• Sonuç bulunamadı

ġiilik ve Ġlgili Meselelere BakıĢı

H. VEFATI

I. el-KÂġĠF‟E GÖRE HĠCRÎ VII ASR‟IN BAZI OLAYLARINA

4. ġiilik ve Ġlgili Meselelere BakıĢı

Yukarıda zikredildiği gibi VIII. asır Ġlhanlı yönetimindeki Tebriz ve çevresi için dikkat çekici mevzulardan birisi de ġiiliğin devlet mezhebi haline gelmesi ve sonraki süreçte meydana gelen hadiselerdir. Sünnîlerin farklı sıkıntılara maruz kaldığı bu döneme dair dolaylı da olsa esere yansıyan ya da bu meselelerle ilgili eserde bulabildiğimiz bazı konular kısa kısa ele alınacaktır.

a. Hz. Ebu Bekir‟in Halifeliği ve Sahabeye Sövme Konusu

Sahabe konusunda eserin ilk incelenmesi gereken bölümü pek tabiî olarak sahabenin menakıbının ele alındığı kısımdır. Tîbî bu bölümde sahabenin tanımından baĢlayarak onların faziletini ve ilgili rivayetleri tek tek tahlil eder.260

Tîbî‟ye göre sahabe-i kirâmı sevmemek -maazallah- Peygamber‟i sevmemek anlamına gelir ve bazı Malikîlerin görüĢü olan, „sahabeye sövenin dünyada ölümü gereklidir‟ görüĢü haklı olur.261

Malikîlerin görüĢüne eserin baĢka bir yerinde Nevevî‟den nakille değinen Ģarih, sahabeye sövmenin haram ve en büyük günahlardan biri, Cumhura göre taziri ve Malikîlere göre de öldürülmeyi gerektiren bir suç olduğunu belirtir.262

Ġnceleyebildiğimiz kadarıyla Tîbî doğrudan sahabeye hakaret ihtiva eden bir Ģey duyduğunu belirtmiyor. Ancak onun bu cümeleleri yazdığı dönemde el-Hillî örneğinde olduğu gibi sahabe konusu gündemdeydi ve yukarıda da değinildiği gibi Hz.

259 Ali el-Kârî, Mirkât, VIII, 3422. 260 Bk. Tîbî, el-KâĢif, XII, 3840 vd. 261

Tîbî, el-KâĢif, XII, 3845.

57

Ebu Bekir, Hz. Ömer ve Hz AiĢe baĢta olmak üzere sahabeye çirkin isnadlarda bulunuluyordu.

Hz. Ebu Bekir‟in menâkıbı bölümünde hilafet konusuna da değinen Tîbî‟ye göre, O‟nun namaz için vekâletinde, Hz. Peygamberin yerine geçmesine tariz vardır.263Aynı Ģekilde Hz. Peygamber‟in „eğer birini Halil edinseydim Ebu Bekir‟i Halil edinirdim…”264 hadisini Ģerhederken de Hz. Ebu Bekir‟in halifeliği hakkında Hz. Peygamber‟den sarih bir ifadenin gelmediğini nakleden Ģarih, ġia‟nın bu konuda Hz. Ali lehine nass iddia etmelerinin ve bu yöndeki propagandalarının Müslümanların ittifakı ile aslı olmayan batıl iddialar olduğunu belirtir. Ona göre böyle bir nass iddiasını „yanında Kur‟an‟da olmayan bir Ģey var mı?‟ diye sorulduğunda verdiği cevapla bizzat Hz. Ali yalanlamıĢtır. Ġmamet ve hilâfet konusunda herhangi bir nass olsaydı Hz. Ali bunu muhakkak açıklardı. 265

Görüldüğü gibi Tîbî klasik yaklaĢımı benimsemekte bu konuda sarih bir beyanın bulunmadığını belirtmektedir. O ġia‟nın bu meseledeki iddialarının da batıl olduğu görüĢündedir.

