• Sonuç bulunamadı

Süreyya GÜMÜŞSOY

Ege Üniversitesi Atatürk Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu

Gülseren ÜNAL

Ege Üniversitesi Atatürk Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu

Aysun BABACAN GÜMÜŞ

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu

ÖZET

Giriş: Ciddi ruhsal bozukluğu olan kişilerin ortalama 15-30’lu yaşlar gibi erken dönemde öldüğüne dair çalışmalar söz konusudur. Önceleri bu durum sağlık bakım hizmetlerinin kişiye ulaşamamış ya da yetersiz olması ile ilişkilendirilmiştir. Ancak son zamanlarda sağlık bakımında alınan bazı kararların tedavinin sonucunu olumsuz etkilediği görülmüştür. Ruhsal bozukluğu olmayan hastalarla karşılaştırıldığında sağlık bakım sağlayıcılarının ruhsal hastalığı olan bireylerin fiziksel hastalıklarını daha az dikkate aldıkları belirlenmiştir. Ruhsal bozukluğu olan hastaların sağlık bakımını sağlayan bireylerin ruhsal hastalıklarla ilgili anlayışları ya da damgalamaları alınan bu kararlar üzerinde etkili olabilmektedir. Bu damgalanma çoğunlukla ruhsal bozukluğu olan hastaların fiziksel sağlığı ile ilgili bakım sağlayıcılar tarafından verilen önerilere uyum sağlayamayacağı inancıyla ilgili olabilmektedir. Aslında damgalanma sadece ruhsal hastalıklar için değil birçok hastalık, bireysel özellik, cinsiyet üzerine de olabilmektedir. Ancak ruhsal hastalıkla ilgili damgalanmanın kültürlerarası farklılık gösterdiği saptanmıştır. Bu çalışmada ruhsal bozukluklarla ilgili damgalanmanın kültürlerarası süreçte değerlendirilmesi amaçlanmaktadır.

Yöntem: Pubmed, Medline, EBSCOHost, PsycINFO, Türk Medline, Çukurova Dizini veri tabanlarında ve Google Akademik’te yer alan damgalanma, ruh sağlığı, hemşirelik, kültür gibi anahtar kelimeler kullanılarak ilgili makaleler taranmış ve gözden geçirme için uygun olan çalışmalardan yararlanılmıştır.

Bulgular: Ruhsal bozuklukların bakımına yönelik kültürlerarası karşılaştırmalı çalışmalarda, kültürel faktörlerin ruhsal hastalığa yönelik damgalanma sürecinde oldukça önemli olduğu vurgulanmıştır. Yapılan çalışmalarda Avrupa kökenli Amerikalıların damgalamaya daha yatkın oldukları belirlenmiştir. Asya kökenli Amerikalılar, Afrika kökenli Amerikalılar ve Latinler Kafkas ülkelerinde yaşayan insanlardan daha fazla oranda ruh sağlığı bozuk bireylerin saldırgan olduklarına yönelik damgalayıcı tutumlar göstermektedir. Kültürel normlar damgalama sürecinin ilk adımıdır. Kültürel normlar bizim hangi davranışların normal, hangilerinin garip, hangilerinin ruhsal bozukluğu gösterdiğini belirlememizi sağlar. Örneğin doğu kültürlerinde hayali şeyler görmek ya da duymak normal kabul edilebilirken, batı kültürlerinde bunlar sıklıkla halüsinasyon olarak kabul edilir. Özellikle doğu normlarında kadınlarda doğum sonrası görülen postpartum depresyon gibi bozuklukların belirtileri normal olarak kabul edilebilmekte ve al basması vb. gibi isimlendirmelerle normalleştirilmektedir. Öte yandan kültürel değerler damgalanmayı etkileyebilir. Avrupa’nın kültürel değerlerinden köken alan bireycilik, materyalizm, rekabet ve gelecek zamana uyum damgalanma

ULUSLARARASI KATILIMLI III. KÜLTÜRLERARASI HEMŞİRELİK KONGRESİ 21-25 MAYIS 2015 177 sürecinde önem taşır. Bireycilik değeri bağımsızlık ve özerkliğe önem verir, bireyden diğer insanlardan bağımsız bir başarı bekler. Bireyden beklenen başarı beraberinde eğer kişi başarıyı elde ederken birisinden yardım alıyorsa onun ruhsal bozukluğu olabileceği düşüncesini akla getirir ve damgalanmasına neden olur. Damgalanma çoğu zaman bireyle ilgili düşünülen davranışlardaki olası tehlikeli boyut ve öngörülemezliktir. Psikiyatrik çerçeveden bakıldığında, damgalanma sağlık personelinin ya da diğer insanların empatik yaklaşımına ve bireye karşı saygılı olunmasına engeldir. Farklı kültürlerde damgalama, etiketleme, ayrıştırma, ötekileştirme, ayrımcılık ile benzer anlamlarda kullanılır. Bakım sürecinde oldukça etkin rol oynayan psikiyatri hemşireleri damgalanma sürecinin ortadan kalkmasında ve damgalanmış hastanın ortaya çıkardığı kriz durumlarında hastanın ve yakınlarının her zaman yanındadır ve destektir.

