• Sonuç bulunamadı

a. Osmanlı Döneminde Antep’in Genel Durumu

ANTEP’İN TARİHÎ GELİŞİMİ, ETNİK VE DİNÎ YAPISI, KÜLTÜREL ÖZELLİKLERİ

1.1. ANTEP’İN TARİHÎ GELİŞİMİ 1. Antep Adının Menşei

1.1.5. a. Osmanlı Döneminde Antep’in Genel Durumu

Antep Osmanlı fethinden önce, XV. yüzyılda da oldukça gelişmiş bir görünüm sergilemektedir. Bedreddin Aynî’ye göre bu tarihlerde Antep’te 9 cami, 120 mescit, 20 hamam ile 15 medrese vardır. Aynî ayrıca, birçok ilim adamının burada toplanmış olmasından dolayı Antep için “Küçük Buhara” tabirinin kullanıldığını kaydetmektedir48.

16. yüzyılda Antep, gerek ticaret ve gerekse el sanatları bakımından ilerlemiş bir durumda idi. Ayrıca çeşitli yönlerden gelen birçok ticaret yollarının da Antep’ten geçmesi şehre ayrı bir hususiyet kazandırarak, kendi bölgesi içinde bir ticaret merkezi haline gelmesini sağlamıştı. İktisadî hayatın zengin ve hareketli olması, Antep şehrinde nüfusun artmasına vesile olmuştur. Şehrin sanat ve ticaretinin ileri bir seviyede olmasının yanında ikliminin de çok müsait oluşu, yeni göç ve iskân hareketlerini Antep ve civarına çekmiştir. Ayrıca o devirlerde bir şehir halkı için emniyet sayılan büyük ve muhkem bir kalesinin de mevcudiyeti şehre ayrı bir hususiyet kazandırmıştır. Kalesi bulunan her şehrin kuruluşunda olduğu gibi, Antep

44 Şıvgın, a.g.m., s. 526. Enver Ziya Karal, Antep’in Halep’e tekrar bağlanma tarihinin “Tanzimatın ilk yılları” olduğunu belirtmektedir. Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, Cilt: VI, Ankara 1976, s. 128.

Bazı araştırmalarda da bu tarih 1818 olarak verilmektedir. Darkot – Dağlıoğlu, a.g.m., s. 66; Özdeğer, a.g.m., s. 469; Kemal H. Karpat, Ottoman Population (1830-1914): Demographic and Social Charcter, Madison 1985, s. 15. Ancak Hale Şıvgın’ın Şeriye Sicilleri’ne dayanarak yaptığı araştırma Antep’in 1830 yılına kadar Maraş Eyaleti’ne bağlı kalmaya devam ettiğini gösteriyor. Hale Şıvgın, 19. Yüzyılda Gaziantep, Ankara 1997, s. 25; Şıvgın, a.g.m., s. 526-527.

45 Altınöz, a.g.m., s. 118.

46 Halep Valisi’nden Dâhiliye Nezâreti’ne 5 Teşrîn-i Sânî 1329 (18 Kasım 1913) tarihli tezkire; BOA.

DH.İD. nr. 183-1/29.

47 Ayıntab’ın “Üçüncü Sınıftan Livâ”ya tahviline dâir kanun sureti; BOA. DH.EUM.MH. nr. 92/28 (19 Teşrîn-i Evvel 1329 – 1 Kasım 1913).

48 Darkot – Dağlıoğlu, a.g.m., s. 66; Özdeğer, a.g.m., s. 468.

şehrinde de ilk yerleşme ile beraber, sokak ve mahallelerin tesisi de kale civarında olmuştur. Bu durum herhangi bir saldırıya karşı mahalle halkının hemen kaleye sığınarak korunma düşüncesinden ileri gelmektedir. Zamanla yeni mahalleler kurulup Antep şehri meydana gelirken, birkaç mahalle ismi hariç, hemen bütün mahalleler isimlerini bir cami veya mescitten almıştır49.

