• Sonuç bulunamadı

En e s ki T ü rk s a n a tı ve Ç i n, H i n d, M ı s ır h a f r i y a tı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "En e s ki T ü rk s a n a tı ve Ç i n, H i n d, M ı s ır h a f r i y a tı"

Copied!
4
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

E n e s k i T ü r k s a n a t ı v e Ç i n , H i n d , M ı s ı r h a f r i y a t ı

R i z a Ç a v d a r l ı

Türk mimarisi ve sanatı noktai nazarından Hind, Çin, Mısır hafriyatlarını tetkik etmenin ne kadar faideli olaca-ğını söylemeğe bile lüzum yoktur. Bunları tetkik ihtiyacı ar-zusunu uyandırmak için bu hafriyatlardan muhtasar suret-te, Türk sanat tarihini nasıl alâkadar ettiklerine dair küçük bir malûmat vermeği muvafık bulduk:

1 — O r d u , H o n a n , Ş a n s i , K a n s u h a f r i -y a t l a r ı .

Şimdiye kadar bir muamma halinde kalan Uzak şarkta-ki en esşarkta-ki medeniyet, bir çok hafriyat neticesinde, mtisbet ve doğru bir şekle vazedilmiştir.

Sarı nehir üzerindeki Ordos mıntakasında Cizvit papas-lanndan Licenx ve Teilhard de Oardin'in buldukları pol6oli-tique âletler, ilk iptidaî insanların ilk âletleri olmak üzere gösterilebilir.

Bundan sonra Profesör J. G. Andersson tarafından 1920 ve daha sonraki senelerde elde edilen n6olitique ve &160Iİ-tique devirlerin bütün devamında, yukarıkinden tamamile ayrı, medeniyeti gösteren eserlerde, bu profesör tarafından Kan-su, Honan, Şansi, ve şimalî Mançuride yapılan hafri-yatlarda meydana çıkmıştır. Bu hafrihafri-yatlarda en ziyade en-teresan olan Kan-su'daki Ts'i - Kia - P'ing ile Honandaki Yang - Chao - Ts'ouen hafriyatıdır.

Buralarda bulunan vazolar, ve bunlar üzerindeki işle-meler, kat'iyyen Avrupadaki n6olitique devrindeki vazolar-dan ve işlemelerinden farksızdırlar. Bunlara baktığımız za-man Çinde olduğumuzu unutacak olsak, kendimizi Avrupada zannedeceğiz (1).

Burada çıkan diğer eşyalarla, Ege c6ramique sanayii arasında da tam bir birlik, tam bir yakınlık mevcuttur. Âlim-lerin de pek haklı olarak dikkat ettikleri gibi, bütün bunlar, dn6olithique medeniyetin bütün Asyada tek bir menbadan çıktığına en canlı bir şahid vazifesini görmektedir.

Honan çömlekçilik sanayii ile, Türkistanın Aşkabad ci-varındaki Anan, ve Ukraynadaki, Türk halklarının en ziyade cevelân ettikleri mıntakalardan birisi olan (Kiyef)e mülhak Tripolje'deki çömlek sanayii de, bu birliği, bu vahdeti gös-termiştir (1).

Sonra Dipylon tesmiye ettiğimiz ve yanlış olarak Yunan İsmini taktığımız sanat eserlerile de bunlar tam bir karabeti muhafaza etmektedirler.

Atlar, kuşlar, insan suretleri, Dipylon sanayii ile bu ya-kınlığı göstermekle beraber; Suse H. sanayii ve tam hakikî karabeti, kardeşliği göstermektedirler.

Çinin şimalinde kablettarih devir sanayiini gösteren bu eserler bizi iki hâdise karşısında bırakırlar.

1 — £nĞolithique zamanda, garbi Asya ve Avrupa ile o-lan bu alâka ve rabıta ne suretle ve ne zaman olmuştur?

2 — Tarihi Çin sanatı İle bu sanat arasındaki alâka se-bepleri nedir?

