• Sonuç bulunamadı

OSMANLI DAN CUMHURİYET E GAZİANTEP ERMENİLERİ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "OSMANLI DAN CUMHURİYET E GAZİANTEP ERMENİLERİ"

Copied!
353
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

Tarih Anabilim Dalı

Yüksek Lisans Tezi

OSMANLI’DAN CUMHURİYET’E GAZİANTEP ERMENİLERİ

Hazırlayan

Ramazan Erhan GÜLLÜ 2501060106

Tez Danışmanı Prof. Dr. Ali ARSLAN

İstanbul 2009

(2)

ÖZ

Bir yerleşim yeri olarak, mevcudiyeti tarih öncesi çağlara kadar uzanan Antep şehri, içinde birçok uygarlığın izlerini barındırır. Halife Hz. Ömer devrinde İslam coğrafyasına katılan, 11. yüzyıl başlarından itibaren çeşitli Türk aşiretlerinin bölgeye yerleşmeye başlamasıyla da bir Türk yurdu haline gelen Antep’e, sayıları oldukça az olmakla beraber, 16.-17. yüzyıllardan itibaren Ermeniler de yerleşmeye başlamışlardır. Şehrin coğrafî konumu ve ekonomik durumu gibi çeşitli sebeplerle yıllar içinde aldığı göçlere paralel olarak Ermeni nüfus da zamanla artmış ve 19.

yüzyıla gelindiğinde şehrin toplam nüfusunun yaklaşık beşte biri Ermeni olmuştur.

Ülkenin diğer kesimlerinde olduğu gibi Antep’te de 19. yüzyıl ortalarına kadar Türkler ve Ermeniler karşılıklı kültürel etkileşimde bulunan oldukça uyumlu iki toplumsal grup olarak yaşamışlardır. 1850’li yıllara kadar Antep’te Ermeniler ve Müslüman komşuları arasında etnik ve dinî ayrımdan kaynaklanan herhangi bir probleme rastlanmaz. Ancak bu tarihlerden itibaren çeşitli nedenlerle tüm Osmanlı ülkesinde yaşanmaya başlayan kimi sıkıntılar Antep’te yaşayan Müslümanlar ve Ermeniler arasında da başlar. Bu sıkıntılar iki toplum arasında bir soğukluğun başlamasına neden olsa da; yaşanan sıkıntılar 1895 yılına kadar karşılıklı çatışmaya dönüşmemiştir. 1895 yılında ise ülkenin birçok yerinde olduğu gibi Antep’te de Ermeniler bir isyan başlatır ve ilk kez Türkler ve Ermeniler arasında silahlı bir mücadele yaşanır.

1895 isyanına rağmen iki toplum ilişkileri kopmamıştır. Çünkü isyana tüm Ermeniler katılmadığı gibi Müslümanlar da bazı komiteciler tarafından çıkarılan karışıklıkları tüm Ermeni toplumuna mal etmemişlerdir. Fakat ilişkiler bundan böyle sürekli olarak olumsuz bir seyir takip edecektir. 1915 yılına gelindiğinde yine benzer bir isyan teşebbüsü bu kez yetkililer tarafından önceden tespit edilerek önlenmiş ve yeni bir çatışmaya meydan verilmemiştir. Antep Ermenileri başlangıçta, Osmanlı Hükümeti’nin aynı yıl yürürlüğe koyduğu “sevk ve iskân” kanunundan da muaf

(3)

tutulmuşken, benzer bir kargaşa endişesi yüzünden daha sonra bir kısmı sevke tâbi tutulmuştur.

Sevke tâbi tutulan Antep Ermenileri 1918 yılı sonlarında tekrar şehre dönmüşler ancak İngiliz işgali altındaki şehre İngilizlerin baskısıyla Antep Ermenileri dışında, aslen başka şehirlerden olan, binlerce Ermeni daha getirilmiştir.

Birinci Dünya Savaşı sonunda başlayan işgaller Antep’te Türk-Ermeni ilişkilerinin son safhasını oluşturur. İngiliz işgali sırasında işgalcilerin rehberlik ve tercümanlık işlerini tamamen yerli Ermeniler üstlenmişlerdir.

Fransız işgal dönemi ve Ermenilerin Fransız ordusuna katılmaları ise, Antep’te Türklerle Ermeniler arasındaki tüm bağları koparan nihai gelişmedir. Antep Ermenilerinin hemen hemen tamamı savaş sırasında Fransızların safında yer aldığı gibi, Ermeni mahalleleri de Türk mahallelerine karşı birer cephe haline getirilmiştir.

Milli Mücadele sırasında Fransızlarla birlikte Türklere karşı savaşan Ermeniler, 1921 Ankara Anlaşması’yla Fransızların bölgeden çekilmesinin ardından, 1922 yılında Antep’i terk ederek önce Suriye’ye, oradan da dünyanın değişik yerlerine göç etmişlerdir.

Anahtar Sözcükler: Antep, Ermeni, İsyan, Fransız, Milli Mücadele

(4)

ABSTRACT

As a settlement place, Aintab whose roots date back to the prehistory accommodates the traces of many civilizations in itself. During the 16th and the 17th centuries the Armenians, though in small numbers, also began to settle down to Aintab which joined to the Islamic geography in the period of the Caliph Ömer and became a Turkish territory with several Turkish tribes getting established in the region beginning from the 11th century. The Armenian population increased in time, in paralel with the migrations it received in years and various reasons such as the geographical situation of the city and the economic condition; moreover, by the 19th century, approximately, one out of five of the city’s total population had became Armenian.

The Turks and the Armenians lived as two harmonious groups who presented cultural interaction mutually in Aintab until the middle of the 19th century as well as the other parts of the country. It isn’t come across any problem, which stems from either religious or ethnical reasons between the Armenians and their Muslim neighbours in Aintab until the 1850s. However, beginnig from these years, some troubles, which broke out throught the Ottoman Empire owing to several reasons, began to ocur between the Muslims and the Armenians who lived in Aintab. Despite of the fact that these troubles caused to begin a chilliness between two communities, it did not turn into a reciprocal clash until 1895. In 1895; however, the Armenians gave a start to a revolt in Aintab besides to many places of the country; thus, it lead to an armed battle between the Turks and the Armenians for he first time.

The affairs of two communities did not seperate despite of the revolt in 1895.

Because, not only did all the Armenians not participate in the revolt, but the Muslims did not attribute all the troubles created by some comiteers to whole Armenian community. However, the affairs would follow always an unfavourable course from that time. In 1915, this time, a similar revolt attempt was prevented by the authorities having found out beforehand; thus, they did not let a new clash. Initially, the

(5)

Armenians of Aintab were excused from the law of “dispatch and settling” put out by the Ottoman Goverment at the same year; but afterwards, they were made to dispatch in apprehension of a similar chaos.

The Armenians of Aintab, who were made to dispatch, returned to the city in 1918; yet, apart from them thousands of Armenians, who were originally from different cities, were also brought to the city which were under English invasion by English pressure. The invasions which began at the end of World War I were the last stage of the Turk-Armenian affairs in Aintab. During English invasion, local Armenians took on the guidance and translation stuff of the invadors completely.

French invasion period and the Armenian’s joining to the French army was the eventual event which broke off all the relations between the Turks and the Armenians in Aintab. Almost all the Armenians of Aintab took part on the line of French during the war; besides, the districts of Armenian were turned into front lines against the Turkish ones.

After the French’s retreat from the region with the Covenent of Ankara in 1921, the Armenians who battled with the French against the Turks during the Turkish National Struggle, having left Aintab, in 1922 migrated firstly to Syria and then to various parts of the world.

Key Words: Aintab, Armenian, Revolt, French, National Struggle

(6)

ÖNSÖZ

Bugün dünyanın en sorunlu bölgeleri olan Ortadoğu, Kafkaslar ve Balkanlar’da uzun yıllar hüküm süren Osmanlı Devleti’nin sınırları içinde farklı din ve ırklardan birçok millet yüzyıllarca huzur içinde yaşadı. Ancak 19. yüzyıla gelindiğinde içten ve dıştan etkili olan çeşitli sebepler yüzünden bu huzur ortamı bozulmaya başladı. Devlet içindeki Hristiyan halkların bağımsız olma ümidiyle çıkardıkları, önce Balkanlar’da başlayıp sonra Anadolu’ya yayılan ayrılıkçı isyanlar ülkedeki huzur ortamının bir kargaşa ortamına dönüşmesine yol açtı.

Anadolu’daki olayların temelinde Hristiyan-Ermeni toplumunun faaliyetleri yer alıyordu. Özellikle 1878 Berlin Anlaşması ile devlet üzerindeki kimi talepleri konusunda Avrupalı devletlerin de resmen desteğini alan Ermenilerin talep ve faaliyetleri Müslüman halkla olan ilişkilerinin de soğumaya başlamasına ve zamanla iki toplumun da birbirine olan güvenini yitirmesine sebep oldu.

Bu çalışmada Antep şehrinin tarihî gelişimi içinde, Ermeni halkın; genel hatlarıyla sosyal, siyasî, dinî ve kültürel konumu ve faaliyetleri ile Müslüman-Türk komşularıyla olan ilişkilerini incelemeye çalıştık. Son dönemlerde birçok tarihî konuda olduğu gibi, Ermeni meselesi konusunda da yerel çalışmalara ağırlık verilmeye başlanmasının olayların daha sağlıklı değerlendirilmesi açısından son derece faydalı olacağı kuşkusuzdur. Çünkü bir bölgeye dıştan gelen müdahalelerin (misyoner faaliyetleri, işgaller vs. gibi) bölge halkının yaşamı üzerindeki tesirleri bu çalışmalarda çok daha net görülebilmektedir. Böylece yıllarca yan yana yaşayan insanların zamanla nasıl birbirlerine düşman hale geldikleri de daha kolay anlaşılabilir.

Bu çalışmanın tamamlanma sürecinde benden ilgi ve desteklerini esirgemeyen, başta, maddî-manevî yardımlarıyla beni sürekli destekleyen, üniversitemizin Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Ana Bilim Dalı Başkanı sayın hocam Prof. Dr. Ali Arslan olmak üzere; kıymetli hocalarım, Atatürk Araştırma Merkezi

(7)

Başkanı Prof. Dr. Cezmi Eraslan; Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdür Yardımcısı Doç. Dr. Mustafa Budak; Doç. Dr. Halil Bal ve Yrd. Doç. Dr.