Antep Güneydoğu Anadolu ile Kuzey Suriye arasında, adına “tampon kuşak”

diyebileceğimiz gerek askerî gerek iktisadî bakımdan stratejik öneme sahip bir bölgede bulunuyordu. Ayrıca birçok bakımdan Osmanlı Devleti’nin İstanbul ve Kahire’den sonra üçüncü büyük kenti olan Halep’e bağlı olan Antep, bu büyük kentin gerisinde, ikinci planda bir yerleşim olmakla yetinmemiş, bölgedeki birçok yerleşimi birbirine bağlayan bir kavşak noktası olması sayesinde, o da çevresindeki birçok yerleşimi kendisine bağımlı hale getirmişti. Bir başka deyişle, “Antep, bölgesinin seçkin kent merkezlerinden biriydi.”50

Halep’le olan ilişkisi Antep’in ticarî ve kültürel hayatında önemli bir yere sahiptir. Antep’in hemen güneyinde bulunan ve nüfus yoğunluğuyla beraber önemli bir ticarî merkez olan Halep şehri ile Antep’in her bakımdan yakın münasebeti olduğu gibi, Halep’in daha kuzey bölgelerle olan ticarî ilişkileri de yine Antep

49 Özdeğer, Onaltıncı Asırda …, s. 119-120. Antep Kalesi ile şehrin can damarı sayılan ‘Uzun Çarşı’

etrafında toplanan ve her biri bir cami veya mescit çevresinde yerleşmiş olan şehrin en eski mahalleleri şunlardır: Kadı Camii, Şekeroğlu, Bostancı, Çukur, Ali Neccâr, Akyol, Kayacık, Eyüboğlu, Hayik, Kürtüncü, Mescid-i Nakkâş, Eblehân, Tarla, İbn Ammi, Kürkçü, Boyacı, Kürt Tepe, Köroğlu, Kozluca, Mescid-i Kastel, Tışlakî, Sıkkâk, Debbağhane, Şehreküstü, Tövbe mahalleleri. Özdeğer, Onaltıncı Asırda …, s. 121-124; Peirce, a.g.e., s. 55 (Ayrıca aynı eserin giriş bölümündeki 4 numaralı harita). 1543 yılında bu mahalleler içinde en büyükleri; Sıkkâk, Şehreküstü, Ali Neccâr, Eyüboğlu, Akyol ve Tövbe mahalleleri idi. Peirce, a.g.e., s. 55, 33 no’lu dipnot. Osmanlı döneminden Cumhuriyet yıllarına kadar şehrin yerleşim düzeni ile ilgili olarak ayrıca bkz. Ejder Kalelioğlu, “Gaziantep Yöresinde Yerleşme, Meskenler, Nüfus ve Ekonomik Faaliyetler”, A.Ü.D.T.C.F.D., Cilt: XXVIII, Sayı: 3-4, Ankara 1970, s. 39-98.

50 Peirce, a.g.e., s. 20. Halep gibi büyük bir merkezin yakınında bulunmasının Antep açısından en olumsuz sonucu; tarihinin hiçbir devresinde başkent veya eyalet merkezi gibi bir konumda olamaması, dolayısıyla da sultan ve hükümdar ailelerinin fazla iltifat ettiği bir yerleşim haline gelememiş olmasıdır. Bu sebeple Eyyubi ve Memlük emirlerinin yaptırdıkları birkaç eser hariç tutulursa kentteki bütün mimarî yapılar yerli bâniler tarafından inşa ettirilmiştir. Bunun sonucunda da Antep’te;

İstanbul, Konya, Bursa, Kayseri, Erzurum gibi tarihte önemli mevkilere sahip olan şehirlerdeki gibi geniş kapsamlı devâsa külliyelere ve büyük masrafları gerektiren abidevî eserlere rastlanmaz.

