• Sonuç bulunamadı

Ülkemizde şirket birleşmelerinin ve buna

2. TİCARET ŞİRKETLERİNDE BİRLEŞME VE

2.6. Tarihsel Birleşme ve Devralmaların Gelişimi

2.6.3. Ülkemizde şirket birleşmelerinin ve buna

Türk Hukukunda birleşmelere ilişkin hükümlere ilk defa 29.11.1882 tarihli “Anonim Şirket Nizamname-i Dahilisi” nde yer verilmiştir. Adı geçen Nizamnamenin son faslında birleşme ve ortaklık malvarlığının toptan devri düzenlenmiş olup, bu düzenleme hem devralma hem de yeni kuruluş yoluyla birleşmeye uygulanmıştır. Ancak bu Nizamnamede sadece birleşmeye katılan şirketlerin pay sahipleri ile devletin çıkarları göz önünde tutulmuş; birleşen şirketlerin alacaklılarını koruyan herhangi bir hükme yer verilmemiştir. Daha sonra 25.03.1906 tarihli “Memalik-i Mahrusa-i Şahanede İfa-i Muamele Etmekte Olan Ecnebi Anonim Şirketleriyle Sigorta Kumpanyaları Hakkında Nizamname” de ve bu Nizamname hükümlerini bazı değişikliklerle yenileyen 13.12.1914 tarihinde çıkarılan “Ecnebi Anonim ve Sermayesi Eshama Münkasım Şirketler ile Ecnebi Sigorta Şirketleri Hakkında Kanun-i Muvakkaf’da da birleşme işlemine değinilmiş olmakla birlikte, birleşmeyle ilgili ilk detaylı düzenleme 29.05.1926 tarihli ve 865 Sayılı Ticaret Kanununda yer almıştır (Türk, 1986: 93-105).

79

29.06.1956 tarihli ve 6762 Sayılı Mülga TTK’da (ETTK), şirketlerin birleşmesi iki farklı yerde düzenlenmişti. Şöyle ki; konuya ilişkin hükümler hem ; ETTK md. 146 ve devamında hem de ETTK md. 451 ve devamında yer almaktaydı. Genel hüküm niteliğinde olan ETTK md. 146 ve devamı bütün ticaret şirketleri hakkında, özel düzenleme özelliği taşıyan ETTK md. 451 ve 452 ise A.Ş’ler ve Paylı Komandit Şirketler hakkında uygulanmaktaydı. ETTK md. 451 bir A.Ş.’nin diğer bir A.Ş.’ce devir alınmasını, ETTK md. 452 ise birden fazla A.Ş.’nin yeni kurulan bir A.Ş. tarafından devralınmasını düzenlemekteydi. ETTK’daki bu iki başlı sistem, birleşmeye ilişkin genel hükümlerin İtalyan Hukukundan, anonim ve paylı komandit şirket birleşmelerine dair özel hükümlerin ise Alman/İsviçre hukukundan alınmış olmasından kaynaklanmaktaydı (Mimaroğlu, 1972: 134).