Muhammet Erat Beylere öncelikle teşekkürü borç bilirim. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü’nün “açıklık prensibi”ni temel alarak yaptığı çalışmaları ve araştırmacılara gösterdiği kolaylıkları da burada özellikle zikretmek gerekir. Son dönemlerde yapılan bir takım yeni düzenlemelerle hem araştırmacılara daha rahat bir çalışma ortamı hazırlanmış hem de birçok konudaki tasnif çalışmaları tamamlanarak belgeler kolaylıkla, hiçbir kısıtlama olmadan araştırmacıların hizmetine sunulmuştur.

Bu bağlamda tüm Başbakanlık Osmanlı Arşivi çalışanlarına – özellikle Dr. Recep Karacakaya, Nuran Koltuk ve Mustafa Şener’e – teşekkür borçluyum. Yine İSAM Kütüphanesi yetkili ve çalışanlarına da sundukları rahat çalışma ortamından dolayı ayrıca teşekkür ederim. Son olarak kaynakların temininden metnin tashihine kadar her konuda yardım ve desteklerini gördüğüm değerli dostlarım Murat Aydoğdu ve Cevdet Avcı’ya sonsuz minnet, şükran ve teşekkürlerimi sunarım.

(8)

İÇİNDEKİLER

ÖZET ... i

ABSTRACT ... iii

ÖNSÖZ ... v

İÇİNDEKİLER ... vii

KISALTMALAR ... xii

GİRİŞ ... 1

BİRİNCİ BÖLÜM ANTEP’İN TARİHÎ GELİŞİMİ, ETNİK VE DİNÎ YAPISI, KÜLTÜREL ÖZELLİKLERİ 1.1. ANTEP’İN TARİHÎ GELİŞİMİ ... 10

1.1.1. Antep Adının Menşei ... 10

1.1.2. Eski Çağ’da Antep ... 12

1.1.3. Antep’in Müslümanlar Tarafından Fethi ... 14

1.1.4. Antep’in Türkler Tarafından Fethi ... 15

1.1.5. Antep’in Osmanlı Hâkimiyetine Girişi ... 18

1.1.5.a. Osmanlı Döneminde Antep’in Genel Durumu ... 19

1.1.5.b. Antep’te Osmanlı-Mısır Savaşı ... 25

1.2. OSMANLI DÖNEMİNDE ŞEHRİN ETNİK YAPISI... 27

1.3. GÜNLÜK HAYAT İÇİNDE ERMENİLER ... 36

1.3.1. Sosyal ve Kültürel Hayatta Ermeniler ... 36

1.3.2. Ticarî ve Ekonomik Hayatta Ermeniler ... 41

1.3.3. Ermeni Kiliseleri ... 48

1.3.3.a. Antep Ermenilerinin Dinî Merkezi ... 48

1.3.3.b. Gregoryen Kiliseleri ... 50

1.3.3.c. Protestan Kiliseleri ... 53

1.3.3.d. Katolik Kiliseleri ... 55

1.3.4. Ermeni Eğitim Kurumları ... 57

(9)

İKİNCİ BÖLÜM

MİSYONERLİK FAALİYETLERİ

2.1. OSMANLI ÜLKESİNDE MİSYONERLİK FAALİYETLERİNİN

BAŞLAMASI ... 65

2.2. MİSYONERLERİN ERMENİ OLAYLARINA ETKİLERİ ... 71

2.3. ANTEP’TE MİSYONERLİK FAALİYETLERİ ... 74

2.3.1. Amerikan-Protestan Misyonerlerinin Faaliyetleri ... 74

2.3.2. Mormon Misyonerlerin Faaliyetleri ... 84 

2.3.3. Fransız-Katolik Misyonerlerinin Faaliyetleri ... 85

2.4. ANTEP AMERİKAN KOLEJİ (MERKEZÎ TÜRKİYE KOLEJİ – CENTRAL TURKEY COLLEGE) ... 89

2.4.1. Kolejin Kuruluşu ... 89

2.4.2. Kolejin Ermeni Olaylarıyla İlişkisi ... 94

2.4.3. Kolej Hocalarının Tutuklanması (Eylül 1894) ... 99

2.4.4. Kolej Öğrencilerinin İsyanı (3 Mart 1909) ... 103

2.4.5. İşgal Dönemleri ve Kolejin Antep’ten Taşınması ... 104

2.5. ANTEP AMERİKAN HASTANESİ (AZARİAH SMİTH MEMORİAL HOSPİTAL) ... 106

2.6. AMERİKA’YA ERMENİ GÖÇLERİ ... 111

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ANTEP’TE TÜRK-ERMENİ İLİŞKİLERİNİN BOZULMASI VE 16 KASIM 1895 ANTEP İSYANI 3.1. ERMENİ SORUNUNUN ORTAYA ÇIKIŞI ... 117

3.2. ERMENİ CEMİYETLERİNİN KURULMASI ... 120

3.2.1. İlk Kurulan Cemiyetler ... 120

3.2.2. Hınçak Komitesi ... 121

3.2.3. Taşnak Komitesi ... 122

3.2.4. Ayıntablı Vatandaşlar İttihadı ... 125

3.2.5. Liberal Demokrat Parti – “Ramgavar” ... 125

(10)

3.3. İLK ŞİDDET OLAYLARI ... 126

3.4. ANTEP’TE ERMENİ HUZURSUZLUKLARININ BAŞLAMASI ... 129

3.5. 16 KASIM 1895 ANTEP İSYANI ... 140

3.5.1. 1895 Zeytun İsyanı ve Antep’e Etkileri ... 140

3.5.2. İsyan Öncesi Antep’te Yaşanan Karışıklıklar ... 142

3.5.3. İsyanın Başlaması, Ermenilerin Katliam Teşebbüsü ve Müslüman Halkın Tepkisi ... 144

3.5.4. İsyanın Bastırılması ve İsyancıların Tutuklanmaları ... 149

3.5.5. İsyan Sırasında Amerikalı Misyonerlerin ve Amerikan Kurumlarının Durumu ... 154

3.5.6. Amerikalı Misyonerlerin ‘Hristiyan Birliği’ Kurma Çalışmaları ... 157

3.5.7. Kilis’te Yaşanan Karışıklıklar ... 159

3.5.8. İsyanın Ardından Yabancı Ülke Konsoloslarının Tutumu ... 159

3.5.9. Avrupa Devletlerinin Baskılarıyla Tutukluların Affedilmeleri ... 165

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİNDE VE SAVAŞ SIRASINDA ERMENİ FAALİYETLERİ 4.1. 1895 İSYANININ ARDINDAN ANTEP’TE İDARÎ DURUM ... 173

4.2. ERMENİ KOMİTELERİNİN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİ FAALİYETLERİ ... 183

4.3. GENEL HATLARIYLA BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI SIRASINDA ERMENİ FAALİYETLERİ ... 189

4.4. 1915 SEVK VE İSKÂN KANUNU VE ANTEP’TE UYGULANIŞI ... 193

4.4.1. Birinci Dünya Savaşı Sırasında İlk Yer Değiştirmeler ... 193

4.4.2. İhtilalci Ermeni Komitelerinin Kapatılması ... 196

4.4.3. Sevkiyat Kararının Alınması ... 200

4.4.4. Antep Ermenilerinin Sevki ... 206

4.4.4.a. Antep’ten Ermeni Sevkiyâtının Başlaması ... 206

4.4.4.b. Sevkiyât Dışı Tutulan Ermeniler ... 208

4.4.4.c. Antep’ten Sevk Edilen Ermenilerin Sayısı ... 213

4.4.4.d. Sevk Edilen Kafilelere Zarar Verenlerin Cezalandırılmaları .. 217

(11)

BEŞİNCİ BÖLÜM

ANTEP’İN İNGİLİZLER TARAFINDAN İŞGALİ VE ERMENİLER

5.1. İNGİLİZLERİN ANTEP’İ İŞGAL GEREKÇELERİ ... 220

5.2. İNGİLİZLERİN ANTEP’E GELİŞİ VE ŞEHRİN DURUMU ... 222

5.3. ŞEHİRDEKİ ERMENİLERİN VE MİSYONERLERİN İNGİLİZLERLE İLİŞKİLERİ ... 224

5.4. İNGİLİZLERİN DÜZMECE SUÇLU AVI ... 228

5.4.1. Antep’te Bazı Memurların Tutuklanarak Sürgün Edilmeleri ... 228

5.4.2. İngilizlerin Ülke Genelinde Suçlu Arama Komisyonları ... 230

5.4.3. Göstermelik Bir Mahkeme – “Ayıntab Divan-ı Harb-i Örfisi” ... 231

5.4.4. İstanbul’da Yapılan Yargılamalar ... 233

5.5. ŞEHİRDE BASKI VE ŞİDDETİN ARTMASI ... 236

5.6. SURİYE İTİLAFNAMESİ VE İNGİLİZLERİN ANTEP’TEN ÇEKİLMELERİ ... 238

ALTINCI BÖLÜM ANTEP’İN FRANSIZLAR TARAFINDAN İŞGALİ VE ERMENİLER 6.1. FRANSIZLARIN ERMENİ “LEGİON D’ORİENT” KUVVETLERİ ... 240

6.2. FRANSIZLARIN ANTEP’E GELİŞİ VE ANTEP ERMENİLERİ ... 244

6.2.1. İlk Fransız Kuvvetinin Antep’e Girişi ... 244

6.2.2. Yeni Ermenistan Hülyası ... 247

6.2.3. Sivas Kongresi’nde Güney Cephesi İle İlgili Alınan Kararlar ... 250

6.2.4. Antep Ermenilerinin Savaş Hazırlıkları ... 251

6.2.5. Şehir İçinde Devam Eden Ermeni-Fransız Saldırıları ... 254

6.3. FRANSIZLARIN İDAREYE HÂKİM OLMA ÇABALARI ... 257

6.4. ARAPDÂR OLAYI – FRANSIZLARLA İLK ÇATIŞMA ... 262

6.5. ŞEHİR İÇİNDE ÇATIŞMALARIN BAŞLAMASI ... 270

6.5.1. Çatışma Öncesi Şehirdeki Gergin Durum ... 270

6.5.2. Silahlı Çatışmaların Başlaması ... 272

(12)

6.5.3. Savaş Sırasında Türk Tarafında Kalan Ermeni Mallarına Uygulanan

Muamele ... 273

6.6. ANTEP ERMENİLERİNİN UYARILMASI İÇİN YAPILAN ÇALIŞMALAR ... 276

6.7. FRANSIZLARLA YAPILAN GEÇİCİ MÜTAREKE SIRASINDA ANTEP ERMENİLERİNİN DURUMU ... 284

6.8. ANTEP MÜDAFAASININ SON GÜNLERİ VE ŞEHRİN DÜŞÜŞÜ ... 289

6.9. ANKARA ANLAŞMASI, ANTEP’İN KURTULUŞU VE ERMENİLERİN ŞEHRİ TERK ETMELERİ ... 292

6.9.1. Ankara Anlaşması ve Antep’in Kurtuluşu ... 292

6.9.2. Antep’in Kurtuluşunun Ardından Ermenilerin Durumu ... 294

6.9.3. Ermenilerin Şehri Tamamen Terk Etmeleri ... 296

  SONUÇ ... 298

KAYNAKÇA ... 305

(13)

