• Sonuç bulunamadı

Ağaç, orman ve bitkilerle ilgili efsaneler

Belgede Denizli efsaneleri (sayfa 189-193)

DENİZLİ EFSANELERİNİN TASNİFİ VE EFSANE METİNLERİ

3.1. DENİZLİ EFSANELERİNİN TASNİFİ

3.1.3. Açıklayıcı Efsaneler

3.1.3.4. Ağaç, orman ve bitkilerle ilgili efsaneler

Abdülkadir İnan’ın beyanına göre devlet kurmuş ve gelişmiş Türkler ormanlı değillerdi. Ayrıca sık ormanları da pek sevmiyorlardı. Hayvancı Türklere göre orman ruhları kötü ruhlar idiler (Ögel, 1995: 489). Ögel’in vermiş olduğu bilgiler elbette bütün Türkleri temsil etmiyordu. Mesela Yakut Türkleri dokuz orman tanrısı tanıyorlar ve onlarla iyi ilişkiler içinde olmak istiyorlardı. Karakoyunlu kesimlerinde mukaddes bir ormana saygı duyuluyordu. Cengiz Han öldükten sonra mezarının etrafına ağaçlar dikilerek mezar kaybedilmeye çalışılıyordu. Bu örnekleri çoğaltabilmek mümkündür ancak Türklerin yaşamış oldukları coğrafya gereği ormanla münasebetleri yine de çok fazla olmamıştır.

Ağaç kültü ve orman kültü birbirine karıştırılmamalıdır. Ormanlardan çok uzak veya sık ormanları tanımayan Türklerde de ağaç kültü bulunmaktadır (Ögel, 1995: 489). Ağaç, bu dünya ile öbür dünyanın, yeraltıyla yeryüzü ve gökyüzünün, insanla Tanrının irtibatını sağlayan bir varlıktır (Ergun, 2004: 374). Türk kültürü içerisinde ağaçların, özellikle de büyük yaşlı ağaçların çok özel bir yeri vardır. Oğuz Kağan Destanı’nda Oğuz’un eşi gökten bir ışık şeklinde ağaç kovuğuna iner ve Oğuz onunla evlenir. Dede Korkut Hikâyeleri’nde “gölgelice kaba ağaç” birçok yerde geçer. Kültür içerisinde genellikle evliyalar ve ağaçlar arasında bağlantılar kurulmuştur. Bu bağlantı, bazı ağaçların sırf türbe yanında bulunmaları neticesinde kurulur. Bazı ulu ağaçlar, altında ya da yanında bir mezar ya da benzeri bir yığın olmadığı halde kutsallaştırılmış, ağacın adı “dede” olarak anılmaya başlanmıştır. Bizim derleme yaptığımız yerler de de, çalı dede, karaçam dedesi, ardıçlı dede, dede ağacı gibi örnekleri sıkça görebilmek mümkündür.

Türk mitolojisi içerisindeki kutsal dağlar ve ağaçlar, günümüzde çeşitli mevkilerde yatırlar etrafında yaşatılmaktadır. Türk mitolojisinde ağaçlar ölümsüzlük ve ebediliğin simgesidirler. Bu bakımdan bütün yatırların yanında, bütün mezarlıklarda uzun yaşayabilen ağaçlar çoğaltılmış ve korunmuştur. Türk inanç sistemi içerisinde mezarlıklardan ya da kurtsal sayılan ulu ağaçlardan asla dal kopartılmaz ve onlar aska kesilmez. Bunun sonucu olarak ülkemizde tarihi ağaçların bulunduğu yerlerin çoğu ya mezarlıktır ya da orada bir evliya olduğu düşünülen yerlerdir.

Bizim derlemiş olduğumuz efsanelerde kutsal olarak karşımıza çıkan ve etrafında efsane üretilen asırlık ağaçlar, dut, çam, çınar, çalı, ve kavak ağaçlarıdır.

Derlemiş olduğumuz 93. efsane karadutla ilgilidir. Dut ağacını Denizli’de birçok mezarlıkta ve türbenin yanında görebilmek mümkündür. Yeşilyuva kasabasında bulunan Semerkandi Hazretleri’nin türbesinin önünde, Kale ilçesinde bulunan Koyunbaba türbesinin etrafında ve daha birçok yerde dut ağacı, özellikle de kara dut ağacı bulunmaktadır.