Antep’in mimarî yapıları ve bu konuyla ilgili geniş bilgi için bkz. Nusret Çam, “Gaziantep’te Türk Mimarisi”, Osmanlı Döneminde Gaziantep Sempozyumu (Gaziantep, 22 Ekim 1999), (Editör:

Yusuf Küçükdağ), Gaziantep 2000, s. 1-15.

vasıtası ile olmakta idi. Ayrıca Halep’in suyu ve birçok gıda maddesi de buradan gittiği için Antep Halep için de çok önemli bir yerleşim yeriydi51. Şam şehri için

“Arabistan’ın Gelini” tabirini kullanan Araplar yakın ilişkide oldukları Antep için de

“Anadolu’nun Gelini” derlerdi52.

Osmanlılar döneminde şehirde çok sayıda camii, medrese, han ve hamam yapılmış, kent aynı zamanda üretim, ticaret ve el sanatları yönünden de ilerlemiştir.

1641 ve 1671 yıllarında yöreyi iki kez ziyaret eden Evliya Çelebi burada 32 mahalle, 8.067 ev, 16 camii, 140 mektep, 14 hamam, 6 han, 2 imaret ve 40 tekke olduğunu ve en güzel tekkenin de Mevlevi Tekkesi olduğunu belirtir53.

Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu bütün olumsuz iç ve dış şartlara rağmen Antep 19. yüzyıla kadar Kuzey Suriye ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinin Halep dışında en önemli yerleşimi olma özelliğini korudu. XVIII. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin her açıdan çeşitli buhranlar yaşadığı sıkıntılı dönemlerinde dahi Antep hem ekonomik hem de sosyal olarak Anadolu’daki birçok yerleşimden daha gelişmiş bir konumdaydı. Ticarî kapasitesini giderek artıran kentte canlı ve aktif bir gündelik hayat yaşanıyordu54. 19. yüzyılın başlarında 40’a yakın cami, 17 hamam ve 30’a yakın da hanın bulunduğu Antep için “Antep Mahmiyesi” deyimi kullanılmakta idi55. 19. yüzyılın sonlarında Antep’i ziyaret eden Fransız Seyyah Vital Cuinet de, bu tarihlerde Antep’in bölgenin önemli ticaret merkezlerinden birisi olduğunu belirtir.

Özellikle dokuma sanayiinde ilerlemiş olan şehirde, bağcılık ve bağcılığa bağlı yan sanayi kolları gelişmiş olduğu gibi, yağ ve sabun imalatı da önemli bir sanayi kolunu

51 Şıvgın, a.g.m., s. 536.

52 Eyüb Sabri, Esaret Hatıraları (Bir Esirin Hâtıraları, Gaziantep’te İngiliz Tecâvüzünün Başlangıcı ve Türk Üserâsına Zulüm ve İşkenceler), (Hazırlayan: Nejat Sefercioğlu), İstanbul 1978, s. 18.

53 Evliya Çelebi, Seyahatname, (Günümüz Türkçesine Aktaran: Zuhuri Danışman), Cilt: 9, İstanbul 1935, s. 352-354.

54 İbrahim Yılmazçelik, “XVIII. Yüzyılda Gaziantep’in İdarî, Fizikî ve Sosyo-Ekonomik Durumu”, Osmanlı Araştırmaları – The Journal of Ottoman Studies, Sayı: XVIII, İstanbul 1998, s. 105-124.

Mahmiye: Büyük Şehir.

55 Şıvgın, a.g.m., s. 523; Şıvgın, a.g.e., s. 22.

oluşturuyordu. Üretilen mallar Anadolu’nun çeşitli yörelerine gönderildiği gibi;

Halep, Kilis ve Mısır’a da önemli oranda ihracat yapılıyordu56.

