• Sonuç bulunamadı

AB’de Sosyal DıĢlanma Kavramının Ortaya Çıkması

BÖLÜM 1: GELĠR SEVĠYESĠNE BAĞLI SOSYAL DIġLANMA SORUNU VE

1.6. AB’de Sosyal DıĢlanma Sorunu ve Mücadele Politikaları

1.6.1. AB’de Sosyal DıĢlanma Kavramının Ortaya Çıkması

Sosyal dıĢlanma sorunu ve kavramı, ilk olarak 1960'lı yıllarda Fransa'da ortaya çıkmıĢtır. Dönemin politikacıları, gazetecileri, akademisyenleri ve bürokratları Fransa'nın yoksullarından bahsederken üstü kapalı bir Ģekilde “dıĢlanmıĢ” (les exclus) sözünü kullanmıĢlardır (Sapancalı, 2005,s.13).

Fransa'da dıĢlanma terimini ilk kullanan kiĢi, Chirac Hükümeti döneminde Sosyal ĠĢlerden Sorumlu Devlet Bakanı olarak görev yapan René Lenoir olmuĢtur. 1974 yılında yayınladığı “DıĢlanma: Her 10 Fransız'dan Biri” (Les Exclus: Un Français sur Dix) adlı kitabında dıĢlanmıĢ kiĢilerin sosyal güvenlik sistemlerinden yeterince faydalanamayan kiĢiler olduğunu belirtmiĢtir (Lenoir, 1974). Fransa‟da yaĢayan insanların % 10‟unu oluĢturan bu korumasız grup, sanayi toplumu tarafından getirilen kurallara uyum sağlamakta da güçlük çekmektedir (Bombongon, 2010,s.5).

Son derece geniĢ bir kitlenin toplumdan dıĢlanmıĢ olduğunu gösteren bu gruplara yoksul iĢsizlerin de eklenmesi 1980‟li yıllarda gerçekleĢmiĢ ve sosyal dıĢlanma, yoksulluk, iĢsizlik ve eĢitsizlik olgularıyla birlikte açıklanmaya baĢlanmıĢtır (Çakır, 2002,s.84).

Bu bağlamda Fransa'da 1970'li yılların ortalarından itibaren sosyal dıĢlanmayla mücadele için belirgin bir biçimde çok sayıda sosyal politika geliĢtirilmiĢtir. Fransa'da yaygın olarak kabul edilen sosyal dıĢlanma terimi, artan iĢsizlik, uluslararası göç,

33

yoksulluk ve refah devletinin gerilemesi sorunlarına olan ilginin artmasıyla birlikte Avrupa Birliği ve diğer ülkelerde hem kavram, hem de politika olarak kabul görmüĢ ve yayılmıĢtır.

DıĢlanmaya maruz kalan kiĢilerin genellikle kronik bir yoksulluğa mahkûm olması gerçeğinden yola çıkılarak, bu konuda 1975-1980 yıllarını kapsayan Birinci Avrupa Yoksulluk KarĢıtı Programının ardından, 1986-1989 yıllarını içine alan Ġkinci Yoksulluk KarĢıtı Program ve son olarak da 1990-1994 yılları için Üçüncü Yoksulluk KarĢıtı Program hazırlanmıĢ ve uygulanmıĢtır. BaĢlangıçta terminoloji düzeyinde yoksulluk kavramı kullanılırken, 1990'lı yıllardan itibaren yoksulluğun yoksunluk boyutunu da dikkate alan "sosyal dıĢlanma" kavramı temel kavram haline gelmiĢtir (Bildirici, 2011,s.28).

Bununla birlikte dıĢlanma söylemi 1980‟li yıllarda, ekonomik kriz ve yeniden yapılanma sürecinde, refah devletinin krize girmesiyle ve diğer değiĢik sosyal ve siyasal sorunlar eĢliğinde Fransa‟da daha da popüler hale gelmiĢtir. DıĢlanma terimi değiĢik tipteki sosyal dezavantajlardan söz edilirken kullanılmıĢ, giderek artan iĢsizlik, gecekondulaĢma ve aile yaĢamındaki köklü değiĢimler gibi yeni sosyal sorunlarla iliĢkilendirilmiĢtir.

