• Sonuç bulunamadı

2.1.1. Çizgi Filmin Gelişimi

2.1.1.1. Çizgi Filmin Tarihçesi

Canlandırma sanatının temel amacı olan durağan nesnelere hareket verme onlara canlılık izlenimi vermektedir. Hareket ve beden dili çoğu zaman sözlü ifadelerden daha etkilidir. "Canlılar, bir eylemi, bir duyguyu hareketle yansıtıp tepki alırlar ve hareket eden nesnelere de tepki gösterirler" (Kaba, 1992: 5).

Antik Mısır'dan itibaren farkına varılan görüntünün sürekliliği ilkesi ile ilgili olarak Athanasius Kircher, Patrice D'Arcy ve Isaac Newton birtakım deneyler yapmıştır. "Athanasius Kircher "magic lantern" (Sihirli Fener) olarak adlandırdığı günümüz sinema projektörünün aynı temel yapısını taşıyan bir alet yapmıştır" (Kaba, 1992: 8). Kircher, 1646 yılında "Ars Magna Lucis et Umbrae" (Büyük Işık ve Gölge Sanatı) isimli eserinde "Büyülü Fener"in yapılışını ve kullanımını anlatmıştır. İlkel bir slayt makinesi olarak düşünülen Büyülü Fener, mercek, mum ve güneş ışığı kullanımı ile önceden çizilmiş olan resimlerin karanlık bir odada duvara yansıtılması prensibine dayandırılmıştır. "Teknik açıdan sorunları olan "Büyülü Fener" dönemin şartları içerisinde ilgi uyandırmıştır" (Foster, 2008).

"Yüzyıllar ilerledikçe Çin, Endonezya, Fransa ve diğer kültürlerde görülen "Büyülü Fener" gösterileri ve gölge "Kukla Oyunları" sevilen eğlence biçimleri haline gelmeye başlamıştır" (Fisher, 2008: 2).

18. Yüzyıla gelindiğinde canlandırma sineması ile ilgili önemli gelişmeler kaydedilmiştir. Basit kukla gölgelerinin seyirci önündeki yarı saydam bir ekran üzerine düşürülmesine dayalı oyunlar ve bunlardan daha kapsamlı olarak hazırlanan "Görüntü Feneri" sunumları ilgi çekmiştir. "Görüntü Feneri" sunumları temelde, mumlarla ve aynalarla aydınlatılan bir dizi cam plakanın projeksiyon ekranı üzerinde görüntüler oluşturacak biçimde aydınlatılmasından oluşan slayt gösterileridir. Dominique Seraphin'in Paris Gölgesi isimli gösterileri dönemin bir diğer ilgi çekici gösterisidir.

Hollandalı bilim adamı Pieter Van Musschenbroek bilinen anlamıyla çizgi filme döneminin en yakın örneklerini vermiştir. Disk üzerine açtığı delikler yardımı ile çizdiği görüntülerin hareketli olarak algılanmasını sağlamıştır.

Hollandalı bilim adamı Musschenbroek, bildiğimiz anlamdaki "hareketli görüntü"yü oluşturdu; bu olay yel değirmenlerini tasvir eden bir seri resimdi; resimlerde yel değirmeninin kolları hareket dizinini tamamlayacak biçimde çizilip dairesel bir platforma oturtuldu; böylece platformun dönüş süreci içersinde resimler kayıyor ve yel değirmeninin kolları hareket ediyormuş hissini veriyordu. Musschenbroek, 1736 yılında yaptığı çalışmalar sonucunda geliştirdiği disk üzerine resimler çizmiştir (Kaba, 1992: 10).

Görüntünün devamlılığı ilkesinde yararlanılan örneklerin en önemlilerinden birisi de Thaumatrope'dur (Şekil 2-3). Önünde ve arkasında farklı resimler bulunan bir disktir. "1826 yılında William Paris tarafından icad edilen Thaumatrope sağ ve sol tarafına yerleştirilen ipler yardımı ile çevrildiğinde, öndeki ve arkadaki resimlerin tek bir resim olarak algılanması ilkesine dayandırılmıştır" (Nag, 2003).

Şekil 2. Thaumatrope İlk Yüz

(Animation Notes #3 A Short History (part II), 2011).