(1) R6n6 Orousset; les clvilisatlons de l'Orient; t. m , p. 2. (1) Andersson; An early chinese culture B. g. A. c. pl.

Her iki hususa da müsbet bir cevap vermek mümkün-dür. Uzak Çin 6n6olithique devri asarı ile. Sus, Anan Tripolje sanayii arasındaki vahdet de bir tesadüf işi değildir. Ve bu müşabehet tamamile V. inci ve i n . inci senelere ait eşyalar arasında bulunmaktadır.

1927 ve 1928 senelerinde İranda Damaghan'da hafriyat-ta bulunan Alman Arkeologu Herzfeld gibi, bu medeniyetler arasındaki sıkı rabıta ve alâkaya atfetmek meselesi de doğ-ru bir düşünce olamaz. Orosset'in de pek güzel kaydettiği gibi bu umumî kültürün müşterek ve bir tek dimağdan çıktığım ve ondan sonra yayıldığını kabul etmek zarureti vardır (1).

Türk tarihi noktai nazarından pek ziyade ehemmiyeti haiz olan bu keşfiyat bir defa daha dünya medeniyetinin Türk elile bütün dünyaya yayıldığına en büyük bir alâmettir. Bu-gün Çin namım verdiğimiz Çinin şimallndeki bu yerler, ezel-denberi bugüne kadar Türk haklarına cevelângâh olmuş, ve Türklerin vatanları olmuş yerlerdir.

2 — H i n d i s t a n ş i m a l l n d e k i h a f r i y a t . Hindistanm şimalindeki Pencab'daki Harrappa ve Sind' de Mohenjo - daro hafriyatı da, bu yerlerin tarihnii IV binin-ci senenin nihayeti ve n i bininbinin-ci senenin başlangıcı olmak ü-zere gösterir. Burada hafriyatta bulunan Arkeolog Sir John Marshall'a göre Mohenjo - daro'daki üç şehirden birincisi 3300 üncü senede, ikincisi 3000 inci senede, üçüncüsü de 2700 üncü senede yaşamışlardır. Yani Çindeki Honan, Kan-su, Şansi ile muasırdırlar.

Bu hafriyatlarda yapılan keşiflerden anlaşıldığına göre, buralarda yaşıyan halk, hayvan yetiştirmesini, pamuktan, yünden kumaş dokumasını, çömlekçiliği, hattâ mavi ve beyaz fayans imal etmesini de biliyorlardı. Bakırdan mamul silâh ve âletleri de vardı.

Bizi asıl enterese eden cihet, bunlara ait çıkan yazılar-dır. Bunlar Hieroglife yakın, pictographique yazılar ve hay-van şekilleridir. Bu hayhay-van şekilleri, tamamile Geldanî si-lindirlerinin aynıdır.

Bu son senelerde İndos ile Mezopotami'deki keşifler ar-tık bizi serbestçe ve kat'î bir surette kararımızı verebilecek bir mevkie koymuşlardır.

Sir Aurel Stein ile Hargreaves'in Blucistanda ve Su-sistanda buldukları resimli vazolar ile Mohenjo - daro va-zoları arasında hiç bir fark olmadığı gibi. Anan ve Suse se-ramiklerile de tam bir karabete sahiptirler.

Bundan başka kablelmilâd 3000 inci senesine ait Herz-feld tarafından 1928 de Kurangun'da - İranda - bulunan bir sculpture üzerinde kral ve maiyetinin bir çift ilâh önünde-ki duaları görülmektedir, önünde-ki tamamile Sümerlere ait bir şey olduğu gibi, yine kablelmilâd 3000 inci seneye ait Mohenjo -daro hafriyatmda aynı sculpture bulunmuştur. Ve bu eserler yüzlere baliğ olmaktadır.

Tarihe dikkat edilecek olunursa, bütün bu sanat eser-leri, Atî dediğimiz halkların Hindistana hücumlarından çok evveldir. Sanskrit lisanında Arya dediğimiz Ar İlerin

(2)

tana duhulleri, kablelmilâd 1000 inci sene başlangıcıdır Cl). O halde kablelmilâd 3000 veya 4000 senesi arasındaki tesadüf ettiğimiz bu medeniyet kime ve hangi halka aitti?

