• Sonuç bulunamadı

A RABULUCULUK S ONUCUNDA V ARILAN A NLAŞMAYA K ARŞI B AŞVURULABİLECEK K ANUN

§4 ARABULUCULUK SÜRECİ VE AŞAMALAR

İ CRA E DİLEBİLİRLİK F ONKSİYONU

2. A RABULUCULUK S ONUCUNDA V ARILAN A NLAŞMAYA K ARŞI B AŞVURULABİLECEK K ANUN

YOLLARI

Tasarı ‘da taraflar arasındaki anlaşmaya icra edilebilirlik şerhinin verilmesinin çekişmesiz yargı işi olduğu ve buna ilişkin incelemenin dosya üzerinden yapılacağı öngörülmüştür (Tasarı, md. 18/III). Çekişmesiz yargıya ilişkin işlerde kural olarak ilgililer arasında bir uyuşmazlık yoktur452.Örneğin mirasçılık belgesi verilmesi, evlenmeye izin verilmesi, evlenme sürelerinin kısaltılması, bir kimsenin gaipliğine karar verilmesi, kıymetli evrakın iptali çekişmesiz yargı işleridir. Çekişmesiz yargı hem şekli, hem de maddi anlamda bir yargısal faaliyettir. Hukuk sistemimizde çok sayıda çekişmesiz yargı işi olduğu halde bunlar hakkında uygulanacak yargı usulünü düzenleyen bir kanunumuz mevcut değildir453. Çekişmesiz yargıda hâkim re’sen harekete geçebilir. Bununla birlikte yine sistemimizde çekişmesiz yargı işlerinde verilen kararlarda özel bir kanun yolu düzenlenmemiştir ve bu kararlar maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmezler ve çekişmesiz yargı işlerinde kanun yer itibarıyla bir yetki belirtmişse bu yetkinin kamu düzeninden olduğu kabul edilmektedir454.

O halde icra edilebilirlik şerhi verilmesi bir çekişmesiz yargı işi olduğundan bu inceleme sonucunda verilen karar maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmeyecek ve uyuşmazlık hakkındaki yetkisi belirlenecek olan icra mahkemesi de kesin yetkili mahkeme olacaktır.

İcra mahkemesinin icra edilebilirlik şerhinin verilmesine ilişkin incelemesi, uyuşmazlık konusunun arabuluculuğa ve yapılan anlaşmanın cebri icraya elverişli olup olmadığı, başka bir deyişle anlaşmanın konusunun belli bir edimin ifasına yönelik olup

452 Bundan başka uyuşmazlık içermelerine rağmen çekişmesiz yargıya dahil olan başka işler de mevcuttur. İlgilierin özel hukuk kişilerine karşı ileri sürebilecekleri sübjektif haklarının bulunmadığı işler, “sübjektif hakkın yokluğu” kıstasına göre çekişmesiz yargıya tâbidir. Bunun dışında hâkimin re’sen harekete geçmesi gereken bütün işler, re’sen harekete geçme” kıstasına göre çekişmesiz yargıya tâbidir.Çekişmesiz yargıya ilişkin kullanılan, “dava”, “hasımsız dava”, “tek taraflı dava” isimleri yanlış olmakla, bunlara “çekişmesiz yargı işleri” denilmesi uygun olacaktır.Taraf yerine de “ilgili” kavramı kullanılmalıdır. Bkz.Kuru, Nizasız Kaza, Ankara 1961, s.24-26,;Pekcanıtez/Atalay/Özekes, s.73; ayrıca bkz. Alangoya/Yıldırım/Deren-Yıldırım, s.56 vd.

453 Bkz.Kuru ,Nizasız Kaza, s. 10-12, Kuru (C.IV), s.29.

- 160 -

olmadığı ile sınırlıdır (Tasarı md.18/III). Yani icra mahkemesi anlaşmanın içeriğini denetleyemez. Ancak icra mahkemesi aynı zamanda yapılan anlaşmanın kanunun emredici hükümlerine ve kamu düzenine aykırılık teşkil edip etmediği hususunu re’sen inceleyecektir. O halde icra mahkemesi vereceği icra edilebilirlik şerhi ile taraflar arasında akdedilen maddi hukuka ilişkin sözleşmenin İİK md. 38 anlamında ilâm niteliğinde belge olarak sayılması için bir yargısal faaliyette bulunmaktadır.