Birleşmeye ilişkin genel hükümler ile A.Ş.’ler ve paylı komandit şirket birleşmelerine ilişkin özel hükümler arasında kapsam ve içerik yönünden de farklılıklar bulunmaktaydı (Tekil, 1981:161) . Şöyle ki; İtalyan sisteminden alınan genel hükümler, ister devralan ister devrolunan sıfatını haiz olsun, birleşmeye katılan tüm şirketlerin alacaklılarını korumakta iken; Alman/İsviçre sisteminden alınan özel hükümler sadece devrolunan şirketin alacaklılarına yönelik bir koruma getirmişti (Türk, 1986: 208). Bir başka deyişle, özel hükümler devralan şirketin alacaklılarını korumasız bırakmıştı. Öte yandan, İtalyan sisteminden alınan genel hükümlerde alacaklıları korumaya yönelik esas tedbir alacaklılara tanınan itiraz hakkı iken; Alman/İsviçre sisteminden Alman özel hükümlerde alacaklıları korumaya yönelik esas tedbir, devrolunan şirket malvarlığının belirli bir süre ayrı idaresi idi (Türk, 1986: 5-53, 208-209). ETTK’da limited şirketlerin birleşmesi hakkında herhangi bir özel düzenleme bulunmamaktaydı. Anonim şirketler ve paylı komandit şirketlerin birleşmesine dair ETTK md. 451 ve 452’nin limited şirketler hakkında uygulanacağı belirtilmemiş olduğu için, limited şirketlerin birleşmesinde, birleşme hakkındaki genel hükümler uygulama alanı bulmaktaydı. Kooperatifler ise 24.04.1969 tarihli ve 1163 Sayılı Koop. Kanunu’nun 84. maddesinde yer alan düzenlemeye tabiydi.

Birleşmeye ilişkin ETTK hükümlerinin farklı ülke hukuklarından alınmış olmasının yanı sıra, devrolunan şirketin malvarlığının belli bir süre ayrı idaresinin, uygulamada yarattığı sorunların etkisiyle ticaret şirketleriyle ilgili olarak

80

birleşmeye dair TTK 134 vd. maddelerinde yeni düzenlemeler getirilmiştir (Kendigelen, 2011: 257).

Türkiye’de şirket birleşmelerinin tarihsel perspektifi açısından bakıldığında ise ilk kez gerçekleştirilen birleşme işlemi, Avusturya sermayesinden oluşan “Avusturya Osmanlı Bankası” ve Fransız-İngiliz sermayesinden oluşan “Bank-i Osman-i Şahanenin” 1874 yılında yapmış olduğu birleşme olarak karşımıza çıkmaktadır (Onat , 2006: 86).

Cumhuriyetin ilanından sonraki dönemde ise, özel sektörün üretim alanındaki eksikliği ve boşluğu dolduracak seviyede olmamasından dolayı bu alandaki eksikliği doldurmak ve yeterli üretimi sağlamak için devletçi bir politika uygulanarak bu alandaki eksiklik giderilmeye çalışılmıştır. Cumhuriyetin kurulması ile birlikte Osmanlı Devletinden intikal eden borçların etkisi, ikinci dünya savaşının yaşanması ve 1929 tarihinde dünya genelinde yaşanan ekonomik sıkıntılar bu dönemin ekonomik olarak istenen düzeyde olmasına engel olup pasif geçmesine sebep teşkil eder. Bütün dünyada etkileri olan 1929 tarihli ekonomik sıkıntılı dönem o tarihte ülkemizi de etkilemiş olup bu dönemde ülkemizdeki bir takım kamu bankaları da birleşme sonucunda iflastan kurtulmuştur. Cumhuriyet tarihimizin devlet destekli yapılan ilk birleşmeleri 1930 ve 1933 yıllarında dünyada 1929 yıllarında yaşanan ekonomik sıkıntılar sonucunda vuku bulmuştur. Bu birleşme işlemlerine ikinci dünya savaşı sonrasında da devam edilir. Şöyle ki bu kapsamda mali yapıları bozulan devlet bankalarının ekonomiye olan katkılarının artırılması amacıyla 1950 yılından sonra da hazine destekli birleşme işlemlerine devam edilir. Ekonomik beklentiler ve bu alanda uygulanan politikalar 1958 yılında kötü neticelenince, 1959 yılında “Türkiye Eski Muharipler Bankası” ile “Tümsu Bank” , Türkiye Birleşik Tasarruf ve Kredi Bankası bünyesinde birleşmişlerdir. Akabinde ise 1962 yılında “İstanbul Bankası” ve , “Emlak Kredi Bankası” birleşmiştir. Aynı şekilde 1980 darbesinden sonra tekrar bozulan ekonominin düzeltilebilmesi amacıyla mali durumu bozuk olan bankalar ekonomisi daha iyi ve güçlü olan bankalar bünyesinde birleşme işlemi gerçekleştirmeye devam etmiştir. Fakat belirtmek gerekir ki bu birleşmeler de beklentileri tam anlamıyla karşılamaya yetmemiştir. Bu dönemin sanayi alanında en dikkat çeken birleşme ya da devralma işlemine örnek; 1982 yılında ekonomik