Dut ağacı Türk kültürü içinde evin saadeti, mutluluğu, bekası ve bereketin sembolü olarak algılanır (Ergun, 2004: 238). Meyvesi eski zamanlarda, insanların tatlı ihtiyaçlarını giderebilmeleri için çok değişik şekillerde tüketilmiştir. Ayrıca dut meyvesinin bazı hastalıkları tedavi edici özelliği de bulunmaktadır. 93. efsanede gördüğümüz dut ağacı bir keramet neticesinde ortaya çıkmıştır. Buradaki ağaç, Koyun Baba’nın elindeki asayı caminin önünde bir yere saplaması neticesinde yeşillenir. Köy halkı bu ağacın etrafını demirlerle çevirmiş ve onu kutsal olarak algılamaktadırlar.

94. ve 95 efsaneler çam ağacıyla ilgilidir. Çam ağacı, hem uzun yaşaması hem de ülkemizin çok geniş bir coğrafyasında bulunmasından dolayı birçok efsane, destan ve masala konu olmuştur. Özellikle Türk destanlarında çam önemli bir yer tutar. Altay destanlarında “dünya ağacı” veya “gök direği” bir çam idi. Anadolu ‘da “Dağların kadısı katran, müftüsü çamdır” diye bir söz vardır. Ali Rıza Yalgın bu sözü Aladağ’da duymuştur (Ögel, 2005: 477).

Anadolu’da çam ağacı “Evliya Şam (Çam) diye de adlandırılır (Ergun, 2004: 207). Altında evliyaların yattığına inanılan birçok çam çeşidi vardır ve oralarda yağmur dualarına çıkılır. Bu çamlar kutsal ağaçlar olarak kabul edilir.

93. efsane Karataş köyündeki Karagözler Çamı ile ilgilidir. Bu çam dualı olarak algılanır. Bu çamdan kozalak toplamak ya da dal kesmek günah sayılır. Kesenlerin başına mutlaka bir kötülük geleceği inancı vardır. Bu çamdan sadece çırpı alınabilir. Çam dualı olduğundan ondan getirilen çırpılarla pişirilen sütler kesilmez ve yoğurtları daha iyi olur. 95. efsanede yukarıdaki “Dağların kadısı katran, müftüsü çamdır” sözünü destekleyen bir durum vardır. Buradaki çamın adı Namazlar Çamı’dır. Ağacın kıble yönüne doğru eğilen dalı, secde ediyor olarak algılanır ve ağacın namaz kıldığına inanılır.

96. 97. ve 98. efsaneler çınar ağacı ile ilgidir. Çınar, çok uzun yaşayabilen, gölgesi serin olan ve daha çok su kenarlarını seven bir ağaçtır. Geniş yapraklı, koyu

gölgeli, heybetli görünüşü ve ak budaklarıyla Türk’ün kutsal ağaç tanımlamasına uygundur. Anadolu’da çınar ile ilgili inanışlarda Türklerden önceki kültürler ile dinlerin de devamı ve izleri olmakla beraber, Türkler de çınarı bir “ulu ağaç” veya Dede Korkut’un diliyle bir “kaba ağaç” olarak saymışlardır (Ögel, 1995: 477). Devleti; “kökü, gövdesi, dalları sağlam, güzel yapraklı bir ağaç” olarak gören Türk düşüncesi, Anadolu’ya gelindiğinde bu düşüncenin formunu çınar ağacında bulur (Ergun, 2004: 229). Çınar ile devletin bahtı arasında bağ kurulduğu gibi çınarla çocuk arasında da bir bağ kurulmuştur. Çocukların çınar gibi uzun ömürlü ve dallı budaklı olması, nesillerinin kıyamete kadar devam etmesi için aileler yeni doğan çocukları adına çınar dikerler. Çınarı çocuklarına ad, kendilerine soyad olarak alırlar.

