M e s e l â : Bazı gün (Bois de Boulogne) ziyaretçi- lerinin adedi -800.000- kişiyi b u l u r . B u n l a r , tatil v e b a y r a m günleri a k ş a m a k a d a r o r m a n d a d o l a ş m a k su- retile t o p r a k sathını sertleşmiş kısır haline getirirler.
Binnetice toprak t e n e f f ü s edemez bir hale gelir. Ağaç k ö k l e r i t a m a m e n m ü v e l l i d ü l h u m u z a d a n m a h r u m ka- lırlar ve ağaçlar da hayatiyetlerini kaybederler. Or- man ziyaretçilerinin bilhassa yeni türeyen f i d a n l a r a zararı d o k u n u r , b u n l a r pek nadiren kendilerini mu- hafaza edebilir. Şu halde «çok ziyaretçisi o l a n orman- lar tabiî şekilde türeyemedikleri gibi b ü y ü m ü ş ağaç- larının bile h a y a t l a r ı tehlikeye düşer» neticesini çı-
karabiliriz. Buna b i n a e n tavsiye edeceğimiz şekil, bü- yük şehirlerde sun'î şekilde o r m a n yetiştirmektir.
Meselâ: Y u k a r ı d a bahsettiğimiz iki o r m a n d a , bazı s a h a l a r ı n e t r a f ı demir p a r m a k l ı k l a çevrilmiş ve halkın t o p r a ğ ı çiğnemesi menedilmiştir. Hususî surette dikilen f i d a n l a r ı n bu şekilde kolaylıkla b ü y ü d ü k l e r i müşahede edilmiştir.
, Yeniden o r m a n yetiştirmede ise en m ü h i m esas t o p r a ğ ı iyi tanımak ve ona en müsait o l a n ağacı seçe- bilmektir. Saniyen o r m a n a k â f i derecede geniş bir arazi tahsis etmek ve onu hükümetin veya bu işle meşgul olan büyük sosyetelerin nezaretine bırakmak- tır.
M i ı i a r l ı k v e t a r i h s e l b i r v e s i k a
Hassa mimarlarım, başı Sirıana lıiiküm ki Ru- meliliden ve sayir yerlerden gelüb neccariye ve bina ilminden haberleri olmayub müşarünileyhin marifeti olmadan ellerine arşun- alub mimarlık edüb nâehil olmağla bina eyledikleri evlerin ekseriya ocakları tu- tuşub ihrak olduğun bildürdüğin ecilden büyürdüm ki vusul buldukda.bu babla mukayyed olub anın gibi bina ve dürüdkerlik ilminden haberi olmayıb ellerine arşun alub vechi meşruh üzere mimarlık eyleyenleri men edüb senün marifetin olmadın olveçhilç naehil kimesnelere mimarlık etdirmeyesin (Divanda Topçu- lar çavuşuna verildi) Fi 17 Saf er 980
Y u k a r ı d a k i satırları, Ahmet Refikin (Onuncu asrı hicride istanbul hayatı) adlı kitabından a l ı y o r u m . Bu satırlar bize, b u n d a n üç yüz altmış yıl evvel Istanbulda, b u g ü n , uğraşmadığımız ve önüne geçme- diğimiz b ü y ü k bir dertle uğraşıldığını gösteriyor.
( S i n a n ) devrinde mimarlık, y u r d u m u z d a hiç şüp- he yok ki en önemli, en yükselmiş bir devri yaşadı, ö y l e bir devir ki ne doğuda, ne batıda mimarlık için n e mevzuat ve ne de bir k a n u n vardı.
Y u k a r ı d a k i satırlar y u r d u m u z d a d a h a o zaman mimarlrğın bir ihtisas işi olarak kabul edildiğini ve bilgisiz kimselerin y a p ı y a p m a l a r ı n ı men için (Mi- m a r b a ş ı S i n a n a ) salâhiyet verildiğini z a m a n ı n a göre gösteren ne güzel bir vesikadır.
Dünle, b u g ü n ü mukayese ediyorum. Bu - gün çok ilerlemiş olmamız lâzım. Batı memleketle-
rinde m i m a r l ı k için, ulusal m i m a r î l e r i için n e yap- mak lâzımsa yaptılar. Mimarlığı k o r u y u c u k a n u n l a r , sahifeler, k i t a p l a r d o l d u r a c a k k a d a r çok.
Bizde ise iş aksine o l a r a k , b u g ü n bir tek (mimar- lık) k a n u n u n a sahip değiliz.
Bugün, bir ebeden, bir eczacıdan d i p l o m a arar- ken, sokaklarda bisiklet k u l l a n a n bir kimseden vesika sorarken, ne için yapılarımızı y a p a n l a r d a n bir ihtisas vesikası aramıyoruz. İtiraf edelim ki b u g ü n y u r d u - muzda ( m i m a r l ı k ) k a d a r k o r u n m ı y a n bir ihtisas şu- besi kalmamıştır.
Mimarî k a n u n l a r y a p m a k , y a p ı işlerini mimar- lara hasretmek, yalnız bir ihtisas zümresini k o r u m a k değil, bir yurt işidir. V e ancak o zaman, mimarî diye yapılan, zevksiz, karaktersiz acubelerden k u r t u l m u ş olacağız.
Mimar Zeki Say8r