İşte bu zaman karşımızda Dravidiens dediğimiz halklar belirir.

1920 den 1928 ya kadar yapılan bu Hindistan hafriya-tında, Arilerin Hindistana tasallutlarından evvel, burada maddî medeniyetin en yüksek derecesine yükselmiş bir hal-kın bulunduğuna şehadet etmektedir. Bu halk nâolithique de-virden çıkmış ve bakır devrine geçmiş bulunuyordu. Bize yon-tulmuş taşlardan yapılmış bir çok âletler bıraktıkları gibi al-tın, gümüş, bakır eşyası ve tıpkı Ğg6 seramiklerinin aynı ma-vi ve beyaz vernikli fayanslar da bırakmışlardır (2).

Bunların bıraktıkları mühürlerle iptidaî Geldanî mühür-leri arasında da tam bir vahdet mevcuttur. Bundan başka, Mohenjo - daro'da bulunan sakallı bir insan heykeli, brachy-cöphale bir tip göstermekte, sanat tarihi Profesörü Golav-bew'in ve Asiriyoloğ Delaporte'un fikirlerine göre de tam bir Sümer statüsü tipidir.

Sir John Marshall'in fikrine göre Hindistanın Arilerden evvelki zamanında, Mezopotamya da dahil olmak şartile bu-raları istilâ eden tek ve müşterek bir medeniyet mevcuttu. Bu medeniyet daha ilerlere gidiyor, Ege denizi ve adalarına kadar şamil bulunuyordu (3).

Hindistandaki bu halk da Dravidiens dediğimiz halktı. Bunların medeniyetleri Arilerin buralara viirudlarile imha edildi. «Aynı devirde, Ege dediğimiz parlak medeniyet Yu-nanlıların hücumile tahrip edildiği gibi».

Bu Darvidiens'ler halkı Türk halkları idi. Bunlar da Sümerler, Akalar gibi aym mıntakadan hareket etmişler, aynı medeniyetin sahibi olarak, cenup istikametini takip et-mişler ve Hindistana gelet-mişlerdi.

Dünyanın muhtelif kıt'alarının Türk halkları tarafın-dan aynı zamanda istilâ edildiğine ve bunun kablelmilâd 3000 ile 4000 arasında olduğuna en canlı şahid, Çin, Hind, Me-zopotamya, ve Ege sanayi eserleri arasındaki vahdettir. Fa-kat yine asıl hayrete düşüren cihet, Hindistanın Arilerin muvasalatından evvelki çömlekçilik sanatı ile, Menphite Mı-sır çömlekçilik sanatının da bir olmasıdır (4).

3 — M ı s ı r d a T e l i - e l - A m a r n a h a f r i y a t ı . Mısır Tellel - Amarna hafriyatını tetkik de bizi hakika-ten hayrete düşürecek bir meseledir.

Bu hafriyat bize her hususta tek bir sanat ve bir mima-ri göstermiştir ki bu da Ural Altayda, Türk halkları nezdinde doğmuştur.

Unutulmamalıdır ki bugünkü tarih, millî bir hududa sahip bulunmıyor. Babil, Sus harabeleri, en eski Sibirya me-deniyetinin bir nakili olduğu gibi, Mısır hafriyatı da, yine en eski Türk eserlerinin en doğru bir nakilidir. Kablelmilâd 1500 ve 2000 seneleri arasında, mimarî eserler arasında tam bir birlik görmek, hakikaten herkesi hayrete düşürecek bir meseledir. Ekbatanın meşhur yedi katlı, yedi yıldızı temsil eden sarayı; Orta Asyaıım (Talaş) ında da, aynı şekilde, aynı surette, yedi katta yedi yıldızı temsil eden sarayının tam bir örneğidir.

(1) Les clvilisations..., t. II, p. 8.