Denizli’de çınara çoğunlukla kavak denmektedir. Çınar, bizim derleme yapmış olduğumuz yerlerde, neredeyse yakınında su olan bütün yatırların yanında bulunmaktadır. Bunların büyük çoğunluğu asırlık çınarlardır. 96. efsanede Tekkeköy’de Mustafa Baba türbesi yanında bulunan asırlık çınarla Mustafa Baba arasında bağ kurulur. Mustafa Baba o çınarı korur ve ondan bir dal koparan ya da kesen olursa değişik şekillerde onu rahatsız eder. 97. efsane yine aynı çınarla ilgilidir. Burada, çınarın etrafındaki köylerden birinde ölüm olacağını haber verdiğini görmekteyiz. Çınarın hangi köye bakan dalı kırılırsa o köyden birisinin öleceği inancı vardır. Köy halkı bunun defalarca gerçekleştiğini söylemektedir. 98. efsane, Anadolu’da kutsal çınarlarla ilgili olarak anlatılan yaygın efsanelerdendir. Burada bir keramet gösterme motifi vardır. Mustafa Baba, elindeki kuru asayı yere saplar ve asanın yeşermesiyle çınar ağacı olur. Bu da ağaca ayrıca bir kutsallık sağlamaktadır.

99. efsane çalı ağacı ile ilgili efsanelerdendir. Çalı ağacı bu bölgede çok sık bulunan ve çok uzun yaşayabilen ağaçlardandır. Mezarlıkların çoğunda bulunur. 99. efsanede bahsedilen ağaç Beylerli kasabasındadır. Kasabanın yukarısında etrafı çevrili, altında yatır olmayan ama olduğuna inanılan bir ağaçtır. Efsanede çalı ağacı, altında koyunlarını yatıran bir çobanı, başka bir köylü aracılığıyla “etrafımı kirletiyor” diye uyarır. Uyarıyı dikkate almayan çobanı ise hayvanlarını hasta ederek cezalandırır. Bölge halkı, bu ağaca Dede Ağacı demekte, ağacın kutsallığına inandıkları için orada kurbanlar keserek dualar etmektedirler.

100. efsane kavak ağacının sallanmasıyla ilgili efsanedir. Kavak ağacı, gövdesinin düzgünlüğü, uzunluğu ve gösterişi ile kültürümüzde önemli bir yere sahiptir.

Onun birinci ve en önemli fonksiyonu “göğün direği” ve “dünya ağacı” olmasıdır. Yeraltından gökyüzüne üç âlemi birleştiren “Bay terek”, “Bay kavak” Tanrının sembolüdür. Ayrıca o bağımsızlığın ve bayrağın da sembolüdür (Ergun, 2007: 216). Anadolu’da kavakla ilgili anlatılan birçok masal, efsane, destan, vardır. Bunların bir kısmı mitolojik kökenli anlatmalardır. Bu efsanede, Fatma anamız çok üzgün olduğu bir zamanda, kavak ağacına dayanmış ağlamaktadır. Kavak da rüzgârdan sallanmaktadır. Bunu gören Fatma anamız kavağa beddua eder ve kavak o zandan beri hep sallanır ve titrermiş. Kavak ağacının doğal yapısını açıklamak üzerine üretilmiş efsanelerden birisidir.

