• Sonuç bulunamadı

GÜNÜMÜZDEKİ YAPILARI ÜZERİNE DÜŞÜNCELER

HANDCRAFTS IN ANATOLIA AND THEIR CONTEMPORARY STRUCTURE Akhism is one of the keystones of Turkish culture It is known to have existed before Turks mig-

2. AHİLİK KAVRAMI, KURULUŞU, NİTELİKLERİ

Ahilik, ahlak kurallarına dayanan, dini inançları kuvvetli olan ağırlıklı bir esnaf ve sa- natkarlar topluluğudur. Arap dilinde kardeşim anlamına gelen ‘ahi’, eski Türk dilinde ise cömert anlamına gelen‘akı’ sözcüğünden türediği ileri sürülmektedir. Ahilik kurumunu bir sivil toplum örgütü olarak tanımlayan Özerkmen (2004: 58, 59) araştırmalarında, çok sayıda araştırmacıların bilgilerinden de kaynaklanarak, Ahiliğin eleştirel boyutunu ortaya koymaya çalışmıştır. Bu bağlamda Ahilik “…Anadolu birliğini ve toplumsal yapıyı yeni- den kuran…/örgüt ile ilişkili sufi liği (Tasavvuf ehli) de içine alan çok fonksiyonlu bir ku- rumdur…Ahi sözcüğünün “uhuvve” biçiminin anlam bakımından “sufi ” anlamda fütüvvet (futuvva) kavramı ile akrabalık ilişkisi içinde olduğu…” Taeschner (1955:18) tarafından belirtilmiştir…Zaten Ahilik kavramı, ilk eserlerde ve fütüvvetnamelerde “ehl-i fütüvvet” (fetâ: yiğitlik) diye anılır.

Demirpolat, Akça (2004:363)’nın araştırmalarında:

ve kurallardan söz edilmemesi, bu konunun Türklerin İran bölgesinde bulundukları dönemde kaleme alınmış Farsça fütüvvetnameler ile Anadolu’ya geldiklerinden son- ra yazılmış olan Türkçe fütüvvetnamelerde yer almış olması, Ahi örgütünün daha VII / IX. Yüzyıllarda şehir yaşamı, ticaret ve sanatta ileri bir medeniyet seviyesinde bulunan Doğu Türkleri’nin aralarında sanat ve meslek birliğini sağlamak için oluş- turdukları ve bir tüzük çerçevesinde işleyen teşkilatlarından alınmış olma ihtimalini düşündürtmektedir.”

Necm-i Zer-Kûb’un 13. Yüzyılda yazdığı saptanmış olan “Fütüvvet-Nâme’sinde uzunca bir ahlak ve edeple ilgili girişten sonra;

”Rahman ve Rahim olan Tanrı Adıyla” başlama özelliği gelir ve ardından Ulu Tanrı- ya Ahıdlar yazılmaktadır. Daha sonra fütüvvet sahibinin koşulları, fütüvvet sınıfl arı, fütüvvetin kimlere verilip kimlere verilemeyeceği, mertlik ve insanlık özelliği olan mürüvvetin fütüvvetten bir dal olduğu, uluların mürüvvet hakkındaki sözleri, yemeğe ait yedi edep, cinsiyete ait edepler, ve daha ahlak ile ilgili ve çok sayıda edepler sa- yıldıktan sonra, fütüvvetin yolunun başlangıcı, bunun ardından ise, dördüncü fasılda fütüvvetin başlangıçları ve temelleri dile getirilmektedir: Dördüncü faslın en önemli özelliği ise:” kaynağın, kaynağı olarak Abdülbaki Gölpınarlı, (1949-50: 267-269)’nın da dile getirdiği gibi, “Aydınlandı ki fütüvvet, yaratılış nurunun zuhuru ve o nurun mümkün olan kuvvet âleminden fi il sahasına çıkışıdır. Şu halde başlangıcı da nefsi arıtmak, gönlü temizlemek olabilir”(Göksu, 2011: 154-165).

