• Sonuç bulunamadı

ĐBRA SÖZLEŞMESĐNĐN HÜKÜMLERĐ

BÖLÜM 2. TÜRK BORÇLAR HUKUKUNDA ĐBRA SÖZLEŞMESĐ

2.6. ĐBRA SÖZLEŞMESĐNĐN HÜKÜMLERĐ

Đbra sözleşmesi yapılınca öncelikle, alacak ve borç doğrudan doğruya ve kesin olarak ortadan kalkar. Đbra sözleşmesi borcun tamamına ilişkin olarak yapılmış olabileceği gibi, borcun bir kısmına ilişkin olarak ta yapılmış olabilir. Tam ibra da borcun tamamı, kısmi ibrada ise borcun ibra edilen kısmı sona erer. Bunun sonucunda, borçlu da borcundan kısmen veya tamamen kurtulmuş olur. Borcun

152

Đnan; s. 495.

153 H. Oser ve W. Schönenberger, Borçlar Hukuku, Çeviren: Recai Seçkin, 1.b., Adalet Bakanlığı

Yayınları, Ankara 1947, s. 828.

154 Birsen; s. 543.; Eren, C.III; s. 472.; Tunçomağ, BH, (1971); s. 457. 155

hangi miktarda ibra edilmiş olduğu bir yorum meselesidir. Aksi anlaşılmadıkça ibra sözleşmesinin borcun tamamı için yapıldığı kabul edilmelidir156. Taraflar aralarında ibra sözleşmesi yapınca, artık aralarındaki sözleşmeye konu olan borç sona ermiş olur. Bundan sonra borcun tekrar talep edilmesi mümkün olmadığı gibi ibra eden alacaklının da bundan vazgeçmesi mümkün değildir. Bu durum Mecelle’ nin 1562. maddesinde şu şekilde ifade edilmiştir; “Bir kimse, bir kimseyi bir hakkından dolayı ibra etse o hakkı düşer. Artık onu dava edemez”157.

Borçlar Kanununun 113. maddesi ibra sözleşmesi hususunda da geçerlidir. Maddenin I ve II. fıkrası şöyle demektedir; “Asıl borç ödeme veya herhangi bir

şekilde sona erdiği takdirde, kefalet ve rehin ve diğer feri haklar da sona erer.

Evvelce işleyen faizleri talep hakkının saklı tutulduğu beyan edilmiş veya durumun gereğinden bu anlaşılmış olmadıkça bu faizler istenemez”158.

Maddeden de anlaşıldığı gibi, ibra sözleşmesinin hüküm ifade etmesi ile aksi kararlaştırılmadıkça, asıl alacakla birlikte faiz, rehin, cezai şart gibi feri haklar da sona erer. Ancak, alacaklı, faiz veya gerçekleşmiş cezai şart alacağını saklı tutmuşsa, ibraya rağmen bunlar alacağını sürdürür. Özellikle, alacaklı işlemiş faizleri saklı tutmuş olmadıkça, veya bu durumun gereğinden anlaşılmadıkça, asıl borç ibra sözleşmesi ile sona erince, faiz borcu da sona erer159.

Đbra ile borç ilişkisi sona ermekle beraber; kefile yönelik olarak yapılan ibra sözleşmesi, ne asıl borçluyu ne de diğer kefilleri borçlarından kurtarır160.

Müteselsil borçlulardan birine yönelik olarak yapılan ibra, kayıtsız ve şartsız yapıldığı takdirde, diğer müşterek borçluları da borçlarından kurtarır. Ancak ibra sözleşmesinin karşılıksız olması halinde ise, diğer borçluların bundan yararlanamayacakları rahatlıkla söylenebilir. Đbra şahsi bir karakter arz ederse, diğer

156

Oğuzman, BH; s. 178.; Önen; s. 227.; Eren, C.III; s. 473.; Reisoğlu; s. 313.

157 Đslâm Ansiklopedisi; s. 266.

158 Nihat Đnal, Türk Medeni Kanunu ve Borçlar Kanunu, Yetkin Yayınları, Ankara 1992 159 Önen; s. 227.; Oğuzman, BH; 178.; Eren, C.III; s. 473.; Tekinay; s. 1325.

160

müteselsil borçluların borçtan kurtulup kurtulamayacakları hususunda BK. nun 145. maddesinin son fıkrasındaki hükümleri uygulamak gerekir161.