KISALTMALAR

A.B.D.: Amerika Birleşik Devletleri

A.DVN.MHM.: Sadaret Divan (Beylikçi) Kalemi Mühimme Odası a.g.e.: Adı geçen eser

a.g.m.: Adı geçen makale a.g.t.: Adı geçen tez

A.MKT.MHM.: Sadaret Mektubî Kalemi Mühimme Odası

A.MKT.MVL.: Sadaret Mektubî Kalemi Meclis-i Vâlâ Yazışmaları A.MKT.NZD.: Sadaret Mektubî Kalemi Nezaret Gelen Giden Belgeleri A.MKT.UM.: Sadaret Mektubî Kalemi Umum Vilayet Yazışmaları A.T.B.D.: Askerî Tarih Belgeleri Dergisi

A.Ü.D.T.C.F.D.: Ankara Üniversitesi Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi Dergisi BCA.: Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi

BEO.: Bab-ı Ali Evrak Odası

Bkz.: Bakınız

BOA.: Başbakanlık Osmanlı Arşivi

C.: Cemâzi-yel-âhir

Ca.: Cemâzi-yel-evvel

C.ADL.: Cevdet Adliye

C.DH.: Cevdet Dâhiliye

Çev.: Çeviren

(14)

DH.EUM. 2. Şb.: Emniyet-i Umumiye Müdüriyeti İkinci Şube DH.EUM.AYŞ.: Emniyet-i Umumiye Müdüriyeti Asayiş Kalemi DH.EUM.MH.: Emniyet-i Umumiye Müdüriyeti Muhasebe Kalemi DH.EUM.KLH.: Emniyet-i Umumiye Müdüriyeti Kalem-i Hususi DH.İD.: Dâhiliye Nezâreti İdarî Kısım

DH.KMS.: Dâhiliye Nezâreti Kalem-i Mahsus Müdüriyeti DH.MKT.: Dâhiliye Nezâreti Mektubî Kalemi

DH.MUİ.: Dâhiliye Nezâreti Muhaberât-ı Umumiye Kalemi DH.ŞFR.: Dâhiliye Nezâreti Şifre Kalemi

DH.TMIK.S.: Dâhiliye Nezâreti Tesri-i Muamelat ve Islahat Komisyonu DH.UMVM.: Dâhiliye Nezâreti Umûr-ı Mahalliye-i Vilayât Müdüriyeti DİA.: Diyanet İslam Ansiklopedisi

HR.MKT.: Hariciye Nezâreti Mektubî Kalemi HR.SYS.: Hariciye Nezâreti Siyasî Kısım HR.TO.: Hariciye Nezâreti Tercüme Odası

İA.: İslam Ansiklopedisi

İ.AZN.: İrâde – Adliye ve Mezâhib İ.DH.: İrâde - Dâhiliye

İ.DUİT.: Dosya Usulü İrâdeler

İ.MF.: İrâde - Maarif

İ.HR.: İrâde - Hariciye

(15)

İ.HUS.: İrâde – Hususi

İ.MMS.: Meclis-i Mahsus-u Vükelâ İrâdesi İ.TAL.: İrâde – Taltifat

L.: Şevval

M.: Muharrem

MF.MKT.: Maarif Nezâreti Mektubî Kalemi MV.: Meclis-i Vükelâ Mazbataları

N.: Ramazan

nr.: Numara

R.: Rebî-ül-âhır

Ra.: Rebî-ül-evvel

S.: Safer

Ş.: Şaban

s.: Sayfa

şb.: Şube

ŞD.: Şûra-yı Devlet

ŞD.MLK.MRF.: Şûra-yı Devlet Evrakı Hülasa Kayıt Defterleri

TD.: Tapu Tahrir Defterleri

T.İ.H. IV.: Türk İstiklal Harbi, IV. Cilt, Güney Cephesi

T.T.K.: Türk Tarih Kurumu

vb.: ve benzeri

(16)

vd.: ve devamı ve dğ.: ve diğerleri

vs.: ve sâire

Y.A.HUS.: Yıldız Sadaret Husûsî Maruzat Evrakı Y.A.RES.: Yıldız Sadaret Resmî Maruzat Evrakı Y.MTV.: Yıldız Mütenevvi Maruzat Evrakı Y.PRK.ASK.: Yıldız Perakende Evrakı Askerî Maruzat

Y.PRK.AZJ.: Yıldız Perakende Maruzat Evrakı – Arzuhal ve Jurnaller Y.PRK.BŞK.: Yıldız Mabeyn Evrakı – Mabeyn Baş Kitâbeti

Y.PRK.DH.: Yıldız Perakende Evrakı Dâhiliye Nezâreti Maruzatı Y.PRK.HR.: Yıldız Perakende Evrakı Hariciye Nezâreti Maruzatı Y.PRK.UM.: Yıldız Perakende Evrakı Umum Vilayetler Tahriratı Y.PRK.ZB.: Yıldız Perakende Evrakı Zabtiye Nezâreti Maruzatı

Z.: Zilhicce

Za.: Zilkade

ZB.: Zabtiye Nezâreti

Zik.: Zikreden

(17)

GİRİŞ

“Ermeni Meselesi” olarak adlandırılan sorun bugün tarihî-bilimsel bir konu olmaktan çıkarılıp siyasî-ideolojik bir çatışma alanı haline getirilmiştir. Bu durum da kısır bir siyasî çekişmeyi beraberinde getirmektedir. Öncesinde ve sonrasında yaşananları hiçbir şekilde dikkate almaksızın, salt “1915’te Ne Oldu?” sorusuna odaklanmak tavrı ise, daha baştan bu soruya doğru bir cevap arama niyetine sahip olmaksızın, hayallerdeki kimi hazır kurguların tarihe mal edilmesi çabası içine girildiğini akla getirmektedir. Dolayısıyla “Ermeniler veya Türk-Ermeni ilişkilerini soykırım var mı yok mu aralığında ele almak beyinleri ve ilişkileri sığlaştırmaktadır.”1

Hâlbuki Türk-Ermeni ilişkileri bu tarihten yaklaşık 1000 yıl öncesine kadar götürülebilinir. Yüzyıllarca bir arada karşılıklı hoşgörü ve birbirine saygı ile yaşayan bu iki toplum zamanla kültürel olarak o kadar kaynaştı ki; Anadolu’nun birçok yerinde – ibadethâneleri hâricinde – insanların Ermeni mi Türk mü olduklarını, yaşantılarına bakarak anlayabilmek neredeyse imkânsız gibiydi. Anadolu Ermenilerinin çok büyük bir çoğunluğu Türkçe’den başka bir dil konuşmuyorlardı.

Yakın komşuluk ilişkileri ve herkesin diğer kültürden kendisine bir şeyler kattığı bir ortak yaşam sayesinde, iki toplum için de günlük yaşamın bütün pratikleri birbirine benzer hale gelmişti.

Fakat 19. yüzyılın ortalarından itibaren ilişkilerde çeşitli nedenlerle başlayan bozulma ve güvensizlik ortamı, nihayet Birinci Dünya Savaşı ile beraber zirveye ulaştı. Özellikle Doğu cephesinde ilerleyen Rus ordusuyla işbirliği yapan Ermeni çetelerine karşı alınan önlemlerin yeterli olmaması üzerine, 1915 Mayıs’ında savaş bölgelerinde bulunan Ermenilerin toplu halde cephe gerisine gönderilmeleri düşüncesi gündeme geldi. Savaş şartları ve düşmanla önlenemeyen işbirlikleri karşısında gündeme gelen bu düşünce, 27 Mayıs’ta çıkarılan bir kanunla karara bağlanmış oldu. Mevcut durum içinde zorunlu olarak alınan bu karar; sadece

1Ali Arslan, Kutsal Ermeni Papalığı-Eçmiyazin Kilisesinde Stratejik Savaşlar, İstanbul 2005, s. 9.

(18)

Ermenilere özel olarak alınmış da değildi. Karar, herhangi bir şekilde savaştaki Türk ordusuyla karşı karşıya gelmiş olan her grubu kapsadığı gibi; bulundukları yerlerde tehlike oluşturmayan Ermeniler de yerlerinden ayrılmayacaklardı. Antep Ermenileri de sevk kanunu çıktığında sevke dâhil değillerdi. Fakat daha önce engellenen bir isyan hareketi ve giderek artan yeni bir kargaşa endişesi nedeniyle sonradan Antep Ermenilerinden bir kısmı da Antep’ten uzaklaştırıldı.

1915 Mayıs’ında alınan bu kararın uygulanması sırasında yaşananlar elbette sadece Doğu cephesindeki olaylarla da sınırlı değildir. Çanakkale cephesinde Nisan ayı sonlarında karadan yapılan çıkarmalarla başlayan kara savaşlarında yeterli askerî gücü bulunmayan ve birçok cephede sadece gönüllü birlikleriyle savunma yapmak zorunda kalan Türk ordusu böylesi zor bir zamanda neden bütün imkânlarını karşısındaki düşmana karşı seferber edememiş ve bu imkânların bir kısmını kendi vatandaşlarından kimilerinin bir yerden başka bir yere nakliyle uğraşarak heba etmek zorunda kalmıştı? Çanakkale Savaşı’ndaki Türk ordusunun, kendi topraklarına yapılan bir taarruzu etkisiz hale getirebilmek için verdiği mücadele esnasında dahi ortaya koyabildiği insanî tutum, başta karşısındaki düşman birlikleri olmak üzere bütün dünyaca takdir edilirken, aynı ordunun aynı tarihlerde uygulamak zorunda kaldığı bir “sevk ve iskân kanunu” dolayısıyla insafsızca suçlanması garip bir tezat oluşturmaktadır. Bu açıdan sadece öncesi ve sonrasıyla da değil, kanunun uygulamaya konulduğu aynı anda ülke genelinde yaşanan tüm gelişmeleri dikkate alarak bir değerlendirme yapmak, herhalde bu konuda daha sağlıklı sonuçlara ulaşmamıza katkı sağlayacaktır.