(2) R6n6 Grousset; Histoire de l'extr6me Orient. t. I, p. 3 - 4 .

(3) Archaeol. Survey, raport 1923 - 1924 (1926) p. 49. (4) E. H. Hunt; joun. Roy. anthropological inştitute t. L. IV. janvier - juin 1924; p. 155 - 156.

Honanda, Şanside, Kan-suda, elde edilen bina harabele-ri plânlaharabele-rile, Mısırın Teli - el - Amarna hafharabele-riyatında çıkarı-lan bina şekilleri arasında küçük bir fark bile yoktur.

Bu nereden ileri geliyor?

Küçük bir mülâhaza ile bunun sebeplerini bulmak o ka-dar güç bir mesele değildir. O da mimari sanatının Türk halk-larının muhaceretlere başlamadıkları bir devirde, ana vatan-da tekemmül etmiş bir hale vâsıl olması, hicrete başlıyan Türk kitleleri ile garba, şarka, cenuba yayılmasıdır. İşte bu mimarî sanatı Ege adalarına inen Türkler vasıtasile ve bil-hassa Giridlilerin elile Mısıra geçmiş, Mısır mimarî tarzını yaratmıştır.

İlk Mısır medeniyetinin başlangıcı zamanlarında, biz Mısırın iki grup insan kitlesine ayrıldığını, ve bunların bir-birlerinden ayrı, hususî lisanlara sahip olduklarım görürüz (5).

Bunlar yerlilerle, buraya gelmiş olan Türklerdir. Bir kaç Mısır synchronisme'sinden öğrendiğimize göre, Ege denizi sahillerinde tam ilerlemiş bir medeniyet mevcut-tu. Bu denizde yaşıyan halklar, garbi Küçük Asya halkların-dan idiler (6). Akh - en aton'un saltanata geçmesinden evvel tarihin büyük bir katastrofu olmuştu. Bu katastrof Girid şe-hirlerinin batıp harap olması idi. Bunun tarihini tesbite im-kân yoktur. Yalmz Amönophis III. in saltanatı zamanmda olması muhtemeldir. Giridde son bulunan Mısır eşyası bu kralın ismini ve onun yanında da kraliçe Tii'nln ismini taşımaktadır (7). Kablelmilâd 1411

-Mısır Asyanın yani Türk halklarının büyük bir tesiri al-tında kalmıştı. Asılları Türk oldukları bugün tamamile te-beyyün eden bu Firavunlar, ayrı bir krallığın ilâhı olarak kalmıyorlar, dünyanın diğer hükümdarları arasında da bir mevki tutmak mecburiyetinde bulunuyorlardı. Biraderi Babili, ve şahane amcazadesi Türk Mitaniyi de tanımak mecburi-yetinde kalmışlardı (8).

Mısır Firavunlarının kanlarında, ecnebi bir kan cereyan ediyordu. Birinci Touthmosis'in zamanındaki kısa, yassı bu-runlar, zarafetsiz çeneler, Döndüncü Touthmosis zamanmda tamamile kaybolmuş, ince, nazik Orta Asya veya Sibirya şek-line girivermiştir (9). Bunlar yine Girid Türkleri idi. Büyük katastrofdan sonra, Giridin bir çok artistleri, pek tabiî ola-rak denizim ortasında bir melce aramışlardı. Mısır olmasaydı, nazarlarını hangi memlekete çevirebilirlerdi? Bunlar Mısır-lılarla bin senedenberi bir dostluk yapıyorlardı (10). İşte bu zamandan itibaren Mısır sanatında, Mısır mimarisinde bir ta-havvül, bir tebeddül görüldü (11). Ve Akh - en aton'un inşa ettiği yeni payitaht, Teli - el - Amarna Türk tarzı mimarisin-de vücumimarisin-de getirildi.