Eski islamda fütüvvet kavramı ile tanımlanmış olan Ahilik, genel olarak, felsefe, ahlak felsefesi ve de en yüce ahlak anlamlarına gelir. ‘Ahilik’i temel kaynakları olan “Fütüv- vetnameler”den araştırmış olan Göksu (2011: 61-65) “Ahilik tarih Öncesinde Başlar” adlı eserinde, ahlaki kuralların insanlar için var olduğunu ve geliştiğini tanımlayarak “…7 bin yıl önce, çobanlıktan, çiftçiliğe, rahipliğe, marangozluğa, demirciliğe, dericiliğe, duvarcılı- ğa, sepetçiliğe, yazmanlığa vd. kadar pek çok esnaf-sanatkâr mesleğinin bulunduğunu…” belirtmektedir. “…ezeli ve ebedi’ (başsız ve sonsuz) dolayısıyla da ‘Tanrısal’ olduğunu açık, açık” göstermektedir Böylece Ahilik, ahlak birliği içinde gelişmesi anlamına gelen, bir ‘esnaf ve sanatkâr’lar kurumu olduğunu, Türk zanaatkârlarının davranışlarını ortaya koyan, her türlü ahlak kurallarını ve uyulması gerekli olan ahlaklı davranışların kaleme alındığı yazılı eserlerle zenginleşir.

Şeker (2011)’in araştırmalarında ise, ‘Feta’ kelimesinden türeyen ‘fütüvvet’, eli açıklık, yiğitlik, gözü peklik, yardım severlik, faziletli bir şahsiyete sahip olma anlamlarını taşır. “Fütüvvet” yolunun koşulları içinde, çok sayıda belirlenmiş olan, bu bildiri için önemli ahlaki davranışlar: “Hayâ ehli olmak” (utanma ve ar duygusu olma), “helâl kazanç sahibi olmak”, “…yumuşaklıkla muamelede bulunmak”, “…iyilik yapmak”, “iyiliği emretmek,

40

kötülükten… (kaçınmak)” gibi son derece güzel esnaf ve zanaatkâr ahlâkları ‘Ahilik’ ku- rumu içinde vucut bulmuştur (Şeker, 2011: 19,20). Tarım ve hayvancılık, dericilik, doku- macılık, madencilik gibi alanlarda gelişmiş olan ‘Ahilik’ kurumunun zanaatkârları “…işini mükemmel yapmayı, işi ehline vermeyi ve kolaya kaçmadan, her şeyi kendi gücüyle, kendi alın teriyle, kendi bileğinin hakkıyla yapmayı ve helâlinden kazanarak yemeyi…” (Şeker, 2011: 87) iş ahlâkı olarak en baştan öğreniyordu.

Ahilik, Anadolu’da ortaya çıkışından çok önceleri, adı “Ahilik” olmasa da, Türkistan ve İran’da X. Yüzyıldan itibaren Selçuklu Türkleri arasında kullanılan, 1200, 1300 yılları ara- sında en etkin dönemini yaşayan, XV. Yüzyıla kadar önemini sürdüren ve ahlaki nitelikleri koruyucu manevi bir kurumdur denilebilir. Araştırmalar, bu yüksek manevi özelliklerin, o dönemlerde esnaf ve sanatkârlar ve onların teşkilatları tarafından kullanıldığını göstermek- tedir.

“Hatta Alpaslan’ın Anadolu’da fetihlere başlamasından önce M.XI. Yüzyılın ortala- rında ahîlerin ‘kerp/kert adı verilen askeri kollarının Anadolu’ya gelerek tüm harap yollarla köprüleri tamir ettiklerine ve Alpaslan’ın ordularının bu yol ve köprüleri kul- landıklarına dair bilgiler bulunmaktadır”(Uçma, 2011: 32).

Bu bilgiler temelinde Ahilik her şeyden önce doğru, dürüst, ahlâklı ve inançlı bir insan olmak ve bu doğrultuda, esnaf ve sanatkârlar olarak, kimliklerini toplumsal ve kurumsal kontrol çerçevesinde geliştirerek, en doğru, en dürüst, en verimli bir çalışma ile topluma hizmet vererek rızkını kazanmayı hak etmiş olmaktır.

