• Sonuç bulunamadı

Aynur KOYUNCU

Gülhane Askeri Tıp Akademisi Kalp Damar Cerrahisi Anabilim Dalı, Ankara, Türkiye

Ayla YAVA

Hasan Kalyoncu Üniversitesi Sağlık Bilimleri Yüksekokulu, Hemşirelik Bölümü, Gaziantep

Fatma ETİ ASLAN

Acıbadem Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü, İstanbul

Derya ÇINAR

Balıkesir Askeri Hastanesi İç Hastalıkları Kliniği, Balıkesir

Nermin OLGUN

Acıbadem Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü

Ufuk DEMİRKILIÇ

Gülhane Askeri Tıp Akademisi

ÖZET

Amaç: Kalp damar cerrahisi polikliniğine müracaat eden hasta ve yakınlarının kan bağışı ve kan transfüzyonu konusundaki dini ve kültürel bakış açılarının incelenmesi amaçlanmıştır.

Gereç yöntem: Araştırma, 3 Mart- 10 Nisan 2015 tarihleri arasında Gülhane Askeri Tıp Akademisi (GATA) Kalp Damar Cerrahisi AD. Polikliniğine müracaat eden, örneklem ölçütlerini sağlayan ve araştırmaya katılmaya gönüllü 320 hasta ve yakını ile yapılan tanımlayıcı bir araştırmadır. Araştırmaya başlamadan önce GATA yerel etik kurulundan onay alınmıştır (onay no:1511/2913). Araştırma verileri, birinci bölümünü katılımcıların tanıtıcı özelliklerini, ikinci bölümünü kan bağışı ve kan nakline yönelik dini ve kültürel bakış açılarını sorgulayan veri toplama formu aracılığı ile toplandı. Verilerin gösteriminde sayı, yüzde (%) ve ortalama ± standart sapma (yaş) değerleri gösterilmiş, istatistiksel değerlendirilmeler SPSS 15.0 paket programında yapılmıştır. Karşılaştırmalı istatistiklerde istatistiksel anlamlılık düzeyi olarak p<0.05 değeri kabul edildi.

Bulgular: Katılımcıların yaş ortalaması 39.71±14,17 (Aralık:18-78) yıl, %59,1’i erkek, %35,3’ü yüksek öğrenim mezunu olup %51,3’ünün doğum yeri, %68,1’inin ikamet yeri İç Anadolu bölgesidir. Katılımcıların % 60,3’ü Müslüman olduğunu belirtirken, %18,1’i dini inancını açıklamak istememiştir. Katılımcıların % 55,9’u daha önce kan bağışında bulunmamış olup, bulunmama nedenleri olarak %21,3’i “sağlığının uygun olmaması” olarak belirtmiştir. Kan bağışı konusunda dini görüşleri sorulduğunda; %80,9’u dinen önerildiğini, % 15,9’u bilgisi olmadığını belirtti. Katılımcıların %43,8’inin kendilerine veya yakınlarına daha önce kan nakli yapıldığı, kan nakli nedenleri olarak %26,9’unda planlı bir cerrahi girişim, %10’unda acil bir durum, %7,5’inde ise kan nakli gerektiren bir hastalık nedeniyle olduğu saptandı. Kendisine ya da yakınlarına kan nakli yapılan katılımcıların

ULUSLARARASI KATILIMLI III. KÜLTÜRLERARASI HEMŞİRELİK KONGRESİ 21-25 MAYIS 2015 49 %57,1’i işlem öncesi kendilerinden onamlarının alındığını belirtti. Kendilerine veya yakınlarına kan nakli gerekmesi durumunda katılımcıların %73,8’i “hemen onaylarım” yanıtını verirken, % 24,4’ü “yalnızca acil durumlarda onaylarım” yanıtını verdi. Katılımcıların %92,5’i kan nakli konusunda bilgilendirmenin işleme onay vermelerinde etkili olacağını belirtti. Katılımcılar kan nakli yapılmasına yönelik bilgilendirmede sırasıyla; AIDS, hepatit gibi hastalıklara yönelik enfeksiyon önlemlerinin alınıp alınmadığı (% 97,5), kan transfüzyonun oluşturacağı riskler (%89,9), kan transfüzyonu yapılmadan önce alternatif tüm tedavilerin yapılıp yapılmadığı (%74), kanın genetik özelliklerini değiştirip değiştirmeyeceği (%64,4), vericinin alkol kullanıp kullanmadığı (%59,1), kaç ünite/şişe kan verileceği (%57’5), bu kanın ne kadar vücudunda kalacağı (%52,8), kanı veren kişinin kim olduğunu (%49,7) sigara kullanıp kullanmadığını (% 42’2), hangi dinden olduğunu (% 25), yaşını (% 16,3), cinsiyetini (% 13,1), medeni durumunu (%6,6) bilmenin “çok önemli” olduğunu belirtmişlerdir.Kendisine veya yakınlarına kan transfüzyonu gerektiğinde işlemi onaylama ve onaylamama durumu cinsiyete, yaşadıkları bölgeye, medeni durumlarına göre karşılaştırıldığında aradaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmazken (p>0.05); eğitim durumuna göre bakıldığında lise eğitimi seviyesine sahip kişilerin işlemi hemen onaylama oranının diğer eğitim seviyesindekilere göre arttırdığı, üniversite ve üzeri eğitim alanların yalnızca acil durumlarda hemen onaylama oranı arttırdığı aradaki farkın istatistiksel olarak anlamlı olduğu bulunmuştur (p= 0,002).