Yoksulluk deyimi, Hıristiyan hayırseverlik, klasik muhafazakar rejimi ve faydacı liberalizmi çağrıĢtırmasından dolayı itibar görmemiĢtir. Fransız Cumhuriyetçiliği, hem liberal bireyciliği, hem de dayanıĢma düĢüncesini destekleyen sosyalizmi reddetmekte ve daha ileri bir sosyal bütünleĢme anlamında refah devletini savunmaktadır. Buna uygun biçimde de sosyal dıĢlanma, sosyal yapının (çatının) çökmesi olarak tanımlanmakta ve devletin yetersizliği olarak nitelendirilmektedir (Sapancalı, 2005,s.59).

KüreselleĢme neticesinde birçok alanda önemli geliĢmeler yaĢanmasına rağmen, bu geliĢmelerin faydaları evrensel boyutta eĢit olarak dağıtılmamıĢtır. KüreselleĢme sürecinde bazı ülkeler hızlı bir Ģekilde büyürken, geliĢmekte olan bazı ülkeler kenara atılıp yoksullaĢtırılmıĢtır. Öte yandan küreselleĢmenin ekonomik, sosyal ve siyasal etkileri her geçen gün eĢitsiz ve güvensiz bir ortamı beraberinde getirirken, özelikle iĢgücü piyasaları üzerindeki olumsuz etkileri hissedilir derecede artmıĢtır (ġenkal, 2003,s.99-100).

34

Neo liberal politikalar ve küreselleĢme süreciyle eĢitsizlik, güvencesizlik, adaletsizlik, ayrımcılık, bağımlılık gibi sosyal dıĢlanma ile iliĢkili sorunlar daha da belirginleĢmiĢtir. Neo liberal politikaların neden olduğu yeni sosyal krizlerle birlikte iĢsizliğin artıĢı ve uzun sürmesi, devletin arka plana atılması neticesinde sosyal korumanın azaltılması, geniĢ toplum kesimlerinin sosyal dıĢlanma olgusu ile karĢılaĢması ile sonuçlanmıĢtır (ġahin, 2009,s.19).

1.6.2. AB’de Sosyal DıĢlanma Ġle Ġlgili Kavramsal YaklaĢımlar ve Mücadele Kapsamında GerçekleĢtirilen Açılımlar

Ġfade edildiği üzere, sosyal dıĢlanma kavramı esasen ilk olarak Fransız toplum yapısının özellikleri çerçevesinde Lenoir tarafından 1970‟li yılların ortalarına doğru, o dönemde Fransız sosyal koruma ve güvence sisteminin dıĢında kalan kiĢileri anlatmak amacıyla ortaya çıkmıĢ ve oradan dalga dalga diğer Avrupa ülkelerine yayılmıĢtır (Erdoğdu, 2004; Estivill, 2003; Saith, 2001; Silver, 1995).

Böylece sosyal dıĢlanma, 1990‟lı yıllardan itibaren AB‟nin temel sosyal politika konularından biri durumuna gelmiĢtir. Bu bağlamda AB, sosyal dıĢlanmayla mücadelede kendini sorumlu kılmıĢ ve 1990 yılında Avrupa Topluluğu Komisyonu tarafından toplumdaki temel yaĢam standartları ve temel sosyal ve ekonomik fırsatlardan yararlanmak için vatandaĢlık hakkı konusunda “Sosyal DıĢlanmayla Mücadelede Ulusal Politikalar Gözlemevi” kurulmuĢ ve birçok rapor hazırlanmıĢtır. Bunun temelinde yatan ise, sosyal dıĢlanmanın sosyal ve siyasal düzen sorunlarına yol açacağı düĢüncesi olmuĢtur (ġahin, 2009,s.20).

AB‟de sosyal dıĢlanma kavramı, resmi bir belgede ilk defa 7 ġubat 1992 tarihinde Maastricht'te imzalanan ve 1 Kasım 1993'te yürürlüğe giren AB AntlaĢması dâhilinde ifadesini bulmuĢtur. Bu anlaĢma ile sosyal dıĢlanma kavramı ilk defa resmi bir belgede çok açık bir biçimde ifade edilmiĢtir (Sapancalı, 2005,s.60-62).