Bu tarzı mimarinin, Orta Asya tarzı mimarisi ile olan sıkı rabıta ve alâkasını, ve yapılış tarzlarını göstermeden evvel, bir itiraza mahal kalmamak için (Girid) kelimesi üze-rinde biraz tevakkuf etmek, ve bunun Türklüğünü isbat et-mek lâzımdır. Biz bu hususta kendi fikrimizi ileriye süret-mek- sürmek-ten ziyade, meşhur Fransız âlimi Carra de Vaux'un bu kelime üzerindeki tetkikatmı elde bir vesika, bir senet olarak tut-mağı daha muvafık buluyoruz. Bu âlim diyor ki:

(5) Eugâne Cavaignac; le probleme Hitite p. 8.. (6) op. çite. p. 8.

(7) J. D. S. Pendlebuı-y: les fouilles de Teli - el Amarna. p. 150.

(3)

Quirites kelimesi Populus Ramanus'lara mal olarak kal-mıştı. Bu ismin menşei çok karanlık bir devreye kadar yük-selir. (Taylor) un tetkikatına göre bu harbî bir ıstılah olup. Tatar lejandlarına aittir. Bilâhare bu isim tarihi Romayı in-şa eden halklara verilmişti! Bu halk quirlnus da tesmiye edi-liyordu. Bu halkın vatandaşlarına aynı zamanda quiris de deniyordu. Fakat bütün bunlar halkın ismi idi. Yine Türk menşeinden gelen ve ormanlık bir yeri gösteren Rome ise va-tanın ismi idi.

Quirite, lâtince quiris Türkçe Kour aslındandır. Türkçe-de bu asıl muhafaza, müdafaa ve etrafı çevrilmiş şeyleri ifa-de eifa-der. Quirite kelimesi ya silâh elifa-de muhafız bir insan, ve-yahut da etrafı çevrilmiş, muhafaza edilmiş bakılan bir ta-sarruf demektir. Sabin'cede de quiris, quir, curis mızrağ, kar-gıdır.

Şark Türkçesinde Kur mızraktır. Bu lisanda lâtincedeki t yi Türkçede e ye tahvil ile Kurci silâhı taşıyan insan, mu-hafız demektir. Türkçedeki Kurcis kelimesi ile lâtincedeki Curtius kelimelerinin bir olduğunu anlamamak nasıl müm-kündür?

Mitolojide bu ismin başka bir şekli daha vardır. Cu-râtes yani Giridliler, silâhlı insanlar olup, Giridde çocuk Jüpiter'i, Saturne'e karşı muhafaza ederlerdi.

Şark Türkçesindeki kur - mat yani duvar ve çitin etra-fını çevirmek, mızrak, Romada tasarrufun sembolü idi. Bu sembol Sub-hasta'mn himayesi altmda bulunuyordu. Hasta-nın bir synonyme'i de quirdi (1).

Şu da gösteriyor ki, Türkler bu adaya geldikleri vakit, etrafı su ile çevrilmiş olan bu mıntakaya kendi lisanlarında bunu pek güzel tasvir edecek olan Girid ismini vermişlerdi. Bu halk tam manasile Türktti. Ve ilk ana vatandan, bütün Türkler gibi büyük bir medeniyetin hâmili olarak ayrılmıştı. Biz bu halkın eserlerini de Mısırda, bugünkü Teli - el Amar-na hafriyatında görüyoruz. Şahane mimarî tarzları, Orta As-ya mimarî tarzının ayni olarak meydana çıkıyor.

Orta Asyada mimarî tarzı ne şekilde idi ve ne gibi bir usul takip ediliyordu?

Orta Asyadaki binaların ekseriyet itibarile kerpiçten yapıldığını görürüz. Taş istisna kabilinden pek az kullanılır. Bu kerpiçler, 33 - 37 santimetre uzunluğunda ve 15 - 16 san-timetre genişliğinde, 9 - 1 0 sansan-timetre yüksekliğinde bulu-nur. Honan ve Kan-su hafriyatında çıkan bu kerpiçleri Kazagistanın piramid şeklindeki kurganlarında da bulmak mümkündür.