Sonuç: Araştırma sonucunda katılımcıların dini ve kültürel bakış açılarının kan bağışı ve kan nakli konularındaki düşünce ve tutumlarını etkilediği, eğitim seviyesinin kan naklini onaylamada etkili olduğu, özellikle yüksek öğenim görenlerin kan naklini hemen onaylamada daha çekimser olduğu kanısına varılmıştır. Kişilerin gereksinimlerine, kültürel ve dini bakış açılarına göre yapılacak bilgilendirmenin kan bağışı ve nakli konusundaki tutumlarında etkili olabileceği ve gerekli durumlarda kan nakli işleminin kabul edilme oranını arttırabileceği değerlendirilmiştir.

ULUSLARARASI KATILIMLI III. KÜLTÜRLERARASI HEMŞİRELİK KONGRESİ 21-25 MAYIS 2015 50

KÜLTÜREL DEĞERLERİN İNFERTİLİTE ÜZERİNE ETKİLERİ: BİR PİLOT

ÇALIŞMA

Ekin Dila TOP

İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi

Sayime YİĞİTOĞLU

Ege Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi

Oya KAVLAK

Ege Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi

ÖZET

Giriş ve Amaç: Çocuk sahibi olma evlilik kurumunun beklenen ve neredeyse kaçınılmaz bir sonucudur. Pek çok kültürde gebelik ve ebeveynlik yaşamın önemli gelişimsel basamaklarından biri olarak görülmekte, üreme konusundaki yetersizlik sıklıkla sosyal bir damga yaratmaktadır. Çocuk, çoğu kültürde ekonomik, psikolojik ve sosyal boyutları olan, kişilere ayrıcalık ve itibar kazandıran bir faktördür. İnfertilite, kadınlar için toplumun annelik beklentisini karşılayamamak, kültürün tanımladığı üreme yeteneğini gösterememek anlamına gelmektedir. Bu kültürel yapıdaki toplumlarda infertilite nedeni olarak çoğunlukla kadın sorumlu tutulmaktadır. Bu nedenle, infertilite biriminde çalışan hemşirenin profesyonel bir yaklaşımla kişinin içinde bulunduğu toplumu, o toplumun kültürünü ve bulunduğu çevreyi tanıyarak bütüncül bakım ve tedaviyi sunması önemlidir. İnfertil bireyleri etkileyen kültürel faktörlerin hemşireler tarafından bilinmesi, bu konuda kadının kültürel bakış açısı göz önüne alınarak, verilecek hizmet ve yapılacak eğitim programlarına ışık tutması açısından önemli ve gereklidir. Bu bilgiler doğrultusunda bu araştırmanın amacı, kültürel değerlerin infertil kadınlar üzerindeki etkilerini incelemektir.

Yöntem: Kesitsel ve tanımlayıcı nitelikteki bu araştırma Bir Üniversite Hastanesi Aile Planlaması ve Kısırlık Uygulama ve Araştırma Merkezi’nde yapılmıştır. Çalışmanın örneklemini 115 kadın oluşturmuştur. Veriler, Leninger’in “Bakımda Kültürel Farklılıklar ve Evrensellik” modeli doğrultusunda hazırlanmış Birey Tanıtım Formu kullanılarak toplanmıştır.