161 Ergun Orhunöz, Tazminat Davalarında Uygulama Sorunları, 4.b., Seçkin Yayınları, Ankara

BÖLÜM 3. TÜRK ĐŞ HUKUKUNDA ĐBRA SÖZLEŞMESĐ

Avrupa hukuk sistemlerinde ikinci dünya savaşından sonra iş hukukunun büyük bir hızla geliştiği görülür. Özellikle 1945 yılından sonra başlayan sosyal gelişmeler iş hukukunun da gelişmesine yol açmıştır. Bu gelişimde çok çeşitli etkenlerin rol oynadığı görülmektedir. Đşçi niteliği taşıyan insanların sayısının artması ve bununla birlikte sendikaların doğmasıyla, işçi kesiminin bunlara rağbet ederek üye olmaları, bunun sonucunda da toplu iş sözleşmeleri ile haklarını aramaları, sosyal sigortaların kapsamının genişlemesi gibi etkenlerden söz etmek mümkündür. Ayrıca, Avrupa Đş Hukukunun gelişmesinde Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), Avrupa Đktisadi Đşbirliği Örgütü (C.E.E.) gibi uluslar arası organizasyonların etkisi büyük rol oynamıştır162.

Gelişmiş diğer ülkelerde olduğu gibi, Türkiye’ de de Đş hukuku büyük bir hızla gelişmeye başlamıştır ve hala devam etmektedir. Đşçi – işveren ilişkilerinin daha iyi bir şekilde düzenlenmesi, çalışma barışının sağlanması, işçilerin yaşama sevinçlerinin yükseltilmesi, çalışma şartlarının geliştirilmesi, işçilerin işkollarının ihtiyacına göre en iyi şekilde yetiştirilmesi, iş güvencesinin sağlanması, işsizliği sefalet olmaktan kurtaracak sosyal tedbirlerin alınması, toplu işten çıkarmalar, işçi emekliliği gibi birçok konular gittikçe artan bir önem kazanmaktadır163.

Ülkemizde iş hukuku, sanayileşme ile birlikte gelişmesini sürdürmektedir. Sağlanan gelişmelerin, olumlu yönde olduğu söylenebilirse de yeterli bulunduğunu söylemek pek mümkün olamamaktadır. Nitekim, bireysel iş ilişkileri alanında, işçiye iş güvencesi henüz sağlanabilmiş değildir. Ayrıca, yasa tarafından öngörülmüş olmasına rağmen kıdem tazminatıyla ilgili bir fon kurulamadığından, işverenler ağır mali yük altındadır. Daha bunun gibi birçok sorun iş hukuku alanında söz konusu

162 Turhan Esener, Đş Hukuku, 3.b., Sevinç Matbaası, Ankara 1978, s. VII. 163

olmaktadır. Avrupa Ekonomik Topluluğuna girmeye hazırlanan ülkemizin, toplulukla bütünleşebilmesi için bu gibi sorunları aşabilmesi gerekmektedir164.

Đş hukukunun gelişmesine paralel olarak işçi ve işveren arasındaki sorunların çözümü de karmaşık bir hal almıştır. Bir tarafta maddi ve manevi kuvveti ile bir riski yüklenen işveren, diğer tarafta ise emeğini en iyi şekilde değerlendirmek isteyen işçi söz konusudur. Bu iki kuvvet arasında adaletli bir ilişkiyi sağlayan normlar olmazsa pek çok sosyal ve iktisadi sorunlar doğacaktır. Örneğin, huzursuzluk artacak, bunun sonucu olarak işçi ezilecek; bu ezilme üzerine emekten beklenen fayda tam olmayacak, verim düşecek, milli istihsal azalacak, azalan milli istihsal karşısında ulusça sıkıntıya girilecek, ilerleme endeksi düşecek, ulusça milli menfaatlerimiz zedelenecektir. Bu nedenle bu ilişkiler, yasalar çerçevesinde düzenlenmiştir. Hizmet sözleşmesi denilen sözleşme ile işveren işçinin emeğinin değerin ödeyecek, işçi de emeği ile işverene bir değer yaratacaktır165.

Günümüzde iş ilişkilerini düzenleyen 1971 tarih ve 1475 sayılı Đş K. nun, kronolojik olarak, ülkemizde 3008 ve 931 sayılı yasalardan sonra çıkarılmış genel nitelikteki üçüncü Đş K. dur. Bu kanun temelde sosyal düşünceye dayalıdır. Nitekim, ücreti koruyucu hükümler ile asgari ücretin tespitine ilişkin esaslar ve işverenin sorumluluğunda kusura dayanmayan sorumluluk ilkesinin kabulü, genel olarak Đş K. nun sosyal niteliğini belirlemeye yeterlidir. Buna karşılık Đş K. nun sosyal yönden günümüzde en büyük eksikliği, iş güvencesini tam olarak içermeyişidir166.