Kanımızca icra mahkemesinin incelemesi yalnızca arabuluculuğa ve icraya elverişlilik ile sınırlanmamalı, icra mahkemesi şekle ve usule ilişkin diğer şartları da incelemelidir. Örneğin arabuluculuk faaliyetinin arabulucular siciline kayıtlı bir arabulucu tarafından gerçekleştirip gerçekleştirilmediğinin denetimini de icra mahkemesi yapmalıdır. Bunun yanında icra mahkemesi hâkimi başvuran tarafların taraf, hak ve dava ehliyetlerinin olup olmadığını, arabuluculuğa başvurmak için hukuki menfaatlerinin olup olmadığını da incelemelidir455. Zira bu hususu icra edilebilirlik şerhinin verilmesinin bir çekişmesiz yargı işi olduğu ve çekişmesiz yargı işlerinde de hâkimin re’sen harekete geçme zorunluluğunun olması ile gerekçelendirmek mümkün olabilir.

Tasarı’da icra edilebilirlik şerhi için icra mahkemesine yapılan başvurunun reddi halinde 5236 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun456’un yürürlüğe girmesi ile uygulanacak olan istinaf kanun yoluna başvurulabileceği düzenlenmiştir457. 5236 sayılı Kanun’da istinaf sebeplerinin dilekçede belirtilmesi gerektiğini düzenlemiş (5236 s.Kanun, md. 426b/II/f.6), fakat istinaf sebeplerinin neler olduğunu belirtilmemiştir. Bu düzenlemenin 426 O hükmüne göre; inceleme istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılacak, ancak kamu düzenine aykırılık halinde bu durum Bölge Adliye Mahkemesi tarafından re’sen düzenlenecektir458. O halde

455 Nitekim bu Bavyera Arabuluculuk Kanunu’na göre bu şekilde dava şartlarına benzer arabuluculuğa ilişkin şartların inceleme yetkisi resmi arabuluculuk kurumlarına tanınmıştır. Bkz. Krafka/Scmidt/Heck/Prütting/Taxis, s. 131.

456 RG: 25606, T.07.10.2004.

457 Tasarı md. 18/III’de, arabuluculuk faaliyetinin kolay ve ucuz bir şekilde yürütülmesi esasına dayanılarak icra edilebilirlik şerhi konusunda icra mahkemesinin vereceği karara karşı istinaf yoluna başvurulmasında ve anlaşma belgesinin resmi işlemlerde kullanılması halinde alınacak damga vergisinin maktu olması kabul edilmiştir.

458 Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Deren-Yıldırım,Nevhis, İstinafın Gerekçelendirilmesi ve İstinaf Sebepleri, Özer Seliçi’ye Armağan, Ankara 2006, s.693-712. Deren-Yıldırım, istinaf sebeplerin belirtilmediği hukuk sistemimizde, bu boşluğun Avusturya ve Alman hukukundaki düzenlemelerle doldurulması gerektiğini ve buna göre de; maddi anlamda kesin hüküm etkisinin kaldırılmasını gerektirecek ağır usul hatalarının ve nispi bozma

- 161 -

icra mahkemesinin icra edilebilirlik şerhi verilmesinin reddine ilişkin kararına karşı taraflardan biri uyuşmazlık konusunun arabuluculuğa elverişli olduğu, arabuluculuk sonunda yapılan anlaşmanın cebri icraya elverişli olduğu veya şekle ve usule ilişkin şartların yerine getirildiği sebeplerine dayanarak istinaf yoluna başvurabilecektir. Bunun dışında söz konusu anlaşmanın kamu düzenine aykırı olup olmadığını bölge adliye mahkemesi re’sen araştıracak olup, burada bölge adliye mahkemesinin arabuluculuk sonunda varılan anlaşmanın içeriğine ilişkin bir denetleme yapma yetkisi olmayacaktır.