Asya’dan göçen Türklerin Anadolu’da yaşamalarını, piyasalarda tutunabilmelerini, iş edi- nebilmelerini kolaylaştırmak, yerli halklarla uyum içinde olmalarını, zanaatlarını uygula- yabilmelerini ve yerli rakipleriyle yarışabilmelerini sağlamak o dönemde hiç kolay değildi; ileri bir disiplin içinde geliştirilmesi zorunluydu. Bunun için Türklerin tarihi geçmişleri ve İslam inançlarının topluma düzen vermeyi ve ahlâklı olmayı aşılayan özelliklerini izlemek en doğru yol olmalıydı. XIII. Yüzyılda, Moğolların Asya’daki büyük kentleri istilalarının arttığı bir dönemde, Anadolu’ya göç dalgalarının çoğalması ardından, çeşitli tehlikeli du- rumlara karşı örgütlenmek gerekli oldu. Çünkü bir taraftan, göç ettiği bölgede bir düzen kurmak gerekiyordu, diğer taraftan, “… Bizanslı esnaf ve sanatkârla ancak kendi esnaf ve sanatkârlarını örgütleyerek rekabet edebilir, Moğol saldırılarına da ancak halkı savaşa hazır duruma getirmekle karşı koyabilirlerdi” (Uçma, 2011: 35). Böylece, hem ekonomik açıdan güçlenmek ve hem de saldırı tehlikelerine karşı güçlü olmak ve yeteneklerini çok yönlü geliştirmek adına Ahilik’in kurulma süreci ortaya çıktı. Araştırmalara göre, Ahiliğin o dö- nemin sosyo-ekonomik ve siyasal zorunluluklarından doğduğunu düşünenler olduğu gibi, Türk tarihinin derinliklerinde ve İslâm dininin esaslarından kaynaklandığı fi krinde olanlar da mevcuttur. Belki de her iki grup düşünce birbirini tamamlamaktadır.

sonradan Ahi Evran olarak tanınmış, Şeyh Nasiruddin Mahmud (öl.1262) tarafından kurul- muş ve teşkilatlandırılmış olan bir esnaf kurumudur(Karaman, 2014:97). Kökeni Horasan Bölgesi’nin Ahilik Teşkilatına dayanır; Müslüman Türkmen halkın ticaret, ekonomi, sanat ve zanaat alanlarında iyi yetişmelerini sağlamak, çalışma yaşamlarında ve maddi ve manevi değerleri koruyan ve özellikle iyi ahlâklı insan olmalarını hazırlayan bir teşkilatın gelişimini yönlendirmek adına kurulmuştur. Günümüz esnaf odalarının Anadolu’daki öncülü gibidir. Ahilik sosyo-ekonomik bir kurum olarak, insana ait güzel ve iyi meziyetleri birleştirir; iyi ahlâkın, doğruluğun, kardeşliğin, yardımseverliğin vb. özelliklerin bütünsel bir yapısını ortaya koyan özgün bir kurumdur. Ahilik kurumunun, özgünlüğü ve yeniliği sağlamak ve yaratıcılık sahibi olanları korumak konusundaki özelliğini Uçma (2011: 36, 37)’ şöyle dile getirmektedir:

“Yerleşilen yeni yurtta (Anadolu’da) sanat ve sanatkârlara büyük ihtiyaç olduğundan, bunların korunması gerekiyordu. Bu nedenle, Ahilik kurumunun kuruluş amaçların- dan belki de en önemlisi, sanatkârların himaye edilerek sanatlarını icra etmelerini sağ- lamak ve devamlılığını garanti altına almaktı.”

Evliya Çalebi’nin Anadolu’yu gezerek şehirlerin sosyo-ekonomik yapıları hakkında verdiği bilgilere göre bilgi başlıkları şöyledir:

“Şehirlerin çarşıları, dükkân sayıları, meslek grupları, esnaf ve sanatkârların ahlak ve davranışları, giyim kuşamları, temizlikleri, kazanç yolları, çalışanların sayıları, çarşı- larda yapılan alış-verişler, esnaf ve sanatkârlarla müşterilerin ilişkileri, Ahîlik kural ve merasimleri, esnaf-halk ilişkisi, çarşıların mimari yapısı, hangi meslek gruplarının öne çıktığı, gözde iş kolları vb., (Ergin, 1995: 52),

Evliya Çelebi araştırması da göstermektedir ki dönemin Ahîlik kurumu gerçekten son dere- ce köklü ve düzgün işleyen bir kurumdur.

“Kerâmât-ı Ahi Evran” 167 beyitlik Türkçe küçük bir mesnevi olan eser, Ahi Evran’ın güzel meziyetlerini anlatmanın yanı sıra, “Ahilerin topluma karşı vazifelerini, sosyal statülerini (öncelikle de ahlâk kurallarını) ifade eden üçü açık(alnı, sofrası, kapısı), üçü kapalı (dili, gözü, beli) altı kapıda belirtmiştir” (Kartal, 2009: 224).