Şekil 3. Thaumatrope İkinci Yüz (Animation Notes #3 A Short History (part II),

"Kartondan yapılmış bir diskin (Şekil 4) ön ve arka yüzüne farklı iki resim çiziliyor, karton disk döndürüldüğünde insan gözü iki resmi birbirinden ayıramıyor ve resimleri birbirinin içine geçmiş gibi algılıyordu" (Kaba, 1992: 10).

Şekil 4. Thaumatrope İpleri Yardımıyla Çevrildiğinde Elde Edilen Sonuç. (Fisher, 2008).

Bu alanda yapılan diğer buluşlar ise Phenakistiskop ve Zootrope'dur.

Phenakistiskop; 1830'lu yılların başında Joseph Plateau ve Simon Ritter von Stampfer tarafından icad edilmiştir. Yuvarlak bir disk üzerine çizilmiş bir resim sekansı ve bunların arasında diskin kenarına açılmış deliklerden oluşturulmuştur. "Phenakistiskop (Şekil 5) üzerinde 16 resim bulunur" (Hünerli, 2005: 10). Disk resimli yönü bir aynaya bakacak şekilde çevrildiğinde delikler ardından aynaya bakan seyircinin hareketli bir resim sekansı izlemesi sağlanmıştır.

Şekil 5. Phenakistiskop (The Phenakistiscope, 2011).

Zoetrop; tasarlandığı dönemde çok sevilmiş ve farklı isimlerde yaklaşık 109 adet türevi geliştirilmiştir. Araç, Phenakistiskop ile aynı ilkeye dayanmasına karşın silindir şeklindedir. "Hayat Tekerleği anlamına gelen Zoetrope'un (Şekil 6) yaratıcısı Pierre Devingnes'dir" (Atan, 1995: 16). Silindirik bir bölüm, bunun içerisine çizilmiş bir resim

sekansı ve resimlerin arasına ve üst kısma denk gelecek şekilde açılmış deliklerden meydana getirilmiştir.

Şekil 6. Zoetrop (Zoetrope, 2011).

"Silindirik bölüm içerisine çizilen resim sekansının silindir çevrildiğinde, deliklerden bakılması sonucu hareket ettiği yanılsamasına dayanmıştır" (Nag, 2003). Zoetrop'un silindirik şekli sebebiyle çizilen resimler olduklarından daha dar algılanmaktadır.

Animasyon için kullanılan tekniklerin geliştirilmesi 19. yüzyıl boyunca sürdürülmüştür. Franz von Uchatius, 1853 yılında resimleri kağıt üzerine değil cam üzerine çizmiş ve bir lens yardımıyla yansıtmıştır. Bu yeni araç, hareketli görüntüyü ışık yardımıyla yansıtma yolunda ilk örneği oluşturmuştur.

Praksinoskop; Emil Reynaud tarafından geliştirilen Prakinoskop, Zoetrop'un teknik açıdan daha da geliştirilmesi ile elde edilmiştir. "Yalnız göz delikleri yerine silindirin ortasına bir sıra ayna konulmuştur" (Atan, 1995: 18). 1892 yılına gelindiğinde, daha çok tiyatral öğe ile zenginleştirilmiş olan bu araç ile 10 - 15 dakikalık filmler yansıtılacak duruma gelinmiştir.

Animasyonun uzun metrajlı film üretiminde kullanılmaya başlanmasından önce ilgi uyandıran bir diğer alan ise flaş skeçlerdir (lightening sketch). "Bu skeçler, temel kontur çizgileri ile hızlıca bir çizim yapılması sırasında, çizgiler eklendikçe şekillerin anlamlarının değişmesi, imgelerin başka imgelere dönüşmesi ve böylece çizim tamamlandığında içinde dramatik bir yapı barındıran bir hikayeye ulaşılması ilkesine dayandırılmıştır" (Samancı, 2004: 5). Takip eden dönemde, Thomas Edison Kinetoskop'u (Kinetoscope), Louis Lumiere ise Sinematograf'ı (Cinematograph) bulmuştur. Böylece, sinema ortaya çıkmıştır.