Belirtmek gerekir ki, 5236 s.Kanun’un “Temyiz Edilemeyen Kararlar” başlıklı 428/I/f.4 hükmü, çekişmesiz yargı işlerinde verilen kararların temyiz edilemeyeceğini düzenlemiştir. O halde icra mahkemesinin icra edilebilirlik şerhi verilmesine ilişkin kararının reddine ilişkin olarak temyiz kanun yolu kapalıdır.

Bunun dışında arabuluculuk sonunda varılan anlaşmaya ilişkin kanun yollarına başvurulamayacaktır. Zira arabuluculuk bir yargılama ve arabulucular da adliye mahkemeleri veya hakem mahkemeleri gibi bir uyuşmazlığı hükümle sonuçlandırmak için yargı faaliyetinde bulunmadıklarından dolayı arabuluculuk sonunda varılan anlaşma bir mahkeme hükmü değildir. Bu anlaşma tarafların karşılıklı iradeleriyle oluşturdukları borçlar hukukuna tabi bir sözleşme olup, bir maddi hukuk işlemidir. Bu sebeplerden dolayı anlaşmaya ilişkin olarak kanun yollarına başvurulamaz. Aynı şekilde bu anlaşma için olağanüstü, kesinleşmiş hükümlere karşı başvurulan istisnai bir yol olan yargılamanın yenilenmesi yoluna da başvurulamaz. Zira arabuluculuk sonunda varılan anlaşma maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmez. Ancak koşulları mevcutsa anlaşmanın hata, hile ve ikrah gibi irade fesadı hallerine ilişkin olarak iptali istenebilir459.

sebebi oluşturan usul hatalarının varılığının, fiili meselenin yanlış tespit edilmiş olmasının ve hatalı hukuki değerlendirmenin istinaf sebebi oluşturması gerektiği düşüncesindedir.Bkz. Deren-Yıldırım, İstinaf, s. 709-710; buna karşılık Pekcanıtez/Atalay/Özekes, istinaf sebeplerinin sınırlandırılmasının istinafın niteliğine aykırı olduğunu, gerek usule gerekse esasa ilişkin yargılamayı etkileyen hususların istinaf sebebi olabileceği görüşündedir. Bkz. Pekcanıtez/Atalay/Özekes, s.598.

- 162 -

SONUÇ

“Arabuluculuk Kanun Tasarısı Çerçevesinde Türk Hukukunda Arabuluculuk” başlıklı çalışmamızda alternatif uyuşmazlık çözüm yollarının esas modeli olan “Arabuluculuk” inceleme konusu yapılmış, bu inceleme yapılırken Avrupa Birliği ve bazı ülkelerin -özellikle Almanya, Avusturya ve İsviçre hukuk sistemlerindeki- bu konudaki düzenlemelerine değinilmeye çalışılmıştır.

Çok genel ifade ile arabuluculuk, taraflar arasındaki uyuşmazlıkların tarafsız bir üçüncü kişinin yardımıyla anlaşmaya varılmak suretiyle çözüme kavuşturulmasını amaçlayan yöntemlerden biridir. Ancak belirtmek gerekir ki; üçüncü kişi yardımıyla uyuşmazlıkların çözümü yöntemi insanlık tarihi kadar eskidir. Buna göre de; arabuluculuğun uyuşmazlık çözümünde “yeni” bir yöntem olarak ele alınması doğru değildir. Aslında yapılmaya çalışılan uzlaşma kültürünün yaygınlaştırılması çerçevesinde arabuluculuğa sürekli, etkin ve kurumsal bir nitelik kazandırmaktır.