1870 yılında Antep’in genel yapısı şöyledir: “Ayıntab’daki gayr-ı Müslim hanelerinin altmış yedisi Yahudi ve bakiyesi Hristiyan’dır. Haleb Sancağı’nda nefs-i Haleb şehrinden sonra en büyük kasaba Ayıntab’dır. Otuz altı camii, elli yedi mescidi, yirmi bir medresesi, dört tekkesi, otuz yedi mektebi, beş kilisesi, on üç hamamı, bin dokuz yüz otuz sekiz dükkân, dört bedesten ve on han ve otuz altı kahvehanesi ve dokuz meyhane ve elli boyahanesi ve üç sabunhanesi ve on beş ma’sara ve bir mumhanesi vardır.”57 1881 yılında ise kazada; “yüz elli yedi cami ve mescit, kırk altı mektep ve kütüphane, yedi kilise, on üç han, on dört hamam, otuz yedi fırın, iki karakol, bir hastane ile iki bin iki yüz doksan dokuz dükkân ve mağaza” vardı58.

Ancak 19. yüzyılda şehirde 17. yüzyıldaki sayı ve ehemmiyette medrese bulunmadığı görülmektedir. Bunun da, 14/15 Ağustos 1822 tarihinde Halep, Antep, Kilis ve Antakya’yı etkileyen şiddetli bir deprem dolayısıyla buradaki birçok tarihî eserin yıkılmış olmasından kaynaklandığı tahmin edilmektedir59. Sürekli bir deprem bölgesi olmamasına rağmen şehrin bir yerleşim olarak tarihî ve kültürel gelişiminde nadiren meydana gelen şiddetli depremlerin ciddi etkiler yaptığı görülüyor. Bunun

56 Vital Cuinet, La Turquie D’asie, Cilt: II, Paris 1891, s. 190-191.

57 Yıldız Ev., 533/37, Ks. 18, Z. 93, Karton 33’den naklen, Osmanlı Belgelerinde Ermeniler, Cilt: I (1691-1870), İstanbul 1987, s. 438.

58 Mahmut Oğuz Göğüş, “Gaziantep’in Dününden: 1881’de Antep’te Neler Vardı?..”, Gaziantep’i Tanıtıyoruz, Sayı: 2, Temmuz 1962, s. 25.

59 Nejat Göyünç, “Gaziantep Tarihi ile İlgili Bazı Notlar”, Osmanlı Döneminde Gaziantep Sempozyumu (Gaziantep, 22 Ekim 1999), (Editör: Yusuf Küçükdağ), Gaziantep 2000, s. 48;

Sarafian, bu depremin 1 Ağustos 1822’de meydana geldiğini belirtiyor. Sarafian, a.g.e., s. 8;

Depremin hasar derecesinin tespiti ve yapılması gereken diğer şeylerle ilgili olarak Ayıntab Mütesellimi’ne yazılan 1238.R.29 (13 Ocak 1823) tarihli hüküm için bkz. BOA. C.DH. nr. 121/6009;

17. yüzyılın ilk yarısında, 1626 yılında da Antep ve Halep bölgesinde büyük yıkıntıya ve can kaybına neden olan bir deprem yaşanmıştı. Buna rağmen 17. yüzyılda Antep’te diğer yüzyıllara göre daha fazla tarihî yapının var olması bu depremin bölgedeki tarihî yapılara ciddi bir zarar vermediğini ya da 1600’lerin ilk yılları gibi devletin oldukça güçlü olduğu bir dönemde, maddî hasarların kısa sürede telafi edildiğini gösteriyor. Maddî hasarlar kısa sürede telafi edilmekle beraber can kaybının daha büyük olduğu ve depremin ardından Halep ve Antep bölgesindeki nüfusta ciddi bir azalma yaşandığı belirtiliyor. Bkz. S. Hülya Canbakal, “Ayntab at the End of the Seventeenth Century: A Study of Notables and Urban Politics”, Harvard University History and Middle Eastern Studies, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Cambridge, Massachusetts 1999, s. 30.

kadar yıkıcı olmasa da 19. ve 20. yüzyıllarda şehirde korkuya neden olan daha başka bazı depremler de yaşanmıştır60. Ayrıca birisi 1852 diğeri de 1875 yıllarında olmak üzere şehirde iki defa kolera salgını yaşanmış, bu hastalık sebebiyle de birçok insan yaşamını yitirmiştir61.