Đnceleme konusu olan ibra sözleşmesi ile ilgili olarak iş kanunlarımızın hiçbirinde herhangi bir hüküm yer almamaktadır. Hizmet sözleşmesinin sona ermesinden sonra ortaya çıkan birçok sorunda, ibra sözleşmesinin çok önemli bir yeri olmasına rağmen, hukuki bir düzenlemeden yoksun olması elbette kanunlarımız açısından büyük bir eksikliktir. Bu eksiklik iş kanunlarımızda söz konusu olduğu gibi, BK. muz açısından da söz konusudur. BK. muzun alınmış

164

A. Murat Demircioğlu ve Tankut Centel, Đş Hukuku, Beta Basım Yayın Dağıtım, Đstanbul 1988, s. III.

165 Sözen; s. 846.

166 Tankut Centel, Đş Hukuku, C.I, Bireysel Đş Hukuku, 2.b., Beta Basım Yayı Dağıtım, Đstanbul

olduğu ĐBK. nun 115. maddesi ibra sözleşmesi düzenlerken, bu yasal düzenleme bizim kanunumuza alınmamıştır. Sebepleri geçen konularda açıklanmıştı. Bu nedenle, ibra sözleşmesiyle ilgili sorunlar yeterli oranda olmasa da doktrinin konuya yaklaşımı sayesinde kısmen açıklığa kavuşmuştur. Ayrıca, Yargıtay vermiş olduğu karalarda işçiyi koruyucu bazı ilkeler çerçevesinde ibra sözleşmesiyle ile ilgili temel uygulamalar oluşturmuştur.

Avrupa’ da ikinci dünya savaşından sonra büyük bir hızla gelişmeye başlayan iş hukuku, ülkemizde daha sonraları gelişme yoluna girmiş ve 1961 Anayasası ile bu gelişme büyük bir hız kazanmıştır. Ancak yine de iş hukuku ülkemiz için yeni bir konu sayılmaktadır. Bu nedenle, her ne kadar son zamanlarda sayıları artmış olsa da, iş hukuku alanına doktrin tarafından yeterli oranda değinildiği söylenemez. Ülkemizde iş hukuku ile ilgili kaynakların taranması halinde, bu gerçek gözler önüne serilecektir. Çünkü, iş hukuku alanında ülkemizde var olan kaynaklar sayılıdır. Đş hukukuyla ilgili var olan kaynaklar incelendiğinde ise, birçoğunda konumuz olan ibra sözleşmesine yer verilmediği görülecektir. Örneğin, iş hukuku alanında söz sahibi olan Ekonomi ve Elbir’ e ait iş hukuku kitaplarında ibra sözleşmesine yer verilmemiştir.

Đş hukuku anlamında ibra sözleşmesine değinen yazarların çoğu ise, ibra sözleşmesine çok fazla yer vermeyerek, birkaç sayfalık temel bilgiyle yetinmiştir. Nispeten konuya biraz daha ilgi gösteren yazarlar arasında, Tunçomağ, Centel ve Çelik, sayılabilir. Ayrıca, Đş Kanunu Şerhi’ni yazan Çenberci, 26. maddeyi açıklarken, “ibra belgeleri” adı altında geniş bir şekilde ibra sözleşmesine yer vermiştir. Yine, benzer geniş bir çalışmaya, Sözen’in Adalet Dergisi’nde “Türk Đş Hukukunda Đbra sözleşmesi” başlığı altında yaptığı incelemede rastlanır.

Đbra sözleşmesine, bir kısım yazarlar Đş K. nun 26. maddesini, yani iş hukukunda ücret konusunu incelerken değinerek, ibra sözleşmesini ücretin ispatı vasıtaları arasında saymışlar ve açıklamalarını bu bölümde yapmışlardır167. Diğer bir kısım yazarlar ise ibra sözleşmesini, iş sözleşmesinin sona ermesinin hükümleri

167 Đhsan Erkul, Türk Đş Hukuku Dersleri, Eskişehir Đktisadi ve Ticari Đlimler Akademisi Yayınları,

bölümünde inceleyerek ibra sözleşmesini, ibra sözleşmesinin konusunu oluşturan sözleşmenin sona ermesinin hükümlerinden biri olarak nitelendirmişlerdir168.

Doktrindeki durumun bu şekilde olması ve ibra sözleşmesi konusunda kanunlarımızda boşluk bulunması nedeniyle, Yargıtay kararları ibra sözleşmesi uygulamasında en önemli kaynağı oluşturmuştur.

Ancak, ileride ayrıntılı olarak belirtileceği üzere, Yargıtay kararlarında birbirinden çok farklı hukuki nitelik taşıyan kurumlar ibra senedi adı altında toplanmıştır. Bu durumu eleştiren Tunçomağ, şu görüşlere yer vermiştir; “Gerçekte, işveren tarafından işçiye, hizmet ilişkisinin sona erdiği anda imza ettirilen bu belge, bazen ibra sözleşmesi, bazen menfi borç ikrarı, bazen sulh sözleşmesi ve bazen de makbuz niteliğini taşımaktadır. Durum böyle olunca, bütün bu farklı kurumları tek bir kurummuş gibi, kabul edip bunları ibra senedi içinde toplayan Yargıtay kararlarını isabetli saymak güç olur”169.