Bu kerpiçlerin istimali şekilleri de, muntazam bir su-rette tesbit edilmiş olarak görülebilir. Kan-suda elde edilen duvarlarda, en eski Türklerin kerpiç duvarlardaki kerpiçten gelen tehlikeleri bertaraf edecek usulleri buldukları da gö-rülmüştür. Bu da (mur Ğvidâ) mücef duvar tesmiye ettiğimiz usulün ihdası ile olmuştur.

Duvar araşma ağaç koymak, bu suretle kerpiçler ara-sında bir rabıta tesis ederek, bunun yıkılması tehlikesini ber-taraf etmek usullerine de Türkler kablelmilâd 2000 veya daha evvelki zamanlarda vâkıf bulunuyordu. Belki bu şeklin ka-bulü veya ihdası, bu havalilerde bitmek tükenmek bilmiyen hareketi arzların tesirinden ileri gelmişti

Binaların inşasmdan evvel, icap eden plânları tanzim etmek, ve plân dairesinde binayı yapmak usullerini de bili-yorlar, yeknasak tarzda yapılan bu binalar, hemen hemen yekdiğerinin aynı olarak meydana çıkıyordu. İllâki bu, bina şekillerine, Kazagistanda tesadüf ettiğimiz gibi, Türkistanda

(1) Carra de Vaux; Etrusca. m .

da ekseriyetle görürüz. (Turkent) in cenubu şarkisinde asır-lardanberi şeklini muhafaza eden böyle bir bina mevcuttur ki, harap olan şekli ile, Teli el Amama hafriyatında görülen halkm oturmalarına mahsus olan evler arasında tam bir mu-tabakate, ve tam bir müşabehete sahiptir.

Türk halklarının hususî binaları hangi plânlara göre tanzim ettiklerini ve bu binaların ne gibi aksama taksim edil-diklerini tesbit de bizi eırterese edecek bir iştir. Bilhassa (Kan-su) hafriyatı bizi bu hususta tenvir eder.

Hindistanın şimallndeki (Mou-hanca - daro) hafriya-tında da aynı şekil tarzı mimariye tesadüf etmekteyiz. Bun-ların kablelmilâd 1500 - 2000 senesine ait olmaları, Arîlerin buralara hücumundan çok evvel, Türk ve Traviyenler tara-fından yapıldıklarına delildir.

Bu şekil tarzı mimariyi, her halde Hindistanın bu manda, Çin ile olan münasebetinde arayacak değiliz. Bu za-manlarda Çinin şimal kısmının, Hindistanın şimalile müna-sebette bulunduğuna dair elimizde bizi ikna edecek hiç bir vesika mevcut değildir (2).

Bu olsa olsa aynı merkezde doğan mimarî tarzmın hic-retle diğer ülkelere gitmesinde, ve orada da bir müddet men-şeindeki hali muhafaza etmesinde aranılmalıdır. Nitekim bu şekil Girid Türkleri vasıtasile de, Teli elAmama'nın inşasın-da, Mısırda kullanılmıştır.

Mabed tarzları da aym birliği göstermektedir. Çinli Hacı Hinen Tsang'ın şehadetinden de anladığımıza göre daha Mi-lâdî Birinci ve İkinci asırlarda harap olan Kinişka manastırı, seyyah Hacının da söylediği gibi kablelmilâd zamanlarda, ev-liya derecesine yükselmiş âlim, fazıl insanları, en meşhur doktorları yetiştirmiş bu büyük manastırın başına inşa edil-miş olan mabedin plânı da bizi, Mısır mabed sistemile gös-terdiği müşabehet dolayısile hayrette bırakacak bir hâdise-dir.

Her ikisinde de hemen aynı tarzı mimarî mevcuttur. Ra-hiplere mahsus evler bile aym şekli muhafaza ederek vücude getirilmiştir.

Teli el Amarna hafriyatında elde edilen bir saraya alt mabed de, aynı elden çıkmış gibi görünmektedir.