Antep’in Osmanlı hâkimiyetine girmesinin ardından karşılaşılan en önemli sorunların başında, şehre Arap ve Kürt aşiretlerinin saldırıları geliyordu. Arap aşiretleri genellikle Antep’in güneyinde yani Kuzey Suriye’de; Kürt aşiretleri Urfa, Mardin ve Diyarbakır çevresinde; Türkmen aşiretleri ise Antep bölgesinde hâkim durumda idiler. Antep’e Türkmen aşiretlerinin yerleşmeye başlamalarından daha önce bahsetmiştik. 11. yüzyıldan itibaren Türkmenler zaten burada yoğun bir şekilde bulunuyorlardı. Osmanlı Devleti Arap ve Kürt aşiretlerinin genel olarak Antep topraklarında yağma yapmak amacıyla gerçekleştirdikleri bu saldırıları önleyebilmek için birçok teşebbüste bulunmuş fakat başarılı olamamıştı. Bölgede yaşayan birçok köylü, bu aşiret saldırıları yüzünden köylerini terk edip başka yerlere göç etmek zorunda kaldılar62. Bu saldırılardan Türkmenler kadar Ermeniler de şikâyetçiydiler.

Örneğin 1861 yılında Antep Ermenilerinin önde gelenleri ve din adamları Padişah’a yolladıkları bir mahzarda; Halep taraflarından Antep bölgesine Urban (çöl Arapları için kullanılan bir deyim) aşiretlerinin yaptıkları saldırılarda köylülerinin hububat harmanlarına ve ekinlerine zarar verildiğinden ancak kaymakamın fedakârca çalışarak onları korumaya çalıştığından bahsederek teşekkürlerini iletmişlerdi63.

Osmanlı Devleti tam olarak engelleyemediği Arap ve Kürt aşiretlerinin saldırılarını, bölgeye Türkmen aşiretlerini yerleştirmeye devam ederek durdurma yoluna gitti. Yöreye gelecek bu türden saldırılara karşı Horasan yöresinden hala

60 1822 depreminden 10 yıl önce 1812’de de şiddetli bir deprem yaşanmış, bu deprem sebebiyle yaklaşık 200 kişi ölmüştü. 1822’de meydana gelen depremse şehirdeki birçok tarihî yapının harap olmasına neden olmuştu. Sarafian, a.g.e., s. 8; Bu depremlerin üzerinden uzun zaman geçtikten sonra 22 Mart 1902 günü de şehirde bir deprem meydana geldi. Oldukça şiddetli olduğu belirtilen bu deprem sırasında şehirde can ve mal kaybı meydana gelmemiş olsa da, yeterince korkuya sebep olmuştu. Dâhiliye Nezâreti’nden Sadaret’e 17 Zilhicce 1319 (27 Mart 1902) tarihli tezkire; BOA.

DH.MKT. nr. 460/1.

61 Sarafian, a.g.e., s. 8.

62 Canbakal, a.g.t., s. 112; Sevinç, a.g.e., s. 17.

63 Antep Ermenilerinin ileri gelenleri ve din adamları tarafından Sadaret’e yollanan 15 Şevval 1277 (26.04.1861) tarihli mahzar; BOA. A.MKT.UM. nr. 467/98.