"Animasyon 19. Yüzyılın sonlarına doğru fotoğrafın, daha sonra sinemanın gelişimi ile paralel bir yapılanma izlemiş, sinema ile olan bazı prensiplerinin ilişkisi animasyonun sinemanın bir dalı olarak kabul edilmesini sağlamıştır" (Kaba, 1992: 1). Animasyonun sinemadan önce varolduğu ve hatta sinemanın oluşmasına neden olduğu

yönünde yaklaşımlar da vardır. Sinema ve canlandırmanın temel kamera hareketleri, çekim ölçekleri ve teknik benzerlikleri bu düşüncede pay sahibidir. "Sinema ile canlandırma arasındaki temel fark ise "filmin kare kare oluşturulması ve köklerinin grafik ya da plastik sanatlara dayalı olmasıdır" (Kaba, 1992: 1).

İlk günlerinde, flaş skeçlerin filme kaydedilmesi ile oluşan canlandırma örneklerinin tam olarak film niteliğine sahip olduklarını söylemek güçtür. Emle Cohl, Stuart Blackton dönemin ünlü çizerleridir. 1906 yapımı "Komik Yüzlerin Gülünç Evreleri" (Humorious Phases of Funny Faces) Amerikalı çizer Blackton'un bu alandaki önemli eserlerindendir. Filmdeki skeçler, kara tahta üzerine tebeşir yardımıyla çizilerek oluşturulmuştur. "Filmlerde, grafik ve performans sanatlarının birlikte kullanımı dikkat çekici bir diğer özelliktir. Animasyon sinemasının ilk örneği, "live action" sinemayı da içermiştir" (Samancı, 2004: 6).

İlk canlandırma filmler ile ilgili araştırmalarda gözden kaçırılmaması gereken bir diğer eser de "Fantasmagorie"dir. "Çizer Emile Cohl, bu eserini filme çekmeden önce resimlerini saydam olmayan kartonlara çizmiştir" (Hünerli, 2005: 15). "Basit çöpten adamların kullanıldığı filmi perdede negatif kullanarak sunmuş ve siyah zemin üzerinde hareket eden beyaz figürler izleyicinin çok ilgisini çekmiştir" (Kaba, 1992: 13). Cohl'un eserleri için canlandırma sanatını hayal dünyasına taşıyan en önemli örneklerden olduğunu söylemek mümkündür. Gerçek nesne ve kukla kullanımı Cohl'un eserlerinin özelliklerindendir. Çizgi roman karakterlerinin canlandırma sinemasında kullanımı ise; Cohl Fransa'ya döndükten sonra Amerika Birleşik Devletleri'nde başvurulan bir yoldur. George Herman'ın Çılgın Kedi (Crazy Cat) isimli çizgi roman karakteri Fare Ignatz, Leon Searl, Frank Moser, Bert Green, edward Greenham ve bunun dışında birçok çizer tarafından canlandırma sinemasına uyarlanmıştır. Dönemin ünlü canlandırma karakteri Kedi Feliks (Felix the Cat) ise canlandırma sinemasından gazete ve dergilere doğru bir seyir izlemiştir.

Canlandırmanın ilk yıllarının en önemli özelliği teknik yetersizlikler nedeniyle esnek bir yapı oluşturulamamasıdır. Bu dönemde, canlandırma filmlerin arka planları her kare için ayrı ayrı çizilmiştir. "1914'te Earl Hurb tarafından şeffaf selüloit yaprak keşfedildikten sonra, arka plan ve karakterler kendi başlarına bağımsız birer yüzey olarak çizilebilir hale geldi" (Kaba, 1992: 14). Bu buluş ile canlandırma sanatının hızlı ve ekonomik gelişimi hızlanmıştır.