Biz Mısır sanat eserleri üzerinde en ziyade Türk tesirini, piramidler üzerinde görürüz. Bu piramidler, Babil, Medi Türk saraylarına merbut Zukurat veya Sakarat dediğimiz, yedi yıl-dızı temsil eden, yedi katlı mezarların aynıdır.

Bu şekil mezarlara, yalnız topraktan olmak suretile, Kazagistanın Elma dağ civarlarında, Taldı, Kurganda, İsıkda, Türkent'de pek çok tesadüf edilir. Kapıları şimale müteveccih olmak üzere İnşa edilmiş bu kurganların cesamet itibarile piramidlerle aym olanları da mevcuttur.

Bundan başka Evliya adada, yine Çinli Hacı Hinen Tsang'ın Yedinci asırda tamamen bitmiş olan harabesini gör-düğü, Dübbüekber yıldızlarına teşbih ettiği Sakarat'ı bu pira-midlerin aynı bir kardeşi idi. Bunun inşası tarihini tayin ve tesbit edebilmek imkân dahilinde değildir.

Ekbatan şehrinin inşasmdan çok evvel yapıldığına şüp-he olmıyan bu Sakarat ( Medi İmparatorluğu banisi Astiya-ga'ya kendi sarayını inşa ettirdiği zaman bir nUmune vazife-sini görmüştü. Medinin bu ilk İmparatoru Çinlilerin (Talaş) tesmiye ettikleri, Evliya ada civarmdandı.

Kablelmilâd İkinci asırda - Sse - Ma - Tihan ve onun oğlu Sse - Ma - Tisian Çinde kaybolan tarihi yeniden

(4)

Bac - Ninh civarında bulunan pişmiş kerpiçten kale modeli.

de getirdikleri zaman, (Talaş) ın tarihinden bu Sakarat'ın harabesini zikrederek bahsetmişlerdi. Şu takdirde bunun in-şası tarihi, kablelmilâd, 2500 veya 3000 senesine kadar yükse-lir. Babil Sakarat'ı ile aynı yaşa malik demektir ki, bu zaman-da zaten Mısırzaman-da piramidler inşa edilmiş değildi.

Biz Mısır üzerinde, dört büyük Türk halkının, dört bü-yük tesirini görürüz.

1 — Mitanyen'ler. Yani Hurrit dediğimiz Türkler. 2 —EtUiler.

3 — Geldani Türkleri. 4 — Girid Türkleri.

Teli el Amarna hafriyatı bunu bize pek güzel göster-miştir. Buranın sokaklarında, Moinoeus'lar yani Giridliler, Kıbrıslılar, Babilliler, Etlliler kesretle görülüyordu (1). Bun-ların tesirleri harfler üzerine kadar tesir etmiş Curnöiforme dediğimiz yazı sistemini, bir müddet buranın resmi yazısı ma-hiyetine sokmuştu.

Meşhur (Teli el Amarna harfleri), CunĞiforme sistemin-de bir yazı olup, bu zamanda resmi muhabereyi temin edi-yordu (2). Türklerin ilâhları, Mısırın da ilâhlıklarını ifa ede-rek millî ve yerli kisveye bürünüyorlardı (3). Mısırdaki Fan-tasistes ve Grotesque sanat eserleri, ancak Akh - en - atan saltanatının başlangıçlarında, Girid Türklerinin buraya gel-dikleri zamanlarda başlar (4). Bu Dördüncü AmĞnophis olup bilâhare ismini Akh - en - atan'a tebdü etmiştir. Bunun

ta-(1) Les fouilles de Teli - el - Amarna p. 15. (2) op. cit, p. 20.

(3) op. cit, p. 36. (4) op. cit, p. 192.

rihi kablelmilâd 1381 dir. Bundan evvelki tarihlerde Mısırda bugünkü hayretle gördüğümüz sanat eserlerini aramağa im-kân yoktu. Bundan evvelki faraziyeleri, son hafriyatlar büs-bütün silip götürmüştür.