gelmekte olan yeni Türkmen aşiretleri Antep bölgesine yerleştirilerek bu saldırılara karşı bir set oluşturulmaya çalışıldı. Nitekim 1734 tarihli bir fermanda, bir Türkmen aşireti olan Elbeyliler’in “Sedd-i Urban” olarak bölgeye yerleştirildikleri belirtiliyor64. Yeni gelen bu Türkmen aşiretleri oturdukları yerlere de bağlı bulundukları boy ve oymakların isimlerini verdiler. Antep’te; Barak, Avşar, Ceritli, Savcılı, Kızık, Karadinek, Yalankaz (Yalan Göz), Üç Kilise, Taşlıca, Karkın, Beydilli, Karasakal, Çaykuyu, Büğdüz vs. gibi Türkmen boy ve aşiretlerinin isimlerini taşıyan birçok köy mevcuttur. Ancak bunlar da Arap ve Kürt aşiretlerinin saldırılarının kesilmesini sağlayamadı65. 19. yüzyılın sonlarına doğru tamamen Urfa, Antep, Kilis ve Hatay’ın Suriye sınırına yakın bölgelerine yayılan ve şiddetini de artıran bu saldırılar yüzünden bu bölgeler arasında yolculuk yapmak dahi çok zor bir hale gelmişti. Aşiretlerin olası saldırılarına karşı toplu yolculuklar askerî korumalarla yapılıyordu66. Arap ve Kürt aşiretlerinin Antep bölgesine saldırıları Osmanlı Devleti’nin sonuna kadar devam etti67.

Ayrıca 18. ve 19. yüzyıllarda Antep’te Yeniçerilerin neden olduğu birçok ayaklanma meydana gelmişti. Yeniçeri ocağının bozulmaya başlamasıyla tamamen zararlı bir örgüt haline gelen Yeniçeriler sefere çağrıldıklarında orduya katılmıyorlar ve bulundukları yerlerde fitne ve fesat çıkarıp kargaşaya sebep oluyorlardı68.

64 Cemil Cahit Güzelbey, Gaziantep Şer’i Mahkeme Sicillerinden Örnekler, Gaziantep 1970, s. 20 - c.

87, s. 234, Belge Tarihi: 1147/1734’den aktaran, Şıvgın, a.g.m., s. 518; Şıvgın, a.g.e., s. 18.

65 Şıvgın, a.g.m., s. 518-519; Sevinç, a.g.e., s. 20 vd.; Sadece Antep’te değil Güney Anadolu’nun Araplarla sınır teşkil eden hemen hemen tüm yerleşimlerinde zarara sebep olan bu aşiret saldırılarına karşı Osmanlı Devleti’nin bölgeye Türkmen aşiretlerini yerleştirme politikası için ayrıca bkz. Yusuf Halaçoğlu, XVIII. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nun İskân Siyaseti ve Aşiretlerin Yerleştirilmesi, Ankara 1997, s. 116-121.

66 Clara Barton, America’s Relief Expedition to Asia Minor Under the Red Cross, Journal Publishing Company, Meriden, Conn. 1896, s. 83-84.

67 Hulusi Yetkin, Gaziantep Tarihi ve Davaları, Gaziantep 1968, s. 61.

68 Antep’te Yeniçerilerin neden oldukları bu ayaklanmaların en önemlileri 1772, 1780, 1784, 1788, 1791, 1803, 1810, 1819, 1824 ve 1908 yıllarında meydana gelmişti. Yetkin, a.g.e., s. 30.