Tüm bu çalışmalara ve buluşlara karşın Küçük Nemo (Little Nemo), Dinozor Gertie (Gertie, The Dinosaur) gibi eserleriyle tanınan Winsor McCay dönemin en ünlü canlandırma sanatçısı olarak yerini korumuştur. Çizer, 1911 ile 1914 yılları arasında hazırladığı üç çizgi film için ayrı ayrı dört bin ile on bin arasında çizim gerçekleştirmiştir. "Ayrıca ilk renkli çizgi film denemesinde bulunan isimdir. Kendisini modern bir teknik adam olarak sunumu, filmlerinde bilim adamları ile beraber görülme eğilimi ile güçlenmiştir" (Samancı, 2004: 9). Dinozor Gertie (Şekil 7) isimli çizgi filmine hazırladığı sinematik girişte bir paleontolog (paleontoloji fosilleri veri olarak kullanarak dünyada yaşamın tarihini yazmak amacını taşıyan bilim dalıdır) ile birlikte oynaması bakış açısının göstergesidir. Bu dönemde, canlandırma bir çeşit sihirbazlık olarak algılanmıştır. Örneğin; McCay, Dinozor Gertie'de sihirbaz kostümü giymiştir. McCay'in bir diğer özelliği de kullandığı teknikleri saklamaması bir uzmanlık alanı olarak sergilemesidir. Mc Cay eserleri ile animasyon ile nelerin mümkün olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur.

Canlandırma sinemasının ilk önemli örneklerinin verilemeye başlandığı bu dönemde, 1913 yılında Raoul Barre ilk canlandırma evini kurmuştur. Tom Power'ın gazetelerde yayınlanan karikatürlerine dayanan modern yaşantı ile ilgili kısa taşlamaları filmleştirmiştir. 1920'lere gelindiğinde özellikle New York'ta pek çok yeni stüdyo kurulmuştur. Winsor McCay, tüm filmlerini başlangıçtan sonuna kadar kendisi tasarlayarak üreten bir isim olarak, yeni doğan stüdyo sistemini ve canlandırma sinemasının abartılı ticari yönünü benimsememiştir.

1910'lu yıllarda kurulan John Bray Stüdyosu, döneminin başarılı şirketlerinden birisi olmuştur. Stüdyo ile birlikte, Max Fleischer'ın eserleri ortaya çıkmıştır. "Erken dönem animasyon sineması içinde yaptığı buluşlarla, animasyon sinemasının görsel estetiğini etkileyen Fleischer'ın ilk animasyonlarında, flaş skeç geleneğinin etkileri görülmektedir" (Samancı, 2004: 25). Sanatçının bulduğu rotoskop aracı, gerçek çekimlerin mat bir cam levha üzerine yansıtılması prensibine dayalıdır. Canlandırma sanatçısı yansıyan görüntüyü yeniden çizmekte ve boyayabilmektedir. Kare kare yeniden çizilen bu görüntüler gerek canlandırma sinemasında gerek sinemada (live- action) kullanılmıştır. Fleischer'ın Betty Boop karakteri, Paul Terry'nin Terrytoon'ları ve Walter Lantz'in Woody Woodpecker (Ağaçkakan Woody) karakteri bu stüdyodan çıkan ve sevilen canlandırmalar olmuştur. Stüdyo, bu eserler dışında canlandırma sinemasına getirdiği Saydam Hücreler (Translucant Cells) ile teknik açıdan da önemli katkılarda bulunmuştur. "Earl Hurd tarafından 1914'ün sonlarında geliştirilen yöntem, animatörün çizimlerinin saydam hücrelere geçirilmesini ve fon olarak uzun kağıt şeritlere çizili resimlerin kullanılmasını içermektedir" (Nag, 2003).

Canlandırma sinemasında hatırlanan karakterler oluşturulması, bu türün ilerlemesiyle paralel olmuştur. Dinozor Gertie ile başlayan süreç, 1920'lerin başında Otto Messmer'in, Pat Sullivan yapımlarındaki karakteri Kedi Feliks ile devam etmiştir. İnsan ve hayvan bileşimi canlılar ilgi bu dönemde ilgi çekmiştir. Winsor McCay'in "insan-hayvan bileşimi olan sinek tiplemesi izleyicinin daha önce görmediği bir biçimdir. Sinek ve insan öğelerinin birlikteliği izleyici için komik bir formdur çünkü mizahın temel öğelerinden şaşırtıcılık, görüntünün manipule edilmesi ve gerçek görüntünün farklı bir biçimde algılanması gibi yaklaşımlarla oluşturulmuştur" (Gökçearslan, 2009: 81).