Bu çerçevede de arabuluculuğun uygulanmasına ilişkin düzenlemeler yapılarak toplumlarda uyuşmazlıkların mahkeme dışı çözüm yöntemleri ile uzlaşma sağlanarak çözümlenmesi teşvik edilmelidir. Nitekim Türk Arabuluculuk Kanun Tasarısı hazırlanırken model teşkil eden kanunlardan biri olan 25 Nisan 2000 tarihli Bavyera Arabuluculuk Kanunu da uyuşmazlıkların mahkeme dışı çözümüne ilişkin yeterli talep olmamasından ve toplumu bu yöntemler konusunda bilinçlendirmek amacıyla hazırlanmıştır. Yalnızca bu açıdan bile bakacak olursak; Türk hukukunda da Arabuluculuk Kanun Tasarısı’nın hazırlanması ile bu konuda çeşitli toplantılar, sempozyumlar düzenlenmiş, çeşitli yazarlar bu konudaki görüşlerini dile getirmişlerdir. Kanaatimizce bu görüşlerin olumlu veya olumsuz olmasından ziyade önemli olan nokta özellikle son 20 yıldır özellikle A.B.D ve sonra diğer avrupa ülkelerinde üzerinde ilgi gösterilen bir konu hakkında Türk hukukunda da tartışmaların yapılması ve görüşlerin beyan edilmesidir. Tüm bu tartışmaların yapılması fark edilmeden de olsa uzlaşma kültürünün yayılması ve bu konuda toplumun bilgilendirilmesine hizmet etmektedir.

Türk hukuku açısından değerlendirdiğimizde sistemimizde arabuluculuk yoluyla uyuşmazlıkların çözümünü düzenleyen açık bir düzenleme mevcut değildir. Ancak mevzuatımızda dağınık bir şekilde arabuluculuğa benzer düzenlemelerin olduğunu

- 163 -

belirtebiliriz. Zira HUMK md. 213/I, Av.K. md.35/a, AMK md.7/I, İş Mah. K. md.7/I gibi düzenlemeler Türk hukukunun arabuluculuğa yabancı olmadığını gösteren düzenlemelerdir. Ancak maalesef bu düzenlemelerin hukukumuz açısından etkin bir şekilde uygulandığını söylemek zordur. Bu nedenle toplumumuz tarafından fazla ilgi görmeyeceği kaygısını taşımakla birlikte, arabuluculuk yönteminin uygulanmasını sistematik olarak düzenleyen bir Arabuluculuk Kanun Tasarısı’nın hazırlanması olumlu bir gelişme olup, bu Tasarı’nın yıkıcı eleştiriler yerine yapıcı bir şekilde eleştirilmesi ve bu görüş ve eleştiriler neticesinde de kanunlaşması gerektiğini düşünmekteyiz.

Arabuluculuk Kanun Tasarısı md.2 uyarınca; arabuluculuk, sistematik teknikler uygulayarak, görüşmek ve müzakerelerde bulunmak amacıyla tarafları bir araya getiren, onların birbirlerini anlamalarını ve bu suretle çözümlerini kendilerinin üretmesini sağlamak için aralarında iletişim sürecinin kurulmasını gerçekleştiren, uzmanlık eğitimi almış olan tarafsız ve bağımsız bir üçüncü kişinin katılımıyla ve ihtiyari olarak yürütülen uyuşmazlık çözüm yöntemidir. Bu tanıma göre; arabulucunun uyuşmazlık hakkında taraflara çözüm önerileri sunma, hukuki tavsiyelerde bulunma ve şüphesiz uyuşmazlık hakkında karar verme yetkisi yoktur. Arabulucu yalnızca taraflara rahat bir müzakere ortamı sağlamak suretiyle uyuşmazlık tarafları arasındaki iletişimin kurulmasını ve bu suretle tarafların kendi çözümlerini bulmalarına yardımcı olur. Arabulucu hâkim veya hakem gibi uyuşmazlık hakkında karar veren kişi konumunda değil, tarafların vereceği karara yardımcı olan kişi konumundadır. Bu tanımda “ihtiyari” terimi kullanıldığına göre, Türk hukuku açısından arabuluculuk iradilik esası temeline oturtulmuş, bazı ülkelerde öngörüldüğü gibi belirli uyuşmazlıklar açısından arabuluculuğa başvuru zorunlu olarak düzenlenmemiştir. Gerçekten de zorunlu arabuluculuk sistemi tarafların arabulucuya başvurma konusunda iradelerinin olmaması durumunda gereksiz olup, uyuşmazlığın çözümünü uzatacak bir sistemdir.