1.1.5.b. Antep’te Osmanlı-Mısır Savaşı

19. yüzyılın ilk yarısında Osmanlı Devleti’nin uğraşmak zorunda olduğu en ciddi meselelerden birisi de; Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa’nın isyan ederek Osmanlı Devleti ile savaşmaya başlamasıydı. 1789 yılında Fransızlar tarafından işgal edilen Mısır’ı Osmanlılar İngilizlerin yardımıyla Fransızlardan temizlemişlerdi. Fakat bu defa da Fransızların Mısır’a girişlerine de yardım etmiş olan İngilizler Mısır üzerinde hak iddia etmeye başladılar. Osmanlı Hükümetinin Fransızları Mısır’dan çıkarmak üzere gönderdiği orduda görev almış olan, Kavala hâkiminin ücretli askerlerinden Kavalalı Mehmet Ali Paşa, önce bu askerlerin başkanı olmuş, daha sonra da bir takım ayak oyunlarıyla Mısır Valiliğini ele geçirmişti. Valiliği döneminde Mısır’ı İngilizlerden temizlemeyi başaran Mehmet Ali Paşa, zamanla iyice güçlenmiş ve bölgenin tek hâkimi olma hırsına kapılmıştı. Padişah Sultan II. Mahmut’un kendisine vaat ettiği Suriye Valiliği’ni vermediği bahanesiyle 1831 yılı sonbaharında isyan ederek, tüm Suriye’yi istila etti. Halep dışında Suriye’deki kentlerin hiçbiri direnmeden Mehmet Ali Paşa’nın hâkimiyetini kabul etmiş, Halep’in direnişini de Mehmet Ali Paşa kuvvetleri karşısında başarı gösterememişti. Bütün Suriye’yi ele geçiren Mehmet Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa da bunun ardından Urfa-Antep-Maraş ve Adana’ya kadar ilerledi. Buradan da Konya’ya ilerleyen İbrahim Paşa 21 Aralık 1832’de Konya’da Osmanlı ordusunu yenilgiye uğrattı. Böylece Mısır ordusuna İstanbul yolu açılmıştı ancak Avrupalı devletlerin araya girmesiyle ordunun ilerleyişi durduruldu. İbrahim Paşa 5/6 Mayıs 1833’te Kütahya Anlaşmasını imzalamak zorunda kaldı. Bu anlaşmayla Antep bölgesi de iki kısma ayrılarak Mehmet Ali Paşa ile Osmanlılar arasında taksim edildi. Böylece Antep 1832 ile 1840 yılları arasında, sekiz yıllık bir süreyle Mısır ordusunun işgali altında kaldı. Antep halkı, özellikle Suriye civarında Mehmet Ali Paşa ve oğlu İbrahim Paşa’ya sempati ile bakan vilayetlere karşı, Osmanlı tarafında yer almayı sürdürmüş, bu sekiz yıl boyunca İbrahim Paşa ordusuyla şehir içinde çete savaşları yapılmıştı. Bu süre içerisinde Mehmet Ali Paşa ile Osmanlı Devleti arasında bir takım görüşmeler yapılmaya devam edilmiş ancak bir anlaşma sağlanamamıştı. İki taraf da tekrar ordularını savaş için hazırlamaya başladılar. 24 Haziran 1839’da Nizip’te Mısır

ordusuyla Osmanlı ordusu arasında başlayan ikinci savaşta da Osmanlılar yenilgiye uğramış ve İbrahim Paşa kuvvetlerine ikinci defa İstanbul yolu açılmıştı. Yenilgi haberinin İstanbul’a ulaşmasından birkaç gün önce vefat eden II. Mahmut’un yerine geçen oğlu Abdülmecit, Mehmet Ali Paşa ile ihtilafın sona erdiğini bildirse de mesele Avrupa devletleri işe karışmadan bitmedi. Avrupalı devletlerin müdahalesiyle Kasım 1840’ta Mehmet Ali Paşa ile imzalanan anlaşma üzerine, Mısır babadan oğula geçmek üzere kendisinde bırakıldı ve o da Antep ve çevresi ile beraber tüm Suriye’yi boşalttı69.

69 Hale Şıvgın, “19. Yüzyılın İlk Yarısında Ayıntap”, OTAM – Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi, Sayı: 11, Ankara 2000, s. 503-553; Hale Şıvgın,

“Antep’te Osmanlı-Mısır Savaşı”, Türk Kültürü, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, Yıl: XXXV, Sayı: 416, Aralık 1997, s. 743-759; Şıvgın, a.g.e., s. 29-43.