Bu dönemde, oluşturulan karakterler başarılı olsa da çizerlerin kazandığı ekonomik başarı yapımcılar kadar olamamıştır. Feliks'in ilk çizeri olan Messmer ancak canlandırma tarihçisi John Canemaker'ın 1976 yılındaki çalışmaları ile ortaya çıkmıştır. "Otto Messmer, yaptığı parlak çalışmalar ile stüdyo sisteminden de sanatsal eserler çıkarılabileceğini göstererek McCay'in kehanetini olumsuzlamıştır" (Nag, 2003).

1920'li yıllara kadar canlandırma yapımında kapsamlı hikayelerle uğraşılmamıştır. Ticari sistemin etkilerinin görülmeye başlandığı bu dönemde, büyük stüdyoların küçük stüdyoları satın alması sıradan bir olay haline gelmeye başlamıştır. Canlandırma türüne ilişkin standartların oluşturulmaya başlanması da yine bu döneme

rastlamaktadır. Çizgi filmlerin sayısının arttırılması ve daha ucuza maledilmesi ticari alanda en önemli sorunları oluşturmuştur. Uzun metrajlı Hollywood filmlerinin getirdiği standartlaşma ve iş için dakika paylaşımını ortaya çıkaran devamlılık sistemi canlandırma sinemasını da etkilemiştir. Aynı dönemde, canlandırma sinemasının içerik bakımından kendisini tekrarlamaya başlaması da izleyici ilgisinin azalmasına neden olmuştur. Walt Disney, Warner Bros. ve Metro Goldwyn Mayer (MGM) stüdyoları, stüdyo döneminin zor günlerinde ortaya çıkmış şirketler olarak canlandırma sineması sektöründe önemli rol oynamışlardır.

Kasım 1928'e gelindiğinde Walt Disney'in Mickey Mouse (Miki Fare) karakteri yenilikçi ve çok ilgi uyandıran bir karakter olarak canlandırma dünyasında yerini almıştır. 18 Kasım 1928'de gösterilen "Steamboat Willie" (Şekil8) isimli üçüncü Mickey Mouse filmi uyandırdığı yoğun ilgi ile Columbia Pictures tarafından Amerika Birleşik Devletleri'nde dağıtılmıştır. "Walt Disney, film için, Pat Powers'ın Le Deforest'ın "Phonofilm" sistemine dayanarak geliştirdiği "Cinephone" sistemini Deforest'a ücret ödemeden kullanmıştır" (Wikipedia, 2011).

Şekil 8. Walt Disney'in Buster Keaton'un "Steamboat Bill Jr." İsimli Filmini Hicvettiği "Steamboat Willie" İsimli Mickey Mouse Filmi (Wikipedia, 2011).

"Steamboat Willie", Disney Stüdyoları'nın kurucusu Walt Disney'in stüdyolarının yükselişini başlatmıştır. O dönem için bir ilk olan ses görüntü eşlemesiyle oluşturulan bu film, Walt Disney'in sektördeki egemenliğini pekiştirmekle kalmamış, Walt Disney yapım evinin uzun yıllar sektörde etkin ve önemli bir kurum olarak

varlığını sürdürmesine neden olmuştur. Disney, 1923 yılında Hollywood'a yerleşmiştir. Bir dönemin ilklerini uygulayan yapım evi "bunun ardından 1932'de ilk renkli film olan Silly Symphony serisini gerçekleştirdi ve 1930'lu yıllarda büyük gelişmeler gösterdi" (Kaba, 1992: 14).

"Walt Disney'in hayvan tiplerine, insan karakteri vererek gerçeğe uygun bir biçimde hareketlendirmesine karşılık, aynı yıllarda Norman Macklaren, Alex Alexieff ve Claire Parker'ı gibi sanatçılar daha stilize tipler, gerçekçi olmayan hareketlendirmeler kullanarak, değişik yorumlar getirmeye ve yeni teknikler aramaya yönelmişlerdir" (Atan, 1995: 20) .