Arabuluculuk, öncelikle taraflara arasında yapılacak bir arabuluculuk sözleşmesi ile başlar. Bu sözleşmede taraflar karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanları ile aralarında doğmuş veya doğabilecek uyuşmazlıkların tarafsız bir üçüncü kişi- arabulucu- tarafından çözümünü kararlaştırırlar. Her ne kadar arabuluculuk sözleşmesinin tarafların serbest iradeleri sonucu oluşumu maddi hukuk yönünü oluşturmakla beraber, uyuşmazlığın çözümünün arabulucuya bırakılması da usul hukuku yönünü teşkil etmektedir.Bu nedenle arabuluculuk sözleşmesinin karma nitelikli bir sözleşme olduğu düşüncesindeyiz. Tasarı’da açık bir

- 164 -

düzenleme bulunmamakla birlikte, iradilik ilkesi uyarınca, taraflar arasında bir arabuluculuk sözleşmesi yapılmış olması tarafların devlet mahkemelerine başvuru hakkını engellemeyecektir. Zira bu durumda tarafların arabuluculuğa başvurma hususundaki iradelerinin ortadan kalkmış olduğu sonucuna varılmalıdır.

Tasarı’nın uygulama alanı tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri, yabancı unsurlu olanlar da dahil özel hukuk uyuşmazlıkları olarak belirlenmiştir. Buna göre taraflar arasındaki uyuşmazlıklarda yalnızca sulh yolu ile halledebilecek konular “arabuluculuğa elverişli” olarak düzenlenmiştir. Buna karşılık kamu düzenine ilişkin, örneğin boşanma ve ayrılık davaları, soybağı ile ilgili davalar, çekişmesiz yargı işleri için arabuluculuk yöntemi geçerli olmayacak, bunlar “arabuluculuğa elverişli” olmadıklarından bu uyuşmazlıklarda arabuluculuğua başvurulmayacaktır. Ancak kanımızca Tasarı’da arabuluculuğa elverişli olmayan konuların sayımı yoluna gidilmelidir.

O halde Tasarı’ya göre taraflar arasında uyuşmazlıkların arabuluculuk ile çözümlenebilmesi için iki temel şart öngörülmüştür. Bunlar; uyuşmazlığın arabuluculuğa elverişli olması ve tarafların uyuşmazlığın arabuluculuk ile çözümleneceği konusunda serbest iradelerinin olmasıdır. Buna göre de Tasarı’ya yöneltilen laik hukuk düzenini elden gittiği ve şeriat hükümlerinin uygulanacağı yönündeki eleştirilerin bir anlamı olmadığı görülmektedir.

Tasarı’da diğer yabancı ülke hukuk sistemlerinde olduğu gibi arabulucu ve taraflar açsından gizlilik ilkesi öngörülmüştür. Buna göre arabulucu, arabuluculuk süreci esnasında elde ettiği bilgi ve belgeleri tarafların açık rızası olmadan veya kanuni bir düzenleme izin vermedikçe hiç kimseye açıklayamayacaktır.Aynı şekilde taraflar da arabuluculuk görüşmeleri sırasında birbirlerinden öğrendikleri bilgileri gizli tutmak yükümlülüğündedirler. Gizlilik ilkesinin bir sonucu olarak, taraflar arabuluculuk sırasında öğrendikleri maddi vakıaları bir itiraz olarak ileri süremeyecek veya bu esnada öğrenilen bilgi ve beyanları delil olarak kullanılamayacaklardır. Gizlilik ilkesinin bir başka sonucu da kendisini arabulucunun veya arabuluculuk faaliyetine katılanların devlet yargılmasındaki uyuşmazlığa ilişkin tanıklık yapmamaları noktasında gösterir .

Tasarı’da arabulucunun hak ve yükümlülükleri de düzenlenmiş olup, bunlar ücret ve masraf isteme hakkı, görevini özenle, tarafsız ve bağımsız bir biçimde yerine getirme

- 165 -

yükümlülüğü, reklam yasağına uyma yükümlülüğü, tarafları aydınlatma yükümlülüğü, sır saklama ve tanıklıktan çekinme hakkı, dosya saklama yükümlülüğü, aidat ödeme yükümlülüğü olarak düzenlenmiştir.

