nde de elin tek,

belin berk, dilin pek tut, aşına, işine eşine sahip ol, şeklinde ifadeler sıkça geçmektedir31.

4. SONUÇ

Horasan Melâmet Ekolüne mensup Mevlâna gibi Hacı Bektâş-ı Velî’nin çevresinde de toplumun şekillenmesinde önemli bir rolü bulunan Ahî ünvanlı Fütüvvet teşkilatlarına mensup kişilere tesadüf olunmaktadır. İlk Hacı Bektâş-ı Velî muhiplerinin Ahîlik ile il- gileri sebebiyle Bektâşîlikteki tasavvuf ekolüne giriş âyini, eşik öpme, kuşak bağlama merasimleri, aynı kâseden müşterek şerbet içme adeti, giyim kuşam yönünden benzerlik- ler, âyinlerde okunan Tercümanlar ve Gülbanklar hep Ahîlikle bağlantılıdır. Dolayısıyla Hacı Bektâş-ı Velî’nin tasavvuf düşüncesinde, Horasan Melâmet ve Fütüvvet anlayışıyla, tüm bu sûfî düşünce ekollerinin beslendiği ana kaynak olan Yesevî tasavvufî anlayışının önemli derecede tesirlerinin bulunduğu müşahede edilmektedir.

Netice olarak, Ahmed Yesevî’den bize tevarüs eden Hikmetlerinin muhtevasını oluşturan Allah ve Peygamber sevgisi, tevhid, öldükten sonra dirilme ve kıyamet, zühd ve takva, Yesevî tarîkatının âdâb ve erkânı ile ilgili konular, Fütüvvetnâmeler ve Bektâşî Erkânnâ- melerinin de temel kaynağını oluşturmuşlardır.

30 Gölpınarlı, “Fütüvvet Teşkilatı ve Kaynakları”, s.67. 31 HBK. Erkânnâme, No:36, vr. 187b.

İMAM MÂTURÎDÎ’NİN DÜŞÜNCE DÜNYASINDA

Benzer Belgeler