Bu dönemde, sinemanın merkezi Los Angeles'a kayarken canlandırma sinemasının önemli şirketleri New York'ta ve Orta-Batı'da kalmaya devam etmişlerdir. Hugh Harman ve Rudy Ising gibi sonradan canlandırma filmi dünyasını etkileyecek isimler de Disney ile birlikte Kansas'tan Hollywood'a taşınmışlardır. Bu iki isim sırasıyla Warner Bros. ve MGM Animation isimli şirketleri kurmuşlardır.

Walt Disney'in canlandırma sineması açısından en önemli özelliği, sinematik bakış açısına önem vermesi ve renk ve sese ilişkin yenilikleri canlandırma sinemasına katma arzusudur. Disney'in çizgi filmlerindeki karakterlerin önceki dönemin aksine daha gerçekçi hareket etmeleri izleyici tarafından beğeni kazanan özelliklerinden birisini oluşturmuştur. Disney'in canlandırma sinemasına getirdiği en önemli yenilikleri şöyle sıralamak mümkündür;

- Hikayenin doğru planlanabilmesi için storyboard kullanılması, - Karakterlerin hareketlerine ilişkin detayların tespit edilebilmesi için kara kalem eskizlerinin hazırlanması,

- Derinlik etkisi, zoom hareketi ve paralaks etkisini oluşturmaya yarayan çok düzlemli kameranın kullanılması (Nag, 2003).

Disney'in animasyon alanında kazandığı önemli başarılardan birisi de 1932 yılında Çiçekler ve Ağaçlar (Flowers and Trees) (Şekil 9) isimli çizgi filmiyle ilk Akademi Ödülü'nü almasıdır.

Şekil 9. Çiçekler Ve Ağaçlar (Flowers And Trees-1932) (Dr. Grob's Animation Review, 2011)

Çiçekler ve Ağaçlar (Flowers and Trees) isimli 1932 tarihli canlandırma Disney Stüdyolarının Canlandırma Dalında Kazandığı İlk Akademi Ödülünü Getirmiştir.

İlk uzun metrajlı canlandırma filmi Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler (Snow White and Seven Dwarfs) (Şekil10) canlandırma filmleri için uluslararası pazarın kapılarını açmıştır. Bunu izleyen yıllarda Pinokyo (Pinocchio) (Şekil 11), Fantasia, Dumbo ve Bambi stüdyonun diğer önemli başarılarını oluşturmuştur.

Şekil 10. Pamuk Prenses Ve Yedi Cüceler İsimli Canlandırma Filminden Bir Sahne (Snow White And Seven Dwarfs Pictures, Images & Photos,

2011).

Şekil 11. Pinokyo İsimli Canlandırmadan Bir Sahne (Hollywood Jesus, 2011).

Warner Bros. şirketinin "Looney Tunes" isimli canlandırma filmleri 1930'da doğmuştur. Bu filmlerin ortaya çıkışı eski Disney çalışanları Hugh Harman ve Ruby

Ising sayesinde olmuştur. Warner Bros.'un bir sonraki adımı ise 1931 yılında "Merrie Melodies" isimli canlandırma dizisi olmuştur. "Şirketin Disney kökenli canlandırmacıları Harman ve Ising 1933 yılında MGM Cartoon Studio isimli şirketi kurmuşlardır. Warneer Bros. filmlerinin en önemli özelliği ise Fred Avery ve Bob Clampett gibi isimlerle Disney geleneğini kırmaları ve kendi abartılı komedi anlayışlarını ortaya koymalarıdır" (Nag, 2003).

"Looney Toones" başlığı altında çıkan ve "Daffy Duck" karakterini tanıtan "Domuzcuğun Ördek Avı" (Porky's Duck Hunt) (Şekil 12) isimli çizgi film, karakterlerin komik etki yaratmak için fizik kuralları ötesinde çarpıtıldığı ilk yapımdır.

Şekil 12. Domuzcuğun Ördek Avı Filminden Bir Sahne

1940 yılı ise canlandırma tarihinin önemli bir diğer karakteri Bugs Bunny'nin "A Wild Hare" (Vahşi Tavşan) (Şekil 13) isimli canlandırmada ilk kez çizildiği yıldır.