81

sıkıntı yaşayan ve mali durumu bozulan Trans Türk’e ait Olmuk Mukavva San. A.Ş.’nin Sabancı Holding tarafından satın alınarak faaliyetlerini bundan sonra Olmuk-Sa adı altında sürdürmesi gösterilebilir. 1980’li yılların yarısından sonra ülkemiz ekonomi politikaları liberal çizgiye kaymaya başlar ve bununla birlikte serbest piyasaya geçilmesi ve özel sektörün de gelişmesi temin edilir. Bu amaçla kanuni düzenlemeler ve alt yapı hizmetleri ile birleşme ve devralma işlemleri teşvik edilerek talep edilebilir hale gelmesi amaçlanır. Fakat ekonomik anlamda güçlenmenin araçlarından olan şirket birleşme ve satın almaları ülkemizde ancak 1990’lı yıllardan sonra fark edilir. 1990’lı yıllardan başlayarak yapılan birleşme işlemlerinin, daha ziyade, hem vergi yükü açısından avantajlar yakalamak hem de mali yönden sıkıntı yaşayan şirketlerin kurtarılması amacıyla yapıldığı gözlemlenmektedir. Daha önceki krizlerde olduğu gibi ülkemizde 2001 yılında yaşanan banka krizi de ciddi ekonomik sıkıntıya neden olur. Bu dönemin sıkıntılarını atlatmak için hem özelleştirme işlemleri ile özel sektörün yapılandırılması ve güçlendirilmesi yapılmış hem de birleşmeler teşvik edilmiştir. 2002’den 2016 yılına kadar ise, hem ekonomik hem mali hem de siyasi anlamda istikrarın yaşanması birleşme ve devralma işlemleri ile özel sektörün üretimde daha etkin olması amaçlanmış ve bu durum artarak devam etmiştir. Hem ülkemiz hem de uluslararası alanda hem kamu sektöründe hem de özel sektörde gerçekleşen birleşme işlemlerinin hemen hemen hepsi yaşanan ekonomik sıkıntılar neticesinde ortaya çıkmıştır. Ülkemizin 2023 yılı hedef ve amaçları kapsamındaki ekonomik istikrar paketleri ve verilere bakıldığında şirket birleşme ve satın almalarının artarak süreceği öngörülmektedir. Bu durum rekabet kurumunun verileri ve bağımsız denetleme firmalarına ait raporlar doğrultusunda, iki sınıf halinde ele alınmaktadır ( Serçe, 2009: 153-157).

Şirket birleşmelerinde son yıllarda ülkemiz açısından müspet manada gelişmeler yaşanmakta ise de, istenilen kıvamın ve seviyenin yakalanabilmesi açısından birleşmelere mani olan engellerin ortadan kaldırılması da zaruridir. Bu engeller aşağıdaki şekilde kısaca ortaya konulabilir :

* Halka açık işletmelerin azlığı,

* Aile işletmeleri biçimindeki yapılanma, * Şirket kültürleri arasındaki farklılıklar,

82

* Finansal tabloların yatırımcı için yeterli ve güvenilir olmamasıdır.

Sayılan bu engeller yok edilebildiği veya en azından azaltılabildiği ölçüde ülkemizde şirket birleşmeleri kolay bir şekilde gerçekleştirilebileceğinden birleşme sayısında da artışın devam etmesi sağlanmış olacaktır.

2.7. Şirket Birleşme ve Devralmalarının Ekonomik ve Hukuki Yönden