Bulgular: Yaş ortalaması 32.41±5.20, ilk evlenme yaşı ortalaması 23.64±5.83’tür. İnfertil kadınların %44.3’ü görücü usulüyle evlenmiş ve %18.3’ü akraba evliliği yapmıştır. Kadınların evlilik süresi 8.43±4.59 olup 7.32±4.65 yıldır gebe kalma problemi ve 4.43±3.57 yıldır infertilite tedavisi gördüğü belirlenmiştir. Kadınların %33’ü ilkokul mezunu, %56.5’i ev hanımı, %65.2’sinin gelirin gidere denk, %85.2’sinin çekirdek aile ve eşlerinin %33.9’unun lise mezunu olduğu saptanmıştır. Kadınların %80.9’u en uzun süre Ege Bölgesinde yaşadığını ve %61.7’si ailesinin kökeninin kırsal olduğunu ifade etmişlerdir. Fertilite hakkında kadınların %15.7’si arkadaşlarıyla, %26.1’i kendi akrabalarıyla, %36.5’i eşinin akrabalarıyla konuşamadıklarını belirtmişler, %23.8’i ise eşinin ailesinden tepki gördüklerini belirtmişlerdir. Bir yakının gebe olduğunu öğrendiğinde (%35.6), ve ilk olarak tedavi olmaları gerektiği söylendiğinde (%54.8) kendilerini kötü hissettiği ve üzüldüğü saptanmıştır. Çocuk sahibi olamamayı %29.6’sı bir eksiklik, aile olamamak olarak tanımlamaktadır. Kadınların. %51.9’unun hiç çocuk sahip olamama korkusu yaşadığı, %44.5’inin çocuk sahibi olamama ile ilgili

ULUSLARARASI KATILIMLI III. KÜLTÜRLERARASI HEMŞİRELİK KONGRESİ 21-25 MAYIS 2015 51 kendinde baskı hissettiği, %22.6’sı hiç çocuk sahibi olamazsa evlilik ilişkisinin etkileneceğini düşündüğü saptanmıştır. Kadınların %53.9’unun çocuk sahibi olabilmek için geleneksel bir yöntem kullandığı, %69.6’sının evlat edinmek istemediği ve bunların da %22.5’inin eşinden ve kendinden çocukları olmasını istedikleri saptanmıştır. Kadınların %58.3’ü tedavinin eşler ve doktor arasında kalması gerektiğini belirtmişlerdir. İnfertil kadınların çocuk sahibi olabilmek için en önemli nedenlerinin “anne olmak” ve “aile olmak” (%75.7) olarak tanımladığı saptanmıştır.

Sonuç ve Öneriler: Bu çalışmada; infertilite problemi yaşayan kadınların bu konuyu çevrelerinden gizleme eğiliminde oldukları ve özellikle eş çevresinden olumsuz tepki aldıkları, çocuk sahibi olamamayı bir eksiklik olarak gördükleri, çocuk sahibi olamamaktan korktukları ve bunun baskısını yaşadıkları, bu uğurda kendi sağlığını tehdit edecek geleneksel yöntemlere başvurdukları belirlenmiştir. Ayrıca kadınların çocuk ve aile olma arasında doğrudan bir ilişki kurmalarına karşın evlat edinmeyi düşünmedikleri de saptanmıştır. Toplumumuzdaki kültürel değerlerin infertil kadınlar üzerinde olumsuz etkilerinin olduğu; kadının duygusal, toplumsal ve aile ilişkilerini etkilediği sonucuna varılmıştır.

ULUSLARARASI KATILIMLI III. KÜLTÜRLERARASI HEMŞİRELİK KONGRESİ 21-25 MAYIS 2015 52

FARKLI ÜNİVERSİTELERDE ÖĞRENİM GÖREN HEMŞİRELİK

ÖĞRENCİLERİNİN KÜLTÜREL DUYARLILIKLARININ İNCELENMESİ

Arş. Gör. Sinan ASLAN

Adıyaman Üniversitesi, Sağlık Yüksek Okulu Hemşirelik Bölümü

Öğr. Gör. Mert KARTAL

Harran Üniversitesi, Sağlık Yüksek Okulu Hemşirelik Bölümü

Öğr. Gör. Dilerk KARA

Uludağ Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik Bölümü

Prof. Dr. Firdevs ERDEMİR

Adıyaman Üniversitesi, Sağlık Yüksek Okulu Ebelik Bölümü

Hacı Yusuf GÜLEÇ

Adıyaman Üniversitesi, Sağlık Yüksek Okulu Hemşirelik Bölümü

ÖZET

Amaç: Bu araştırma, üç farklı üniversitede öğrenim gören hemşirelik öğrencilerinin kültürlerarası duyarlılığını belirlemek amacıyla yapılmıştır.