Bugs Bunny karakteri, Warner Bros.'un canlandırma sinemasında ortaya koyduğu mizah anlayışının da zirvesini oluşturmuştur. Bu mizah anlayışı bağlamında üzerinde durulması gereken bir diğer canlandırma filmleri dizisi ise MGM stüdyolarından Bill Hanna ve Joe Barbera tarafından çizilen "Tom ve Jerry" filmleridir. 1939 ve 1945 yılları arasındaki 2. Dünya Savaşı dönemi canlandırma sinemasının da savaş şartları kapsamında kullanıldığı bir dönemdir. Propoganda içerikli canlandırma filmleri dönemin karakteristik özelliklerini yansıtmaktadır.

Gerçekte, canlandırmanın politika ile yakın duruşu sadece savaş dönemleri ile sınırlı kalmamıştır. Canlandırma sinemasındaki ideolojik söylem ilk olarak Walt Disney'de görülmüştür. Walt Disney, canlandırma sinemasının ilk 30 yılı Amerikan Hükümeti'nden aldığı destekle ayakta aklmıştır. "United Productions of America" (UPA), 1941-1946 yılları arasında ordu için propoganda filmleri hazırlamakla kalmamış; 1944 - 1946 yılları arasında siyasete daha doğrudan yönelmiştir. "Roosvelt'in seçim kampanyasını destekleyen 1944 yapımı "Seçim Cehennemi" (Hell Bent Election), ırk ayrımı ve şiddete karşı çıkan 1947 yapımı "İnsanın Kardeşliği" (Brotherhood of Man) filmleri bu dönemin ürünleridir" (Hünerli, 2005: 29).

UPA, 1948 yılında Columbia Stüdyoları ile anlaşmasının ardından, ilgi uyandıran bir dizi canlandırma karakteri geliştirmiştir. "Mister Magoo", "Gerald McBoing Boing" ve "Christopher Crumpet" bu dönemin ürünü tiplerdir. "Christopher Crumpet ile Gerald McBoing Boing yabancılaşma kavramının irdelendiği dizi filmlerdir" (Hünerli, 2005: 29). "Gerald McBoing Boing" karakterinin en önemli özelliği sadece "Boing-Boing" sesleriyle iletişim kurabilmesi ve yalnızca babasının ne demek istediğini anlayabilmesidir. "Christopher Crumpet" karakteri de yalnızca babasının görebildiği hayali bir fille arkadaşlık etmektedir. Bu örneklerin de gösterdiği gibi UPA canlandırması ile Disney canlandırması arasında içerik ve biçim yönünden belirli farklılıklar bulunmaktadır.

Bu stüdyonun filmlerinde, canlandırma tipleri, köşeli çizgilerle ve özel biçimlerde, doğallıktan uzak bir varlığa karakterlenmiştir. Devinimler mekanize edilerek, yalınlaştırılmıştır. Karikatürize edilen bu biçimlerde gövde kumaş, giysi gibi dalgalanabilmekte, bacaklar dişli çarka dönüşebilmektedir. Devinimlerin kişileştirilmesi, sorunların, çelişkilerin ve doğanın fizik yasalarının güldürücü bir biçimde sunumudur (Güler, 1990: 182).

UPA Stüdyosu'nun Disney ile farklılaşmasına gösterilebilecek pek çok örnek bulunmaktadır. Wlater Lantz'in "Woody Woodpecker" karakteri ile gerçekleştirdiği filmler, döneminin anlayışını değiştiren nitelikte olmuştur. Karakter, muziplik ve kötülükleriyle çevresindekileri zor duruma düşüren, sonra da ilginç kahkahası ile onlarla alay eden yapısıyla ilgi çekmiştir. Stüdyo çizerlerini, biçemlerini çeşitlendirmede özgür bırakmıştır. Disney, UPA ve Warner Bros.'un farklı bir üslupta olmalarının nedeni, Warner Bros. gibi firmaların Walt Disney'in sektördeki hakimiyetini yıkma isteğidir. Bu açıdan üslup farklılaşmasının ekonomik nedenlerden kaynaklandığını söylemek mümkündür. UPA filmlerinin en önemli özelliği Disney'in masalsı dünyasıyla alay etmesidir.

Amerikan canlandırma sektöründeki önemli isimler arasında gösterilebilecek William Hanna ve Joseph Barbera, canlandırma filmlerindeki hareket, mantıksızlıklara