Ahilik, diğer tanımı ile Osmanlı Esnaf Teşkilatı, “II. Beyazıt dönemine ait 1502 tarihli Bursa İktisâb Kanûnnâmesi ile ilk standartları ortaya koymakta, toplumun en önemli ihtiyaçları olan ekmek, lokanta ortamında yemek yemek, giysileri diken terzilik, temizlik, sağlık vb. alanlarda üretim ve hizmet üretimlerinin çok yönlü zorunluluklarını ve kontrollerini kaleme almıştır; hatta yük hayvanlarını koruma önlemleri arasında hayvanların dinlenmelerini bile düşünmüştür” (Çiftçi, 2004: 25,26). Giderek, “…kalite kontrolü sırasında ürünü beğenil- meyen ya da kurallara aykırı bir davranışı saptanan, şikâyet edilen dikici esnafının yaptığı

42

kalitesiz pabuçlar, dükkânının çatısına asılmakta, halka teşhir edilmekte ve o ayakkabıcının esnaf içerisindeki itibarı düşürülmektedir. Bugün gözden düşmek, itibarı azalmak anlamın- daki ‘pabucu dama atılmak’ sözü de bu gelenekten…” gelmektedir (Çiftçi, 2004: 28). Evren (1999:12)’in araştırmalarına göre,

“Osmanlı’da tüm meslek kuruluşları hiçbir ayırım yapılmaksızın ortak bir adla anı- lırdı. Örneğin zanaat, meslek, endüstri, tüccar, sanatçı tek bir sözcükle ifade edilirdi. Evliya Çelebi Lonca ile esnafı aynı anlamda kullanırken, padişah emirnamelerinde bu taife’ye (halk, sınıf, grup) dönüşmüştü. Esnafın tüm çalışanlarına ‘efrad-ı amile’ adı verilirdi.”

Ahilik teşkilatı, “yiğitler(yiğit,yamak,çırak,kalfa,usta),Ahi bölükleri, Halife, Şeyh, Şeyhü’l meşayıh”(en üst düzeyde denetleyici kurum) olarak gelişmiştir.Tam bir dayanışma ilkesi içinde gelişmiş olan Ahiliğin idare heyeti, tüm sanat ya da zanaat kollarındaki kendi azaları arasından seçilen, genelde beş kişinin temsili ile meydana geliyordu. Heyetin birinci üyesi “Ahi Baba”, ikinci üye “Yiğitbaşı”, üçüncü üye “İşçibaşı”, dördüncü ve beşinci üyeler esnaf ile her türlü iletişimi kuran, “El Hibre” adıyla anılan bireylerdi. Esnaf şeyhliğine yükselmek için, “usta olarak çalışıyor olmak, en az üç usta yetiştirmiş olmak, iyi hali bulunmak” koşul- ları esastı. Ahiliğin “Formal ve informal” ahlak anlayışından söz eden Karaman (2014: 99- 101) formal ahlakın temelini Gül(1971:182,183)’e de dayandırarak, İslam inancına bağlar- ken, informal ahlak anlayışını genel ahlâk yapısı ile tanımlamaktadır. Bu ahlak ilkelerinde Gülvahaboğlu(1991:214)’ndan da esinlenerek, ,”elini açık tut, sofranı açık tut, kapını açık tut, belini bağlı tut, dilini bağlı tut, gözünü ve elini bağlı tut “ uyarıları vardı ve hem üreticiyi ve hem de tüketiciyi koruma kuralları temelleniyordu(Kahraman,2014:101).

Ergin (1995:50)’in araştırmalarına göre,“Ahîlik kurumu, fi yat kontrolüyle ilgili fonksiyon- lar icra etmesinin yanı sıra, kethüda ve yiğitbaşı’ların reisliklerinde bir araya gelerek baş gösteren problemlerin ve anlaşmazlıkların hükümete aksettirilmeden halledilmesinde de rol oynarlardı.”

Ergin’in, ve kaynağın kaynağına gidildiğinde Şili’nin araştırmalarında, Osmanlı dönemi esnafının zaman, zaman düzenlediği geçit resimleri ve esnaf alaylarından söz edilmektedir; bu alayların duruma göre haftalarca sürebildiği, her gün farklı bir esnaf bölüğünün ürettiği ürünleri sergilerken, bir taraftan çalgılar eşliğinde geçit resmi yaptıkları, diğer taraftan aynı anda, kendi sanatını öven şiirler söyledikleri kaynaklarda yer almaktadır.