Yöntem: Tanımlayıcı ve kesitsel olarak planlanan bu araştırmanın evrenini, 2014-2015 öğretim yılında Adıyaman Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu Hemşirelik Bölümünde okuyan 405, Harran Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu’nda okuyan 461, Uludağ Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümünde okuyan 680 öğrenci oluşturmuştur. Örneklem seçimine gidilmeden bütün evrene ulaşılmaya çalışılmış fakat araştırmanın yapıldığı tarihlerde devamsız olan ya da anket formunu doldurmak istemeyen öğrenciler çalışma dışı tutularak 712 öğrenci araştırma kapsamına alınmıştır. Veriler araştırmacılar tarafından literatür doğrultusunda hazırlanan anket formu ile 20 Şubat-15 Mart 2015 tarihleri arasında toplanmıştır. Anket formu, demografik verileri içeren 11 soru ve Kültürlerarası Duyarlılık Ölçeğini içeren 24 soru olmak üzere toplam 35 sorudan oluşmuştur. Chen ve Starosta tarafından geliştirilen, Bulduk ve arkadaşları tarafından Türkçeye geçerlilik güvenirliği yapılan kültürlerarası duyarlılık ölçeği beş duygusal boyut içermektedir. Ölçeğin iletişimde sorumluluk boyutu 1, 11, 13, 21, 22, 23 ve 24. maddelerden, kültürel farklılıklara saygı boyutu 2, 7, 8,16, 18 ve 20. maddelerden, iletişimde kendine güvenme boyutu 3, 4, 5, 6 ve 10.maddelerden, iletişimden hoşlanma boyutu 9, 12 ve 15. maddelerden ve iletişim de dikkatli olma boyutu 14, 17 ve 19.maddelerden oluşmaktadır. Ölçeğin 2, 4, 7, 9, 12, 15, 18, 20 ve 22. maddeleri ters olarak kodlanmaktadır. Kültürel Duyarlılık Ölçeği, (1) kesinlikle katılmıyorum, (2) katılmıyorum, (3) kararsızım, (4) katılıyorum ve (5) kesinlikle katılıyorum şeklinde 5’li likert tipi bir derecelendirmeye sahiptir. Anket formlarının uygulanabilmesi için ilgili kurum ve kişilerden izin alınmıştır. Verilerin istatistiksel analizi SPSS 17.0‘ de kodlanmış ve analizinde sayı, yüzdelik ve bağımsız gruplarda t testi ve ANOVA uygulanmıştır.

ULUSLARARASI KATILIMLI III. KÜLTÜRLERARASI HEMŞİRELİK KONGRESİ 21-25 MAYIS 2015 53 Bulgular: Öğrencilerin yaş ortalaması 20,78±2,16 ve Kültürlerarası Duyarlılık Ölçek puan ortalamaları 77,38±9,42’ dir. Öğrencilerin %43,8’i Harran Üniversitesi’nde öğrenim görmekte olup, %62,4’ü kız, %57,3’ü ise isteyerek hemşirelik bölümünü tercih etmiştir. İsteyerek hemşirelik bölümünü tercih eden öğrencilerin %69,4’ü iş bulma kolaylığı ve ekonomik nedenlerle tercih ettiğini belirtmiştir. Araştırmaya katılan öğrencilerin % 69,4’ü başka kültürdeki insanlarla birlikte olma fırsatını bulduğunu, %37,8’i konuşma ve anlayabilme düzeyinde yabancı dil bildiğini, %67,4’ü üniversiteler arası öğrenci değişim programı ile başka bir ülkede eğitim almak istediğini ve %53,4’ü mezuniyet sonrası yurtdışında çalışmak istediğini ifade etmişlerdir.Araştırma kapsamına alınan öğrencilerin cinsiyet, hemşirelik mesleğini tercih etme durumu, başka kültürdeki insanlarla birlikte olma fırsatı bulmaları, konuşabilme ve anlayabilme düzeyinde yabancı dil bilme durumu ve öğrenci değişim programları ile başka bir ülkede eğitim alma durumları ile kültürlerarası duyarlılık ölçek puan ortalamaları arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur ( p<0,05).

Sonuç: Üç farklı üniversitede öğrenim gören öğrencilerin cinsiyet, hemşirelik mesleğini tercih etme durumu, başka kültürdeki insanlarla birlikte olma fırsatı bulmaları, konuşabilme ve anlayabilme düzeyinde yabancı dil bilme durumu ve öğrenci değişim programları ile başka bir ülkede eğitim alma durumları ile kültürlerarası duyarlılık ölçek puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmuştur. Öğrencilerin kültürlerarası duyarlılık ölçek puan ortalamaları orta düzeyde bulunmuştur. Bu sonuç doğrultusunda; araştırmanın daha geniş bir örneklem üzerinde yapılması önerilmektedir.