Biz bu çalışmamızda sadece belli bir dönemle sınırlı kalmak yerine, 1536 yılında toplam 236 kişiden ibaret olan ve giderek sayısı hızla artan Antep şehrindeki Ermeni nüfusun, 1922-1923 yıllarında şehri tamamen terk edişlerine kadar yaşanan sosyal ve siyasî gelişmeleri genel hatlarıyla bir bütün olarak ele almaya gayret ettik.

Siyasî gelişmeler yanında Ermenilerin sosyal ve kültürel hayattaki yerlerini de tespit etmeye çalışarak, ortaya daha bütünlüklü ve anlaşılabilir bir tablo koymayı hedefledik.

(19)

Çalışmamızın temel kaynaklarını Başbakanlık Osmanlı Arşivi belgeleri oluşturmaktadır. Osmanlı Devleti’nin son elli yılına damgasını vuran Ermeni sorununda devletin uyguladığı stratejiyi birinci elden görmemizi sağlayan Osmanlı Arşivi belgeleri, mâlûm olduğu üzere bu konuda yapılacak bir çalışma için en temel kaynağı teşkil etmektedir2. Yayınlanmamış arşiv belgeleri ile birlikte Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı tarafından hazırlanan ve Ermeni meselesiyle ilgili önemli belgelerin fotokopileriyle birlikte transkripsiyonlarının da verildiği çeşitli belge yayınları da bulunmaktadır. “Osmanlı Belgelerinde Ermeniler (1915-1920)”, “Osmanlı Belgelerinde Ermenilerin Sevk ve İskânı (1878-1920)”, “Osmanlı Belgelerinde Ermeni-Fransız İlişkileri (3 Cilt)”,

“Osmanlı Belgelerinde Ermeni-Amerikan İlişkileri (2 Cilt)” “Ermeniler Tarafından Yapılan Katliam Belgeleri (2 Cilt)” gibi yayınlar bizim de çalışmamızda yararlandığımız ve Ermeni sorunuyla ilgili yapılacak araştırmalar için son derece faydalı olan kaynak eserlerdir.

Osmanlı Arşivi belgeleri haricinde Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı tarafından yayınlanan ve Ermeni sorunuyla ilgili Genelkurmay Arşivi’nde bulunan belgelerden oluşan “Arşiv Belgeleriyle Ermeni Faaliyetleri 1914-1918” isimli, yeni ciltlerinin yayını hâlen devam eden eser ile (şu anda toplam 8 cildi yayınlanmış durumdadır); Bilâl N. Şimşir tarafından hazırlanan İngiliz arşivlerinde bulunan Osmanlı Ermenileri ile ilgili belgelerin derlendiği “British Documents on Ottoman Armenians” isimli eser de yayınlanmış önemli arşiv belgelerindendir.

Arşiv belgeleri haricinde çalışmamızın diğer temel kaynaklarını yerli ve yabancı isimler tarafından yazılan hatıralar ve kimi hatıralara dayanarak derlenen çeşitli eserler oluşturmaktadır. Konuyla ilgili olarak, gerek Türkler gerekse Ermeniler ya da Antep’te uzun zaman bulunan Amerikalı misyonerler tarafından yazılmış olan

2 Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde Ermeni meselesiyle ilgili belge katalogları ve arşivde yakın dönemde yapılan yeni düzenlemeler hakkında daha geniş bilgi için bkz. Yusuf Sarınay, “Ermeni Sorunu ve Türk Arşivleri”, ASAM Ermeni Araştırmaları Enstitüsü, Ermeni Araştırmaları 1.

Türkiye Kongresi Bildirileri, Cilt: I, Ankara 2003, s. 227-233; Yusuf Sarınay, “Türk Arşivleri ve Ermeni Sorunu”, Belleten, Cilt: LXX, Sayı:257, Ankara, Nisan 2006, s. 289-310.

(20)

bu tür eserlerin tamamını tespit edip incelemeye çalıştık. Bu çalışmalar içinde yararlandığımız en önemli kaynak Antep Ermenilerinden Kevork Avedis Sarafian’ın

“A Briefer History of Aintab – A Concise History of the Cultural, Religious, Educational, Political, Industrial and Commercial Life Armenians of Aintab” isimli eseridir. Bu kitap, aslı Sarafian tarafından üç cilt halinde Ermenice olarak hazırlanmış olan asıl kitabın önemli kısımlarının yazar tarafından İngilizce olarak özetlenmiş halidir. Şoven bir Ermeni milliyetçisi olan Sarafian, özellikle siyasî konularda tamamen ırkçı bir tablo çizmesine rağmen, kitap Antep Ermenilerinin sosyal ve kültürel hayattaki yerleri, dinî yaşantıları, eğitim kurumları gibi birçok konuda başvurulacak eserlerin başında geliyor. Stina Katchadourian’ın, Antep Ermenilerinden olan kayınvalidesi Efronia Katchadourian’ın hayatını anlattığı

“Efronia, An Armenian Love Story” isimli kitabı; Vartan S. Bilezikian’ın, Antep’in tanınmış Ermeni ailelerinden Levonyanlardan “Apraham Levonyan”ın dinî ve siyasî faaliyetlerini anlatan “Apraham Hoja of Aintab” isimli çalışması ile Alice Shepard Riggs’in, Antep’te faaliyette bulunan ünlü Amerikan Protestan misyoneri ve Antep Amerikan Hastanesi Başhekimi olan babası Dr. Fred Dougles Shepard’ın hayatını anlatan “Shepard of Aintab” isimli eseri Antep Ermenilerinin dinî, sosyal, kültürel ve siyasî hayatlarıyla ilgili yararlandığımız ve bu konuda kaynak eser niteliği taşıyan çalışmalardır.

Antep’te Türkler tarafından yazılan hatıraların hemen hemen tamamı Milli Mücadele dönemiyle ilgilidir. Çoğunluğunu savaşta bizzat görev almış olan bazı subayların yazdığı bu hatıralar içinde Milli Mücadele Dönemi Türk-Ermeni ilişkileriyle ilgili son derece önemli bilgiler bulunmaktadır. Teğmen Lohânizade Mustafa Nurettin’in “Hubb-i İstiklalin Abidesi Gaziantep Müdafaası” isimli eseri bunlardan biridir. Osmanlı Türkçesiyle yazılmış olan bu eser daha sonra “Gazi Antep Savunması” adıyla günümüz Türkçesine aktarılmıştır.

Milli Mücadele’de Yedek Subay olarak görev yapan, bir ara Şahin Bey’le birlikte mücadele eden ve Şahin Bey’in şahâdetinden önce de yanında bulunan Ali Nadi Ünler’in “Türk’ün Kurtuluş Savaşında Gaziantep Müdafaası” isimli eseri konuyla ilgili diğer bir önemli kaynaktır. Ali Nadi Ünler kitabında birçok orjinal

(21)

belge de yayınlamıştır. Başka herhangi bir kaynakta yer almayan bu belgelerin çok büyük bir çoğunluğunu Millî Mücadele sırasında “Ayıntab Heyet-i Merkeziyesi”nin çeşitli birimlerle yaptığı yazışmalar oluşturmaktadır. Bu belgeler Millî Mücadele’nin ardından Antep’te merhum Hüseyin İncioğlu’nun sabunhanesindeki bir odada bulunan Gaziantep Savaşı’na ait evrak kalıntıları arasındaki bir defterden alınmış ve ilk defa Ali Nadi Ünler tarafından yayınlanmıştır3.

Sahir Üzel’in “Gaziantep Savaşı’nın İç Yüzü” isimli hatıralarında da diğer hatıralardaki bilgileri destekleyen orjinal bilgi ve belgeler bulunmaktadır. Üzel’in savaşın ardından o dönemi yaşayan birçok kişiyle bire bir görüşerek derlediği ancak yayına yetiştiremediği başka bir çalışması da sonradan “Gaziantep Yollarında Kahramanların İzinde” ismiyle T.B.M.M. Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu tarafından yayınlanmıştır.

Hüseyin Bayaz’ın (1902-1989) ‘Antep Savunması Günlüğü’ isimli eseri de Millî Mücadele döneminde Antep’le ilgili hazırlanmış önemli çalışmalardandır.

Yazar savaş sırasında kimi olayların içinde bizzat bulunmuş olmasına rağmen kitabında kendi anılarına hemen hemen hiç yer vermemiş, konuyla ilgili daha önce yapılan çalışmaları tarayarak eleştirel gözle bir inceleme eser yazmıştır. Ancak Hüseyin Bayaz da eserinin son düzeltme ve eklerini tamamlayıp yayınlayamadan vefat etmiş ve çalışması onun vefatından sonra yayınlanabilmiştir.

Antep Fransız İşgal Kuvvetleri Komutanı Kurmay Yarbay (Kolonel) Abadi’nin “Türk Verdün’ü Gaziantep, Antep’in Dört Muhassarası” isimli eseri de Millî Mücadele dönemi Türk-Ermeni ilişkileri konusunda yararlandığımız başka bir kaynaktır. Yarbay Abadi Fransız cephesinden Antep Milli Mücadelesini anlatırken Fransız-Ermeni işbirliği konusunda da önemli bilgiler vermektedir4.

3 Ali Nadi Ünler, Türk’ün Kurtuluş Savaşında Gaziantep Savunması, İstanbul 1969, s. 186-187;

Hüseyin Bayaz, Antep Savunması Günlüğü, (Yayına Hazırlayan: Alpay Kabacalı), İstanbul 1994, s.

228.

4 Fransız Kumandanlarından Kurmay Yarbay (Kolonel) Abadi bu eserini 1921 yılı Nisan ayında Halep’te yazmıştır. Verdün, Fransa ile Belçika–Hollanda yakınlarında, Meuse ırmağı kenarında bir şehirdir. Bu ırmağın iki kıyısına yerleşmiş olan bu şehir Birinci Dünya Savaşında, 1916’da, Almanlar’ın şiddetli saldırılarına dayanmasıyla meşhurdur. Yarbay Abadi de Antep’in Milli

(22)

Bunların yanında Mitat Enç’in Cumhuriyet’in ilk yıllarında Gaziantep’teki şehir hayatını anlattığı “Uzun Çarşının Uluları” isimli eserinden sonra, bu eserin bütünleyicisi niteliğinde sayılabilecek, işgaller ve Millî Mücadele döneminde kendisinin ve ailesinin başından geçenleri anlattığı ancak sağlığında yayına yetiştiremediği “Selâmlık Sohbetleri” isimli eseri de kızı Zeynep (Enç) Sinkil tarafından 2007 yılında yayınlanmıştır. 1909 Gaziantep doğumlu olan yazar eserinde;

Birinci Dünya Savaşı’nın ardından şehirde yaşanan işgal dönemlerini, İngiliz-Fransız ve Ermeni faaliyetleri ile birlikte yerli Ermenilerin tutumlarını ve meşhur Antep Müdafaası’nı çocuk gözüyle tasvir etmektedir. Enç’in bu eserinde sadece Antep Milli Mücadelesi değil genel olarak Anadolu’da Kuva-yı Milliye teşkilatlarının yapıları ve halkla olan ilişkileri konusunda da oldukça ilginç bilgiler bulunmaktadır.