“Ankara’da Ahiler Yönetimi” meselesi literatürde tartışmalı bir konu olarak gelişmiştir. 1290’lardan itibaren Ankara’nın devlet otoritesinden yoksun kalmış olması nedeni ile şeh- rin yönetim, asayiş ve güvenliğinden Ahilik teşkilatı sorumlu duruma geçmiş gibi görün- mektedir. Konu, Ankara’nın “bir şehir cumhuriyeti hayali” ne dönüşme konusu olmuştur. Ancak Paul Wittek (1946:133)’in açıklamaları ile, II. Meşrutiyet sonrası çıkan bu tartış- malara kendisinin de karşı durduğu ve Avrupa’da, Türkiye’de bu cumhuriyet fi kri benim- sendiği halde, “Halil Edhem ve Fuad Köprülü’nün de konuya karşı durduklarını” ortaya

koymaktadır. Özellikle Köprülü, Ahilerin şehir hayatında faal ve güçlü olduklarını kabul eder; ancak, yönetimi üslendiklerini kabul etmemiştir. Diğer taraftan, İkdam’da yazan Ah- met Refi k “Ankara Ahilere Dair” makalesinde, “Ahiler hükümet etmezlerdi, bununla be- raber hükümdarın bulunmadığı yerlerde hakim onlardı.” demiştir. Paul Wittek “Ahiliğin Anadolu’da oynadığı rolü kabul etmekte” fakat, “Ahi Cumhuriyeti” fi krine şiddetle karşı çıkmaktadır(Metin, 2002:479-480).

Ahilik, Anadolu’da Selçuklular ve Beylikler döneminde gelişmiş ve Osmanlılar döneminde yaygınlaşmıştır. Osmanlıların Anadolu’nun birliğini sağlamaları ve tek merkezden yönetim kurmaları ile Ahilik geleneği dönüşüme uğradı, Lonca’lar olarak gelişti. Sıkı bir devlet de- netimi ile yaşamaya devam etti. Devlet denetiminin yanı sıra, loncalar tam bir otokontrol içindeydiler; kendi töreleri, kuralları ve görenekleri vardı:

“Osmanlılar kendilerine özgü kurumlar, örgütler yaratmada çok ustaydı. Esnaf lonca- ları da bunlardan biriydi. Bütün esnaf loncalara ayrılır, her birinin başkanı, kahyası, ustası, kalfası ve çırakları olurdu. Kendi içinde yerleşmiş törelerine, göreneklerine, geleneklerine uyarak disiplin içinde çalışırlardı. Çırak almak, çırağın kalfalığa yük- selişi ve kalfalıktan ustalığa geçiş için bir hafta süren eriştirme törenleri yapılırdı. Bu vesileyle de İstanbul’un Kağıthane, Veliefendi, Çırpıcı Çayırı gibi ünlü gezinti yerle- rinde çeşitli oyunlar ve gösteriler düzenlenirdi “(Mazak.2013: 103).

Loncaların Ahilik’ten dönüşmesinin kanıtı, Kırşehir’de yaşamış, Ahi Evran soyundan gel- miş olan derici esnafının lonca başı/şeyhinin, dönemin padişahının fermanı ile bütün lonca- lar için bir otorite olarak kabul edilmesidir. Loncaların hiyerarşik bir yaşamı vardı ve çırak- lıktan kalfalığa ve kalfalıktan ustalığa atlamak oldukça zordu. Devlete karşı ‘kethüda’ adı verilen, ustalar arasından seçilmiş bir temsilcileri olurdu; ayrıca sorunları çözmek ve ham- madde temin etmek gibi işlerin yürütülmesi için iki yardımcısı da olan ‘yiğitbaşı’ adı verilen seçilmiş bir kişi görev yapardı. Osmanlı döneminde 19. Yy’da ‘Lonca’ kurumu ekonominin batı ile uyumunda, pazarların gelişmesi ve genişlemesinde önemli bir kurum oldu. 20 Yy’da iş ve üretim türleri 300 civarına ulaştı; böylece şehir yaşamına uyum içinde çok sayıda yeni meslekler ortaya çıktı. 1908 yılında esnaf ‘kethüda’ları kaldırıldı ve ‘Cemiyetler Kanunu’ ve ‘Esnaf Cemiyetleri Talimnamesi’ geliştirilerek, çağdaş meslek örgütleri kuruldu. Ahilik konusunda geniş kapsamlı araştırmaların verisi olan bazı kitaplar, örneğin “2 Ciltlik Ahilik Ansiklopedisi”, Ahiliğin tanımını ve özelliklerini kapsamlı olarak ele almanın yanı sıra, ulaşılabilen en eski dönemden başlayarak adı belli ahileri ve ayrıca Ahilik kapsamın- da esnafl arın üretim alanlarını tek tek ele alarak tanıtmaktadır(Küçükdağ, Erdemir, Şahin, 2014). Ayrıca, bol miktarda tarihi değeri olan kaynak bilgiler ve resimlerle bezenmiş bir diğer eser “Dersaadet’te Ticaret” kitabıdır(Nasır, 2011: 354).

Benzer Belgeler