Tarih her hususta bir dönüm devresinde bulunuyor. Bir taraftan Mısır hafriyatının tamamile nihayete ermesini sa-bırsızlıkla beklediğimiz bir zamanda, Hindistanın şimalinde-kl hafriyatm da neticelerini aynı sabırsızlışimalinde-kla beşimalinde-klemekte- beklemekte-yiz.

Bu hafriyatlar netice itibarile, dünyaya bir tek elden bir sanatın yayıldığını, ve bu elin de Türk eli olduğunu açık bir surette gösterecektir. Daha bunlar meydanda olmadığı bir za-manda, Arkeoloji bugünkü terakkiyatım göstermediği bir de-virde, takriben altmış ve yetmiş sene evvel, büyük Fransız ta-rihçisi ve müdekkiki Lenormant Mısır medeniyetinin bir Türk medeniyeti olduğunu, burada Turanî ellerin çalışarak Mısır medeniyetini yarattıklarım söylemiş ve zamanla bunun isbat edileceğini iddia etmişti.

Bugün ise bu büyük âlimin ruhu, yanılmadığını görmekle memnundur. Zaman Lenormant'ın bir faraziye olarak orta-ya attığı sözleri tamamile doğrulttu. Ve isbat etti ki; şahane bir eser diye telâkki ettiğimiz piramidler, aynen Türklerin buraya getirilmiş olan Sakarat'larıdır.

Sfenx, Tiirkistanın harabe haline girmiş Sfenx'lerinden nü-mune getirilerek Mısırda konmuş bir mabuddur. Türkler ara-sında ifa ettiği dinî hizmeti, aynen Mısırda da yapmıştır.

Bina, mimarî tarzı; Girldin ve dolayısile, kitabı mukad-desin de şehadet ettiği gibi, dünyanın ilk medenî şehri olan Khotan veya Hasi'nin mimarî tarzından bir nümunedir.

Meşhur Fransız âlimi Paubhier, otuz, kırk sene evvel, Çin menbalarına istinad ile, Mısırda ilk defa (Nili) tesmiye edilen Türk kabilelerinin geldiğini, ve (Nil) nehrine de kendi isimlerinden kinaye (Nil) adını verdiklerini yazmıştı (5). Zaman bu fikri, Stanislas Jubien gibi büyük bir âlim de kabul etmişti. Ve bu âlim daha ileriye giderek, (Nili) Türklerinin Hindistandan geçerken bir çok yerlere de (Nil) ismini verdik-lerini ilâve eylemişti. Bu buluşlar o zaman garbın eğlenmeği ilimle birleştirmeğe alışmış olan bazı âlimlerinin handelerini mucip olmuştu. Hattâ Pauthier ile ilme yakışmıyacak bir su-rette eğlenmişlerdir.

Arkeolojinin bugünkü terakki ve keşifleri karşısında, bu eğlenen âlimler, acaba küçük bir vicdan azabı da hissetmez-ler mi?..

Referanslar

Benzer Belgeler

lanılan bordür taşları andezit olduğuna ve günüm üze kadar hizm et verebilip, özelliklerinden birşey kaybetm ediğine göre, andezit bordürleri öm rünün yapay

zmir l Müdürlü ümüzce 12 Ocak 2009 tarihinde Ortopedik Özürlüler Derne inde zmir Büyük ehir Belediyesi Yerel Gündem 21 toplulu una, Kurumuzun hizmetleri, özürlülere

[r]

[r]

[r]

Bal i Işın, Affan Galip Kırımlı, Atıf Ceylân Bedi Sargın, Reha Ortaçlı, Muzaffer Seven, Ve- dat Erer, Ekrem Yene!, Cevdet Beşe, Fethi Tulgar, Feyyaz Baysal, Münir Arısan,

(1982) worte a book in Urdu, entitled, "Sir Sayyid Aur Aligarh Tehrik (Sir Syed a n d Aligarh Movement)".^^ In this book, the common topics are, life a n d works of

ADANA / SEYHAN / Yeşilevler Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Anadolu Teknik Programı ADANA / SARIÇAM / Türk Tekstil Vakfı Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Anadolu