Avrupa Komisyonu tarafından hazırlanan ve 10-11 Aralık 1993 tarihlerinde yapılan AB zirvesinde sunulan “Büyüme, Rekabet ve Ġstihdam” konusunda orta vadeli stratejileri belirleyen Beyaz Kitapta, “Birliğin sosyal alandaki temel sorunları; iĢsizliğin önlenmesi, kadın ve erkeklere eĢit muamele yapılması, yoksulluk ve sosyal dıĢlanma ile mücadele, uluslararası rekabetin ve yeni teknolojilerin olumsuz etkilerinin giderilmesi, eğitim ve öğretim imkânlarının geliĢtirilmesi” olarak

35

belirlenmiĢtir. Sosyal dıĢlanmanın, “Birlik içinde giderek büyüyen bir sorun” olduğuna dikkat çekilmiĢtir.

1999 yılında yürürlüğe giren Amsterdam AntlaĢması ise, genel olarak sosyal politika ve özel olarak sosyal koruma ve sosyal içerme konusunda farklı bir yer teĢkil etmektedir. Maastricht AntlaĢması'nın ekinde yer alan Sosyal Politika AnlaĢması, Amsterdam AntlaĢması'nın içine alınmıĢtır. Böylelikle sosyal politika alanı Avrupa Topluluğu mevzuatının bir parçası haline gelmiĢ ve sosyal politikanın Avrupa Topluluğu (AT) ve üye devletlerin ortak sorumluluğu olduğu doğrulanmıĢtır. Amsterdam AntlaĢması, Roma AntlaĢması'nın 2. maddesini değiĢtirerek, Avrupa entegrasyon hareketinin amaçları arasına yüksek bir sosyal koruma düzeyinin sağlanması amacını eklemiĢtir (Pollack, 1998).

Sosyal dıĢlanma konusu özellikle Amsterdam AntlaĢması'nın 136 ve 137. maddelerinde ele alınmıĢtır. Bu bağlamda 136. madde, uygulanacak sosyal politikaların amaçlarını, dıĢlanmayla mücadele, istihdamın artırılması, yaĢam ve çalıĢma koĢullarının iyileĢtirilmesi, buna bağlı olarak iĢçi ve iĢveren arasında sosyal diyalogun kurulması ve insan kaynaklarının geliĢtirilmesi olarak belirlemekteyken, 137. madde bu yolda izlenmesi gereken yol haritasını çizmektedir.

Bu yol haritası dâhilinde izlenmesi gereken adımlar, Birliğe üye devletlerin faaliyetlerini destekleyecek ve tamamlayacak alanlar arasında iĢgücü piyasasından dıĢlanan kiĢilerin entegrasyonuyla baĢlayan süreçte “Avrupa Komisyonunun bilgiyi arttırmayı, bilgi değiĢimini ve uygulamaları geliĢtirmeyi, yenilikçi yaklaĢımları desteklemeyi ve sosyal dıĢlanmayla mücadele etmek için tecrübeleri değerlendirmeyi amaçlayan giriĢimler ara-cılığıyla, üye devletler arasındaki iĢbirliğini teĢvik etmeye yönelik önlemler” olarak belirtilmektedir (Barnes, 2002,s.15; Gülmez, 2003,s.35).

23-24 Mart 2000 tarihinde gerçekleĢtirilen Lizbon Zirvesi'nde sosyal dıĢlanma sorununa kavramsal bir açıklık getirilmiĢtir. Buna göre, “sosyal dıĢlanma, belirli kiĢilerin toplumun kenarına itilerek, yoksulluğu veya temel yeterliliklerinin yanı sıra, hayat boyu eğitim fırsatının olmaması veya ayrımcılık nedeniyle toplum hayatına katılımcı olamadığı süreçtir”. Bu durum, dıĢlanan kiĢileri istihdamdan, gelir elde etme ve eğitim fırsatının yanı sıra, sosyal ve toplumsal ağlara ve etkinliklere katılımdan uzaklaĢtırmaktadır. Bu kiĢilerin güçlü makamlara ve karar verme yetkisine sahip mercilere eriĢimi çok sınırlı olup, genelde kendilerini güçsüz

36

hissederler ve kendi hayatlarını etkileyen günlük karar verme yetisini kontrol altına alamazlar (Avrupa Komisyonu, 2010,s.11).