Konumuzla ilgili hatıra türünden bu eserler yanında, genel olarak “Antep Tarihi” ile ilgili şimdiye kadar birçok çalışma yapılmıştır. Antep tarihinin değişik dönemleriyle ilgili üniversitelerde hazırlanan birçok tez çalışması yanında, yerli araştırmacılar tarafından küçük kitapçıklar şeklinde hazırlanıp “Gaziantep Kültür Derneği” tarafından yayınlanan çeşitli araştırma eserler de bulunmaktadır. Ancak birkaç küçük inceleme haricinde doğrudan Antep Ermenilerini ya da Antep’te Türk- Ermeni ilişkilerini ele alan kapsamlı bir araştırma mevcut değildir5.

Mücadeledeki direnişini kendi ülkesindeki bu şehrin direnişine benzetiyor. Fransız işgali sırasında Antep – Maraş Kuva-yı Milliye Komutanı olarak bölgedeki Millî güçleri yöneten Kılıç Ali Bey hatıralarında Abadi’nin bu benzetmesine şiddetle karşı çıkmaktadır. Kılıç Ali hatıralarında bu konuyla ilgili şunları söylemiştir: “Kim demiştir Antep’e ‘Türk Verdün’ü’ diye? Fransa’nın Verdün’de bütün bir ordusu, tam kadrolu kumandanları ve kurmay heyeti; İngiltere, Amerika ve İtalya gibi üç müttefiki, müstemlekesi olarak elinde bulunan bir dünya parçasından toplayıp kurbanlık koyun gibi cepheye sürdüğü yüz binlerce değil milyonlarca askeri vardı. Fransa Verdün’de, Alman ordusunu bu güçlü müttefikleriyle, özellikle Amerika’nın karşı konulamaz maddî kudretine ve silah yardımına dayanarak sadece durdurabilmiştir. Verdün, Fransız vatanının devlet merkezine sınır başlangıcından yakın bölgesidir. Almanlar oraya kadar ilerlemiş, orada karşılarına çıkan üç büyük devletin orduları karşısında duraksamışlardır. Ya bizim kahraman Antep’imiz? Ne düzenli ordusu, ne devleti, ne topu tüfeği, hiçbir şeyi yoktu. Sadece dinini, imanını, namusunu, yurdunu kurtarma veya bu uğurda yok olma cehdi vardı. Antep’te bu kahramanlığı gören ve onun önünde eğilen Fransız Kolonel’i Abadi’nin Gazi Şehre ‘Türk Verdün’ü’ demesinin içörgüsünde erişilememiş ve erişilmesine olanak olmayan bir kahramanlık menkıbesine kendi varlığında benzetiş aramanın hasreti, gıptası hatta hasedi yatar…”

Atatürk’ün Sırdaşı Kılıç Ali’nin Anıları, (Derleyen: Hulûsi Turgut), İstanbul 2007, s. 112-113.

5 Şimdiye kadar Antep Ermenileri ile ilgili hazırlanmış olan, bizim tespit edebildiğimiz, çalışmalar şunlardır: “Bülent Çukurova, “1922 Yılında Ermenilerin Antep’ten Suriye’ye Göçlerinde Sosyo- Ekonomik Faktörler”, ASAM Ermeni Araştırmaları Enstitüsü, Ermeni Araştırmaları 1. Türkiye Kongresi Bildirileri, Cilt: III, Ankara 2003; Celal Pekdoğan, “Antep’te Türk-Ermeni İlişkileri (1895- 1922)”, ASAM Ermeni Araştırmaları Enstitüsü, Ermeni Araştırmaları 1. Türkiye Kongresi

(23)

Tüm bu belge, hatıra ve incelemeler çerçevesinde ele almaya çalıştığımız konuyu, genel olarak tarihî bir zaman çizgisi takip ederek toplam altı bölüm üzerinden incelemeye gayret ettik. Birinci bölümde; Antep’in Osmanlı hâkimiyetine girişine kadar genel bir tarihî geçmişi ve Osmanlı idaresine girdikten sonra sosyal, siyasî ve ekonomik durumu ile iki toplumsal grup olarak Türkler ve Ermeniler arasındaki ortak kültürel yaşamı incelemeye çalıştık. Özellikle 19. yüzyılın ortalarına doğru artış gösteren şehirdeki Ermeni nüfusun, Müslüman nüfusa oranını tespit açısından Halep Salnamelerindeki veriler ışığında 19. yüzyılda şehrin çeşitli yıllara göre ayrıntılı nüfus cetvelleri de aynı bölüm içinde bulunmaktadır. Yine bu bölüm içinde şehrin değişik zamanlarda kullanılan değişik isimleri ve bunların manaları hakkında da genel bir bilgi vermeye çalıştık. Çalışma genelinde şehrin adından bahsederken sadece günümüzde kullanıldığı şekliyle “Gaziantep” ya da Osmanlı dönemindeki ismiyle “Ayıntab” gibi tek bir kullanım belirlemedik. Belgelerdeki ya da diğer kaynaklardaki kullanım şekillerini de dikkate alarak yerine göre “Ayıntab”,

“Antep” ya da “Gaziantep” gibi farklı söyleyişleri kullandık.

İkinci bölümü; ülke genelinde Türk-Ermeni ilişkilerinin bozulmasının en temel sebeplerinden olan misyonerlik faaliyetlerine ayırdık. Özellikle Amerikan- Protestan (ABCFM – BOARD) misyonerlerinin Osmanlı ülkesinde faaliyetlere başlamaları ve Antep’teki yoğun çalışmaları bu bölümün ana konusunu oluşturdu.

Zaman içinde Antep’i bir misyon merkezi haline getiren ve burada Amerikan Koleji ve Amerikan Hastanesi başta olmak üzere birçok kilise, okul vs. gibi kurumlar açan misyonerlerin Antep’e neden bu kadar ağırlık verdikleri(?), Ermeni olayları içinde ne şekilde yer aldıkları(?) ve bu faaliyetlerin sonucunun ne olduğu(?) gibi soruların cevapları yine bu bölüm içinde verilmeye çalışıldı.

Bildirileri, Cilt: III, Ankara 2003; Kerim Tiryaki. “Gaziantep’teki Ermeniler (1895-1923)”, Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Gaziantep 2003.

Doğrudan Antep Ermenileri ile ilgili olarak daha önce hazırlanan tek tez çalışması olan bu tezin başlığı da “Gaziantep’teki Ermeniler” olmasına rağmen toplam 100 sayfalık yüksek lisans tezinin sadece 40 sayfalık ikinci bölümü Gaziantep Ermenilerini ele almakta, diğer bölümler de “Türk- Ermeni İlişkileri (990-1915)” ve “Cumhuriyet Dönemi Türk-Ermeni İlişkileri” gibi gayet geniş mevzuları içeren başlıklardan oluşmaktadır. Şehirdeki Ermeni nüfusu ve Ermenilerin sosyal yaşamdaki yerleri hakkında Halep Salnameleri ve Antep Şer’iye Sicillerinden yararlanılarak bazı orjinal bilgilere yer verilmiş olsa da, asıl konunun tez içinde küçük bir bölüme sıkıştırılarak daha geniş ve genel konulara girilmesi ana konunun arada kaybolmasına neden olmuştur.

(24)

“Antep’te Türk-Ermeni İlişkilerinin Bozulması ve 16 Kasım 1895 Antep İsyanı” başlıklı üçüncü bölümde; başta misyonerlik faaliyetleri olmak üzere çeşitli nedenlerle ülke genelinde bozulmaya başlayan Türk-Ermeni ilişkilerinin Antep’e yansımaları, Ermeni sorununun somut olarak ortaya çıkışı, sorunun iki toplum ilişkilerinde başlattığı soğukluk ve güvensizlik ortamı ile nihayet 1895 yılında ülkenin birçok yerinde olduğu gibi Antep’te de Hınçak Komitesinin organize ettiği isyan hareketinin bir sonucu olarak Türkler ve Ermeniler arasında yaşanan ilk silahlı çatışma incelendi. İlgili bölümde ayrıntısıyla görüleceği üzere komitecilerin başlattığı isyana askerî güçlerle birlikte Müslüman halk da karşı koymuş ve olaylar sırasında birçok Ermeni ve Müslüman yaşamını yitirmişti. Ermeni meselesiyle ilgili yapılan bazı çalışmalarda sadece öldürülen Müslümanlardan bahsedilip Ermenilerden bahsedilmemesi, Müslümanların Ermeniler tarafından öldürülürken hiç karşılık vermedikleri gibi anlamsız bir yoruma yol açmaktadır6. Bu açıdan komitecilerin faaliyetlerine karşılık Müslüman halkın kızgınlığını ve tepkisini de ortaya koymaya çalıştık. Tüm bunlara rağmen 1895 isyanı Türk-Ermeni ilişkilerinde kesin bir kopmaya neden olmadı. İsyana Ermeni halkın tamamı katılmadığı gibi; Müslümanlar da komitecilerin yaptıklarından tüm Ermenileri sorumlu tutmamışlardı.

Fakat bundan böyle Türk-Ermeni ilişkileri hep olumsuz yönde gelişecek ve iki toplum için de telafisi mümkün olmayan ayrışmalara neden olacaktır. Dördüncü bölüm; komitecilerin, giderek daha fazla sayıda Ermeninin destek vermeye başladığı faaliyetleri ile Birinci Dünya Savaşı sırasında yaşanan Ermeni olaylarını ele almaktadır. Birinci Dünya Savaşına giden süreçte yaşananlar, savaş sırasında Ermeni faaliyetleri ile düşmanla işbirliği yapan Ermeni çeteleri sebebiyle 1915 yılında ülke genelinde kimi Ermenilerin bulundukları bölgeden uzaklaştırılıp başka bir bölgeye yerleştirilmeleri ile ilgili olarak çıkarılan “sevk ve iskân kanunu” ve kanunun Antep’te uygulanışı bu bölümün belli başlı konularını oluşturuyor. İki toplumun ilişkileri bu dönemde de tamamen kopmuş değildir. Antep’ten uzaklaştırılan kimi Ermeniler değerli eşyalarını özellikle şehrin varlıklı Müslüman ailelerine teslim

6 Ermeni olaylarıyla ilgili yapılan çalışmalar hakkında genel bir değerlendirme için bkz. Süleyman Beyoğlu, “Ermeni Tehciri’ne Dair Araştırmalara Toplu Bir Bakış”, ASAM Ermeni Araştırmaları Enstitüsü, Ermeni Araştırmaları 1. Türkiye Kongresi Bildirileri, Cilt: I, Ankara 2003, s. 23-35. 