ULUSLARARASI KATILIMLI III. KÜLTÜRLERARASI HEMŞİRELİK KONGRESİ 21-25 MAYIS 2015 54

ERGENLERDE RİSKLİ DAVRANIŞLAR: DOĞU VE BATIDAN BİRER ÖRNEK

Aynur AYTEKİN

Atatürk Üniversitesi

Sema EKŞİ Merzifon Askeri Hastanesi

Kubilay İLDAN

Bingöl Devlet Hastanesi

Sibel KÜÇÜKOĞLU

Atatürk Üniversitesi

ÖZET

Giriş ve Amaç: Ergenlik döneminde hızlı fiziksel büyümeye henüz kendini alıştıramamış olan ergende cinsel gelişim ve psikososyal değişimler, çevresi ile olan iletişimini etkilemekte ve ergen bu hızlı değişim sürecine uyum sağlamakta zorlanabilmektedir. Bu durumda ergenlerde pek çok davranış değişikliği meydana gelmektedir. Ergenlerin iyilik halini tehdit eden ve sorumlu birer yetişkin olma durumlarını engelleyen bu davranışlar, riskli davranış olarak tanımlanmaktadır. Ergenlerin risk alma davranışlarını etkileyen faktörleri araştıran birçok çalışma bulunmaktadır. Ancak ülkemizde ergenlerin riskli davranışlarını, etnolojik olarak inceleyen araştırmalar sınırlıdır. Bu bilgilerden yola çıkarak çalışma, Türkiye’nin batı bölgesindeki Bandırma ve doğu bölgesindeki Bingöl’de yaşayan ergenlerde riskli davranışların belirlenmesi amacıyla gerçekleştirilmiştir.

Yöntem: Araştırma, Bingöl ve Bandırma’da farklı sosyoekonomik düzeye sahip ailelerin ikamet ettiği iki Aile Sağlığı Merkezi bölgesinde 01 Temmuz- 01 Aralık 2014 tarihleri arasında tanımlayıcı olarak yapılmıştır. Evreni, araştırmanın yapıldığı tarihler arasında ilgili bölgelerde ikamet eden 10-19 yaş grubu ergenler oluşturmuştur. Örneklem grubu seçimine gidilmeden evrenin tamamı ile çalışılmıştır. Çalışmaya katılmayı kabul etmeyen ergenler ile ergenin çalışmaya katılımı konusunda onay vermeyen ailelerin çocukları araştırmaya dahil edilmemiştir. Araştırma, 530 ergen ile tamamlanmıştır. Veriler, araştırmacılar tarafından “Soru Formu” ve “Ergenlerde Risk Alma Ölçeği” aracılığıyla yüz yüze görüşme yöntemi ile elde edilmiştir. Veriler bilgisayar ortamında yüzdelik dağılım, ortalama, bağımsız gruplarda t-testi, varyans analizi, Kruskal Wallis Test ve Cronbach alfa katsayı hesaplaması kullanılarak değerlendirilmiştir.

Bulgular: Bandırma’da yaşayan ergenlerin (n=250) yaş ortalamasının 15.96±2.35, %54.4’ünün kız ve %45.6’sının erkek olduğu belirlenmiştir. Bingöl’de yaşayan ergenlerin (n=280) yaş ortalamasının 16.01±1.74, %26.8’inin kız ve %73.2’sının erkek olduğu saptanmıştır. Risk alma ölçeği toplam puan ortalamasının Bandırma’daki ergenlerde 50.62±21.31, Bingöl’deki ergenlerde 43.88±15.91 ve puan ortalamaları arasındaki farkın istatistiksel olarak anlamlı olduğu bulunmuştur (p<0.05).

Sonuç ve Öneriler: Çalışmada her iki bölgedeki ergenler tarafından en fazla yapılan riskli davranışların okuldan kaçma ve sigara kullanma olduğu bulunmuştur. Araştırmada erkeklerin kızlardan, 15-19 yaş grubu ergenlerin 10-14 yaş grubundaki ergenlerden daha fazla risk alma

ULUSLARARASI KATILIMLI III. KÜLTÜRLERARASI HEMŞİRELİK KONGRESİ 21-25 MAYIS 2015 55 davranışına sahip oldukları saptanmıştır. Ergen sağlığını geliştirme ve riskli davranışlardan korunmaya ilişkin davranışların, ergenlik dönemi öncesinde yerleştirilmesine yönelik müdahalelerin planlanması önerilir.

ULUSLARARASI KATILIMLI III. KÜLTÜRLERARASI HEMŞİRELİK KONGRESİ 21-25 MAYIS 2015 56

YABANCI UYRUKLU HEMŞİRELERİN BAKIM UYGULAMALARINDAKİ