Lizbon Zirvesi'nde istihdamı güçlendirmeye ve bilgi üzerine kurulu bir ekonomi çerçevesinde gerekli ekonomik değiĢiklikler ve sosyal uyum sağlamaya yönelik adımlar için ilk yöntemler belirlenmiĢtir. Bu yöntem, Lizbon Stratejisi olarak adlandırılmıĢ ve bu strateji kapsamında AB'nin 2010 yılına kadar; “Daha çok sayıda ve daha iyi iĢ ve daha büyük bir toplumsal uzlaĢmayla, sürdürülebilir ekonomik büyümeyi gerçekleĢtirebilecek, bilgiye dayalı dünyanın en rekabetçi ve dinamik ekonomisi” amaçlanmıĢtır (ĠKV, 2010).

Lizbon Stratejisi bünyesinde “açık koordinasyon yöntemi” (open method of co-ordination / OMC) ile üye ülkelerin sosyal dıĢlanmayla mücadelede ortak eylem ve hedefler çerçevesinde hareket etmeleri amaçlanmıĢtır. Avrupa düzeyinde uygulanmakta olan “açık koordinasyon yöntemi”nin özelikleri/hedefleri kısaca Ģunlardır:

-

Ortak hedefler ve ana hatların saptanması;

-

Göstergeler ve ölçütlerin oluĢturulması;

-

Ulusal Eylem Planları ve hedeflerin belirlenmesi yoluyla ortak hedeflerin ve ana hatların ulusal ve bölgesel politikalara dönüĢtürülmesi;

-

Periyodik izleme, değerlendirme ve emsal incelemeler yapılmasıdır.

2001 yılında AB üyesi ülkelerin ve Komisyonun uzmanlarından oluĢan Sosyal Koruma Komitesi ve Avrupa Komisyonu, bir dizi hedef belirlemiĢ ve bu hedeflerin uygulanması için üye devletlerden temel politikalarını içeren yıllık Ulusal Sosyal Ġçerme Eylem Raporunu (NAPs/incl – National Action Report/Social Inclusion) hazırlamalarını istemiĢtir. Üye devletler arasında bir kıyaslama yöntemi geliĢtirmek için, hazırlanan yıllık Ulusal Programlarda kullanılmak üzere, ortak bir göstergeler listesi geliĢtirilmiĢtir. Bu göstergeler; iĢgücü istatistikleri, kiĢi baĢına düĢen milli gelir ile milli gelirin dağılımı, sosyal harcamaların toplamı, yoksulluk göstergeleri gibi yirmiye yakın göstergeyi içermektedir. 2006 yılı ilk yarısında yapılan çalıĢmalar ve toplantılar sonucunda, son yıllarda giderek önem kazanan küreselleĢme ve çocuk yoksulluğu gibi baĢlıklar da yeni hedef alanları olarak tespit edilmiĢtir.

37

Lizbon stratejisi çerçevesinde belirlenen hedefler, istihdama katılım ile herkesin kaynaklara, haklara, mallara ve hizmetlere katılımını kolaylaĢtırmak, sosyal dıĢlanma risklerini önlemek, risk altında olan en korumasız gruplara yardım etmek, ilgili tüm tarafları sürece dâhil etmek olarak tespit edilmiĢtir (Bradshaw ve Bennett, 2004,s.54). Bu hedefler sonrasında 2000 yılının Aralık ayında Avrupa Konseyi (AK), Sosyal Koruma Komitesi (SKK) kurulmuĢ ve 2001 yılında SKK ve AK‟ye üye olan devletlerin kendilerine ait Ulusal Sosyal Koruma Planı (National Act Plan) hazırlamaları istenmiĢtir. Hazırlanan bu belgeler, 2002 yılından itibaren üye devletleri sorumlu halde tutacak hukuki yükümlülüğe sahiptir (ÇSGB, 2005,s.13-15).

AB Komisyonu, Lizbon Stratejisi dâhilinde alınan kararları ve öngörülen hedefleri hayata geçirmek adına AB‟ye üye devletler ve aday ülkeler, bu çerçevede Ortak Ġçerme Belgesi (Joint Inclusion Memorandum / JIM) hazırlamaları gerekmektedir. Belgenin izlenmesi ve yürütülmesinde, AB Yapısal Fonları, maddi destek iĢlevi görmektedir. Avrupa Sosyal Fonu, üye olan ülkeler için bu görevi üstlenmektedir. 2004 yılında Türkiye‟de Ortak Ġçerme Belgesi hazırlamak üzere çalıĢmalara baĢlamıĢtır. Fakat Lizbon Stratejisinin kabul edildiği tarihten 2005 yılına kadar olan dönemde, uygulanan stratejiler sonrasında öngörülen hedeflerin yerine getirilemediği görülmüĢtür.