(25)

etmişler, 1918’de döndüklerinde de tekrar almışlardı. Eski dönemlere oranla azalmış da olsa komşuluk ilişkileri halen devam ediyordu.

Birinci Dünya Savaşı sonrası başlayan işgaller ve Millî Mücadele dönemi ise Antep’te Türklerle Ermeniler arasındaki ilişkilerin tamamen kopmasına neden olan son dönemdir. Beşinci bölümde; Antep’te İngiliz işgal dönemi ve Ermenilerin İngilizlerle ilişkileri incelendi. 1915’te Antep’ten giden ve 1918’de tekrar dönmeye başlayan yerli Ermenilerle beraber aslen başka şehirlerden olup İngilizler tarafından Antep’e yerleştirilen binlerce Ermeni’nin işgal sırasında Antep’teki faaliyetleri ve İngilizlerin Ermeniler üzerinden hedeflerine ulaşma politikası bölümün esas konusunu oluşturdu.

Fransız işgali döneminde Ermeni-Fransız işbirliği ve Milli Mücadele sonunda Ermenilerin şehri tamamen terk edişleri de çalışmanın altıncı ve son bölümünü oluşturuyor. Fransız işgali döneminde şehirde yaşananlar aynı zamanda Antep’te Türk-Ermeni ilişkilerini tamamen sonlandıran nihai gelişmedir. Fransız ordusuna katılan binlerce Ermeni ile birlikte yerli Ermeniler tarafından oluşturulan çeteler Milli Mücadele boyunca kuva-yı milliye güçleri ile çatıştılar. Hatta Fransızlar birçok cepheye hiç Fransız askeri yerleştirmemiş sadece gönüllü Ermeni birliklerinin başına Fransız komutanlar tayin edilmişti. Ankara Anlaşmasıyla Fransızlar Anadolu’yu terk ederken Antep Ermenilerinin de Fransız ordusuyla birlikte şehri terk edişlerine kadar yaşanan süreci incelemeye çalıştığımız bu son bölümle çalışmamız sonlandırıldı.

(26)

BİRİNCİ BÖLÜM

ANTEP’İN TARİHÎ GELİŞİMİ, ETNİK VE DİNÎ YAPISI, KÜLTÜREL ÖZELLİKLERİ

1.1. ANTEP’İN TARİHÎ GELİŞİMİ 1.1.1. Antep Adının Menşei

Günümüzde kullanılan adıyla “Gaziantep”, Osmanlı kaynaklarında geçen adıyla “Ayıntab” şehrinin bilinen en eski adı kaynaklarda “Dülük” olarak zikredilmektedir. Eski coğrafyacılardan Batlamyus’un eserinde “Dülük (veya Dolica)” olarak geçen şehirden, Arami eserlerinde “Dolik (veya Dolike)” olarak bahsedilmektedir7. Şehre Asurlular tarafından “Babiğü”, “Bilabhi” ve “Doluk”;

Romalılar tarafından “Dolichenus”, “Doulichia” ve “Doliche”; Bizanslılar tarafından da “Tolonbh” denilmekteydi8. Yine Romalılar döneminde bir ara, “Antiochie Ad Taurum” isimli krallığın merkezini oluşturan şehir, aynı zamanda kralın da ismi olan aynı isimle, “Antiochie Ad Taurum” olarak da anılmıştır9. Kendisi de Antepli olan, ünlü ilim adamı ve tarihçi Bedrüddin Ayni’ye göre ise; Antep’in eski ve asıl adı

“Kal’a-i Füsus”tur. “Kal’a-i Füsus”, ‘Yüzük Kalesi’ demektir10.

Şehrin ne zamandan beri “Ayıntab” olarak adlandırıldığı kesin olarak belirlenememekle beraber, bu adın buraya Araplar tarafından verildiği tahmin edilmektedir. İlk Arap coğrafyacılarının eserlerinde “Dülük” adı sık geçerse de, XIII.

yüzyıl müelliflerinden Yâkut el-Hamevî’nin ifadesine göre; “Aynütâb” sağlam bir kale olup, Dülük adıyla anılmaktaydı. Dönemin araştırmacıları, Haçlı Seferleri

7 Hulusi Yetkin, “Gaziantep Şehri Eskiden Ne İsimlerle Anılırdı?”, Gaziantep Kültür-Aylık Fikir ve Bilgi Dergisi, Cilt: IX, Sayı: 99, Gaziantep, Mart 1966, s. 57.

8 Hüseyin Özdeğer, “Gaziantep”, DİA, Cilt: XIII, İstanbul 1996, s. 466; Hüseyin Özdeğer, Onaltıncı Asırda Ayıntâb Livâsı, Cilt: 1, İstanbul 1988, s. 1; Hüseyin Özdeğer, XVI. Yüzyıl Tahrir Defterlerine Göre Antep’in Sosyal ve Ekonomik Durumu, İstanbul 1982, s. 6.

9 Yetkin, a.g.m., s. 57.

10 M. Oğuz Göğüş, İlk İnsanlardan Bugüne Çeşitli Yönleriyle Gaziantep, İstanbul (tarihsiz), s. 22.

(27)

sırasında “Ayıntab” adının Araplar tarafından sıklıkla kullanılmaya ve böylece yaygınlaşmaya başladığını düşünmektedirler11. Antep Ermenilerinden Kevork Avedis Sarafian da; şehrin Haçlılar tarafından “Hantab”, “Hamtab” ve “Hatab” gibi isimlerle anıldığını, “Ayıntab” ismininse şehre Araplar tarafından verildiğini belirtmektedir. Yine Sarafian’a göre, “Ayıntab” yöresinin asıl ismi “Anteb” olmasına rağmen, Arapça’nın Türk diline etkisi yüzünden şehir, “Anteb” isminin Arapçalaştırılmış şekliyle “Ayıntab” olarak adlandırılmıştır12.

Bundan başka bazı Ermeni kaynaklarında ise şehrin adı; “Teluç”, “Antap”,

“Ayıntaf” (Ermenicede “düşmeyen, dayanan, teslim olmayan kale” anlamında)13, ve

“Anthaph”14 (Ermenicede “Kraliçe Ani’ye adanmış toprak” anlamında)15 olarak geçmektedir. Ancak Ermeni kaynaklarında şehirden bu şekilde bahsedilmesi Erzurum vilayetine bağlı olan “Antab” kazası ile “Anteb” isminin benzerliğinden kaynaklanmaktadır. Ermeni kaynakları “Antab” ile “Anteb”in aynı isim olduğunu ya da aynı kökden geldiğini farz ederek “Antab” için kullandıkları çeşitli manalardaki isimleri “Anteb”e de uyarlamaya çalışmışlardır16.

Kurtuluş savaşında halkın göstermiş olduğu üstün kahramanlıklar sebebiyle şehre 6 Şubat 1337 (1921) tarihinde T.B.M.M. tarafından “GAZİ”lik ünvanı verilmiş ve böylece “Ayıntab” “Gaziayıntab” olmuştur17. 1928 yılında ise “Gaziayıntab”

“Gaziantep” olarak değiştirilmiştir18.

11 Besim Darkot – Hikmet Turhan Dağlıoğlu, “Ayıntab”, İA, Cilt: II, İstanbul 1979, s. 65; Özdeğer, a.g.m., s. 466; Özdeğer, Onaltıncı Asırda …, s. 3; Özdeğer, XVI. Yüzyıl Tahrir …, s. 7.

12 Kevork Avedis Sarafian, A Briefer History of Aintab, A Concise History of the Cultural, Religious, Educational, Political, İndustrial and Commersial Life of the Armenians of Aintab, United States of America 1957, s. 1.

13 Mustafa Güzelhan, Ayıntap Tarihinden Notlar, Dülük-Aynî Bedrettin-Ayıntabın Tarihte Uğradığı İstilalar, Gaziantep 1959, s.13.

14 Darkot-Dağlıoğlu, a.g.m., s. 65.

15 İsmail Altınöz, “Dulkadir Eyâletinin Kuruluşunda Antep Şehri (XVI. Yüzyıl)”, GAZİANTEP - Cumhuriyetin 75. Yılına Armağan, (Editör: Yusuf Küçükdağ), Gaziantep 1999, Gaziantep Üniversitesi Vakfı Kültür Yayınları, s. 97.

16 Sarafian, a.g.e., s. 1.

17 Ayıntab’ı Gaziayıntab’a çeviren kanunun maddeleri şöyledir:

“Madde 1: Ayıntab Livası merkezi olan Ayıntab kasabasının namı Gaziayıntab’a tahvil olunmuştur.

Madde 2: Bu kanunun icrâsına Dâhiliye Vekili memurdur.

Madde 3: İş bu kanun tarih-i neşrinden itibaren mer’idir.”

(28)

Ayıntab adının manası hakkında da değişik rivayetler bulunmaktadır. Fakat bunlar ilmî bir dayanağı olmayan, tamamen ‘Ayıntab’ kelimesi ve heceleri üzerinden bir takım anlamlar çıkarmaya çalışan çeşitli değerlendirmelerdir19.

1.1.2. Eski Çağ’da Antep

‘Dülük’ denilen eski kent, bugün Gaziantep’in 12 km. kadar kuzeybatısında, Dülük Köyü ile Karahöyük arasındadır. Şehir ‘Dülük’ ismiyle adlandırılırken de Ayıntab’ın Dülük’ten ayrı bir yerleşim olarak var olduğu anlaşılıyor. Halep Salnamelerinde Hicrî 800 (Milâdî 1397/1398) tarihlerinde meydana gelen bir zelzelede Dülük kasabasının harap olması neticesi Ayıntab’ın merkez olduğu yazılmaktadır20. Ancak dönemin uzmanları burada verilen tarihin hatalı olduğunu, Antep’in bu tarihten önce de bir yerleşim olarak var olduğunu ve Dülük’ten de daha önemli bir konumda olduğunu belirtmektedirler21. XVI. yüzyılda Antep’le alakalı kapsamlı araştırmalar yapmış olan Hüseyin Özdeğer’e göre; salnamelerde bahsedilen deprem, muhtemelen bazı kaynaklarda zikredilen ve Milâdî 499 yılına tekabül eden

T.B.M.M. Zabıt Ceridesi, Devre:1, İçtima Senesi: 1, 47. İçtima, Cilt: 8, Ankara 1945, s. 132;

Kavanin Mecmuası, Cilt: I, Ankara 1925, s. 99. 6 Şubat 1921’de Meclis tarafından onaylanıp yürürlüğe giren kanunun hazırlanış tarihi 2 Şubat 1921’dir. Layihâ-i Kanuniye sureti. BCA. Yer nr:

2,33,12 Fon kodu: 30,18,1,1.

