• Sonuç bulunamadı

Âyetler Arası İlişkileri Göz Ardı Etmek (Parçacı Yaklaşım)

2. USULDEN KAYNAKLANAN SEBEPLER

2.1. Âyetler Arası İlişkileri Göz Ardı Etmek (Parçacı Yaklaşım)

Kur’an-ı Kerim, bir kanun kitabı olmaktan çok, öncelikle bir eğitim kitabı olduğundan, insanı eğitmek amacıyla aynı konuyu zaman zaman farklı bilgi boyutları ve birbirinden ayrı şartlarda ele almıştır. Bundan dolayı, herhangi bir konuda farklı amaçlar ve muhtelif tarzlarda ele alınan tüm âyetler bir arada incelenmediği takdirde sağlıklı sonuca ulaşılamayacaktır.

Kur’an âyetleri arasında kurulması gereken başlıca ilişkiler, umum-husus, mutlak-

mukayyed ve mücmel-mübeyyen ilişkileridir.210 Bunları dikkate almamak demek, Kur’an’a bütüncül değil, parçacı yaklaşmak demektir.

Kur’an’ın Kur’an ile tefsiri, tek boyutlu bir tefsir tarzı değildir. Aksine pek çok şekli olan bir olgudur. Âyetlerin birbirini tefsiri şu şekillerde gerçekleşebilir:

1-Kur’an’ın bir yerinde özet halinde bahsedilen bir konu, onun başka âyetlerinde daha geniş anlatılır. Âdem (a.s.) ile İblis, Musa (a.s.) ve Fir’avn kıssaları gibi.

2-Mücmel, mübeyyen (açık) olana hamledilerek anlaşılır. Meselâ, “Âdem,

Rabbinden bir takım sözler alıp (O’na yalvarmıştı da) O da onun tevbesini kabul etmişti.”211 âyeti, şu âyetle tefsir edilmiştir: “Rabbimiz! Kendimize zulmettik. Eğer bizi

bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen, mutlaka hüsrana uğrayanlardan oluruz, dediler.”212

3- Mutlak bir âyet, bir vasıfla belirginleşmiş (mukayyed) âyetle iyice anlaşılır hale gelir. Aynı şekilde anlam çerçevesi geniş (umûmî) âyetler de başka yerlerde husûsiyet kazanır. Kur’an’da kanın yenilmesinin haramlığı biri mutlak, diğeri de mukayyed olmak üzere iki yerde geçer.213 Mâide âyetinde mutlak olarak kanın haramlığı ifade edilirken, En’âm sûresindeki âyet-i kerîmede “akıtılmış kan” ifadesi yer alır. Yalnız başına ilk âyeti hükme esas alacak olursak, “Her türlü kan, haramdır.” sonucu çıkar. Fakat ikinci - âyette, haram kılınan kan, “akıtılmış” özelliği ile zikrediliyor. Her iki âyetin hükmünü birbirinden bağımsız olarak uygulamak, çelişki doğuracağından mümkün değildir. O

210 Işıcık, Kur’an’ı Anlamada Temel İlkeler, s. 47. 211 Bakara 2/37.

212 A’raf 7/23.

halde ilk âyet, ikinciye hamledilir. Çünkü mutlak, hem hüküm, hem de sebep yönünden

mukayyed ile aynı olursa, ona hamledilir. Bu konuda hemen hemen ihtilâf yoktur. Dolayısıyla, et ve kemiklerin içerisinde kalmış olan kanın, kan dokusundan ibaret olan dalak ve ciğerin yenmesi haram değildir.

4-İhtilâflı zannedilen âyetleri bir araya getirmek, konuyla ilgili kesin bilgilere ulaştırır. Meselâ Âdem’in yaratılışının bazı âyetlerde topraktan olduğu belirtilirken, bazılarında çamurdan, diğer bir kısmında balçıktan, bir diğerinde ise biçim verilmiş çamurdan olduğu ifade edilir. Bunlar hakkında şöyle bir sonuca varılabilir: Bütün bu isimlendirmeler Âdem’in yaratılışının başlangıcından ona ruh üfürülüşüne dek geçirdiği aşamaları bildirmekten ibarettir.

5-Bazı kıraatler, mana yönünden bir olmakla beraber lâfız olarak diğerlerinden farklılık arz eder. Yahut hem lâfız hem de mana yönüyle birbirinden ayrı kıraatler vardır. Bazıları da diğerlerine göre ilâve anlamlar ihtiva edebilir. Bütün bu durumlarda kıraatlerin birinin diğerine hamledilmesi, manayı biraz daha netleştirecektir.214 Bazı sahâbîlerin kendilerine has kıraatlerine gelince, bunlar şâz da olsalar tefsir hükmündedirler.