101. efsane dinî efsanelerdendir. Hz. Havva ve Âdem’in cennetten kovulduktan sonraki durumlarını ve incir ağacının onlara yardımını açıklamaktadır. Hz. Havva ve Âdem cennetten kovulunca dünyaya çıplak geliriler ve incir ağacından mahrem yerlerini örtmek için yaprak isterler. İncir istedikleri kadar yaprağı verir. Bunun üzerine onlar da incire: “Senin ömrün uzun, meyven tatlı olsun, kullar hep yesin doyunsun” diye dua ederler. İncir ondan dolayı çok uzun yaşar, meyvesi tatlıdır ve halk arasında kutsaldır. 102. efsane, zerdali ağacının görünüşü ile ilgilidir. Hz. Ali, çok dertli olduğu bir günde sırtını zerdali ağacına dayar ve bu derde dayanamayan ağaç eğri büğrü olur. 103. efsanede de buna benzer bir durum söz konusudur. Bu da ağacın görünüşünü açıklayan bir efsanedir. İğde ağacı, kendisini yaşlı bir kadın diktiği için, görünüşünü o kadına benzetmiştir. 104. efsane ergen bitkisiyle ilgili olmakla beraber içerisinde birden çok motif barındırmaktadır. Honazlılara neden Ergenci dediklerini açıklayan, aynı zamanda onların tutumlu oldukları üzerine oluşturulmuş bir efsanedir. Gagası kırmızı olan karatavuk kuşunun, ergen çaldığını düşünen Honazlı, ergeni alabilmek için onun peşinden koşar. Kuşun bir kilisenin çatısına konmasıyla “Yedi sülalemin girmediği yere gittin kondun” diyerek onu kovalamaktan vazgeçer. Bu efsanenin başka eş metinlerinde kuşun konduğu yer kilise değil camidir. Ama bu Honazlıları rahatsız etmiş olacak ki caminin yerine kilise konulmuştur. Bu da sözlü anlatıların zaman içinde değişen değerlerle birlikte değişebileceğini göstermektedir. Bu değişim anlatıcıya bağlı olarak da gerçekleşebilmektedir. 105. efsane kızılcığın şeytanı aldatması üzerine oluşturulmuş, kızılcığın erken çiçek açmasına rağmen neden geç meyve verdiğini açıklayan bir açıklayıcı efsanedir. Ağaçların doğal hallerini açıklayan efsanelerdendir. 106. efsane, çiçek açtığı halde meyve vermeyen Keçigevişi ağacının meyve vermeme sebebini açıklar. 101. efsanede olduğu gibi dinî kökenli efsanelerdendir. Cennetten kovulan

Havva ve Âdem’e yaprak vermeyen Keçigevişi ağacı beddua alır ve o zamandan beri çiçeği olur ama meyvesi olmaz. 107. efsane de dinî kökenli efsanelerdir. Gül bitkisinin yaratılışı ve kokusunun kaynağını açıklar. Allah ile konuşan Hz. Muhammed heyecandan çok terler ve teri yeryüzüne damlar. Terin düştüğü yerden gül bitkisi çıkar ve güller açmaya başlar. Bu güller de Hz. Muhammed’in teri gibi güzel kokar. 108. efsane bir diğer gül efsanesidir. Gülün rengi ve kokusu ile ilgilidir. Beyin güzel kızına âşık olan bahçıvan muradına eremeyince, aşkının rengini güllere aşılar. Bir başka gülle ilgili efsane 109. efsanedir. Buradaki gül, koyu kırmızı çiçek açan Deve Gülü’dür. Bu gül, Halil İbrahim peygamberin Urfa’da yakıldığı ateşin küllerinden çıkar.

Tütün bitkisi, kokusu pek hoş olamayan bitkilerdendir. Ondan yapılan sigara da, sigara içmeyenler için pis kokan bir içecektir. 110. efsane sigaranın kötü kokması ve sevilmemesine dayandırılarak tütün bitkisi üzerine oluşturulan bir efsanedir. Tütün, Cennette güzel kokan bir çiçekken bunu kıskanan Şeytanın gelip dibine çiş yapması neticesinde çişin bütün kokusu ve zararlı maddeleri tütüne geçer. Tütün o zamandan beri zararlıdır ve kötü kokar. 111. efsane sarımsağın tohumunun neden olmadığını açıklar. Aynı zamanda onun sihirli bir şekilde iyileştirici özelliğini de gösterir. 112. efsane közlenmiş soğanla ilgi efsanedir. İçerisinde bir aşkı da barındırmaktadır. İnsanlar kendi bölgelerinin, kendi memleketlerinin daima diğerlerinden farklı ve iyi olduğunu düşünürler. Mesela, köylülere göre en iyi domates kendi köylerinde yetişir. Komşu köyün domatesi mutlaka onlarınki kadar iyi değildir. En iyi soğan kendi köylerinde yetişir. Bu efsanede de buna benzer bir durum vardır. Çobanın güçlenmesi için közlenmiş soğan yemesi gerektiği tavsiye edilir ama soğan o köyün soğanı olmalıdır. Çoban o köyün soğanlarından közleyerek yer ve istediği güce kavuşarak ağanın kızını almaya hak kazanır.

Belgede Denizli efsaneleri (sayfa 189-193)