18 Özdeğer, a.g.m., s. 468.

19 Bunlardan birine göre; buranın halkına zulüm eden “Ayni” adında kötü bir hâkimi vardır. Ayni birçok uygunsuz işler yaptıktan sonra, ettiklerine pişman olmuş, tövbe etmiş ve yörede yaşayan halk tarafından “Ayni tövbe etti” denmiştir. Halk arasında yöreyi tanımlayan bir deyim haline gelen “Ayni Tövbe” tabiri zamanla değişerek “Ayıntab” olarak kalmıştır. (Göğüş, a.g.e., s. 22-23; Cemil Cahit Güzelbey, “Gaziantep’in Adları ve Manâları”,Gaziantep Kültür-Aylık Fikir ve Bilgi Dergisi, Cilt:

IX, Sayı: 99, Gaziantep, Ocak 1966, s. 9; Güzelhan, a.g.e., s. 13) Başka bir rivayete göre ise;

“Ayıntab”, adını suyunun güzelliğinden ve bolluğundan almıştır. Ayın; pınar, kaynak ve suyun gözü anlamındadır. Tap ise; parlak ve güzel anlamındadır. Bundan dolayı Ayıntap güzel pınar ve güzel kaynak manasına gelmektedir. Yine tap; güç ve takat anlamına da gelmektedir. Şehre suyunun bolluğundan dolayı bu ismin verildiği söylenmektedir. (Güzelbey, a.g.m., s. 9; Güzelhan, a.g.e., s. 14) Bir başka rivayette ise; şehrin eski adının ‘Hantap’ olduğu söylenir. Tap; güç ve takat gibi anlamlarının yanında arazi anlamında da kullanılmaktadır. (Kelime “tap” ve “tapkır” olarak Gaziantep’in köylerinde hala kullanılmaktadır.) Buna göre ‘Hantap’; han toprağı manasına da gelmektedir. ‘Hantap’ zamanla ‘Antap’ ve ‘Antep’ olmuştur. (Güzelbey, a.g.m., s. 10; Güzelhan, a.g.e., s. 13) Antep adının manası üzerine bunlar gibi daha birçok rivayet ve bu rivayetler üzerinden yapılan çalışma bulunmaktadır. İsmail Altınöz, ‘Dulkadir Eyaletinin Kuruluşu’nda Antep Şehri’ isimli makalesinde bunların ayrıntılı bir dökümünü verir. Bkz. İsmail Altınöz, a.g.m., s. 98.

20 Halep Salnamelerinin tümünde Antep tarihi ile ilgili bilgi verilirken bu olaydan bahsedilir. Örnek olarak bkz. Salname-i Vilayet-i Halep, Ayıntab Kazası, 1313/1895, s. 184; 1317/1899, s. 204;

1318/1900, s. 219; 1320/1902, s. 232; 1324/1906, s. 242.

21 Altınöz, a.g.m., s. 96; Özdeğer, Onaltıncı Asırda …, s. 2; Özdeğer, XVI. Yüzyıl Tahrir …, s. 7.

(29)

depremdir. Bizans’ın Arap sınır bölgesindeki önemli bir nokta olan Dülük kalesi ve kasabasının bu tarihte yıkılması ya da büyük hasar görmesi üzerine de Antep kalesi inşa edilmiştir22. Zaten Antep kalesinin inşa tarihi olarak da Bizans İmparatoru I.

Justinianus’un saltanat devri (M. 527-565) gösterilmektedir23.

Gaziantep tarihinin gelişiminde “yer” unsurunun önemi büyüktür. Bölgenin ilk uygarlıklarının doğduğu Mezopotamya ve Akdeniz arasında bulunuşu, güneyden ve Akdeniz’den doğuya, kuzeye ve batıya giden yolların kavşağında oluşu kentin tarihî gelişimine yön vermiştir. Bu nedenle Gaziantep bölgesi tarih öncesi çağlardan beri insan topluluklarına yerleşme sahası ve uğrak yeri olmuştur. Tarihî ipek yolunun da buradan geçmiş olması ilin önemini ve canlılığını devamlı olarak korumasını sağlamıştır. Yapılan arkeolojik araştırmalarda taş, kalkolitik ve bakır dönemlerine ait kalıntılara rastlanmış olması yörenin Anadolu’nun ilk yerleşim alanlarından birisi olduğunu göstermektedir. Bir süre Babil İmparatorluğu’nun egemenliği altında kalan Ayıntab ve yöresi, M.Ö. 1800 yıllarında Hitit Devleti’nin egemenliğine girmiştir.

“Dülük” şehri Hititlerin önemli bir dinî merkezi olduğundan bu dönem için ayrı bir önem taşımaktadır. Ayrıca Karkamış, Zincirli (Samal), Cabahöyük gibi yerler de önemli Hitit kentlerindendiler24. Yine Hititler bölgede birçoğu günümüze kadar ayakta kalmış olan birçok tarihî eser bırakmışlardır25.

Hitit Devleti’nin parçalanmasından sonra Ayıntab ve çevresinde bir müddet Kargamış Krallığı hüküm sürmüş, daha sonra da yörede sırasıyla Asurlular, Yeni Babil İmparatorluğu, Med ve Pers İmparatorlukları hâkim olmuştur. M. Ö. IV. Asır sonlarında Makedonyalı Büyük İskender’in Pers Devleti’ni yıkmasından sonra Büyük İskender’in imparatorluğuna katılan Ayıntab, Büyük İskender’in ölümünden sonra Selefkosların eline geçmiş; bunların ardından da M. Ö. I. yüzyılda Roma

22 Özdeğer, Onaltıncı Asırda …, s. 3; Özdeğer, XVI. Yüzyıl Tahrir …, s. 7.

23 Nazmi Sevgen, Anadolu Kaleleri, Cilt: I, Ankara 1959, s. 123-127; Gaziantep Kültür Envanteri, Gaziantep Valiliği Yayını, Gaziantep 2005, s. 141-143.

24 Mehmet Yılmaz, Nizip Tarihi, Gaziantep 1973, s. 7-8.

25 Yılmaz, a.g.e., s. 8; Ömer Asım, Gaziantep’te Eti Eserleri, Gaziantep 1934, s 1-14.

(30)

İmparatorluğu topraklarına katıldıktan sonra M. S. 395 yılında da Bizans İmparatorluğu’na bağlanmıştır26.

Bizans egemenliği döneminde şehir Bizans’ın Arap sınır bölgesini teşkil etmiş ve bu sınır bölgesinde uzun süre Araplarla Bizanslılar arasında mücadeleler devam etmiştir. M.S. IV. yüzyılda tüm Roma İmparatorluğu’nda olduğu gibi Dülük’te de Hristiyanlık egemen din haline gelmiş ve V. yüzyılda burada da bir piskoposluk merkezi kurulmuştur. Bu merkezin XI. yüzyıla kadar aktif olduğu rivayet edilmektedir. Dülük kentinin Hristiyanlık döneminden günümüze ulaşan en ilginç kalıntılardan birisi “İki Kaya Kilisesi” olarak bilinen kilisedir. Daha önce kaya mezarları olduğu anlaşılan bu yapılar, Dülük antik kentine ait şehir mezarlığı yakınında, taş ocaklarının batısında yer almaktadır. Kilisenin girişini iki taraftan çevreleyen merdivenler sebebiyle bu tarihî yapıya halk arasında “Basamaklı Mağara”

denilmektedir. M.S. VI. ile IX. yüzyıllar arasına tarihlenebilen bu yapıda Arapça bazı yazıtlara da rastlanmıştır. Dülük’e ait başka bir kilise de bugünkü Dülük tren garı yakınlarında bulunmaktadır. Ayrıca kentte yeri henüz tespit edilemeyen bir de manastırın bulunduğu bilinmektedir27.

1.1.3. Antep’in Müslümanlar Tarafından Fethi

Hz. Ömer zamanında İslamiyet’in Arap yarımadası dışına yayılması için sürdürülen mücadeleler esnasında, Hz. Ömer’in kumandanlarından İyâz bin Ganem’in idaresindeki İslam ordusu Antep yöresini Bizanslılardan almıştı. Böylece 636 yılında yöre İslam coğrafyasına katılmış oldu. Gaziantep’in ünlü ‘Ömeriye Camii’ o dönemde fethin sembolü olarak yapılmıştır28. Hemen ardından kansız ve savaşsız bir şekilde Suriye ve Antakya yöresi de İslam kuvvetlerinin eline geçerek

26 Antep ve çevresinde bulunan antik kalıntılar ve Eski Çağ’da bölgenin tarihî gelişimi için bkz.

Kemal Erguvanlı, “Gaziantep - Narlı Arasında Bulunan Paleolitik Aletler Hakkında Bir Not”, Belleten, Cilt: X, Sayı: 39, Ankara, Temmuz 1946, s. 375-380; Refakat Çiner, “Gaziantep Çevresinde Paleolitik Buluntular”, A.Ü.D.T.C.F.D., Cilt: XVI, Sayı: 3-4, Ankara 1958, s. 127-130.

27 Dülük antik kenti ile ilgili arkeolojik çalışmalar hâlen devam etmektedir. Kentle ilgili son bilgilerin derlendiği yakın tarihli bir çalışma için bkz. Engelbert Winter – Michael Blömer, DOLICHE – Kültürlerin Kavşak Noktasında Bir Antik Şehir, Ankara 2006, Gaziantep Şehitkâmil Belediyesi Yayınları.

28 Cemil Cahit Güzelbey, Gaziantep Camileri Tarihi, Gaziantep 1984, s. 140.

(31)

vergiye bağlandı. Bölgenin Müslümanlar tarafından fethinden sonra da Kuzey Suriye ile Güneydoğu Anadolu bölgeleri Bizanslılarla Araplar arasında mücadele bölgesi olmaya devam etti. 782 yılında Harun Reşid’in bölgede Bizanslılara karşı kesin hâkimiyetini kurmasıyla da bölge tamamen Müslümanların eline geçti29.

Antep ve civarının Müslümanlar tarafından fethi sırasında bölgede beş sahabenin de şehit düştüğü rivayet edilmektedir30. İslamiyet’in buralardan Anadolu’ya yayılmış olmasının yanı sıra, şehit düşen bu sahabelere hürmetten dolayı Antep ve civarı İslam tarihi boyunca Müslümanlar açısından oldukça önemli yerleşim yerlerinden olmuştur. Burada şehit düşen sahabelerden birisi Hz.