Geçmişte ve günümüzde yaygın pek çok hatalı anlayışın sebebi, bu gibi hususlara dikkat edilmemesi, yani bütüncül yaklaşım prensibinin göz ardı edilmesidir. Cebriye, Haricîlik, Müşebbihe ve Batınilik gibi fırkaların hem ortaya çıkmaları, hem de İslâm’ın inanç ve hayat tarzında uyumsuzluklar oluşturan görüşler üretmeleri bundandır.

Örneğin, Allah Teâlâ’nın âhirette görülemeyeceğini söyleyen ve “Gözler O’nu idrak

edemez; O ise gözleri idrak eder.”215 âyetini bu görüşlerine delil gösteren Mu’tezile, tek başına mücmel olan bu âyeti esas almakla büyük bir yanlışa düşmüştür. Halbuki bu âyetle, “Yüzler vardır, o gün ter-ü tazedir; Rablerine bakmaktadırlar.”216 âyeti arasında çok açık bir ilgi vardır. Allah’ın görülmesi olayı, konuyla ilgili kimi mücmel ve mübhem, kimi de mübeyyen ve muhkem olan âyetlerin tamamının birlikte mütâlâa edilmesi sûretiyle ele alınmalıdır. Tabii ki aynı konudaki mübeyyen ve muhkem âyet, konunun ana çerçevesini belirleyecek niteliğe sahiptir.

Konuyla ilgili Kâf 50/35, Yûnus 10/26 ve Mutaffifîn 83/15. âyetler de dikkate

214 Bkz. Zehebî, et-Tefsîr, I, 43-45.

215 En’am 6/103. Bkz. Zemahşerî, el-Keşşâf, II, 52.

216 Kıyâme 75/23. Zemahşerî, bu âyeti görüşlerine uygun olacak şekilde te’vîle uğraşmıştır: el-Keşşâf, IV, 649.

alınıp, konuya bütüncül bir gözle bakıldığında şu sonuca ulaşmak kaçınılmaz olacaktır: Cennete ilâve olarak mü’minlerin mazhar olacağı, fâcirlerin ise mahrum bırakılacakları nîmet, Allah Teâlâ’nın âhirette görülmesi nîmetidir.217

En’am sûresindeki âyeti şöyle değerlendirmek de mümkündür: “İdrâk” ve “ru’yet” birbirinden ayrı fiillerdir. Âyette söylenen, gözlerin Allah’ı bütünüyle kuşatamayacağıdır, yoksa O’nu göremeyecekleri değil.

Haricîler, hilâfet içinde hakemlik müessessine başvurduğu için Hz. Ali’ye karşı çıkmışlar, hatta onu tekfir etmişlerdir. Çünkü onlar “Hüküm ancak Allah’ındır.”218 âyetini slogan hâline getirerek, “Sen, Allah’ın dîninde O’na âit olan hüküm yetkisini, O’nun kullarına havale etmek sûretiyle kendini mü’minlerin emirliğinden azledip kâfirlerin emirliğine indirdin.”219 demişlerdir. Halbuki onlar, bu konuda Kur’an’a bütüncül yaklaşsalardı, Allah Teâlâ’nın insanlar arasında hakemlik müessesesine başvurulmasını emrettiğini ve bu işin de Allah’ın hükmü olduğunu görürlerdi.

Nitekim av yasağına uymayan ihramlının ödeyeceği hayvanın belirlenmesinde iş, iki âdil şahide havale edilmiş,220 yine geçimleri olmayan karı- kocanın aralarının bulunması

ya da bir başka nihaî çözüme gidilmesi için, eşlerden her birinin yakınlarından seçilecek olan iki hakemin görevlendirilmesi emredilmiştir.221

Haricîlerin, büyük oranda iyi niyetli olmalarına rağmen takındıkları bu tavır, Müslümanlara zararlar getirmiş olup; belki de bu, İslâm ümmetinin bölünüp ihtilâfa düşmesinde en etkin aşamalardan biri hâlini almıştır. Bu da Kur’an’ın doğru anlaşılmasında, âyetler arası ilişkileri gözetip, parçacı yaklaşıma düşmemenin ne büyük önem arz ettiğini yeterince ortaya koymaktadır.

Asr-ı Saadet’te ve selefin hayatında nüveleri bulunan, ama bilimsel adını son asırda kazanan “Konulu Tefsir Metodu” da tefsirde böyle bir yanılgıya düşmeyi engellemek amacını gütmektedir.

217 Bkz. Işıcık, Temel İlkeler, s. 48-49. 218 Yûsuf 12/67.

219 Şâtıbî, el-Muvâfakât, III, 353-354. 220 Mâide 5/95.