Sonuç: Her kültürde farklı boyutları olan damgalanma geçmişten günümüze hala ruhsal bozukluğu olan hastaya bakış açısını, tedavi ve bakım arama davranışlarını etkileyen önemli bir sorundur. Gelecekte bu alanda yapılacak ayrıntılı ve sistematik yaklaşımlı çalışmalara ihtiyaç vardır.

ULUSLARARASI KATILIMLI III. KÜLTÜRLERARASI HEMŞİRELİK KONGRESİ 21-25 MAYIS 2015 178

KADIN SÜNNETİ” KÜLTÜREL GEREKÇE VE SONUÇLARI

Süreyya GÜMÜŞSOY

Ege Üniversitesi Atatürk Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu

Gülseren ÜNAL

Ege Üniversitesi Atatürk Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu

Aysun BABACAN GÜMÜŞ

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu

ÖZET

Amaç: Kadın sünneti olarak adlandırılan kadın dış genital organlarının kesilmesi, kadın genital organlarının mutilasyonu (genital sakatlama/ genital amputasyon) olarak da ifade edilmektedir. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ise kadın sünnetini tıbbi olmayan veya kültürel nedenlerle kadın dış genital organlarının işlevini yapamayacak şekilde değiştirilmesi olarak tanımlamaktadır. Mısır’da bazı kadın mumyalar üzerinde gözlemlenen ve duvar resimlerinde ayrıntılı olarak resmedilen sünnet vakaları, kadın sünnetinin ilk olarak milattan önce çok eskilere dayandığını ve uzun yıllardır devam ettiğini düşündürmektedir. UNICEF raporuna göre bugüne kadar 125 milyon civarında kadın sünnet edilmiştir ve 30 milyona yakın kız çocuğu sünnet edilme tehlikesi yaşamaktadır. Mısır başta olmak üzere Sudan, Etiyopya, Nijerya, Kenya, Endonezya, Malezya ve Somali kadın sünneti geleneğini uygulayan ülkeler arasında yer almaktadır. Suriye, Irak ve İran’da az da olsa rastlanmakla birlikte göçler sebebiyle Avrupa, Kanada, Amerika ve Avustralya’da da görülmektedir. Ülkemizde uygulanmış bir kadın sünneti olgusu bildirilmemiştir fakat ülkemiz çeşitli nedenlerle değişik ülkelerden ve kültürlerden göç alan bir ülke olduğundan dolayı bu tür vakalarla hemşirelerin ve diğer sağlık personelinin karşılaşma olasılığı vardır. Bu çalışmada kadın sünnetinin kültürel sebepleri ve kadın sağlığı açısından sonuçlarının değerlendirilmesi amaçlanmaktadır.

Yöntem: Scopus, Academic OneFile, ScienceDirect, Science Citation Index veri tabanlarında ve Google Akademik’te yer alan mutilasyon, sünnet, hemşire gibi anahtar kelimeler kullanılarak ilgili makaleler taranmış ve gözden geçirme için uygun olan çalışmalardan yararlanılmıştır.

Bulgular: Kadın sünneti, bebeklikten itibaren 13-14 yaşlarına kadar herhangi bir dönemde uygulanmaktadır. Uygulama, DAYA olarak adlandırılan kadınlar tarafından ve çoğunlukla da genital bölge uyuşturulmadan bıçak, tıraş bıçağı, keskin cam parçaları, keskin teneke kenarı gibi steril olmayan aletler kullanılarak yapılmakta, yaranın tutturulmasında ise akasya ağacı dikenleri, kemik çiviler, iğne, hayvan kıllarından elde edilen iplikler veya deri iplikler kullanılmaktadır. Uygulamadan sonra kız çocuğu, ayağa kaldırılarak bacakları dizden kalçaya kadar sıkıca sarılıp birkaç hafta hareket etmeden yatması, idrarını ve dışkısını yattığı yerde yapması sağlanmaktadır. Sünnet sırasında kız çocuğunun etrafında bulunan kadınlar, çocuğun kollarını, bacaklarını sıkıca tutmakta, kıpırdamaması için omuzlarından bastırmakta, dilini ısırmasını engellemek için ağzına bir bez veya sopa yerleştirilmekte, diğer kadınlar tarafından da çığlıkları bastırmak için def çalınıp yüksek sesle şarkılar söylenmektedir. DSÖ tarafından kadın sünnetinin tipleri tanımlanmıştır. Bu tanıma göre birinci tipte;klitorisin bir kısmı veya tamamı çıkarılmakta (klitorektomi), ikinci tipte; klitorisin tamamı ve labia minörün bir kısmı veya tamamı eksize edilmekte (eksizyon), üçüncü tipte klitoris ve labia