Peygamber’in nübüvvet mührünü gören ender kişilerden olan Hz. Ökkâşiye’dir. Hz.

Ökkâşiye’nin mezarının Kahramanmaraş ve Gaziantep arasında, Gaziantep’in Nurdağ ilçesinin Durmuşlar köyü yakınlarındaki bir tepenin üzerinde bulunması da bölge insanı için eskiden olduğu gibi bugün de ayrı bir önem taşımakta ve halk arasında manevî bir destek olarak kabul edilmektedir. (Kahramanmaraş ve Gaziantep yörelerinde “Ökkeş” isminin oldukça yaygın olması da yine halk arasında Hz.

Ökkâşiye’nin manevi şahsına duyulan hürmetten kaynaklanmaktadır.)

1.1.4. Antep’in Türkler Tarafından Fethi

Türkler’in Antep ve civarına yerleşmeye başlamaları ise XI. yüzyılın ikinci yarısına rastlar. 1040 Dandanakan savaşının ardından Selçukluların Anadolu’da yayılmaya başlamalarıyla gerçekleşen bu iskân hareketinden önce de kimi Türk boyları bölgeye yerleşmişlerse de gerek sayılarının az olması gerekse de bölgede bulunan diğer kuvvetlerin çok güçlü olmaları gibi sebeplerle burada tutunamamışlardı. XI. yüzyılın ikinci yarısında Suriye’ye Türklerin ilk girişi Han

29 Özdeğer, Onaltıncı Asırda …, s. 3; Özdeğer, XVI. Yüzyıl Tahrir …, s. 8.

30 Altınöz, a.g.m., s. 102. Antep’in Müslümanlar tarafından fethiyle ilgili yazarı ve tarihi bilinmeyen ve Antep’in Lohan köyünde bir evde bulunan 12 sayfa ve 244 beyitten oluşan Mesnevî tarzındaki manzum bir eser 1959 yılında Antepli araştırmacılardan merhum Cemil Cahit Güzelbey tarafından yayınlanmıştır. Bkz. Cemil Cahit Güzelbey, Antep’in Hz. Ömer Tarafından Fethi (Manzum Tarihî Bir Efsane), Gaziantep 1959, Gaziantep Kültür Derneği Yayınları.

(32)

oğlu Harun adındaki bir Türk emiri tarafından gerçekleştirilmişti31. Bölgede devam eden Selçuklu akınları sırasında Büyük Selçuklu Sultanı Alparslan’ın komutanlarından Afşin Bey’in 1067’de Antep’i ele geçirmesiyle de Antep Türk idaresiyle tanıştı32. Afşin Bey Antep’le beraber Raban’ı da (günümüzdeki Araban) fethetmekle beraber o sırada Philaretos Brachamios isimli bir Ermeni beyinin elinde bulunan Antakya Dükalığı’nı da istila etmiş; bunun ardından da Türkistan ve Horasan bölgelerinden kitleler halinde göç etmekte olan birçok Türk boyu bu bölgelere yerleştirilmişlerdi. 1071 Malazgirt savaşından sonra bölgede Selçuklu İmparatorluğu’na bağlı bir Türk Devleti olan Suriye Selçuklu Devleti kurulmuştu.

1084 yılında Süleyman Şah tarafından Antakya Dükalığı ve Antakya’ya bağlı olan yerlerle beraber Antep de kesin olarak Selçuklu hâkimiyetine alınmış ve böylece Suriye bölgesindeki Türk egemenliği kesinlik kazanmıştır33.

Haçlılar bölgeye geldiklerinde Antep Suriye Selçuklularının idaresinde bulunuyordu. Haçlı Seferleri sırasında bir müddet Urfa ve Maraş Kontlukları’na bağlanan şehir, Haçlı Seferleri’nin şiddetini yitirmesiyle tekrar Selçuklu hâkimiyetine geçmiş, Moğol istilasıyla beraber de Moğolların egemenliğine girmişti.

1270 yılında Moğolların istilası ile yıkılan kent daha sonra da, 1277 yılında Memlük hâkimiyetine girdi34. Anadolu’daki Moğol hâkimiyeti çökerken, XIII. yüzyıl sonlarından itibaren Halep ve Antep arasındaki bölgeye yerleşmeye başlamış olan Türkmen aşiretleri tarafından, 1337 yılında Zeyneddin Karaca Bey önderliğinde Dulkadiroğulları Beyliği kuruldu35. Bu beyliğin kurulmasıyla Antep ve civarı Memlüklüler ile Dulkadiroğulları arasında ihtilaf konusu olmaya başladı. 1343

31 Han oğlu Harun’un bir Karahanlı Beyi olduğu tahmin edilmektedir. Ali Sevim, Suriye Selçukluları, Ankara 1965, s. 19; Necdet Sevinç, Gaziantep’te Yer Adları ve Türk Boyları, Türk Aşiretleri, Türk Oymakları, İstanbul 1983, s. 13.

32 Osman Turan, Selçuklular Tarihi ve Türk-İslâm Medeniyeti, İstanbul 1969, s. 118.

33 Sevim, a.g.e., s. 84; Turan, a.g.e., s. 216.

34 Özdeğer, Onaltıncı Asırda …, s. 5; Özdeğer, XVI. Yüzyıl Tahrir …, s. 10. Antepliler Memlükler’in idaresinde geçen yıllardan “Çerkezler zamanında …” diye söz ederlerdi. Memlük dönemini bu şekilde nitelendirerek, 15. yüzyıl ile 16. yüzyıl başındaki Memlük hükümdarlarının kökenine dolaylı yoldan değinmiş oluyorlardı. Leslie Peirce, Morality Tales, Law and Gender, in the Ottoman Court of Aintab, California 2003, s. 38.

35 Refet Yinanç, Dulkadir Beyliği, Ankara 1989, s. 10.

(33)

yılında Antep ve civarı Zeyneddin Karaca Bey tarafından Dulkadiroğulları Beyliği’ne bağlandı36.

Ancak Memlüklüler de yöreyi terk etmek niyetinde değillerdi. Antep uzun zaman bu iki güç arasındaki hâkimiyet mücadelelerine sahne oldu ve defalarca Memlüklülerle Dulkadirliler arasında el değiştirdi. XIV. yüzyılın sonlarında Kuzey Suriye ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde Memlük-Dulkadirli mücadelesi devam ederken, Timur’un ordusu Güneydoğu Anadolu’yu işgal etti37. Antep’i harap ederek Suriye’ye giren Timur ordusu, Suriye’den dönüşte de, yağmacı Türkmenleri cezalandırmak bahanesiyle Antep yakınlarındaki Türkmen aşiretleri üzerine saldırmışlar ve ardından da Antep’i ikinci kez yağma etmişlerdi. Antepli tarihçi Aynî, Timur’un Suriye seferi sırasında harap edilen şehirler arasında Antep’in de olduğunu belirtir38.

Timur’un bölgeden çekilmesinden sonra Antep ve civarı tekrar Memlüklülerle Dulkadirliler arasında çekişme alanı olmaya devam etti. XV. yüzyılın ortalarından itibaren bölgedeki Memlüklü-Dulkadir hâkimiyet mücadelesine artık Osmanlılar da dâhil olmuştu. Dulkadirli Beyi Şehsuvar, Memlüklülere karşı çoğu kez Dulkadirli beylerini destekleyen Fatih Sultan Mehmet’in uyarılarını dikkate almamaya başlayınca Fatih, Memlük Sultanı Kayıtbay’ın 1472’de bölgeye yapacağı seferde tarafsız kaldı ve Kayıtbay bölgedeki Türkmenlerin de desteğiyle Dulkadirlileri yenilgiye uğrattı. Böylece Antep de yeniden Memlük hâkimiyetine girmiş oldu39. Kayıtbay’ın Dulkadir Beyi olarak tayin ettiği Şahbudak Bey karşısında Fatih, Alaüddevle Bozkurt Bey ve diğer Bozok Beylerini Osmanlı kuvvetleri ile birlikte Dulkadirli topraklarına gönderdi. Önce başarısız olduktan sonra 1480 yılında ikinci mücadelesinde bölgeye hâkim olmayı başaran Alaüddevle; bazen Osmanlıların yanında bazen karşısında yer aldığı için Osmanlı Devleti tarafından cezalandırıldı ve

36 Yinanç, a.g.e., s. 13-14.

37 Özdeğer, Onaltıncı Asırda …, s. 7; Özdeğer, XVI. Yüzyıl Tahrir …, s. 12.

38 Mehmet Alpargu, “XV. Yüzyılda Antep’in Tarihine Umumî Bir Bakış”, GAZİANTEP - Cumhuriyetin 75. Yılına Armağan, (Editör: Yusuf Küçükdağ), Gaziantep 1999, Gaziantep Üniversitesi Vakfı Kültür Yayınları, s. 84-85.

39 Alpargu, a.g.m., s. 88.

Referanslar

Benzer Belgeler

Türk..

yaygm fibrotik cevap mevcut iken ($ekil 3B), laminektomi defekti i<;ine yerlei;>tirilen adalelerde neovaskularizasyon alanlan daha belirgindi ($ekil 3C). Ancak her iki

Ülkü Tamer, Nakip Ali’nin Antep için önemini “Nakip Ali’siz bir Antep yine Antep olurdu herhalde, ama bir başka Antep olurdu” sözleriyle belirtir.. Nakip Ali’nin

12 Düzenli Ordunun Kurulması; Doğu Cephesi (Ermeni Sorunu-Ermeni Saldırılarının Durdurulması-Gümrü Barışı ve Sonuçları); Güney Cephesi.. (Adana – Antep- Maraş-

• Adrenalin Böbrek üstü bezinde sentez edilir. Doğrudan dolaşıma geçer ve etki gösterdiği organ hücrelerinde reseptörlerle etkileşir... α1 +β2

Biraz daha ısrar ettiler; biraz daha kahkaha, biraz daha isot ve biraz daha şalgamla devam ettik yolumuza.. Katmerci de diğerleri gibi küçük bir dükkândı fakat artık tahta

Kırşehirlioğlu, Türkiye’de Misyonerlik Faaliyetleri, İstanbul 1963; Enver Baytan, Hıristiyan Misyonerleri Nasıl Çalışıyor, İstanbul 1965; Samiha Ayverdi,

Amerikan Board Arşivi’ne Göre Misyonerlerin Adana, Antep ve Maraş’ta Müslüman Halka Yönelik Faaliyetleri.. According to American Board Archive Activities of Missionaries