Hedefler doğrultusunda hareket edebilmek adına 2005-2010 dönemi için yeni bir sosyal gündem oluĢturulmuĢtur. Yeni sosyal gündemde altı çizilen en önemli noktaların "tam istihdamın gerçekleĢtirilmesi" ve "herkese eĢit fırsat ilkesiyle daha uyumlu bir toplum yaratılması" olduğunu ve bunları gerçekleĢtirebilmek için de "sosyal ortaklar ve sivil toplum arasında iĢbirliği ve globalleĢmenin sosyal boyutuna ve kuĢaklar arası yaklaĢıma özel önem verilmesinin Ģart olduğuna" dikkat çekilmiĢtir (Özerdem, 2008).

Bu noktada, Avrupa dıĢlanma sorunsalının, Avrupa sosyal politika gündemine giriĢinde esasen üç unsurun ön plana çıktığı görülmektedir. Bunlar, iĢgücü piyasalarından dıĢlanma (uzun dönemli iĢsizlik ve genç iĢsizliğinde artıĢ), düzenli iĢ olanaklarından dıĢlanma (güvencesiz ve a-tipik istihdam biçimlerinde artıĢ), konut ve toplum hizmetlerinden dıĢlanma (etnik ve göçmen azınlıkların oluĢturduğu banliyöler) olarak ortaya çıkmıĢtır.

38

Bu kapsamda sosyal dıĢlanma, Birlik düzeyinde geliĢtirilen gelir, istihdam, eğitim ve sağlığa iliĢkin göstergelerle ölçülmeye çalıĢılmakta, dolayısıyla sosyal dıĢlanma olguları da bir anlamda ortaya konulmaktadır (Yepez, 1994).

Bu çerçevede Avrupa Sosyal ġartı‟nın bütün vatandaĢların yoksulluk ve sosyal dıĢlanmaya karĢı korunma hakkına sahip olduklarını belirten 30. maddesi, bu hakkın hayata geçirilmesi için kullanılan önemli bir önlem olarak asgari gelir desteği uygulamasını gündeme getirmektedir. Nitekim Avrupa Konseyi‟nin 2000 yılında yayınladığı, Avrupa Sosyal ġartı-Kısa Bir Rehber (European Social Charter- A Short Guide) baĢlıklı dokümanda, asgari gelir desteği uygulaması kamusal sosyal yardımdan yararlanabilecek durumundaki herkese yönelik yaygın bir bir uygulama olarak benimsemektedir. Asgari gelir desteği, geliri belirli bir düzeyin altındaki bütün vatandaĢlara, kamu kaynaklarından düzenli olarak yapılan nakit transferleri içermektedir (Buğra, 2003).

Bugün AB üyesi ülkelerin birçoğu resmi bir yoksulluk tanımı veya eĢiği belirlememesine karĢın üye ülkelerin birçoğunda normatif ve idari yoksulluk eĢiği olarak yasal asgari gelir desteği sistemi uygulanmaktadır. Yalnızca Macaristan ve Yunanistan böyle bir yasal asgari gelir uygulamasına sahip değillerdir. Asgari gelir desteği sistemi, sosyal güvenlik ağından faydalanamayan veya bu haklarını kaybetmiĢ kiĢiler için bir güvenlik ağı oluĢturmaktadır. Bu açıdan bakıldığında asgari gelir desteği, uzun vadeli ekonomik durgunlukta ve ekonomik krizlerde sosyal dıĢlanma riski ile karĢı karĢıya gelebilecek olan sosyal grupların yoksulluk sınırı altına düĢmelerini engellemesi bakımında çok önemli bir rol üstlenmektedir (Bildirici, 2011,s.65-66).

Son dönemlerde AB, Avrupa 2020 Stratejisi adıyla yeni bir strateji belirlemiĢtir. Bu strateji, istihdam, inovasyon, sosyal içerme, eğitim ve iklim/enerji hedefleri ile ĢekillendirilmiĢtir. Yoksulluğa ve Sosyal DıĢlanmaya KarĢı Avrupa Platformu, 2020 yılına kadar AB fon desteğiyle sosyal içerme konusunda önemli bir yol kat etmeyi planlamaktadır (ÇSGB, 2013).

39

1.6.3. AB’de Sosyal DıĢlanmaya Maruz Kalan Özel Kesimlere Yönelik