Sahâbenin fitne dönemindeki konumuna da değinen Tîbî, Muâviye‟nin seçkin olan sahabenin adil ve fazıl bir ferdi olduğunu belirtir. Ona göre sahabe arasında meydana gelen savaĢlarda, sahabenin her biri kendine göre doğru bulduğu bir gerekçe ile hareket etmiĢtir. Meydana gelen olayların hiçbiri onları adil olmaktan çıkarmaz. Çünkü onlar müctehiddir, sonraki müctehidler nasıl bazı meselelerde ihtilaf etmiĢlerse onlar da ictihadda bulunmuĢtur.266

Fitne olaylarını değerlendirdiği baĢka bir yerde ise sahabenin her birinin müctehid olduğunu ifade eden Tîbî, her ne kadar Hz. Ali içtihadında isabetli olsa da bu

263

Tîbî, el-KâĢif, XII, 3847. Tîbî, Hz. Ebu Bekir ile ilgili olarak „Beni bulamazsanız Ebu Bekir‟e gidin‟ cümlesini de nass olarak değil Allah‟ın bildirmesi ile geleceğe ait mucizevî bir haber olarak yorumlar. Bk. Tîbî, el-KâĢif, XII, 3849.

264 Buhârî, Fedailu‟s-Sahabe 4. 265

Tîbî, el-KâĢif, XII, 3849.

58

konuda diğerlerine ta‟n etmenin doğru olmadığını düĢünmektedir. Ona göre Mümin için bu konuda en doğrusu Hz. Ali ile Muaviye arasındaki meseleye girmemektir.267

b. “Senin bana yakınlığın…” Rivayetine YaklaĢımı

MiĢkât‟taki 6087 no‟lu hadisi Ģöyledir:

Sa‟d b. Ebî Vakkas‟tan nakledildiğine göre Hz. Peygamber Ģöyle buyurmuĢtur: “Senin bana yakınlığın, Hârûn‟un Mûsa‟ya olan yakınlığı gibidir. ġu kadar var ki, benden sonra peygamber yoktur.”268

Yukarıda kısaca ismine iĢaret ettiğimiz ve Tîbî‟nin muasırlarından olan el-Hillî bu rivayetten hareketle; Hz. Hârûn‟un Hz. Musa‟nın halifesi olduğuna göre -ki o yaĢasaydı O‟nun yerine geçecekti- aynı Ģekilde Hz. Ali de Hz. Peygambere vekâlet etmiĢtir. Ve onun yerine halife olarak geçmelidir269

görüĢünü müdafaa etmiĢtir.

Hadisin metnini öncelikle meânî ilmi açısından ele alıp tahlil eden Tîbî burada bir teĢbih bulunduğunu belirtir. Ona göre rivayetten de anlaĢıldığı gibi kendisinden sonra peygamber gelmeyeceğine göre o zaman buradaki teĢbih nübüvvet cihetinden değildir. Hilafet cihetine gelince ki o mertebece nübüvveti takip eder ve ya kiĢi hayatta iken ya da öldükten sonra olur. Bu teĢbihteki öldükten sonraki vekâlet/hilâfet olamaz. Çünkü Hz. Harun Hz. Musa‟dan önce vefat etmiĢtir. Bu teĢbihten hilafette vekâlet değil o hayatta iken Tebuk gazvesindeki vekâleti ortaya çıkar.270

267 Tîbî, el-KâĢif, XI, 3416.

268

Buhârî, Fedâil 9; Müslim, Fedâilü‟s-Sahâbe 30; Tirmîzî, Menâkıb 20.

269 Atçeken, Ġsmail Hakkı, “Ġbn Teymiye‟nin Hz. Ali‟nin Ġmâmetiyle Ġlgili ġii Rivâyet ve Yorumları

Tenkîdi”, Selçuk Üniversitesi Ġlahiyat Fakültesi Dergisi, sy.12 (2001), s. 55. Tîbî gibi bunun bir teĢbih olduğunu düĢünen Ġbn Teymiyye meselenin bir baĢka boyutunu ele almakta, hac konusunda Hz. Ebu Bekir‟in vekilliğini gündeme getirmekte dolayısıyla Hz. Ali‟nin buradaki vekâletinin ebedî vekâlet olmadığına dikkat çekmektedir. Bk. Atçeken, “Ġbn Teymiye‟nin Hz. Ali‟nin Ġmâmetiyle Ġlgili ġii Rivâyet ve Yorumları Tenkîdi”, s. 56.