Tasarı hakkında üzerinde en çok tartışılan hususlardan biri, arabuluculuğun tüm meslek dallarına açık olarak düzenlenmiş olmasıdır. Ancak inceleyebildiğimiz kadarıyla mukayeseli hukuk alanında da genellikle arabulucu olabilmek için hukukçu olma şartı aranmamaktadır. Ancak arabulucuların eğitimine de çok önem verildiği görülmektedir. Kanımızca arabuluculuğu yalnızca hukukçularla sınırlamamak gerekir, zira önemli olan o uyuşmazlık konusu ile ilgili olarak arabulucunun mesleki tecrübeye sahip olmasıdır. Bu bağlamada Almanya örneğinde olduğu gibi arabuluculuğun çeşitli meslek birlikleri, odalar, birlikler tarafından yapılması için resmi arabuluculuk kurumları oluşturulmalıdır.

Tasarı’ya göre hem dava açılmadan önce hem de dava açıldıktan sonra arabuluculuğa başvurmak mümkün olup; mahkemenin de bu konuda tarafları teşviki öngörülmüştür. Tasarı’da dava açıldıktan sonra hangi aşamaya kadar arabuluculuğa başvurulabileceği konusunda bir düzenleme yer almamakla birlikte, kanımızca kesin hüküm verilinceye kadar arabuluculuğa başvuru mümkün kabul edilmelidir.

Tasarı’da hem dava açılmadan önce hem de dava açıldıktan sonra arabuluculuk sürecinin başlamasından sona ermesine kadar geçirilen sürede zamanaşımı ve hak düşürücü sürelerin hesaplanmasında dikkate alınmayacağı düzenlenmiştir. Dava açıldıktan sonra taraflar arabuluculuğa başvurmaya karar verirlerse, yargılama mahkeme tarafından üç ay ertelenecek ve bu süre tarafların başvurusu üzerine üç ay daha uzatılabilecektir. O halde Tasarı’da arabuluculuk sürecinin ne kadar sürede tamamlanacağına ilişkin bir düzenleme bulunmamakla birlikte, bu sürenin en çok altı ay olduğu sonucuna varmak mümkün olabilir.

Tasarı’da başkaca bir usul kararlaştırılmamışsa arabulucunun taraflarca seçileceği düzenlenmiştir. Ancak tarafların arabulucuya başvurmak istemeleri ancak arabulucunun kimliği konusunda anlaşamamaları veya hangi arabulucuya başvuracaklarını tespit edememeleri halinde mahkemenin de arabulucuyu seçmesine imkân tanınmalıdır.

- 166 -

Arabuluculuğun sona ereceği haller Tasarı md. 17’de düzenlenmiştir. Bu hallerin dışında arabulucuya ödenmesi gereken avansın ödenmemesi, geçerli bir mazeret olmadan müzakerelerde hazır bulunmama gibi haller arabulucuya başvurudan vazgeçildiğine ilişkin karine teşkil eden haller olarak değerlendirilmelidir.

Taraflar arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varırlarsa; arabulucu yazılı bir anlaşma belgesi hazırlamalıdır. Bu anlaşma belgesini Alman hukuku EGZPO md. 15 a/II, f.6, Cenevre ve Glarus Kantonları Usul Kanunu düzenlemelerinden yola çıkarak “sulh benzeri bir sözleşme” olarak nitendirmeyi uygun bulduk. Taraflar bu anlaşmayı asıl uyuşmazlık hakkındaki yetki kurallarına göre yetkisi belirlenecek olan icra mahkemesine sunup, icra edilebilirlik şerhi alabilirler ve bu şerhi içeren anlaşma İİK md. 38 anlamında ilâm niteliğinde belge sayılacaktır. Ancak bu anlaşmanın ilâm niteliğinde belge sayılması için içeriğinin cebri icraya elverişli olması gerekir. Bir başka anlatımla; bu anlaşma eda hükmü içermelidir; tespit hükmü içeren anlaşmalar cebri icraya elverişli sayılmayacaktır. Tasarı’da icra edilebilirlik şerhinin verilmesine ilişkin incelemenin çekişnesiz yargı işi olduğu ve incelemenin dosya üzerinden yapılacağı belirtilmiş ve icra mahkemesi hâkiminin yapacağı inceleme de anlaşmanın içeriğinin arabuluculuğa ve cebri icraya elverişli olup olmadığı hususları ile sınırlandırılmıştır. Ancak kanımızca icra mahkemesinin yapacağı incelemenin bir çekişmesiz yargı işi olduğu ve çekişmesiz yargı işlerinde de re’sen hareket eyme prensibi olduğundan icra mahkemesi hakimi anlaşmanın içeriğini kanunun emredici hükümlerine, kamu düzenine aykırı olup olmadığını da incelemelidir. Bunun dışında icra mahkemesi hakimi arabuluculuğa ilişkin şartların mevcut olup olmadığını ve tarafların taraf, hak ve dava ehliyetleri olup olmadığı gibi hususları da incelemelidir.