ULUSLARARASI KATILIMLI III. KÜLTÜRLERARASI HEMŞİRELİK KONGRESİ 21-25 MAYIS 2015 179 minörün tamamı ile birlikte labia majörün bir kısmı çıkarılmakta ve kalan insizyon kenarları menstrual kanın ve idrarın akabileceği büyüklükte delik bırakılarak dikilmekte (infibulasyon), dördüncü tipte ise vajina çevresindeki dokular eksize edilerek çıkarılmakta ve vajen içerisine çeşitli otlar ve koroziv madde yerleştirilmektedir. Bu uygulamaya maruz kalan kadınlar üzerinde birçok sosyolojik, psikolojik, cinsel ve fizyolojik sağlık sorunları görülmektedir. Sünnetli kadınların doğumlarını kolaylaştırmak için doğum sırasında sünnet bölgesi yarılmakta ve doğumdan hemen sonra yeniden dikilmektedir. Dolayısıyla bu kadınlar, çocuk sayıları kadar sünnet olmakta, aynı acıları defalarca aynı yoğunlukta yaşamak zorunda kalmaktadırlar. Uygulamaların hijyenik koşullarda yapılmaması ve kullanılan araçların steril olmaması nedeniyle tetanos, HIV/AIDS vb. enfeksiyonları, kan kaybına bağlı şok, anemi, dizüri, inkontinans, sık tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonu, kronik vajinal enfeksiyonlar, fistüller, cinsiyet organı çevresinde aşırı duyarlılık veya tümüyle his kaybı, menstruasyon sorunları, disparanoya, cinsel işlev bozuklukları, benlik saygısında azalma, anksiyete, depresyon, kişilerarası ilişkilerde bozulma, posttravmatik stres bozukluğu gibi sorunlar ortaya çıkmaktadır. Sünnet, uygulandığı toplumlarda bekâretin sembolü olarak kabul edilmektedir. Kadınların sünnet edilmesinde asıl amaç, isteyerek ya da istemeyerek kadının seks yapmasını önlemektir. Bu şekilde iki yönlü kazanım sağlamak amaçlanmaktadır. Bu uygulama ile hem kadının iffeti ve namusunu hem de toplumun düzeni ve ataerkil yapısını korumak hedeflenmektedir. Uygulamanın yapıldığı toplumlarda, kadının namusunu koruyamama ihtimaline karşı hem kendi onurunun hem de mensubu olduğu ailenin haysiyet ve şerefinin garanti altına alınması için sünnet kaçınılmaz bir uygulamadır.

Sonuç: Kadın sünneti, sağlık standartlarına en üst düzeyde ulaşılması hakkını engellediği ve herhangi bir tıbbi yararı olmamasına rağmen vücut bütünlüğünün bozulmasına yol açtığı için insan hakları ihlali olarak kabul edilir, kadın cinselliğini kontrol etme yolu olarak cinsiyete bağlı ayrımcılığın uç bir örneğidir; kadınların kendi kişisel fiziksel ve psikolojik bütünlüklerini, haklarını, özgürlüklerini, tüm haz ve mutluluklarını ortadan kaldırır.Ayrıca kız çocuğunun onarılamaz, geri dönüşümsüz tacizidir. Kızların korunma hakkına aykırıdır, etik ilkelerden yarar sağlama, adalet ve zarar vermemeye karşıdır. Kadın sünnetinin tıbbi tedavisi multidisipliner bir ekip yaklaşımı gerektirmektedir, bu ekip içerisinde hemşireler kadınla birebir ve yakın temasta olan sağlık profesyonelleridir, bu sebeple kadının sağlığının korunması ve geliştirilmesinde önemli roller üstlenmelidirler.

ULUSLARARASI KATILIMLI III. KÜLTÜRLERARASI HEMŞİRELİK KONGRESİ 21-25 MAYIS 2015 180

HEMŞİRELERİN AHLAKİ OLGUNLUK DÜZEYLERİNİN HEMŞİRE HASTA