59

MiĢkât Ģarihi Ali el-Kârî‟ye göre bu rivayet ve teĢbih Hz. Peygamberin ve Hz.

Ali‟nin ahiretteki konumunu belirtir.271

O, Tîbî‟nin yukarıdaki mütalaasını zikrettikten sonra hadis ve hilafet iliĢkisi konusunu ise Ģöyle değerlendirir:

Sözün hülasası; Peygamberin hayatındaki cüz‟î hilâfet O‟nun vefatından sonraki küllî hilâfeti gerekli kılmaz. Çünkü Peygamber (s.a.v.) Medîne‟ye döndükten sonra bu hilafetten onu azletmiĢtir.272

c. “…Ali her müminin velisidir…” Rivayetine BakıĢı

MiĢkât‟taki 6090 no‟lu hadis Ģöyledir:

Ġmran b. Husayn‟dan (r.a.) nakledildiğine göre Hz. Peygamber Ģöyle buyurmuĢtur:

“ġüphesiz Ali bendendir ve ben de ondanım. Ve o her müminin velîsidir.”273 ġarih önce velî kelimesinin ZemahĢerî‟den (ö. 538/1144) nakille tahlilini yaptıktan sonra burada velâyetin müminlerin iĢleri konusundaki tasarrufa hamledilmesini doğru bulmadığını belirtir. Çünkü hayatta iken bu manada müstakil bir tasarruf sadece Hz. Peygamber için söz konusudur. O halde buradaki velâyeti „O‟nun adına tasarrufta bulunan kimse olarak değil de muhabbete, Ġslâm dostluğuna ya da benzer Ģeylere hamletmek gerekir.274

d. “Ben hikmet eviyim…” Rivayetini DeğerlendiriĢi

MiĢkât‟taki 6096 no‟lu hadis Ģöyledir:

Hz. Ali‟den nakledildiğine göre Rasulullah (s.a.v.) Ģöyle buyurmuĢtur:

271 Ali el-Kârî, Mirkât, IX, 3931. 272 Ali el-Kârî, Mirkât, IX, 3932. 273

Tirmizî, Menâkıb 20.

60

“Ben hikmet eviyim, Ali de onun kapısıdır."

275

Tîbî bu rivayeti yorumlarken ġia‟nın bu temsili; Hz. Ali‟nin Hz. Peygamber‟den, baĢka bir sahabînin elde edemeyeceği, ona has bazı hikmet ve bilgi elde ettiğinin delîli olarak kaynak gösterdiklerini belirtir. Çünkü eve kapıdan girilir… Tîbî‟ye göre burada onlara hüccet olacak bir durum yoktur. Çünkü sekiz kapısı olan cennet yurdu hikmet yurdu kadar geniĢ değildir.276

Görüldüğü gibi Tîbî burada hikmeti elde etmenin tek yolunun Hz. Ali olduğunu, ona diğer sahabeye verilmeyen özel bilgilerin sunulduğunu kabul etmemektedir. Ona göre Hz. Ali hikmet için tek kapı değil diğer sahabeler gibi kapılardan bir kapıdır.

275

Tirmizî, Menâkıb 21.

BĠRĠNCĠ BÖLÜM

ġERHĠN TANITIMI

I. MİŞKÂTÜ’L-MESÂBÎH

MiĢkâtü‟l-Mesâbîh, muhaddis, müfessir ve ġafiî fakîhi olan el-Begavî (ö.

516/1122)1 tarafından derlenen Mesâbîhu‟s-sünne üzerine yapılmıĢ bir „tehzîb‟ ve „tekmile‟ çalıĢmasıdır.

Bundan dolayı bu bölümde eserin aslı olan Mesâbîhu‟s-sünne hakkında kısaca bilgi verildikten sonra Ģerhin ana metni olan MiĢkâtü‟l-Mesâbîh‟in tanıtımına geçilecektir.

A. MESÂBÎHU’S-SÜNNE