Kanımızca arabuluculuk sonunda varılan anlaşma maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmez. Zira bu anlaşmaya yalnızca icra edilebilirlik vasfı yüklenmiştir. Bunun sonucu olarak taraflar aynı uyuşmazlık konusu ve aynı hukuki sebebe dayanarak dava açabileceklerdir. Arabuluculuk sonunda varılan anlaşmaya karşı kanun yollarına başvurulamaz. Zira bu anlaşma bir yargının kararı sonucu oluşturulmuş değildir. Ancak bu anlaşmanın maddi hukuk sebeplerine ilişkin iptali istenebilir. Bu anlaşmaya karşı yalnızca mahkemeler tarafından verilmiş kesin hükümlere karşı başvurabilecek istisnai bir yol olan yargılamanın yenilenmesi yoluna da başvurulamaz.

- 167 -

KAYNAKÇA

Aday, Nejat, Avukatlık Hukukunun Genel Esasları, İstanbul 1997.

Akcan, Recep, Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanun Tasarısı ile İlgili Bazı

Düşünceler, Prof.Dr.Bilge Öztan’a Armağan, Ankara 2008, s.39-51.

Akyiğit, Ercan, İş Hukuku, 7.bası, Ankara 2008.

Alangoya, Yavuz, Medeni Usul Hukukumuzda Tahkimin Niteliği ve Denetlenmesi,

İstanbul 1973.

Alangoya, Yavuz, Medeni Usulün Amacı ve Sosyal Karakteri Açısından Hukuk

Muhakemeleri Kanunu Tasarısı’nı Bazı Hükümlerinin Değerlendirilmesi, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Tasarısı Değerlendirilmesi, Medeni Usul ve İcra İflas Hukukçuları Toplantısı V Ankara 8-9 Eylül 2006, s.33-54.

Alangoya,Yavuz/ Yıldırım, M.Kamil/ Deren-Yıldırım, Nevhis, Medeni Usul Hukuku

Esasları, 6.Bası, İstanbul 2006.

Alangoya,Yavuz/Yıldırım, Kamil/Deren-Yıldırım, Nevhis, Hukuk Muhakemeleri Kanunu

Tasarısı, İstanbul 2006. (Kısaltma: Alangoya/ Yıldırım/ Deren- Yıldırım, HMKT)

Alexander,Nadja/ Ade, Juliane/ Olbrisch,Constantin, Mediation, Schlichtung,

Verhandlungsmanagement-Formen konsensualer Streitbeilegung-,Münster 2005.

Ansay, S.Şakir, Hukuk Yargılama Usulleri, 1960.

Aral, Fahrettin, Borçlar Hukuku (Özel Borç İlişkileri), 7. bası, Ankara 2007.

Aras, Bahattin, Aile Mahkemelerinde Tarafların Sulh Yoluyla Çözüme Teşviki, YD,

2005/3, s.303-310.

Arkan, Sabih, Ticari İşletme Hukuku, 12. bası, Ankara 2008.

Aşçıoğlu, Çetin, Yargıda Temel Sorun Doğru ve Güvenli Yargılanma Hakkı, Yeni Türkiye